Avrupa’da İslamofobi

Özet

Avrupa’da aşırı sağın yükselişi özellikle son 20 yılda araştırmacıların dikkatini fazlasıyla çekmiştir. Almanya, İngiltere, Hollanda gibi önde gelen Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere, kıta genelinde pek çok ülkede aşırı sağ ideolojiye mensup siyasi parti ve hareketler ortaya çıkmıştır. Bunların çoğu, özellikle Müslüman göçmen karşıtlığı ile gündeme gelip ırkçı söylemlerle kendilerine sempatizan toplamaya çalışmışlardır. Almanya’nın Dresden bölgesinde bir dernek olarak kurulan PEGIDA (Patriotische Europäer Gegen die Islamisierung des Abendlandes), Türkçesiyle Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar, da bu aşırı sağ söylemin ırkçılığına bir kılıf bulmuş hali olarak dikkatleri üzerine çekmektedir. Binaenaleyh, bu çalışmada, özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası Batı dünyasında ivme kazanmış olan ırkçı saldırılar da göz önünde bulundurularak, PEGIDA örneğiyle Almanya ve Hollanda’da yükselen aşırı sağ hareketler analiz edilecektir.

Çalışmanın ana hatlarını, bahsi geçen ülkelerde yükselen aşırı sağ hareket ve buna binaen ortaya çıkan İslamofobik  PEGIDA oluşumunun incelenmesi oluşturacaktır. Bu bağlamda, “Hollanda ve Almanya’da aşırı sağ hareketlerin ve siyasi söylemlerin İslamofobik oluşumlara etkisi nedir?” sorusuna yanıt aranacaktır.

Abstract

The rise of the extreme right wing ideology in Europe for the last 20 years, attracted the attention of many researchers. In this context, the number of extremist political parties and movements increased in many European states such as England and Germany. Most of them openly oppose the existence of Muslim immigrants in their countries and pursue racist discourses. PEGIDA, formed in the Dresden region of Germany, is an example of a rightist extremist group. It seeks to regularize fascist discourse in Germany. In this article we would like to analyze the rise of radical right in Europe, with the example of PEGİDA, by taking into consideration the momentum that racist attacks gained in the West after the 9/11 attack.

Furthermore, the article will discuss the practical substructure which occasioned the theoretical substructure of Islamophobia. Concomitantly, studying the Islamophobic  PEGIDA movement, which rose with the increasing radical right movement, will form the basis of this study. In this manner, we will try to find an answer for the question of “What are the effects of radical right movements and political statements for the rise of Islamophobia?”

GİRİŞ

İslamiyet, 7. yüzyılda Allah’ın elçisi Hz. Muhammed aracılığıyla Arap yarımadasında yayılmaya başlanmıştır. Yeni bir din olarak ortaya çıktığı günden itibaren, getirdiği farklı din anlayışı ve tek tanrı inancıyla tepki toplamasına rağmen, ortaya çıktığı Mekke’de hızlı bir şekilde yayılmıştır. Özellikle Hz. Muhammed’in ölümünden sonraki 4 Halife Döneminde Arap yarımadasının dışına da yayılan İslam dini, etkisini Emeviler döneminde Avrupa’ya, bugünkü İspanya’nın ve Portekiz’in bulunduğu İber yarımadasına kadar hissettirmiştir. Daha sonra İslam Devleti’nin başına Abbasilerin gelmesiyle birlikte, Emeviler dönemi son bulmuştur ve İberya’daki topraklarda Endülüs Emevi devleti kurulmuştur.

Endülüs Emevi Devleti

İslam Devleti’nin bu kadar hızlı büyümesi ve dinin yayılması şüphesiz Avrupa’daki Hristiyan devletlerin dikkatini ve zamanla da tepkisini çekmişti. Müslümanların topraklarının daha fazla genişlemesini istemeyen Hristiyanlar, Papa II. Urban’ın önderliğinde sefer hazırlığına başlamışlardır. Yapılan seferin başarısızlıkla sonuçlanmasının ve özellikle 1187 yılında Selahaddin Eyyubi’nin üç din için kutsal toprak sayılan Kudüs’ü fethetmesinin[1] ardından Batılı devletlerin tepkisi büyük bir nefret, korku ve öfkeye dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren defalarca yapılan Haçlı Seferleri Avrupa’da İslamofobi, yani İslam düşmanlığı düşüncesinin başladığını göstermektedir.   Keza İberya’daki Endülüs devletine son vermek ve o topraklardan Müslümanları sonsuza dek uzaklaştırmak için o bölgede bulunan krallıklar, Lord Ferdinand ve Aragon Kraliçesi Isabella öncülüğünde bir ordu oluşturup nihai hedeflerine ulaşmışlardır.

İslam dininin bu denli hızlı yayılmasına binaen, Orta Asya’da yaşayan Türklerin bir kısmı da İslam dinine geçip  cihat[2] anlayışını benimsemişlerdir. Bu bağlamda, yıllar önce Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya göç ettikten sonra, 1299’da kurulan Osmanlı Devleti’ne karşı da Haçlı Seferleri yapılmıştır. 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesinden sonra Hıristiyanların bu seferleri, dolayısıyla da İslam’a karşı barındırdıkları nefret ve korku hisleri bir süreliğine kısmen duygusal boyutlarda yaşanmıştır.[3] Ta ki İslami terör örgütü El-Kaide,[4] 11 Eylül 2001 yılında ABD’de bir dizi terör saldırıları[5] gerçekleştirene kadar. Bu andan itibaren Batı’daki İslam düşmanlığının ciddi boyutlara ulaşmaya başladığı görülmektedir.

