Arap Birliği’nin Suriye Kararı’nın Irak’taki Yansımaları

Arap Birliği’nin 12 Kasım 2011 Cumartesi günü yaptığı toplantıda alınan kararda, Suriye’nin üyeliğinin oy çokluğu ile askıya alınması, hem bölgede hem de uluslararası kamuoyunda geniş yankı bulmuştur.

Batılı ülkelerin bile beklemediği düşünülen bir karar niteliğinde olan bu durum, bölgedeki Arap Baharı’nın yönünü de önemli derecede etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Bu yaptırım kararı ile Arap Birliğine üye bir Arap ülkesinin üyeliğinin askıya alınması, bölgedeki dengeleri sarsacak ve yeniden şekillendirecek gibi görünmektedir. Zira alınan bu karar bölgedeki saflaşma/kutuplaşmanın temel dinamiklerini de ortaya koyar niteliktedir. Bilindiği gibi Suriye konusunda Arap Birliği tarafından yapılan toplantıda alınan kararda, 22 Arap Birliği üyesi ülkeden Suriye, Yemen ve Lübnan karşı oy kullanırken, Irak da çekimser kalmıştır. Bu açıdan kararın alınması aşamasında tek çekimser kalan ülke olan Irak’ın durumunun incelenmesinin, hem Irak iç siyaseti hem de bölgedeki dengeler açısında önemli olduğu değerlendirilmektedir.

Irak Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü Ali Debbağ yaptığı açıklamada, Arap Birliği tarafından alınan karar ilişkin olarak, Suriye’nin birlik içindeki tüm faaliyet ve toplantılara katılmasını önleyen ve üyeliğini askıya alan kararın “kabul edilemez ve çok tehlikeli” bir durum olduğunu açıklamıştır. Debbağ açıklamasın devamında Suriye’deki krizden daha büyük krizlere sahip başka Arap ülkeleri için böyle bir kararın alınmadığına dikkat çekmiştir. Irak Hükümeti’nin rejim muhalifleriyle diyalogdan ve Suriye halkının özgürlüğünden yana olduğunu dile getiren Debbağ, Suriye’nin istikrar ve güvenliğinin Irak için önemine vurgu yapmıştır. Ancak bu açıklamaların ve Irak’ın Arap Birliği toplantısındaki tutumunun Irak’taki farklı siyasal gruplar arasında kabul görmediğini ve hükümetin “çekimserlik” kararına tepkiler olduğun söylemek gerekmektedir. Özellikle Sünni ve Kürt grupların konuya ilişkin açıklamaları dikkate alındığında, hem Irak’taki hükümet içerisindeki anlaşmazlığın hem de etnik ve mezhep ayrışmanın boyutları daha net ortaya çıkmaktadır. Bu noktada siyasi gruplar tarafından yapılan açıklamalara kısaca yer vermenin yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Açıklamalar dikkate alındığında Irak’taki siyasal, etnik ve mezhepsel ayrışmanın düzeyinin anlaşılmasında yorum gerektirmeyecek düzeyde olduğunun ortaya çıktığı söylenebilir.

Irak Başbakanı Nuri El-Maliki liderliğinde Kanun Devleti Koalisyonu’nun en büyük rakibi olduğu ifade edilebilecek eski Başbakan İyad Allavi’nin liderliğindeki Irakiye Listesi tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada, Arap Birliği’nin Suriye’nin üyeliğini askıya alan kararda Irak’ın çekimser kalmasının tüm siyasi parti ve koalisyonları temsil etmediği, bu tutumun sadece Başbakan Nuri El Maliki ve Şii koalisyonu içindeki bazı partilere ait olduğu vurgulanmıştır. Açıklamada direkt olarak “Şii Koalisyonu” ve Nuri El-Maliki’ye atıf yapılması, bu kararın mezhepsel kaygıların ön planda tutularak alındığının ifade edilmesi anlamına geldiği açıktır. Bu açıdan yapılan açıklamanın Şii olan Nuri El-Maliki’ye yönelik, Sünnilerin siyasal süreçten uzaklaştırılmasına çalıştığı ve mezhebi bir tavır sergilediği yönündeki suçlamalarla aynı doğrultuda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim Irak hükümetini destekler başka bir tavır da Sadr Grubundan gelmiştir. Sadr Grubu üyesi Rafi Abdulcabbar yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı çekimserlik kararının anayasal bir durum içerdiğini öne sürerek, Irak Anayasası’nın başka ülkelerin içişlerine karışılmasına izin vermediğini belirtmiştir. Ayrıca Başbakan Nuri El-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu Milletvekili Kemal El-Saadi de yaptığı açıklamada, Arap Birliği’nin aynı durumda olan diğer ülkelere karşı aynı inisiyatifi alamadığı yönünde eleştiride bulunmuştur. Bu noktada İran ile yakın ilişkileri olduğu bilinen Maliki grubu ve Sadr grubunun İran’ın etkisiyle bu açıklamaları yapmış olabileceği değerlendirilmektedir. Zira İran, Suriye ve Irak arasındaki soğuk ilişkilerin giderilmesi ve ortak işbirliği çabalarının gerçekleştirilmesi için yoğun çaba sarf etmiştir. Hatta Suriye’de olayların devam ettiği Mayıs 2011’de İran, Irak ve Suriye arasında  “İslami doğalgaz boru hattı” anlaşması imzalanmıştır. Bu açıdan İran’ın bölgedeki en önemli müttefiki olan Suriye’nin yalnız kalmasının önüne geçmeye ve dış politikasında hareket alanını genişletmeye çalıştığı söylenebilir.

