Beşar Esed’in Kalemi Kırıldı

Başbakan Erdoğan’ın bugün yaptığı açıklamalarda ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’na epey bir yüklenmeler oldu. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun benzetmesi bir taşeron benzetmeydi bu oldukça tepki gördü. Buradan başlayalım isterseniz, daha sonra detaya, genele bakalım?

Tabi birisi iktidar partisi, birisi ana muhalefet partisi, kendi aralarında tartışacaklar.  Ama Suriye’nin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğü demek. Irak’ın toprak bütünlüğü de ve İran’ın toprak bütünlüğü de Türkiye’nin toprak bütünlüğü demek. Bu bazen anlaşılmayabilir; bize ne (!) … bir başka ülkenin toprak bütünlüğü, niçin bizim toprak bütünlüğümüz demek?” diye düşünülebilir. Ama hem tarihî perspektife, referanslara baktığımız zaman, hem ortak tehditlere baktığımız zaman; Türkiye’nin, komşularının – özellikle Suriye, Irak ve İran’ın – toprak bütünlüğü noktasında çok hassas olmasını ve bu konuda uluslararası hukuk içerisinde müdahil olmaya çalışmasını doğru anlamak gerekir. Burada ifadeler söyle olmuştur, üslup böyle olmuştur bu eleştirilebilir, çünkü “her yiğidin kendine göre bir yoğurt yiyişi var” Anadolu’daki sözle.  Ama Suriye’de istikrar olsun, kardeşkanı akmasın diye Türkiye’nin mücadele etmesinden ya da o anlamda doğru bildiği şeyleri yapmasından daha doğal bir şey yoktur. Ama bu sonuçta Suriye’yi bir yere götürecek midir, götürmeyecek midir, o konuda bir şey söyleyebiliriz. Yani kişisel kanaatim Türkiye doğrusunu yapıyor, elinden geldiğince mücadele ediyor, ama çok fazla sonucun değişeceği kanaatinde de değilim. Sayın Esed’in kaleminin kırıldığını, eninde sonunda koltuğu bırakmak ya da bırakmamak tercihi ile karşı karşıya kalacağını düşünüyorum ne yapsa da. Dolayısı ile bu süreçte tansiyonu düşürmeye yönelik adımlar iyi niyetli, gayretli çalışmalar olarak anılacak gibi gözüküyor.

Beşar Esad ile Başbakan Erdoğan’ın arası çok iyiydi. Son yıllara bakıldığında istişareler, vizelerin kalkması, diyaloglar, ticaret hacminin genişletilmesi bir anlamında çok iyiydi fakat bu son diplomasi trafiğinde biraz gerginlikler oldu, Türkiye’ye yönelik Beşar Esad’ın tutumu sanki biraz şekil değiştirdi. Bu son yapılan uyarıyı Beşar Esad nasıl algıladı sizce?

Şimdi geçmişte ilişkiler iyiyiydi. Bence orda bazı öngörüler konusunda bizim de hatamız vardı ülke olarak. Çünkü hiçbir şekilde toplumsal tabanı olmayan % 9’luk bir azınlık tarafından yönetilen bir ülkede biraz fazla bir pembe tablo çizdik. Bu anlamda bizde de Türkiye olarak sorun vardı. Çok fazla iyimser olduk, gereğinden fazla… Tabi Beşar Esad kendi açısından varlığını ve ailesinin, yönetiminin varlığını tehlikede gören bir lider konumunda şu anda Türkiye’nin kurduğu baskılara doğal olarak kızacak.  Türkiye’nin seslendirdiği söylemlerde Batılı ülkeler ile aşağı yukarı aynı. Belki bunu öyle düşünecek, yani Batılı ülkelerin etkisi ile böyle yaptığını düşünecek. Şüphesiz bunun böyle olmadığını Sayın Dışişleri Bakanımız saatler süren görüşmeler içerisinde iletmiştir

Peki, şimdi bütün gazeteler hemen hemen aynı fotoğrafı kullanmışlar. Beşar Esad’ın oturma şekli, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun oturma şekli… Bilmiyorum ekrana nasıl yansıtırız, şöyle göstersem acaba kameraman arkadaşım bunu görebilir mi? Evet şimdi burada Beşar Esad’ın şu fotoğrafını nasıl yorumlarsınız.