11 Eylül saldırısının yarattığı korku, kuşku, endişe ve rahatsızlık hissi zaten var olan hoşgörüsüzlüğün, ayrımcılığın ve ırkçı eğilimlerin yansımasına ve medya kanalıyla yaygınlaşmasına neden olmuştur. Böylece, Batı’nın İslam ve Araplar hakkında yüzyıllardır oluşturup inşa ettiği olumsuz tasavvur ve zihniyet, 11 Eylül sonrasının şartlarında kitle iletişim araçları tarafından yeniden üretilir ve aktarılır bir hale gelmiştir.[6]  Gerek yayın organları, gerekse siyasiler İslam dinine karşı karalama politikası yürütme eğilimi içerisine girmişlerdir. Bu yaymacalar da sık sık Müslümanların tepkisine neden olmuştur.

Bu çalışmada, Avrupa’da yükselmekte olan aşırı sağ hareket ve buna bağlı olarak Almanya’da ortaya çıkan PEGIDA hareketi ve Hollandalı aşırı sağ görüşlü siyasetçi Geert Wilders’ın söylemleri İslamofobi ile bağdaştırılarak incelenecektir.

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

 AVRUPA’DA AŞIRI SAĞ

Bilindiği üzere, milliyetçilik[7] akımı 1789 Fransız İhtilali ile birlikte, dönemin yöneticilerinin baskı ve zulmüne karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Avrupa’da adeta bir virüs gibi yayılan bu akım pek çok milleti içinde barındıran Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan milletleri de etkilemiş, aynı zamanda devletin çöküş sürecini de hızlandırmıştır. Günümüzde sağ görüş olarak da adlandırılan milliyetçilik akımının, zamanla faşizm gibi aşırı derecede milliyetçilik ve ırkçılık içeren bir ideolojiye dönüşmesi önlenememiştir. Kendi ırkını diğer bütün ırklardan üstün gören bu anlayış, 10. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkmasına rağmen, bütün aşırı milliyetçi ve anti-liberal hareketlerin radikal seçmenleri üzerinde etkili olmuştur.

Bu bağlamda kurulan ırkçılık temelli yer altı örgütleri, beyaz adamın üstünlüğünü savunan neo-ırkçı ideolojilerle Avrupa’nın uç sağında varlıklarını sürdürüp kendilerini şiddet ve terör eylemlerinde de gösterebiliyorlar. Bunun en trajik örneklerinden biri de Temmuz 2011’de Norveç’in başkenti Oslo’da yaşanan, Anders Breivik’in yapmış olduğu saldırıdır.[8] Avrupa’daki milliyetçi ulus-devlet anlayışı bir dönem etkisini kaybetmiş olsa da, bu anlayışın 21.yüzyılda yeniden güç kazanmaya başlamış olduğunu söylemek  pek de yanlış bir tespit olmayacaktır. Bu doğrultuda, Avrupa’da sadece göçmenlere, özellikle de Müslümanlara karşı, ırkçı söylemleriyle dikkat çeken pek çok aşırı sağ görüşe sahip siyasi parti kurulmuş olup, etkilerini kayda değer bir şekilde arttırmalarıyla dikkatleri çekmişlerdir.

Bu tarz oluşumların göçmenlere karşı olmasının temelinde, özellikle 1960’lı yıllarda Avrupa’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan işçi ithal etmesi yatmaktadır. Örneğin, şu anda Almanya’da artan ırkçı söylemlerin temeli olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dışarıdan getirilen göçmenlerin ucuz iş gücü potansyeli yaratarak pek çok Almanın işsiz kalmasına sebebiyet vermesi gösterilebilir. Almanya’nın “ithal” ettiği göçmenler gerek iş hayatında, gerekse sosyal hayatta etkili bir konuma gelememişlerdir. Örneğin, Alman medyasındaki Türk yazar oranı %1 bile değildir.[9] Yani göçmenlerin büyük çoğunluğunun işçi sınıfından pek de yukarı çıkamadıkları düşünülecek olursa, ithal işçi argümanının doğruluğu tartışılabilir.

Aşırı sağcılar, Avrupa Birliği’ne son verilip üye ülkelerin ulusal egemenlik çerçevesi içinde işbirliğini savunmaktadırlar. Schengen serbest dolaşım anlaşmalarının da iptal edilmesini isteyen bu grup, aynı zamanda ortak para birimi Euro ve Avrupa Merkez Bankası’nın kaldırılmasını da talep etmektedirler. Gerek göçmen karşıtlığı, gerekse Avrupa Merkez Bankası’nın kaldırılmasını talep etmelerinden anlayacağımız üzere, sağcıların neredeyse her talebinin altında ekonomik sebeplerin yattığını görebilmekteyiz. Şöyle ki, günümüzde Yunanistan büyük bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalmış durumda. Onlara en büyük desteği ise verdiği borçlarla Alman hükümeti sağlamaktadır. Almanya’daki aşırı sağ görüşe sahip oluşumlar ise, Avrupa Birliği çatısı altında yapılan bu yardımların son bulmasını ve Atina yönetimine yapılacak yardımların kendi ülkelerine yatırım olarak değerlendirilmesini talep etmektedirler.

Aşırı sağcı partilerin ortaya çıkış sebebi ise Aristotle Kallis tarafından şöyle açıklanmıştır: “Radikal, aşırı milliyetçi ve ‘devrimci’ sağ, devrimci solun örgütsel ve eylemci örneklerinin sağcı fikirlere tahvil edilmesiyle oraya çıktı.”[10] Söz konusu radikal sağ partiler, genel olarak Avrupa Birliği’nin bazı politikalarına ve göçmenlere karşı olmaları ile dikkat çekmektedirler. Ayrıca İslam karşıtlıkları da onları bir araya getiren unsurlar arasında en başlarda yer almaktadır. Avrupa’da, bu aşırı sağ partilerin yükselişe geçtiğine dair bariz örnekler mevcuttur. Bu bağlamda, aşırı sağcılar Avrupa Parlamentosu’nda bile bir grup kurmuş durumdalar.[11] Uluslar ve Özgürlükler Avrupası isimli grup, Fransız aşırı sağcı lider Marine Le Pen’in uzun uğraşları sonucunda, 2 Polonyalı ve bir de İngiliz üye transfer ederek en az 7 AB ülkesinden 25 parlamenter şartını yerine getirerek, parlamentoda resmi olarak yer almaktadır.[12]

