ABD, Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı’nı Nasıl Yorumluyor?

2011 yılında yaşanan Arap Baharı sonrasında Ortadoğu bölgesinde etkinliğini arttıran ABD’nin aynı zamanda yine bu dönemde Çin’i sınırlandırma olarak adlandırılan “Asya Pivot” politikası“, “Ortadoğu’daki çıkarlarını müttefikleri üzerinden gerçekleştirme” politikası izlemesi gereksinimini doğurmuştur. Özellikle Arap Baharından sonra Suriye’de stratejik bölgeleri işgal ederek sivilleri katletmesi ile gündeme gelen terör örgütü DAEŞ’e bir karşılık vermek isteyen ve bu terör örgütünün bu bölgedeki faaliyetlerini sonlandırmak isteyen ABD, burada yerel güçleri eğiterek ve silahlandırarak, bölgedeki çıkarlarını PYD/YPG üzerinden gözetmiştir.

Türkiye ise ABD ile birlikte belirlediği Suriye politikasında bu dönemde ABD’nin yanında yer almış ve DAEŞ’le mücadelede ABD’ye destek olmuştur. 2015 yılından beri bu mücadelede yer alan Türkiye, 2015 yılında gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı ile DAEŞ, PKK, PYD gibi örgütlere karşı olduğunu ve bu örgütlerin burada bir yerleşim yeri kurmak istemediklerini açıkça göstermiştir. Ancak Türkiye’nin bu tavrı karşısında ABD’nin PYD/YPG örgütüne desteği Türkiye tarafından kabul görmemiştir. Bu durum en son 2018 Ocak ayında Trump yönetiminin Kürtlere Suriye’nin kuzeyinde DAEŞ’in yeniden canlanma ihtimaline karşı sınır güvenliği sağlayacak bir güç kurması konusunda destek olacağını belirten, Pentagon’dan yapılan bir açıklama ile tekrar açığa çıkmıştır. Pentagon’dan yapılan: “Suriye’deki yerel güçleri eğitmeye devam edeceğiz, bölgede 30.000 kişilik sınır gücü oluşturacağız” açıklamasından sonra Türkiye, bu durumu kendine bir tehdit olarak algılamış, hem kendi sınırlarını korumak hem bölgedeki terör örgütü YPG/PYD’nin varlığını sonlandırmak ve ilerleyişini durdurmak hem de Suriye’deki toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla bu söyleme tepki olarak “Zeytin Dalı Harekâtı” olarak adlandırılan operasyonu Afrin’de başlatmıştır.

Bu harekât daha ilk gününde dünya basınında yer almış ve büyük tepki uyandırmıştır. Özellikle ABD hem Suriye’nin kuzeyinde elde ettiği yetkinliğini kaybetmemek, hem de Türkiye ile olan ilişkileri iyice zora sokmamak için belli başlı önlemler almak durumunda kalmıştır. Bu konumda ABD ilk olarak “Sınır Gücü” ifadesinin yanlış bir ifade olduğunu ve böyle bir şey yapmayacaklarını söylemekle yetinmiştir ancak yaşanan gelişmeler -yani Afrin Harekâtı olsun, Türkiye’nin ABD’ye meydan okuyan tavrı olsun- ABD’nin Suriye politikasını tekrar revize etmesini gerektirecek kadar önemli konular olarak ortaya çıkmaktadır.

 ZEYTİN DALI HAREKATINDA TÜRKİYE’NİN TUTUMU

Türkiye’nin Afrin’de ABD’nin sınır gücü oluşturma hamlesine karşılık başlattığı bu harekât aslında biten Türkiye – ABD müttefiklik ilişkilerini bir kez daha kanıtlar niteliktedir. 2015 yılından beri Suriye’de “askeri angajman stratejisi” ile varlığını devam ettiren Türkiye, bu stratejisini devam ettirdiğini tekrar göstermiş ve ABD’nin desteklediği terörist Kürt gruplara karşı “zorlayıcı diplomasi” benimseyerek, ABD’yi geri adım atmaya zorlamıştır. Nitekim bu diplomasi başarı ile sonuçlanmıştır. ABD’den ardı ardına gelen açıklamalar ve “Sınır gücü oluşturma” eyleminin olmayacağının ifade edilmesi bunun bir göstergesidir.

Bununla birlikte Rusya’nın geri planda göründüğü harekât aslında Rusya’nın Türkiye ile “Stratejik denge politikası” yürütmesine de olanak sağlamıştır. Astana ve Soçi zirvelerinin gerçekleşmesi ve daha sonrasında da Fırat Kalkanı Harekâtı ile ikili ilişkilerde sağlanan yakınlaşma, Türkiye’nin Zeytin Dalı harekâtında Rusya’nın Suriye’nin kuzeyindeki hava sahasını kullanmasını ve bu sayede operasyonu daha başarılı yürütmesine de ön ayak olmuştur.

