Çin’in Orta Asya Çıkarması:Barış Misyonu-2010 Tatbikatı

Çin, Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) çatısı altında 9-25 Eylül 2010 tarihleri arasında Kazakistan’ın Jambul Eyaleti’nin Matybulak askeri alanında “Barış Misyonu-2010 tatbikatı” gerçekleşmiştir. Söz konusu tatbikata katılan ülkelerin liderlerinin yaptıkları ortak açıklamaya göre Tatbikat özel hiçbir ülkeye karşı olmayıp, artan küresel terörizmi hedef almıştır. Düzenlenen bu ortak tatbikat ile ŞİÖ üyeleri, “istenmeyen üç güç[1] olarak ifade edilen küresel terörizm, etnik ayrılıkçılık ve dini aşırılıkçılığa karşı ortak bir duruş sergilemişlerdir[2]. Kazakistan’ın ev sahipliğinde yapılan söz konusu tatbikat hem Almaata şehrine yakın dağlık bir bölgede hem de Otar şehrine yakın düz bir arazide yapılarak Örgüt’ün askeri alanda, farklı koşullardaki üstün yetenekleri sergilenmiştir. Söz konusu ortak operasyonlarda her ülkenin çıkarı olmasına rağmen Çin, ŞİÖ çatısı altında yaptığı bu tatbikat ve operasyonlar dışında, yabancı ülke orduları ile 20’ye yakın ortak operasyon düzenleyerek bölgesel bir aktör olmanın yanı sıra küresel bir aktör olma yolunda ilerleyeceğini tüm dünyaya göstermiştir.

Barış Misyonu-2010 tatbikatı Çin için birçok anlamı içinde barındıran bir girişimdir. Her şeyden önce bölgesel güvenliğin bölgenin kendi ülkeleri tarafından sağlandığı önemli bir teminattır. Çünkü ABD liderliğindeki NATO’nun Afganistan bataklığına saplanması söz konusu bölgede terörizmin doğması ve tüm bölgeye yayılması için uygun bir zemin yaratmıştır. Afganistan’dan doğan ve tüm bölgeye yayılan küresel terörizm herkesten çok Çin’i tehdit etmektedir. Çünkü Orta Asya’da Afganistan’dan doğup tüm bölgeye yayılan küresel terörizm Doğu Türkistan’ın (Xinjiang) güvenliğini tehdit etmektedir ki; söz konusu bölgenin güvenliği, Çin’e giden enerji yollarının güvenliğinin sağlaması açısından ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü Avrupa ülkeleri yaşadıkları finansal krizler nedeniyle durgunluğa giren ekonomilerine karşın, Doğu Asya ekonomileri istikrarlı bir büyüme yaşamakta ve söz konusu bu istikrarı sürdürmek istemektedirler. Ayrıca, Avrupalı ülkelerin içinde bulundukları bu durumu fırsata çevirmek isteyen “Asya Kaplanları”, bu fırsatı yakalayabilmek için gerekli olan güven ortamını söz konusu ortak operasyonlar vasıtasıyla sağlamayı amaçlamaktadırlar. Bu açıdan söz konusu askeri tatbikat/lar oldukça önemlidir. Bu sayede ayrıca, Orta Asya’ya nüfuz etmek isteyen Batılı güçlere karşı da “birlik” mesajı verilmiş olacaktır.

Ayrıca söz konusu ortak tatbikatlar, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra tek kutupluluğa evirilen dünyanın bu sefer de çok kutupluluğa evirildiğinin simgelemesi açısından önemlidir. Aslında Çin liderliğindeki ŞİÖ üyelerinin dünyaya asıl vermek istedikleri mesaj budur[3]. Bunun yanı sıra, demokratikleşme ve küreselleşme eğilimlerinin güçlendiği söz konusu dönemde geleneksel güvenlik tehditleri (savaş gibi) yerini geleneksel olmayan güvenlik tehditlerine (terörizm gibi) bırakmıştır ki; bu gerek yerkürenin tümünü gerekse Avrasya’nın merkezini kaplamış, bölgeyi daha da güvensiz hale getirmiştir. Bundan dolayı Çin için, bu karmaşık ve karanlık dünyayı biraz da olsa aydınlatma ve anlamlandırmanın adıdır Barış Misyonu-2010 tatbikatı.