Avrupa Parlamentosu dışında, pek çok ülkede de radikal sağ partilerin oy oranlarında ciddi artışlar görülmektedir. Bu partiler gerekli meclis desteğini alarak iktidar koalisyonlarına katılmaya başlamış durumdalar. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra ortaya çıkan güvensiz ortam, pek çok radikal sağ partinin kurulmasına sebebiyet verdi. Bu partilerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: Hollanda Pim Fortuyn List (Geert Wilders liderliğinde 2005’te ortaya çıkan şimdiki Party for Freedom (Özgürlük Partisi)) [13]; Danish People’s Party (Danimarka Halk Partisi); Finns Party (Fin Partisi); yakın dönemde İngiltere’de UK Independence Party (UKIP) (Bağımsızlık Partisi) ile English Defence League (İngiliz Savunma Birliği); Platform for Catalunya (Katalonya Platformu); Macaristan’da Jobbik ve Yunanistan’da Golden Dawn (Altın Şafak).[14]

İSLAMOFOBİ NEDİR?

İslamofobi’yi anlamamız için, öncelikle kelime olarak kökeninin neyi ifade ettiğini anlamamız lazım. İslamofobi kelimesini kavramsal olarak incelediğimiz zaman, İslam kelimesinin phobia[15] kelimesi ile birleştirilmesi sonucu ortaya çıktığını görmekteyiz. Phobia, veya daha bilindik bir ifadeyle fobi, genel olarak korkuyu ifade etmek için kullanılır. Bilimsel açıdan baktığımız zaman ise, fobi, normal koşullarda korkulmayacak belli bir durum ya da nesne karşısında ortaya çıkan olağan dışı korku halini anlatmaktadır.[16] Bu çerçevede incelediğimiz zaman, İslamofobi, kelime anlamı olarak İslam korkusu anlamını ifade etmektedir.

Kamuoyunda ise İslamofobi’nin İslam karşıtlığını mı yoksa İslam korkusunu mu ifade ettiği somut olarak bir sonuca ulaşmamıştır. Bunu İslam düşmanlığı olarak mı betimlemek lazım yoksa anti-İslamizm olarak mı? Veya İslamofobi, örümcek korkusu gibi psikolojik bir korkuyu mu ifade ediyor? Bu konu hakkında çeşitli tartışmalar halen devam etmektedir fakat İslamofobi kavramı artık yerleşmiş bir kavramdır ve bunu değiştirmek de pek mümkün değildir.[17] Ancak bu korkunun düşmanlığa dönüşmüş olması pek çok uzman tarafından kabul görmektedir. “Bir şeye duyulan korku, özellikle temelsiz ise, sürekli olduğunda ve giderilemediğinde zamanla korkulan şeye karşı bir düşmanlığa dönüşebildiğinden İslamofobi kelimesi İslam düşmanlığı olarak da kullanılabilmektedir.”[18] Yani, İslamofobi aslında İslam korkusu olmaktan ziyade, yabancı düşmanlığı ifade eden xenophobia kavramının çerçevesinde şekillenmiş bir olgudur.

Günümüz Batı dünyasına baktığımız zaman, İslamofobi dendiğinde akla gelen İslam korkusu değil, bilakis, İslam düşmanlığıdır. Fakat bu düşmanlığı sadece bir dine karşı duyulan bir nefret olarak ifade etmek doğru olmaz. Çünkü İslam, bir din olmakla birlikte insanların sosyal hayatına da yön veren bir olgudur. İslam yalnızca bir din veya ideoloji olarak değil; aynı zamanda bir kültür ve medeniyet olarak da Batı’nın kendisine atfettiği evrensel kimlik karşısında bir antitez olarak kavramlaştırılmıştır.[19] Bu konu hakkında konuşan Dr. Enes Bayraklı[20] şu ifadeleri kullanmıştır: “Literatürde farklı manaları da olmasına rağmen, temelde İslamiyet’ten nedensiz olarak korkmak, İslam ve Müslümanlar hakkında korkulara, kaygılara sahip olmak, onlardan nefret etmek anlamlarını ifade ediyor. İslamiyet ve İslam kültürü ile ilgili şeylerden nefret etme olarak da genelleyebiliriz.“[21]

İslamofobi 1991 yılında Runnymede Güven Raporu’nda[22] ortaya atılan ve 1997 yılında yine aynı kuruluş tarafından açıklanan bir kavramdır. Rapor, İslamofobi’yi genel bir anlamı ile şu şekilde açıklamaktadır: “Müslümanlara karşı duyulan irrasyonel korku, nefret ve düşmanlık.” Runnymede raporu aynı zamanda İslam dinini yorumlayıp ona karşı gösterilen bazı genel tutum ve inançlara yer vermiştir. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

  1. İslam monolitiktir ve yeni gerçekliklere adapte olamaz.
  2. İslam, diğer ana inanışlarla ortak değerler paylaşmıyor.
  3. Bir din olarak İslam, Batı’ya göre, eskimiş, barbarca ve irrasyoneldir. Hatta tabiri caizse “kalitesizdir”.
  4. İslam, terörizmi destekleyen bir şiddet dinidir.
  5. İslam, şiddet yanlısı bir siyasi ideolojidir.”[23]

2004 yılında Budapeşte’de yapılan Avrupa Gençlik Semineri sonuç raporunda ise İslamofobi’nin tanımı şu şekilde yapılmıştır:

“İslamofobi, İslam’a, Müslümanlara ve onlarla ilgili durumlara karşı duyulan korku ya da önyargılı görüştür. İster ırkçılık ve ayrımcılığın günlük formları şeklinde olsun, isterse daha saldırgan bir yapı alsın, İslamofobi, insan haklarının ihlali ve toplumsal birliğe bir tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır.”[24]