Bu konuda bir uzmanlığım yok, ama yeni fotoğraf, oldukça gergin, üzüntülü, tedirgin bir insanın hâletiruhiyesini yansıtıyor. Bizim Bakanımız da o kadar rahat değil. O da oldukça stresli gözüküyor ve önemli bir konu görüştükleri belli oluyor hareket ve tavırlarından.

Tabi bu üç buçuk saatlik görüşmenin, eminim ilk kareleridir bunlar. Sonradan bu pozisyonlar değişmiştir.

Tabi ilk anda muhtemelen medya içeriye alınmıştır fotoğraf çektirmek için ama Suriye açısından çok hassas, çok kırılgan bir dönem. İşte Libya örneği var, Mısır, Tunus örneği var… O yönetimler koltuklarını bırakmak zorunda kaldılar. İşte Libya’da bir iç savaş sürüyor, dolayısıyla Suriye de kendi açısından çok tedirgin.

Beşar Esad aslında Batı’da eğitim almış, reformist yaklaşımları olan bir liderdi. Buna yönelik bazı çabaları da oldu, bazı adımları da oldu. Bunlar yeterli gelmedi. Türkiye’nin yorumu ile ya da dış basının yorumlarıyla söylüyorum. Yeterli gelmedi ya da çok yavaş kaldı halkın isyanına göre. Acaba bizim göremediğimiz bir kare var mı orda? Bize yansıtılmayan ya da basın aracılığı ile çok fazla inemediğimiz için o sınırlara, bize yansımamış kareler var mı? Beşar Esad’ın bir nevi kendini savunmasında daha farklı daha haklı ortamlar olabilir mi?

Şimdi aslında Beşar Esad açısından üzülecek şeyler var, kişisel anlamda. Yani iyi bir adam, mümkün olduğunca bir şeyler yapmaya çalıştı. Güzel şeyler yapmaya çalıştı ama şimdi elindeki ülke profili, devlet profili ve insan kaynağı profili nitelik olarak çok zayıf. Son 20 yılı da çok kötü geçirdiler. Sovyetler dağıldıktan sonraki dönem ve bu anlamda bir kurumsal dönüş geçirme noktasında hiçbir şey yapmadılar. Bu yönetim anlayışının ilelebet süreceğini düşündüler. Yani son 20 yılda demokratikleşme ile ilgili Sovyet sonrası dağılan ülkelerin yaptığı gibi belli tecrübeleri kazanmaya çalışsalardı ( özellikle Avrupa’daki Sovyet sonrası bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerin ) bugün çok farklı yerlerde olabilirlerdi.

Açıkçası bana göre dünyada gelişen uluslararası sistem artık bu yönetimlere izin vermeyecek. Onun için diyorum “Beşar Esad’ın kalemi kırıldı” diye. Yani burada, herhangi bir merkez, Amerika bunun kalemini kırdı falan demiyorum. Uluslararası rekabetin geldiği noktada bu rejimlerin, bu yönetimlerin artık yaşama şansı yok. Belki Suriye gibi sırada daha başka çok ülkenin yönetiminin görevini bırakmak zorunda kalacağını önümüzdeki aylarda, yıllarda göreceğiz diye düşünüyorum. Önemli olan kendisinden sonrası ile ilgili nasıl bir yapılanma bırakacağı. Tamamen direnerek Libya gibi bir sürece de sürüklenebilir Suriye. Yani bunun Suriye halkı açısından mümkün olduğunca az acılı bir geçiş dönemi olması için liderlik göstermesi gerekiyor Beşar Esad’ın. Belki giderken, kendisi ile ilgili de bir takım güvenlik garantileri alması gerekecek. Tabi bunlar, teori. Henüz öyle bir şey yok ama bütün bu çabaların sonuçta bir şeyi değiştirmeyeceğini öngörüyorum. Bu benim kişisel düşüncem.