 ZEYTİN DALI HAREKÂTI’NDA ABD’NİN TUTUMU

ABD’nin Suriye stratejisi, burada kalıcı bir güç oluşturmaya dayanmaktadır ve Suriye konumu ve stratejisi itibariyle ABD için birçok yönden önemli bir nitelik taşımaktadır. İlk olarak ABD’nin Suriye’de askeri olarak varlığını devam ettirmesi, Rusya’nın bölgede oluşturduğu askeri üsleri bakımından her zaman bir tehlike oluşturacaktır ve Moskova’nın askeri hamlelerini sınırlayacaktır. İkincil olarak da,  İran’ın Suriye’de konumlanmasını engelleyecektir. İran’ın Suriye üzerinden Akdeniz’e açılma stratejisi, bölgesel liderlik için son derece ciddi bir yönelimdir. Bu nedenle İran’ın bölgede gösterdiği askeri hamlelerini ve politik manevralarının sınırlanması için Suriye’de kalıcı bir güç olmak önemlidir.

Stratejik anlamda Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmayı ve bu bozulan sistemde “Büyük Kürdistan” kurmayı hedefleyen ABD bu bağlamda Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin sınırında bulunan Kürt terörist grupları desteklemekte ve onları eğitip, silahlandırarak bölgedeki varlığını devam ettirmektedir. Ağırlıklı olarak ABD’nin sınır gücü oluşturma kararını almasının nedeninin “Büyük Kürdistan” olduğu düşünülen bu aşamada sözde DAEŞ ile mücadele için sınır güvenlik gücü kurma hamlesinde bulunan ABD, Türkiye’nin bu söyleme karşılık vermesiyle geri adım atmak zorunda kalmıştır. Türkiye’de karar alıcıların ABD’nin YPG yardımını kesmelerini, kesmedikleri müddetçe ilişkileri düzeltmeyeceğini belirtmelerine karşılık, ABD’li yöneticiler Suriye’de DAEŞ ile mücadele edebilmek ve bölgede istikrarın sağlanması için izledikleri politikanın gerekli olduğunu bildirmişler,  ancak Türkiye’nin sürekli baskısına ve zorlayıcı diplomasisine karşılık YPG’ye askeri destek vermeyeceğini söylemişlerdir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin bu kaygısının Birleşmiş Milletler hükümlerince meşru olduğunu ifade eden ABD, Türkiye’nin endişelerinin farkında olduklarını, bu konuda Türkiye’ye karşı şeffaf olacaklarını söylemiş ve DAEŞ ile mücadeleden sapmama konusunda Türkiye’yi uyarmıştır.

Ayrıca ABD’nin Türkiye’nin Kürtlere olan baskıcı tutumu karşısında sessiz kalması ABD’nin bölgedeki elini zayıflatmasına ve mevzi kaybetmesine de neden olmaktadır. Pentagon ve Beyaz Saray’ın ayrı ayrı birbirleri ile çelişkili yorumlarda bulunması ve birbirlerini onaylamamaları da ABD’nin Ortadoğu’da elini zayıflatan önemli nedenler arasındadır. Bundan dolayı ABD, Afrin’de şu anda izleyici konumunda bulunmaktadır. Bu da ABD’yi “Bekle – Gör Stratejisini” uygulamaya itmektedir. Ancak bu durum ABD’nin bölgeden çıkışını da sağlayabilecek nitelikte bir stratejidir. Aynı zamanda Suriye’de kalıcı bir strateji yürütmeyi hedefleyen ABD’nin SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile işbirliği yapması da bu kararından ileri gelmektedir. DAEŞ’ e karşı işbirliğinin PYD/YPG ile değil de,  Türkiye ile gerçekleştirdiği takdirde; bölgede, bölgesel bir güç olamayan Türkiye’nin işini tamamladıktan sonra ordusunu ülkesine geri çekmesi ihtimali, Türkiye ile ABD arasında yapılacak iş birliğini engelleyen temel etkendir. Bu bağlamda ABD’nin Suriye’de söz sahibi olmak istemesinden dolayı YPG ile iş birliği yoluna gitmesi, Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı ile, istikrarsız bir zemine oturmuştur. Yani Türkiye’nin bu davranışı, tekrar etmek gerekirse ABD’nin Suriye’deki varlığını kısıtlayan hatta ve hatta engelleyen bir durumdur. Bundan dolayı ABD, Türkiye’nin Afrin Harekâtına karşı “karşıt” bir tutum takınmaktadır.

Siyasi çerçevede de ikircikli ve çalkantılı bir dönem izleyen ABD, bu stratejisi (Bekle-Gör) ile şu an en doğru politikayı uygulamaktadır. Bu siyasi çerçevede ABD’nin nasıl bir politika izleyeceğini öngören 2 grup ön plana çıkmaktadır. İlk grup, “Türkiye gibi bir NATO müttefiki varken YPG’yi destekleyerek ilişkileri bozmak ve Türkiye’yi Rusya ile işbirliğine sevk etmek büyük bir yanlıştır” diyerek mevcut politikaları eleştirmektedir. İkinci grup ise, zıttı bir şekilde Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin artık iyileşmesinin mümkün olmadığını ve bu haliyle Türkiye’nin artık müttefik olarak görülemeyeceğini dillendirerek YPG’ye daha fazla destek verilmesi gerektiğini savunmaktadır.