Hollanda ve Almanya’da Aşırı Sağ Siyasi Söylemler ve Oluşumlar

Avrupa’da halen daha aşırı sağ görüşe sahip, nasyonal-sosyalistler ve neo-naziler gibi çeşitli yer altı örgütlerinin faaliyetlerine aktif bir şekilde devam ettiğinden daha önce bahsetmiştik. Bunlara örnek olarak da Almanya’daki National Socailist Underground (NSU), yani Nasyonel Sosyalist Yeraltı örgütünün cinayetlerini gösterebiliriz. Bu tarz oluşumlar temelde göçmen karşıtlığı ve sol görüşlü insanlara karşı olan karşıtlıkları ile bilinse de, son zamanlarda İslam düşmanlıkları ile seslerini duyurmaya başladılar. Almanya’daki PEGIDA adlı grup da bu oluşumların gün yüzüne çıkmış, masum görünmeye çalışan yasallaşmış halidir.

İşin siyasi boyutunda ise, birçoğumuzun aklına Geert Wilders yönetimindeki Hollanda’daki aşırı sağcı Partij van de Vrijheid (PVV), yani Özgürlük Partisi gelmektedir. PVV, tamamen Müslüman göçmen karşıtlığı ve İslam düşmanlığı ile ortaya çıkmış olup bu şekilde gündemde kalmaya çalışan bir siyasi partidir. Şu an Hollanda’daki 3. parti konumunda bulunan Özgürlük Partisi, özellikle lideri Geert Wilders nezdinde pek çok defa Müslümanlara karşı tahrik edici, ırkçı söylemlerde bulunmuştur.

pegida

Geert Wilders Söylemleri

Bütün bu anlatılanlardan sonra, insanların aklına “Acaba aşırı sağ hareket genel olarak bütün yabancılara mı karşıdır yoksa sadece Müslümanlara mı?” şeklinde bir soru geliyor olabilir. Bu konu hakkında yapılan çeşitli kamuoyu araştırmalarında, göçmenlere ve belli azınlık gruplarına (özellikle Müslüman ve Romanlar) karşı genel tutumun sertleştiği görülmektedir.[25] Bu durum da, genelde aşırı sağ partilerin daha fazla destekçi bulduğu ve bulacağının bizlere göstermektedir.

Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra pek çok Avrupalı medya organları, ifade özgürlüğü adı altında İslam dinini ve Müslümanları rencide edecek şekilde birçok yayına imza atmışlardır. Bazı sorumsuz, aşırı sağ ideolojiye sahip siyasiler ise devamlı olarak İslam karşıtı demeçler verip adeta Müslümanları tahrik etmişlerdir. Bu saldırılar bağlamında Hollanda’da en çok dikkat çeken isim ise Partij van de Vrijheid ( Hollanda Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders olmuştur. Özellikle son zamanlarda yapmış olduğu pek çok söylem ile İslam Dünya’sının tepkilerini toplamıştır.

PEGIDA’nın Nisan ayında yaptığı bir gösteriye Hollandalı aşırı sağcı İslam karşıtı siyasetçi Geert Wilders da katılmıştı.[26] Gösteriye katılımın 30 bin civarında olması beklenirken, polis raporlarına göre sadece 5000 kişilik katılım sağlamıştı. Burada konuşma yapan Wilders, Avrupa’nın İslamlaşmasına karşı önlemler alınması gerektiğini ifade etmişti. “Her Müslüman terörist değildir ama Müslümanların çoğu teröristtir” ifadesini kullanması kalabalık tarafından alkışlansa da, başta Almanya olmak üzere, kıta genelinde bu söylemlerine destek veren vatandaş sayısının çok fazla olduğunu söylemek doğru bir tespit olmayacaktır. Evet, belki Avrupa’da kapı eşiğinden yüzünü gösteren ekonomik kriz nedeniyle insanlar düşük maliyete çalışan göçmenlere karşı antipati ve ön yargı besliyor olabilirler. Fakat Hollandalı siyasetçi ve PEGIDA gibi bu oluşumların direkt olarak İslam düşmanlığı üzerinden siyaset gütmelerimin asıl sebebi nedir? Bunun temelinde ne gibi gerçekler yatıyor?

Hollanda Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders daha önce de pek çok İslam karşıtı söylemlerde bulunmuştu. 27 Mart 2007’de Fitne adlı İslam’a hakaret eden kısa filmi internette yayınlayan Wilders, Kur’an-Kerim ayetlerini teröristlerin eylemleriyle bağdaştırıyordu. Filmin sonunda ise bir çağrı yaparak: “1945’te Avrupa’da Nazizm’i yendik. 1989’da Avrupa’da komünizmi yendik. Şimdi de İslami ideolojiyi yenmeliyiz. İslamlaşmayı durdur![27]” diyerek İslamlaşmanın önüne geçilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu çağrıdan anlayacağımız üzere, Geert Wilders tamamen insanlara, doğruluk payı olmayacak şekilde Avrupa’nın İslamlaştığı fikrini empoze etmeye çalışmıştır.

Esasında Wilders’ın savunduğu görüş, aslında Avrupa’daki diğer aşırı sağ ve İslam karşıtı partilerin de savunduğu gibi, göçmenlerin entegre değil, asimile olması yönündedir. Yani bu insanlar dinlerinden, atalarından gelen bütün kültürel geçmişlerinden vazgeçip tam bir Avrupalı gibi yaşamalarını istemektedir. Fakat bu da AB’nin savunduğu çok kültürlülük görüşüne tamamen zıt bir anlayıştır.[28] Yine aynı Hollandalı siyasetçi, ABD’deki 11 Eylül saldırılarının 9.yıldönümünde yaptığı konuşmada, Kur’an-ı Kerim’i, Adolf Hitler’in Kavgam kitabına benzeterek yasaklanmasını talep etmişti. Bu konuşmada da açık bir şekilde Wilders’ın İslam karşıtı bir tavır sergilediği aşikardır. Peki bu söylemler acaba halkta ne oranda destekçi buluyor?

