Almanya Seçimleri: Değişim İhtimali Var mı?

Avrupa’nın merkezi, motor gücü ve AB’nin lider ülkesi olarak bilinen Almanya’da 22 Eylül 2013 Pazar günü genel seçimler düzenlenecek. AB’nin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz ve bu kriz çerçevesinde Almanya’nın üstlendiği rol dikkate alındığında bu seçimlerin sadece Almanya için değil, AB için de ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Almanya, AB’yi sallayan ve Avro bölgesini dağılmanın eşiğine getiren ekonomik krizin aşılabilmesi çerçevesinde liderlik rolünü üstlenmiş olmasına karşın, esasında bu krizden AB’nin geri kalan kısmı kadar fazla etkilenmiş değildir. İşsizlik rakamlarının fazlaca artmamış olması, enflasyonun zıplamaması ve hayat standardının neredeyse değişmemiş oluşu bu bağlamda değerlendirilebilir.

Seçimlere katılacak aktörlere göz gezdirildiğinde, iktidarda bulunan Hıristiyan Demokratların, fazlaca yıpranmadığını ve halkın önemli bir bölümünün teveccühüne sahip olduğunu görüyoruz. Alman Şansölyesi Angela Merkel’in kişiliğinde bütünleşen iki kardeş parti CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) ve CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) üzerinden ifadesini bulan Hıristiyan Demokratlar, bu seçimlerden de birinci parti olarak çıkacak gibi görünüyor. Seçim kampanyasını daha çok vergiler üzerine kurgulamış olan Merkel liderliğindeki Hıristiyan Demokratlar, küçük ve orta boylu işletmeleri merkezine alan, Alman ekonomisinin gelişiminde önemli payı bulunan ve Alman gelenekçiliğinin bir ürünü olarak görülebilecek aile şirketlerine vergi kolaylıkları getirecek düzenlemeler üzerinde duruyor. Vergilerin düşürülmesi çerçevesinde betimlenebilecek bu politika Hıristiyan Demokratların kapitalizme yaslanan klasik anlayışını açıkça yansıtıyor. En az 30 milyar dolarlık bir maliyet getirecek olan bu politika, sosyalistler tarafından ağır bir şekilde eleştirilmektedir. Ailelere ve ev kadınlarına verilecek teşvikleri arttırmayı da programına eklemiş olan Merkel, seçim propagandasını daha çok ekonomi üzerine kurmuş durumda. Başta enerji olmak üzere altyapı yatırımlarının arttırılacağını ve enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi ön plana alan Hıristiyan Demokratlar, eğitim alanında da devrimci değil ama evrimci bir takım düzenlemelere gideceklerini belirtiyorlar. Merkel’in toplum içerisindeki popülaritesinin çok yüksek oluşu ve AB’nin borç krizi çerçevesinde izlediği politikanın Alman toplumunun büyük bir kesimi tarafından takdir edilmesi Hıristiyan Demokratların en büyük artısı. Ne var ki, Angela Merkel ve Hıristiyan Demokratların entegrasyon problemleri ve toplum içerisinde artan yabancı düşmanlığı konusunda hemen hiçbir şey yapmamaları, hatta zaman zaman kışkırtıcı söylemler ileri sürmeleri muhalefetin en önemli kozlarından birini oluşturuyor. Yine de bu seçimler sonucunda, Hıristiyan Demokratların kurulacak hükümetin büyük ortağı olacağı ve Angela Merkel’in de şansölyeliğe devam edeceği kesin gibi görünüyor.

SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) ise, uzunca bir süre şansölye adayını belirleyemediği için seçim kampanyası noktasında oldukça geri kaldı. Daha sonra ise SPD’nin efsane isimlerinden eski şansölye Helmut Schmidt’in yakın dostu ve 2005-2009 yılları arasında, yine Angela Merkel’in liderliğini yaptığı hükümette ekonomi bakanlığı yapmış, Hamburg doğumlu, 66 yaşındaki Peer Steinbrück şansölye adayı olarak belirlenmiştir. Bu seçimler bağlamında SPD’nin ileri sürdüğü en önemli kozlar, hükümetin ortaya koyduğu ve vergilerin indirilmesine yönelik paketin mevcut imkânsızlıklar dolayısıyla uygulanamayacağı tezi ve özellikle AB’yi sarsan borç krizi esnasında Merkel’in AB’yi zayıflattığına inandıkları üstten bakan tavrın AB projesine inanan Almanlar nezdinde yaratacağı hayal kırıklığıdır. Merkel hükümetinin göçmenleri Alman toplumuna yabancılaştıran ve tepki toplayan politikaları ve söylemleri de SPD’nin seçim kampanyası bağlamında dillendirdiği en önemli hususlardan biridir. SPD, şimdi Merkel’in savunduğu birçok reformu (örneğin emeklilik yaşının 67 olması) dillendirdiğinde halk tarafından cezalandırılmış ve iktidarı kaybetmişti. Yani SPD’nin, Schröder döneminde gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeyi arzuladığı reformlar, onlara iktidarı kaybettirmişti. SPD’nin adayı Peer Steinbrück, Merkel’e oranla daha düşük profilli bir isim ve SPD içerisinde dahi ona muhalif olan birçok önemli isim bulunuyor. Ne var ki, medya önünde yaptığı birtakım gaflara karşın, Steinbrück’ün son dönemde iyi bir performans ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. SPD, Steinbrück önderliğinde bu seçimlerde %25-26’lar civarında bir oy alacak gibi görünüyor.