Bu fotoğrafı göremiyor mu Beşar Esad ya da ne bekliyor, arkasındaki güçlerle ne yapacağını yâda nereye kadar gidebileceğini düşünüyor?

Beşar Esad Batılılara şunu diyor bence veya şunu düşünüyor: “Bu olayları teşvik eden de, kışkırtan da sizsiniz, ben taviz verdikçe bir şeyler yapmaya çalıştıkça talepleri yükselten de sizsiniz. Dolaysıyla benimle ilgili kararın verildiğini biliyorum, yani ne yapsam sonuç değişmeyecek, bu tansiyon düşmeyecek, ama ben son dakikaya kadar mücadelemi vereceğim!” Dolayısıyla kendisine baskı yapan, reform isteyen, çekil diyenlerin de, süreci provoke edenlerinde aynı merkezler olduğunu düşünüyor.

Bu akşamüzeri yayına girmeden önce ABD’nin  bankalara  el koymasıyla ilgili son dakika haberini gördüm. Suriye’ye yaptırım kararı aldı. Bu yaptırırım kararlarının çoğalması mı gündemde?

Uluslararası sistem de ABD liderliğinde baskıyı artıracak. Ekonomik ambargoya kadar ulaşabilecek… Daha yoğun, İran’a benzer, daha katı, daha geniş birtakım ekonomik yaptırımlar, silah ambargosu ya da elindeki birçok koz… Eğer bu süreç daha da uzarsa zaman içerisinde kullanacaktır; ama ifade ettiğim gibi Beser Esad ne yaparsa yapsın onurlu bir çekilme hariç pek bir işe yarayacağını düşünmüyorum; tabi bu benim yine kişisel düşüncem.

Ama yaşanmayacak tabi… Bugün Beşar Esad’ın askerlerinin çekildiğini duyduk. Diğer bir yandan İngiliz gazetesi Telegraph “Türkiye, Suriye’ye müdahale edebilecek tek ülke” diye yazdı. Dışarıdan da böyle bir baskı var aslında Türkiye’ye yönelik. Gazete, Türkiye’nin Suriye’ye asker göndermesi için uluslararası destek sağlama olasılığının arttığını savundu. Şimdi dış dünyadan gelen bu şekilde sözler, Kılıcdaroğlu’nun “taşeron” ifadesiyle de bütün olarak bakarsak, Beşar Esad’ın da algısını bu şekilde etkiliyor değil mi?

Şüphesiz… Yani o tedirginlik içerisinde olan insan, her türlü senaryoya belli bir oranda inandırıcılık payı verir. Türkiye’nin de son dönemde sertleşmesi, kullandığı dili sertleştirmesi tedirgin etmiş olabilir. Türkiye’nin müdahale gibi bir seçeneği kullanmasının, böyle bir şeyi tek başına yapmasının doğru olacağı kanaatinde değilim. Ama şu olabilir; öyle olaylar yaşanır ki Birleşmiş Milletler içerisinde Barış Gücü’nde bulunulması gerekir, hani çok sesli düşünüyorum. O zaman Türkiye’de BM kapsamında başka barış misyonlarında görev aldığı gibi, Lübnan gibi, orada da görev alabilir.

Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesini, askerî müdahalede bulunması gibi bir seçeneği, açıkçası sonuçlarının, risklerinin ön görülebilir olmamasından dolayı, olağanüstü tehlikeli görüyorum kişisel olarak.

Peki şöyle genel olarak o kareyi yorumlarsak, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu kez çantada net olarak ne ile gitti diğerlerinden farklı olarak ve ne ile döndü?