Bazı bilim adamlarına göre bölgedeki terör faaliyetleri henüz tam anlamıyla sonlandırılmadığından dolayı küresel terörün önlenmesi yönünde herhangi bir duraksama terörün tekrar dallanıp budaklanmasına sebep olacaktır ki; bu bölgede yer alan bazı ülkelerin başına ciddi sorunlar açacaktır. İşte Barış Misyonu-2010 tatbikatları bölge ülkelerini söz konusu bu küresel teröre karşı sürekli “uyanık tutan bir mekanizma” olması amaçlanmaktadır. Terörizmle bağlantılı olarak ayrılıkçı hareketlere karşı savaşın hala devam etmesi gerektiğini ise 5 Temmuz 2009’da yaşanan Urumçi olayları Çin’e açıkça göstermiştir. Çünkü Çinli yetkililere göre, Orta Asya’nın güvenliği ile Çin’in iç güvenliği doğrudan bağlantılıdır[4]. Öyle ki; bölgedeki terörist faaliyetlerin arttığı dönemlerde Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı talepler artarken terörist faaliyetlerin azaldığı dönemlerde Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı yönündeki talepler düşük profil bir durum sergilemiştir.

Çin’in Barış Misyonu’ndaki amaçları ile son ekonomik kalkınma programındaki nihai hedefleriyle de büyük oranda örtüşmektedir. Öyle ki Çin, 12. Beş Yıllık Kalkınma Plan’ında ana hedefini ülkenin batı bölgelerinin kalkındırılması olarak belirlemiştir. Söz konusu bölgelerin ŞİÖ üyesi ülkelerin komşusu olduğu ve önemli doğal kaynakların bu bölgede olduğu düşünülünce, Kalkınma Programı ile Barış Misyonu arasındaki ilişki kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Aslında Çin’in batı bölgelerinin ve bir bütün olarak Çin’in kalkınması için gerekli olan önemli kaynakların bu bölgelere ve Çin’e aktarılmasını sağlayacak bir yol da, sürdürülen bu çok taraflı askeri tatbikatların döşediği taşlarının üzerine inşa edilmek istenmektedir. Fakat enerji açı Çin ekonomisi için gerekli olan söz konusu bu “kaynak koridorunun” inşa edilmesinden önce bu kaynakların bulunduğu bölgelerin güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. İşte Çin için Barış Misyonu-2010 tatbikatı[5] sağlanmak istenen bu güvenliğin diğer adıdır. Bu anlamda Çin, önderliğini üstlendiği Örgüt sayesinde, genelde üye ülkelerin ekonomik kalkınmaları özelde ise kendi ekonomik kalkınması için gerekli olan güvenli ortamı yaratmayı amaçlamaktadır. Söz konusu bölgenin döviz ihtiyacının giderilmesi için gerekli olan doğrudan yabancı yatırımların (Foreign Direct Investment [FDI]) bölgeye çekilmesi için de istikrarlı ekonomilerin “çelik yelekli” olması gerekmektedir ki; söz konusu Misyon işte bu çelik yelektir[6]. Diğer bir tabirle; söz konusu Barış Misyonu, bölgede yer alan ve Çin içinde gerekli olan ülkelerin sahip oldukları kırılgan ekonomilerin sağlamlaştırılması için bölge ülkelerinin ve Çin’in ortak talebi olan güvenlik ve istikrar mekanizmasıdır.  Ayrıca, Çin’in bölgedeki “yüksek” ekonomik çıkarlarını koruması için bölgedeki önemli jeopolitik aktörlerden biri olması gerekir ki; söz konusu askeri operasyonlara katılarak Çin bu amacını da gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Söz konusu askeri operasyonun Çin için ne ifade ettiğini gösteren bir diğer ibare de, Kazakistan’daki askeri operasyon alanına giden Çinli askerlerin Doğu Türkistan üzerinden söz konusu bölgeye intikal etmiş olmasıdır. Çin bu sayede, olası bir durumda Doğu Türkistan bölgesine acil asker sevk etme kapasitesini sınamış ve bundan başarı ile çıkmıştır. Çin ayrıca, Operasyon’a yaptığı katkı ile de niyetini açıkça ortaya koymuştur. Öyle ki; Çin Tatbikat’a ağır bombardıman uçaklarıyla katılmış; bu uçaklarla Doğu Türkistan üzerinden geçerek hedeflerini imha etmiş ve tekrar Doğu Türkistan üzerinden geçerek evine dönmüştür. Tayvanlı bazı sosyal bilimcilere göre tüm bu olanlar, Çin’in artık kabına sığmadığını ve Mao dönemindeki gibi kapalı bir ülke olmadığını açıkça göstermektedir. Ayrıca Çin, söz konusu tatbikatta tamamen “üçüncü nesil yerli teknolojiler” kullanmış[7], bu sayede hem yeni teknolojileri gerçek anlamda test etme fırsatı bulmuş hem de bölge ülkelerine geldiği noktayı gösterme şansı yakalamıştır.