Diğer taraftan Suriye’ye ilişkin Arap Birliği tarafından alınan karara ilişkin Irak’taki Kürt siyasetçilerin Irak’ın kararına karşı cephe aldıkları görülmektedir. Irak Parlamentosundaki Kürt İttifakı sözcüsü Muayyed El-Tayyib, Irak’ın çekimserlik kararının Irak’taki bütün siyasi grupların görüşlerini yansıtmadığını, Suriye rejiminin reform sözleri vermesine rağmen bunları gerçekleştirmediğini ve artık Suriye’nin “umutsuz bir proje” olduğunu ifade ederek, Kürtlerin Suriye’deki rejim değişikliğini desteklediğini belirtmiştir. Öte yandan Kürt İttifakı’nın önemli milletvekillerinden Mahmut Osman da yaptığı açıklamada, Irak’ın İran’ın baskı sonucu bu kararı aldığını, İran’ın bölgede stratejik bir müttefik kaybetmek istemediğini belirtmiştir. Buradan hareketle Kürt yetkililerin açıklamalarının etnik bir çıkarsamayı içerdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle Suriye Kürtleri ile Irak Kürtleri arasındaki yakın ilişkinin bu durumu etkilediği ifade edilebilir. Zira Suriyeli Kürt Muhaliflerin hemen hemen tamamının Irak’taki Kürt Bölgesinde bulundukları ve Suriye Kürt Siyasi Hareketi’ne buradan yön verdikleri bilinmektedir. Kürtlerin, Suriye’deki durumu düşünüldüğünde, rejim tarafından baskı altında olan grupların belki de en başında Kürtler gelmektedir. Bu açıdan son döneme kadar bir tavır benimsemeyen ve hatta Beşşar Esad’la bile Kürtlerin Suriye’deki durumuna ilişkin “pazarlığa” giren Suriye Kürt Muhalefeti’nin de tavır değiştirdiği görülmektedir. Muayyed El-Tayyib’in açıklamalarındaki “reform” vurgusu bu açıdan değer kazanmaktadır.

Öte yandan Türkmenler ise bu konuda farkı görüşlere sahiptir. Farklı siyasi gruplar içerisinde yer alan Türkmenlerden bir kısmı, Irak’ın İran’ın yanında tutum almadığına yönelik eleştirilerde bulunurken, bir kısım Türkmen siyasetçi de Arap Birliği’nin Suriye’nin içişlerine karşımasına karşı çıkmakta ve Irak’ın tutumunun doğru olduğuna inanmaktadır. Bu açıdan Türkmenlerin ortak bir görüş benimseyebildiğini ifade etmek mümkün değildir.

Sonuç olarak, Irak’ın Arap Birliği’nin Suriye’ye yönelik aldığı karardaki “çekimser” tavrının, ülkedeki siyasal, etnik ve mezhebi ayrışmayı tekrar gün yüzüne çıkardığı görülmektedir. Nuri El-Maliki Başbakanlığındaki Irak hükümeti “ulusal birlik hükümeti” olarak anılsa da, Irak’taki ulusal bütünlüğün halen sağlanamadığı, etnik, mezhebi ve siyasal grup çıkarlarının öncelikli konumda olduğu söylenebilir.

Yazının İngilizcesi için tıklayınız…

 

Bilgay DUMAN

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

A.İ.B.Ü. Doktora Programı

 

Kaynak: ORSAM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...