Tabi onu en iyi kendileri biliyor.

Suriye basınından direkt bir cevap gelmemesi de ilk etapta dikkat çekiciydi?

Suriye’de özgür bir basın yok, devlet kontrolünde her şey. Bizim anladığımız şu; aylardır süren olaylar var. Çok sayıda insan öldürüldü; devlet görevlilerinden de öldürüldü sivil vatandaş da öldürüldü. Belki bizim bilmediğimiz çok sayıda insanda tutuklu… Dolayısıyla bu sürecin normalleştirilmesi yönünde belki daha önce hiç olmadığı kadar net bir üslubun kullanıldığını anlıyoruz bu ziyaretten. Bunun sonuçlarını önümüzdeki günlerde, haftalarda göreceğiz.

Beşar Esad’ın cevaplarına göz attığınız da ne gördünüz?

Kendi açısından kendi tezlerini seslendirmeye çalışıyor ama hani iki kayanın arasına sıkışmış yumurta gibi benzetmek ne kadar doğru olur bilmiyorum, ama o kadar kırılgan bir görüntü veriyor Beşar Esad.

Peki, ABD’nin az önce de bahsettiğimiz gibi yaptırım kararını alması – hemen görüşmenin ardından alması – o görüşmeden çok da umut edilenin çıkmadığına dair yorumlanabilir mi?

Ben Beser Esad’ın kaleminin kırıldığını düşünüyorum Türkçedeki tabirle.

Peki, ne olması gerekiyor, Türkiye’nin burada nasıl bir rol oynaması gerekiyor?

Türkiye mümkün olduğunca; Suriye’nin iç savaşa, devlet otoritesinin olmadığı Libya gibi kontrolsüz bir alana dönüşmemesi için elinden geleni yapmalıdır. Çünkü ondan sonrası öngörülemez, yani bu Türkiye’yi mutlaka ve mutlaka olumsuz etkiler. Eğer Beşar Esad gün gelip gidecekse, bir geçiş döneminin sağlıklı olması gerekir. Asayişin, devlet kontrolü kaybolmadan, herhangi bir iç savaşa yol açmadan sağlıklı bir geçiş ile sağlaması gerekir. Mevcut durumda bu seçenek mümkünse buna da çalışsın ki zaten çalışıyor. Ben açıkçası mevcut durumda bunun mümkün olmayacağını değerlendiriyorum; ama her iki seçenekte de Suriye’nin istikrarı ve devlet otoritesinin korunması Türkiye açısından temel “vazgeçilmez” olarak gözüküyor.

Peki, bundan sonraki tutum? Suriye lideri Beşar Esadın tavrına ve söylemlerine bakılırsa dünden bugüne değişecek bir şey gözükmüyor, yarına da değişecek gibi görünmüyor açıkçası. Son olarak ne yapar Türkiye? Riskleri söylediniz az önce ama sizce ne yapar?

Oldukça zor bir durum. Tabi Türkiye burada tek belirleyici aktör değil! Olumlu ya da olumsuz senaryoları tayin edici tek ülke değil.  Ama komşu olma itibariyle ve Bölge’deki en güçlü ülke olması hasebiyle önemli bir ülke. Yani Suriye acısından hassas bir dönem geçireceğimiz gözüküyor. Çünkü bizim Güneydoğu merkezli sorunlarımızda var. Suriye ile etkileşim içerisinde olan, dolayısıyla yani şu an herkese düşen; var gücüyle Suriye’nin istikrarı için çalışmak. Şayet bir yol kazası olur, dediğimiz gibi seçenekler ortaya çıkarsa, o zaman da en az kayıpla bu süreci atlatmaya çalışacağız. Ama her açıdan zor bir dönem bizi bekliyor…

 

Süleyman ŞENSOY

TASAM Başkanı

 

TASAM Başkanı Süleyman Şensoy’un Cine5 Röportajı

Kaynak: TASAM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...