Koalisyon hükümetinde Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) ortağı olan ve liberal bir çizgi izleyen FDP (Hür Demokratlar) ise bu kez geçtiğimiz seçimdeki performansından oldukça uzak kalacak gibi görünüyor. Vietnam doğumlu bir cerrah olan Philipp Rösler, mevcut dışişleri bakanı Guido Westerwelle’ye oranla daha silik bir profil çiziyor. FDP, mevcut hükümette ortaya koyduğu performans ile varlığı ve yokluğu pek de belli olmayan oldukça etkisiz bir görüntü çizdi. Bu seçimlerde %5’lik seçim barajını aşacakları ve %6-7 arasında bir oy alarak Sol Parti’nin gerisinde kalacakları söylenebilir. İlginçtir ki, FDP’nin barajı geçebilmesi için bazı Hıristiyan Demokratların bu partiye oy verecekleri de söyleniyor. Bunun gerisindeki saik ise liberal çizgideki FDP’nin hükümet içerisinde Hıristiyan Demokratlar için hiçbir problem çıkarmaması olarak görülebilir. Hıristiyan Demokratlar, büyük ve her an problem yaşayabileceği SPD yerine küçük, renksiz ve etkisiz FDP’yi koalisyon ortağı olarak görmek istemektedir. FDP, mevcut görünümü ile politikaları belirsiz bir siyasal dolgu nesnesi haline indirgenmiştir.

Seçimlerde %10-11 civarında oy alması beklenen Die Linke (Sol Parti) ise, kendisini sosyalist olarak anlamlandırmaktadır. Siyasal spektrum anlamında Bundestag’ın en solunda yer alan Sol Parti; Keynesyen ekonomi politikalarını savunan, işsizliğe odaklanmış, eğitim, sağlık ve altyapı harcamalarının arttırılmasını savunan ve zenginden daha fazla vergi alınmasını isteyen bir programa sahiptir. Silahsızlanmayı ve NATO’nun lağvedilmesini arzulayan Sol Parti, Almanya ile Rusya’nın daha yakın çalışmaları gerektiğini kaydetmektedir. Sendikalar, işçi örgütleri ve göçmenlerden oy toplayan Sol Parti, özellikle eski Doğu Almanya topraklarında oldukça güçlüdür. Türkler başta olmak üzere göçmenler, ezilmişler, eşcinseller ve eğitimli kesimden oy devşiren Sol Parti, mevcut konumu itibarıyla iktidara oldukça uzaktır.

Geleneksel olarak SPD’nin iktidar ortağı olmayı içselleştirmiş olan Yeşiller, bu seçimlerde FDP’nin üzerinde yer alarak %9-10 civarında oy toplayacak gibi görünmektedir. Almanya’nın batısında çok daha güçlü olan Yeşiller, genel itibarıyla büyük sanayi şehirlerinden oy almaktadır. Almanya’nın en eğitimli kesimi Yeşiller Partisi’ne yakın durmaktadır. Japonya’daki Fukuşima Nükleer Santrali krizi sonrası oy oranı %20’lere yaklaşan Yeşiller, Merkel’in nükleer enerji yanlısı politikaları terk etme ve ülkede bulunan 11 nükleer santrali 2022’ye dek kapatma kararı vermesinin ardından kendisine yönelen tepki oylarını da yitirmiştir. Sol Parti ile hemen hemen aynı seçmen profiline hitap eden Yeşiller, Sol Parti’nin yükselişine koşut olarak oy kaybetmektedir. Yine de, başta Türkler olmak üzere göçmenler, şehirli ve eğitimli kesim ile bazı işçi sendikaları Yeşillere olan desteği sürdürmektedir.

Almanya Seçimleri’nde, başta Almanya Korsan Partisi, Almanya için Alternatif ve Ulusal Demokrasi Partisi gibi partiler olmak üzere daha birçok parti mücadele edecektir. Korsan Partisi, daha çok gençleri ve işsizleri kendisine çekmeye çalışmakta, toplumsal tabuları yıkacağını kaydetmekte ve Alman toplumunda yükselen huzursuzluktan nemalanmaya çalışmaktadır. Korsan Parti, İtalya’da Beppe Grillo’nun elde ettiği başarıyı kendisine bir örnek olarak almaktadır. Almanya için Alternatif ise, AB’nin yaşadığı ekonomik kriz sonrası belirmiş huzursuzluğu oya tahvil etmeyi hedefleyen bir başka partidir. Almanya’nın Avro krizi sonrası diğer ülkelere gönderdiği ekonomik yardım paketlerine karşı çıkan kesimleri yanına çekmeyi arzulayan bu parti, AB karşıtı bir çizgide konumlanmıştır. Bu partinin %5’e yakın oy alması beklenmektedir. %5’lik seçim barajını aşması ise Bundestag’daki tüm dengeleri etkileyecektir. Ulusal Demokrasi Partisi (NPD) ise seçim programını tamamıyla göçmen karşıtlığına ve yabancı düşmanlığına endekslemiştir.

Görüldüğü üzere, 22 Eylül’de düzenlenecek Almanya seçimlerinde Angela Merkel’in liderliğini yaptığı Hıristiyan Demokratlar zafere yakındır. Merkel’in şansölyeliği ve Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) iktidarın büyük ortağı olması kesin gibidir. Şimdi cevabı aranan soru ise FDP’nin %5 barajını aşıp aşamayacağı hususudur. Zira FDP, %5’i aşamazsa Almanya bir kez daha “büyük koalisyon” olarak adlandırılan ve büyük çaplı siyasal krizleri de beraberinde getirebilecek CDU/CSU-SDP yani Hıristiyan Demokrat-Sosyal Demokrat ortaklığına şahitlik edebilecektir.

Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...