Eylül 2012’de Hollanda’da yapılan seçimlerde Geert Wilders’ın partisi %17 oy oranı ile ülkedeki en büyük üçüncü parti olmuştur. Böylelikle, daha önce mecliste 24 sandalyeye sahip olan Hollanda Özgürlük Partisi’nin koltuk sayısı da 15’e düşmüştür.[29] 2014 yılında Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise daha önceki seçimlerde %17 oy almasına karşın bu sefer %12,2’de kalmıştır.[30] Bu sonuçlar bize Hollanda’daki İslam karşıtı partiye her on kişiden yalnızca birinin destek verdiğini göstermektedir ki, bu da aslında kısa vadede Müslümanlar için bir tehlike arz etmediğini işaret etmektedir.

Bir başka olayda ise, Avusturya’daki aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) lideri Heinz – Christian Strache’nin daveti üzerine Viyana’ya giden Wilders, Avrupa’da İslam tehdidi konulu bir konuşma yapmıştı. Burada, daha önce ABD’deki 11 Eylül saldırılarının 9.yıldönümünde yaptığı konuşmasını yineleyerek, Kur’an-ı Kerim’i Adolf Hitler’in kavgam adlı kitabına benzeterek yasaklanmasını talep etmiştir. Daha sonra Avusturya’daki Müslüman örgütlerin şikayeti sonrası hakkında dava açılmıştır.[31]

PEGIDA

Gerek sorumsuz siyasetçilerin söylemleri, gerekse medya vasıtasıyla ve bazı dış etmenler sebebiyle kimi Batı ülkelerinde aşırı sağ görüş ne yazık ki ırkçılık boyutlarına kadar ulaşmaktadır. Öte yandan, tekrar Almanya’daki duruma dönecek olursak, burada halen milliyetçi duyguların çok yoğun olduğunu görmekteyiz. Bunun yanında, pek ön plana çıkmasa da, Almanya’nın nasyonal-sosyalist bir geçmişi de vardır. Burada halen aşırı sağ görüşe sahip nasyonal-sosyalistler ve neo-naziler gibi çeşitli yer altı örgütlerinin faaliyetlerine aktif bir şekilde devam ettiği aşikardır. Bunlara örnek olarak Almanya’daki NSU cinayetlerini de gösterebiliriz.[32] Buradaki aşırı sağ oluşumlar temelde göçmen karşıtlığı ve sol karşıtlıkları ile bilinse de, son zamanlarda İslam düşmanlıkları ile de seslerini duyurmaya başladılar. Almanya’daki PEGIDA adlı grup da bu oluşumların gün yüzüne çıkmış, masum görünmeye çalışan, yasallaşmış halidir.

Temelinde dinsel ırkçılık yatan PEGIDA (Patriotische Europäer Gegen die Islamisierung des Abendlandes), yani Türkçesiyle Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar[33] oluşumu, İslam dininin Avrupa’da büyümesini tehlikeli olarak gören ve özellikle mülteci ve göçmen sayısının artmasından yakınmakla beraber Batı’nın kültürel yozlaşmaya doğru ilerlediğini iddia etmektedir. Liderliğini 41 yaşındaki Lutz Bachmann’ın üstlendiği grup, Ekim 2014’te Alman hükümetinin IŞİD’le savaşan PKK’ya silah yardımı yapma kararı almasının ardından kurulmuştur.[34] Bu duruma tepki gösteren PEGIDA, yardımların Ortadoğu’daki krizi arttırıp Almanya’ya daha fazla göçmen getireceğini iddia etmiştir. Adını ilk kez 20 Ekim 2014’te Dresden’de 300 kişiyle düzenlediği gösteriyle duyuran bu aşırı sağcı hareket, her pazartesi başta Dresden olmak üzere Almanya’nın kimi kentlerinde gösteriler düzenlemektedir.[35]

Kurulduğu günden bu yana PEGIDA, Alman iç siyasetinde çok fazla adından söz ettirmiştir. Kısa sayıda artan destekçi sayısının buna sebebiyet verdiğini söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır. Rakamlardan bahsetmek gerekirse eğer; kurulmuş olduğu 20 Ekim 2014’te 300 kişiyle başladığı yolda, 27 Ekim’deki eylemine 500, 3 Kasım’dakine bin, 10 Kasım’dakine bin 700, 17 Kasım’dakine 3 bin 200, 24 Kasım’dakine 5 bin 500 destekçi buldu. Aralık ayında ise PEGIDA’ya verilen destek ciddi oranda arttı. Grubun 1 Aralık’taki eylemine 7 bin 500, 8 Aralık’takine 10 bin, 15 Aralık’takine 15 bin ve 22 Aralık’takine 17 bin 500 kişi iştirak etti.[36] 5 Ocak 2015’te ise Dresden’de 18 bin kişi İslamofobik söylemlerle yürüyüş düzenledi. Şüphesiz Almanya’da gittikçe artan göçmen sayısı da bu aşırı sağ hareketin destekçi bulmasına, tabiri caizse, referans olmuştur. 2008 yılında Almanya’da Müslümanların sayısı toplam nüfusun %4’ü iken, bu sayı 2011 yılında %5 olmuştur.