Çin tüm bu ortak operasyonları Orta Asya’ya “giriş pasaportu” olarak görmektedir[8]. Çin’in Orta Asya’ya yönelik bu politikalarındaki hedef ülke ise hiç şüphesiz kuşkusuz Kazakistan’dır. Her şeyden önce Çin, Orta Asya bölgesinden sağlamayı düşündüğü stratejik hammaddeleri ve doğalgazı Kazakistan ile Çin arasında kurduğu büyük boru hattından geçirmeyi planlamaktadır. 1997 Krizi sonrası Avrupa’dan esinlenilen ve bölgede gittikçe gelişen bölgeselleşme kavramı sayesinde artan ticari ilişkilerin oluşturduğu zemin neticesinde, bölge ülkeleri ile Çin arasındaki askeri ilişkiler de ileri boyutlara taşınmıştır. Altyapı inşası için de Kazakistan Çin’den ciddi yardımlar almıştır. Kazakistan’ın Rusya’nın dibinde Çin ile bu tür sıkı ilişkilere girmesinin ise temelde iki sebebi vardır: Rusya’nın üzerindeki artan baskısını Çin yoluyla dengelemek ve Çin sayesinde bölgedeki askeri varlığını güçlendirmek. Ayrıca Kazakistan, Çin ile geliştirdiği sağlam ilişkiler sayesinde Çin’in terörizmle savaştaki tecrübelerinden de faydalanmak istemektedir.

Çin’in Kazakistan’a karşın diğer Orta Asya ülkeleri ile olan ilişkileri aynı yüksek düzeyde değildir. Mesela düşük düzeylerde de olsa Çin, bölgeye girişini kolaylaştıracağı için, Türkmenistan’ın yanı sıra komşusu olan Tacikistan ve Kırgızistan’a da askeri yardımlarda bulunmaktadır. Çin’in askeri yardımlar sayesinde bölgeye girişini sağlayan ana etmen ise bölge ülkelerinin elinde Sovyetler döneminden kalan ömrünü tamamlamış silahlardır. Askeri anlamda Çin’in bölge ülkelerine yaptığı yardımlardan birisi de Çinli askerlerin Orta Asya ülkelerinin askerlerine verdiği askeri eğitimlerdir. Çünkü Çin için istikrarlı enerji arzının güvenliği her şeyden önce gelmektedir.

Çin’in Orta Asya ülkeleri ile askeri işbirliğine gitmesinin bir diğer sebebi de, her geçen gün Çin’de artarak yayılan uyuşturucu trafiğini engellemektir. Hatta bu anlamda ortak çıkarlarından dolayı tüm bölge ülkeleri ortak bir duruş sergilemektedir. Bu amaçla, yakın bir zamanda Afganistan’a yönelik ortak bir operasyon düzenlenmesi bile Örgüt’ün gündemindedir. Enerji alanında ise Orta Asya ülkeleri ile Çin’i bağlayan büyük doğalgaz boru hattının güvenliğinin sağlanması en önemli meseledir. Ayrıca, düzenlenen çok taraflı ve ikili ilişkiler vasıtasıyla Çin, Şangay İşbirliği Örgütü içindeki yerini pekiştirmekte, Uygur ayrılıkçı hareketine karşı bölgede yüksek dozda bir karşıtlık oluşturmaktadır.