ABD medyasında ise Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı daha farklı biçimde yorumlanmaktır. Harekâtın başladığı ilk haftada New York Times, yaşanan durumu  “İki NATO müttefiki arasında tehlikeli dönem” ve “İki ülke çıkarlarının doğrudan doğruya karşı karşıya olduğu topyekün savaş” olarak yorumlamaktadır. Daha sonrasında ise, Arap Baharı sonrasında İslami demokratik anlayışı ile Ortadoğu’da model ülke konumuna yükselen Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı ile Suriye muhalefetine sırtını dönmediği ve Batı’yı farklı yerlerde müttefiklerini aramaya ittiğini belirtmiştir.  Bu durumun Türkiye’yi uluslararası arenada izole bir konuma sürüklediğini, Recep Tayyip Erdoğan’ı ise dışlanmış bir Cumhurbaşkanı konumuna getirdiğini söyleyen gazete, harekâtın yanı sıra Türkiye’nin ABD’ye karşı söylemlerinin Cumhurbaşkanının imajını zedelediğini ve Batılı müttefiklerini rahatsız ettiğini de vurgulamıştır. Ayrıca Türkiye’de seçimlerin yaklaşması ile Erdoğan’ın Kürt yapılanmasını engellemesiyle itibar kazanacağını iddia eden New York Times, Türkiye’nin bu harekâtı gerçekleştirme durumunu“ Türkiye’nin Suriye’deki enkazdan koparabildiğini almaya çalışmak” olarak yorumlamaktadır.

Son dönemde ise bu açıklamaya karşılık farklı bir yorum geliştiren New York Times gazetesi,  Zeytin Dalı Harekâtı ile ABD’nin bölgedeki etkinliğinin azaldığını,  ABD’nin bölgedeki mevzilerini kaybettiğini ve ABD’nin bölgesel gelişmeleri şekillendirme becerisini yitirdiğini; bunun yerine Rusya’nın bölgede daha belirleyici aktör konumuna geldiğini iddia etmektedir. Bölgedeki durumu yani Afrin’in konumunu ise “Satranç Oyunundaki son hamle” olarak vurgulamaktadır. Son olarak da ABD’de diğer medya organlarının Zeytin Dalı Harekâtı’na dair yayınlarında, teröre karşı gerçekleştirilen bu operasyonu “Kürtlere saldırı” şeklinde amacından saptırarak vermesi de gerek Türkiye’de gerek diğer bölge ülkelerinde yaşayan Kürtler arasında Türkiye’ye karşı düşmanlık oluşturup onların Batılı ülkelerin Orta Doğu politikalarında kolay bir şekilde araçsallaştırılmalarını sağlamayı hedeflemektedir. Peki, bundan sonra Amerika ne yapacak?

ABD, “Sınır Gücü” oluşturma hamlesiyle bölgede takındığı tutum karşısında Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşmasına yeterince yardımcı olan ABD’nin, şu saatten sonra Suriye politikasını revize edeceği bir gerçek. Peki, bu aşamada ne yapılabilir? Bu olaydan sonra ABD’nin hamlesi Türkiye çıkarlarını da gözeten bir Suriye politikası oluşturma yolunda ilerleyebilir ya da iki ülkenin de çıkarlarının uyumlaştırılması ile bir politika oluşturulabilir. Bunun yanında çok az bir ihtimal dâhilinde de olsa Türkiye’nin 2015 yılından beri sürekli ifade ettiği “güvenli bölge” oluşturulabilir- ki bu az da olsa şu anda bölgede sağlanmış durumda-.

Sonuç olarak, Afrin Operasyonu, yaşanacak olası sonuçları itibariyle ABD’nin Ortadoğu –özellikle Suriye- politikasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Harekâtın başarıyla sona ermesi durumunda, Türkiye istediğine ulaşacak yani ABD tarafından desteklenen YPG’nin imajı büyük bir oranda zedelenecek bunun yanı sıra YPG’nin ABD’ye olan güveni de bununla birlikte sarsılacaktır. Tersine farklı bir sonuç ortaya çıkıp, Türkiye başarılı ilerlediği bu harekâtta başarısız bir sonuçla karşılaşırsa ABD-YPG ilişkisi daha da alevlenerek, daha farklı, daha hırslı politikalar çerçevesinde devam edecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin Afrin’de başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı Suriye’nin geleceği, Türkiye’nin sınırlarının korunması ve uluslararası arenadaki imajı açısından önem taşırken, ABD açısından da bölgedeki varlığını devam ettirme ve DAEŞ ile mücadelede YPG/PYD ile olan müttefikliğini devam ettirip ettirmeme konusunda önem taşımaktadır.

Ayşenur SARISÜNBÜL
Araştırma Asistanı

Kaynakça:

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...