Arada çok büyük bir sıçrama olmasa da, PEGİDA Almanya’nın “İslamlaştığını” iddia edip bu duruma tepki göstermektedir. 12 kişilik bir yönetici kadrosuna sahip olan PEGİDA’nın ayrıca 19 maddeden oluşan bir manifestosu bulunmaktadır.[37] Oluşum ayrıca Kasım 2014’te, içinde Kanada’daki gibi kontrollü, puanlı bir göç politikası, sıkı bir sınır dışı uygulaması, sıkı denetlenen bir seyahat politikası, suç işlemiş göçmenlere karşı sert bir tutum ve Hristiyan-Yahudi Batı kültürünün ve Alman kimliğinin korunması yönünde taleplerin dile getirildiği bir bildiri dağıtmıştı.[38]

Özellikle son dönemlerde bu oluşumun da ciddi şekilde kan kaybettiğini, toplumdan beklediği desteği bulamadığını görmekteyiz. İngiltere’de de bir yürüyüş düzenlemeyi hedefleyen oluşumun beklediği desteği orada da bulamaması, bizlere aslında bu tarz oluşumlara halkın ne kadar destek verdiğini açık bir şekilde göstermektedir. Kurucusu Lutz Bachmann’ın sosyal medyada paylaşmış olduğu Hitler fotoğrafı ve göçmenlere yaptığı hakaretler sonucu istifa etmesi ve beraberinde bazı yöneticilerin de istifa etmesiyle birlikte PEGIDA fazlasıyla kan kaybedip Alman halkında eski etkisini dahi hissettiremedi. Almanya’da Dresden dışında bazı kentlerde de gösteri düzenleyen PEGIDA’nın yürüyüşlerine katılım devasa boyutlarda destek bulamadı.

Aşırı Sağ Söylemlere Yönelik Siyasi Tepkiler

Almanya’da kurulan ve çeşitli Avrupa ülkelerinde de faaliyet göstermek isteyen PEGIDA oluşumuna pek çok Alman siyasiden tepki gelmiştir. Gerek Yeşiller Partisi, gerekse hükümet görevini yerine getiren Angela Merkel’in partisi olmak üzere pek çok parti, Alman halkını benzeri aşırı sağ görüşe sahip örgütlere kulak asmamaları konusunda çağrılar yapmıştır. Çalışmamızda yer alacak tepkiler sırasıyla şu isimlerden oluşacaktır: Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Almanya Devlet Başkanı Angela Merkel ve Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaubl.

Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck:

2014 Noel kutlamaları öncesi bir mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, mülteci sorunu ile ilgili “Barışın sağlanması, acıların azaltılması için elimizden gelen her türlü çabayı göstermeliyiz” ifadelerini kullanarak dolaylı yoldan PEGIDA’yı eleştirdi. Gauck, “Büyük çoğunluğun, Almanya’yı izole etmek isteyenlerin çağrısına uymaması, bu yıl benim açımdan cesaretlendirici bir deneyim oldu” dedi. Gauck mesajına şu sözlerle devam etti: “Savaşlar, iç çatışmalar ve terör insanları kaygılandırıyor. Ancak değerlerimize, gücümüze ve her şeyden önce demokrasimize güvenmeliyiz. Bu tür yersiz korkular bakış açımızı da olumsuz etkileyecek, bizi cesaretten yoksun bırakacak, küçültecektir.”[39]

Almanya Devlet Başkanı Angela Merkel

31 Aralık 2014 günü ise Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar oluşuma bir tepki de Almanya Başbakanı Angela Merkel’den geldi. Oluşumun sempatizanlarını kalplerinde ön yargılar, soğukluk ve nefret barındırmakla tasvir eden Merkel, vatandaşlara bu tarz hareketlerin peşinden gitmemeleri konusunda uyarılarda bulundu.[40]

Maliye Bakanı Wolfgang Schäubl

Yabancı düşmanlığını eleştiren Schäubl, “Sloganlar gerçekleri değiştirmiyor. Almanya’nın göçmenlere ihtiyacı var” ifadelerini kullandı.

Almanya’daki bu üç siyasi de PEGIDA ve benzeri oluşumlara tepki göstermektedirler. Peki Almanya’yı yönetenlerin bu şekilde, İslam düşmanlığı yapmayıp, göçmenlere ve Müslümanlara daha ılımlı yaklaşmalarının sebebi nedir? Genel olarak baktığımızda, bu sorunun tek cevabı olduğunu görmekteyiz: ekonomi. Bu konuda da en açık ifadeyi maliye bakanı Wolfgang Schäubl kullanmıştır. Kendisi, Avrupa’nın göçmenlere ihtiyacı var derken, aslında ülkedeki işçi sınıfının büyük kayda değer bir kısmının göçmenlerden oluştuğuna işaret etmektedir.

Gerek Angela Merkel, gerekse Cumhurbaşkanı Joachim Gauk aynı sebepten dolayı, konuya çok hassas yaklaşıp toplumun genelini kapsayan dostluk mesajları vermişlerdir. Geert Wilders’ın savunduğu şekilde, Avrupa’da yaşayan bütün Müslüman göçmenlerin sınırdışı edilmesi durumunda, Avrupa’nın “lokomotif” ülkelerinden Almanya’da üretimin durma noktasına gelmesi ve ekonomik bir krizin baş göstermesi hiç de sürpriz olmayacaktır. Bu gerçeğin farkında olan Gauck, Merkel ve Schäubl’un bu şekilde ılımlı mesajlar veriyor olmalarının temel nedeni de bu şekilde özetlenebilir.[41]

Alman Musevileri Sözcüsü Josef Schuster

PEGIDA’ya karşı bir tepki de Alman Musevileri sözcüsünden geldi. Almanya Yahudiler Merkez Konseyi Başkanı Josef Schuster, bir dini topyekûn kötülemek için İslamcı terörün bahane edildiğini ifade etti. Birkaç İslamcı militandan ötürü Almanya’nın şeriat tehdidiyle yüz yüze olduğunu savunmanın saçmalık olduğunu belirten Schuster, bunun birkaç aşırı sağcının varlığından yola çıkarak Nazi diktatörlüğünün yeniden kurulacağını iddia etmeye benzediğini ifade ederek söz konusu yaklaşımın kabul edilemez olduğunu söyledi. Josef Schuster’in PEGİDA’ya açık bir şekilde tepki göstermesinin nedeni ise, daha önce Yahudi ve Yahudi kökenlilerin Almanya’da yaşamış olduğu sorunlar olarak düşünülebilir. Bilindiği üzere, bir dönem Avrupa ciddi anlamda anti-semitizm akımı ile karşı karşıyaydı. Özellikle Almanya’da insanlar yabancı düşmanlığı ve antisemitizm nedeniyle sokaklara çıkıyorlardı.