Orta Asya ülkeleri, Çin ve Rusya arasında, tarihten ve coğrafyadan kaynaklanan birtakım problemler bulunmaktadır. Çin ile Rusya ise bölgedeki ABD faktörü nedeniyle şuan için balayındadırlar ve birliktelikleri bu açıdan konjonktüreldir, olası bir depremde çökmeye müsaittir. İki dev arasında kalan Orta Asya ülkeleri ise “tepişen filler arasında ezilen karıncalar” olmak istememektedirler. Çünkü aksi takdirde bir seçim yapmak zorunda kalacaklardır ki; bu kesinlikle söz konusu ülkelerin ulusal çıkarları ile çelişecektir.

Çin’in Orta Asya ülkeleri ile geliştirdiği ekonomik ve ticari ilişkiler Çin’in toplam ticaret hacmi içinde çok küçük bir alan kaplamaktadır. Lakin bu sayede oluşan barış ve güven ortamı içerisinde Çin, ticari hacmin küçük ama doğal kaynakların ve “stratejik” hammaddelerin büyük olduğu alana (kalpgah[9]) hızla nüfuz etmektedir. Çin bu sayede, ABD’nin hâkimiyetinde olan deniz enerji yollarına bir alternatif yaratmayı ve ABD’nin enerji şantajından kurtulmayı hedeflemektedir.

Çin aslında Orta Asya bölgesindeki yüksek ulusal çıkarlarını korumak için küresel terörizmi ileri sürmekte, söz konusu yüksek ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek içinse ŞİÖ’nü bir araç olarak kullanmaktadır. Bundan dolayıdır ki Çin, terörizm konusunu ŞİÖ Genel Kurulu gündemine sürekli taşımaktadır. Buna rağmen bölge içinde küresel terörizme karşı pek bir ilerleme kaydedilememiştir. Çünkü ne Tacikistan İç Savaşı ne Özbekistan’daki Andican olayları[10] ne de Kırgızistan’da vukuu bulan iki sivil darbe girişimi engellenebilmiştir[11]. Çin aslında bu sayede, Orta Asya’da konuşlanmamış olsa da bölgedeki varlığını hissettirebilmektedir. Ayrıca, her ne kadar tatbikat silahları gün geçtikçe modernleşse de geleneksel olmayan güvenlik tehditlerine karşı hala etkisiz kalmaktadır.

Çin ve Rusya’da durum böyleyken ABD’nin de bir gözü Orta Asya bölgesinde diğer gözü ise Asya-Pasifik’te tetikte bulunmaktadır. Çünkü ABD hala Çin’in bir tehdit mi yoksa işbirlikçi yükselen bir güç mü olduğunu anlamış değildir. Bu sebepledir ki ABD, Çin’in doğu ve güneydoğusundaki ortak askeri tatbikatları arttırmıştır. Amacı yükselen ama tehdit olup olmadığını henüz anlayamadığı Çin’e gözdağı vermektir. Ayrıca Çin’in markaja alınması için Tacikistan’daki bir askeri alanı da askeri üs olarak kullanmaya başlamıştır. Tüm bunlara karşı Çin’in yapacaklarını ise şüphesiz ki zaman gösterecektir.

 

Deniz Tören

Hacettepe Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler

 

KAYNAKÇA

DEMİRTEPE, T. (2006). Andican Olayları Sonrası Özbek Dış Politikası. USAK STRATEJİK GÜNDEM .

FOO, C. T. (2005). Three Kingdoms, Sense Making and Complexity Theory. Emergence: Complexity & Organization , 1-8.

İŞCAN, İ. H. (Yaz 2004). Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik ve Çağdaş Yansımaları. ULUSLARARASI İLİŞKİLER , 2-8.


[1] İlk olarak Şangay İşbirliği Örgütü’nün kuruluş yılı olan 2001 yılının Haziran ayında tanımlanmıştır. Bazılarına göre bu üç güç, üç şer odağı olarak da literatürde geçmektedir, üç organdan oluşan zeki bir bireydir. Terörizm faaliyetleri bu bireyin beyni, radikal İslam söz konusu bireyin ideolojik silahı ve etnik bölücülük ise bireyin siyasi talebidir ve bu üçü birbirinin ayrılmaz (component parts) parçalarıdır.

[2]Çünkü bazı Çinli bilim adamlarına göre, Orta Asya’da yer alan ülkeler hem teknik hem de ekonomik anlamda tek başlarına küresel terör ile baş edecek güce sahip değillerdir. Bu sebeple sergilenen bu ortak irade yerinde ve gerekli bulunmaktadır.

[3] Bölgede Rusya liderliğindeki diğer askeri yapılanma da Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’dür (CSTO). Rusya’nın liderliğindeki bu örgüte Çin üye değildir ve Örgüt’ün neredeyse tüm askeri teçhizatı Rusya tarafından tedarik edilmektedir (http://www.globalsecurity.org/military/world/int/csto.htm).

[4]Lakin Çin’in ayrılıkçı hareketlere karşı savaşta başarılı olduğu pek söylenemez. Çünkü Orta Asya ülkelerinin birçoğunda Çin yönetiminin artan baskılarından dolayı kaçan Uygur ayrılıkçıları bulunmasına ve Pekin Hükümeti tarafından kendisine teslim edilmeleri istenilmesine rağmen teslim edilmemektedir.

[5]Söz konusu kolektif askeri operasyona toplam 5000 asker katılırken, Çin söz konusu operasyona 1000 asker göndererek bu operasyonun kendisi için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca Çin’in askeri operasyon boyunca kullandığı silahlar büyük oranda Çin yapımı yerli teknolojiler olmuştur.

[6] Bu cümledeki çelik yelek metaforu, hızlı bir şekilde kalkınan ve istikrarlı bir piyasaya sahip olan ülke ekonomilerinin dışsal kaynaklı olası risklere karşı savunulmasını sağlayan ve bu sayede istikrarın devam etmesine katkıda bulunan öğeleri ifade etmek için kullanılmıştır.

[7]NATO ve bazı yabancı ülkelerle ortak askeri tatbikatlar düzenleyen Türkiye’nin yine tatbikata katılan ülkelerden aldığı teknolojilerle (F-22’ler) gövde gösterisi yaptığı hatırlandığında, Türkiye’nin Çin’i bu anlamda örnek alması gerektiğine kanaat getirmemek elde değildir.

[8]Birçok Orta Asya ülkesinin destanlar ve sözlü edebiyatlarında eski Çin imparatorluğu olarak anılan ama aslında bir dünya olan “Orta Memleket”, bölge ülkelerine yönelik uyguladığı haraç sistemi ve düzenlediği dört işgal dalgası nedeniyle oldukça kötü resmedilmektedir (FOO, 2005, s. 1-8).

[9] Mackinder’ın Kara Hâkimiyet Teorisi’ne göre bu bölge, “dünya adası” üzerinde merkez olabilecek nitelikte ve kendi kendine yetebilecek özellikte bir bölgedir ve dünya hâkimiyetini sağlamak için ön şarttır (İŞCAN, Yaz 2004).

[10] Söz konusu olaylarda birçok sivil Özbekistan yönetimi tarafından öldürülmüş, Çin ve Rusya Özbekistan yönetiminin yanında yer alırken; Amerika liderliğindeki Batılı güçler ve Avrupa Birliği Taşkent Hükümeti’ni kınayan açıklamalarda bulunmuşlardır (DEMİRTEPE, 2006, s. 2-8).

[11] ŞİÖ Sözleşmesi, ülkelerin iç işleri ile alakalı mevzularda ülkelere müdahaleyi öngörmemektedir.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...