2000 yılında Düsseldorf’ta bir sinagogun kundaklanması, bu ırkçı yaklaşımın ulaşmış olduğu boyutu kamuoyuna gösterir nitelikteydi. İslamofobi konusunda uzmanlaşmış pek çok akademisyen ise, bugün benzer bir şekilde İslam karşıtlığının söz konusu olduğu görüşünde birleşmektedir. Bütün bunlara rağmen, yakın gelecekte Batı dünyasının İslamofobi ile ilgili, tıpkı antisemitizm örneğinde oluğu gibi, ciddi yasalar çıkartıp çıkarmayacağı konusu kamuoyunda bir muamma olarak kalmaya devam edecek gibi gözükmektedir.r.[42]

SONUÇ

Yakın zamanda PEGIDA isimli ortaya çıkan yeni bir grubun Dresden’de düzenlediği “Avrupa’nın İslamlaşmasına karşı” yürüyüşün, aslında bize radikal sağın savunduğu çoğu görüşün bir yere kadar toplumsal destek gördüğünü göstermektedir. Batılı toplumlarda yer alan milliyetçilik, kendi kültürünü diğer kültür ve medeniyetlerden üstün görme, yabancı düşmanlığı ve güvensizlik gibi tutumların aslında varsayılandan ne kadar ciddi olduğunu, nasıl radikalleşebileceklerini ve siyasi tartışmaların ön safına nasıl getirilebileceklerini göstermektedir.

Yukarıda anlatılanlardan hareketle, Avrupa’da aşırı sağ hareketlerin ve siyasi söylemlerin İslamofobi’nin oluşmasına etkisinin, 11 Eylül saldırıları ve diğer “İslami” olarak adlandırılan terör örgütlerinin etkisiyle kıyasen asgari derecede olduğunu görmekteyiz.  Elbette PEGIDA ve benzeri oluşumların, Geert Wilders ve onun gibi siyasetçilerin söylemleri halk tarafından dikkat çekici bulunabilir. Henüz daha siyasi ideolojisi kafasında oturmamış, ergenlik çağında olan bir genç bu söylemlerden etkilenebilir de. Özellikle ekonomik olarak alt seviyelerde olup, Wilders ve PEGIDA gibi oluşumların, bu ekonomik yetersizliğe göçmenlere ve bazı uç söylemlerle Müslümanlara bağlıyor olması onda ırkçı bir ideoloji de oturtabilir.

Fakat konuyu geniş bir şekilde ele aldığımız zaman, medya sayesinde geniş yankı uyandırmasına rağmen, aşırı sağ görüşün ve ırk odaklı siyaset güden politikacıların söylemlerinin geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesi pek de mümkün gözükmemektedir. Yani kısacası, bu tarz siyasi söylemler ve aşırı sağ hareketlerin geniş halk kitlelerine ulaşamadığını ve bu kitlelerin hassas oldukları duygu, düşünce ve görüşlere pek fazla dokunamadıklarını söylersek yanılmış olmayız.

Gerek Geert Wilders’ın aşırı sağ görüşlü partisinin seçimlerde aldığı oy oranına, gerekse PEGIDA’nın eylemlerine olan katılım sayısına baktığımızda da bu tarz oluşumlara karşı halkın ne kadar destek verdiğini net bir şekilde görmekteyiz. Almanya’daki son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Merkel’in yönetimindeki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi 29 sandalye ile birinci parti konumundaydı. Angela Merkel’in koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise oylarını 6,5 puan arttırarak milletvekili sayısını 23’ten 27’ye yükseltti. Almanya’da ilk kez bir aşırı sağ parti Milliyetçi Demokratik Partisi (NPD) Avrupa Parlamentosu’nda yer alacak. Bu, aşırı sağ harekette bir artış olarak gözükse de, aslında Almanya Anayasa Mahkemesi’nin %3’lük seçim barajının kalkmasının ardından meydana gelen bir durum olduğu aşikardır, çünkü aldığı oy oranı sadece %1.

Geert Wilders’ın partisinin oy oranı ise %17’den %12,2’ye düştü ve PVV partisinin milletvekili sayısı da 5’ten 4’e düşmüş oldu. Bütün bu durum aslında, her ne kadar hükümetlerin İslamofobi konusunda antisemitizm gibi ciddi önlemler alıp yasalar çıkarmasa da, ana akım partilerin bu konuda biraz daha ılımlı yaklaşmalarının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda da, aşırı sağcı partiler toplumun genelinden destek bulamamaktadırlar.

Lakin İslam karşıtlığı ve korkusunun, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra arttığı aşikardır. Son dönemlerde Orta Doğu’da süregelen ve bazı kesimlerce “İslami terörizm” olarak adlandırılan pek çok terör örgütleri aktif bir şekilde faaliyet göstermektedirler. Gerek Taliban, gerek IŞİD, gerekse El- Kaide, hatta Afrika’daki Boko Haram örgütü bile İslam-i cihad yaptıklarını iddia ederek İslam dininin terörizmle anılmasına sebebiyet vermektedirler. Özellikle IŞİD’in uyguladığı ve İslam tarihinde görülmemiş, Müslümanların da reddettiği şiddet ve vahşet, ne yazık ki günümüzde, Batı’daki Müslüman algısının terör odaklı hale gelmesine neden olmuştur.

Enes Erdem YERİNDE

     KAYNAKÇA:

  1. http://www.milliyet.com.tr/kudus-un-fethi/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/10.07.2011/1412380/default.htm, Erişim Tarihi: 27.08.2015
  2. Din uğruna yapılan savaş.
  3. http://www.globalsecurity.org/military/world/para/al-qaida.htm, Erişim Tarihi: 14.08.2015
  4. http://www.1haber.com/video/11-eylul-saldirisi11-eylul-abd-ikiz-kuleler-saldirisi.html, 14.08.2015
  5. İslamofobi, Kolektif Bir Korkunun Anatomisi, s.103, İSAM Yayınları
  6. Milliyetçilik, Ulusçuluk ya da Nasyonalizm, kendilerini birleştiren dil, tarih veya kültür bağlarından bir üstyapı oluşturabilmiş sosyal birikimlerin adı olan millet veya ulus olarak tanımlanan bir topluluğun yaşama ve ilerleme ülküsünün toplumların ve insanlığın gelişmesini sağladığına inanan görüştür.
  7. http://www.milliyet.com.tr/norvec-teki-saldirida-olu-sayisi-91-e-yukseldi/dunya/dunyadetay/23.07.2011/1417914/default.htm , Erişim Tarihi: 27.08.2015
  8. https://www.tuicakademi.org/dr-enes-bayrakli-islamofobi-gelecekle-ilgili-kaygi-verici-bir-durum/, Erişim Tarihi: 26.01.2016
  9. Aristotle Kallis, Avrupa’da Radikal Sağın Yükselişi, Mart 2015
  10. http://www.incanews.com/dosya/15584/avrupada-asiri-sag-yukseliyor, Erişim Tarihi: 23.08.2015
  11.  http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29307487.asp, Erişim Tarihi: 26.08.2015
  12. Çalışma kapsamında ele alacağımız parti.
  13. Aristotle Kallis, Avrupa’da Radikal Sağın Yükselişi, Mart 2015, SETA
  14. Yunan mitolojisinde dehşet ve korku tanrısı.
  15. Orhan Öztürk, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Hekimler Yayın Birliği Ankara, 1992, s.241.
  16. https://www.tuicakademi.org/dr-enes-bayrakli-islamofobi-gelecekle-ilgili-kaygi-verici-bir-durum/, Erişim Tarihi: 26.01.2016
  17. Nihat Uzun, Avrupa’da İslamofobi: İngiltere Örneği, İstanbul, Pınar Yayınları, 2012, 1.Baskı, s.15
  18. İslamofobi, Kolektif Bir Korkunun Anatomisi, s.103, İSAM
  19. Türk Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesi
  20.  https://www.tuicakademi.org/dr-enes-bayrakli-islamofobi-gelecekle-ilgili-kaygi-verici-bir-durum/, Erişim Tarihi: 26.01.2016
  21. Büyük Britanya menşeili, bağımsız, ırk eşitliği tabanına sahip düşünce kuruluşu.
  22. http://crg.berkeley.edu/content/islamophobia/defining-islamophobia, Erişim Tarihi: 18.08.2015
  23. Sayar, Mustafa Kemal (2014) “Avrupa Birliği Ülkelerinde İslamofobi, Yüksek Lisans Tezi
  24. Aristotle Kallis, Avrupa’da Radikal Sağın Yükselişi, Mart 2015,SETA
  25. http://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/irkci-lider-geert-wilderse-almanyada-soguk-dus,tPeNww628Uio99rtftz8fg/rGzRabm0ekuvN1t8DaJNuA, Erişim Tarihi:24.08.2015
  26. “Hollanda’yı karıştıran ‘Fitne’”, http://www.dw.de/hollanday%C4%B1-kar%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1ran-fitne/a-3223064, Erişim tarihi: 08.06.2015
  27. www.tuicakademi.org/dr-enes-bayrakli-islamofobi-gelecekle-ilgili-kaygi-verici-bir-durum/, Erişim Tarihi: 25.01.2016
  28. http://www.bbc.com/news/world-europe-19566165, Erişim Tarihi: 15.08.2015
  29. http://www.hurriyet.com.tr/hollandada-wildersa-agir-darbe-26471021, Erişim Tarihi: 15.08.2015
  30. http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150728_wilders_sorusturma, Erişim Tarihi: 17.08.2015
  31. https://www.tuicakademi.org/dr-enes-bayrakli-islamofobi-gelecekle-ilgili-kaygi-verici-bir-durum/, Erişim Tarihi: 20.01.2016
  32. http://www.ibtimes.co.uk/what-pegida-lutz-bachmanns-anti-muslim-protest-group-stomping-through-germany-1481947, Erişim Tarihi: 14.08.2015
  33.  http://www.nouse.co.uk/2015/01/26/what-is-pegida-and-why-should-i-care/, Erişim Tarihi: 15.08.2015
  34. http://www.diken.com.tr/9-soruda-pegida-son-alman-fenomeni-hakkinda-bilmeniz-gereken-sey/, Erişim Tarihi: 15.08.2015
  35. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/440148–irkci-grup-quot-pegida-quot-gucleniyor, Erişim Tarihi: 26.08.2015
  36. http://tonyblairfaithfoundation.org/religion-geopolitics/commentaries/backgrounder/what-pegida, Erişim Tarihi: 15.08.2015
  37. http://www.diken.com.tr/9-soruda-pegida-son-alman-fenomeni-hakkinda-bilmeniz-gereken-sey/, Erişim Tarihi: 15.08.2015
  38. http://www.dw.com/tr/almanya-cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1ndan-noel-mesaj%C4%B1/a-18149724, Erişim Tarihi: 22.08.2015
  39. http://www.aljazeera.com.tr/haber/merkelden-pegidaya-tepki, Erişim Tarihi: 22.08.2015
  40. http://www.dw.com/tr/iki-eski-ba%C5%9Fbakandan-pegidaya-tepki/a-18172219, Erişim Tarihi: 22.08.2015
  41. http://www.dw.com/tr/alman-musevilerinin-s%C3%B6zc%C3%BCs%C3%BC-m%C3%BCsl%C3%BCmanlara-sahip-%C3%A7%C4%B1kt%C4%B1/a-18143554, Erişim Tarihi: 22.08.2015

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı  Göç Çalışmaları O-Staj Programı ÖZET Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin...

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti...

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan'da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović'in, Nisan...

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin Göç Çalışmaları Stajyeri  GİRİŞ Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen...