Demokratikleşme Yolundaki İspanya ve Bask Sorunu

Günümüzde yaklaşık kırk dört milyon insanı barındıran İspanya, tarih boyunca farklı krallıkların bir arada yaşadığı ve farklı etnik grupların bulunduğu bir yer olmuştur. İspanya‘da hâkim etnik unsuru oluşturan Kastilyalılar’ın yanı sıra Galiçyalılar, Katalanlar ve Basklar diğer önemli etnik gruplardır. Bunların dışında çok küçük bir grup olmakla birlikte Pireneler’de yaşayan Okitanlar ve İspanya’nın Fas kıyılarındaki toprakları Ceuta ve Melilla’da yaşayan Araplar da bu karmaşık etnik mozaiğin bir parçasını oluşturmaktadır.[1]

Bu denli çoğul bir etnik yapıya sahip İspanya, uzun bir dönem (1935-1975) diktatörlükle yönetilmiş ve bu süre içinde ülkedeki azınlık ulusların üzerinde katı bir baskı politikası izlenmiştir. Ne var ki, uygulanan bu baskı politikaları, azınlıkları yıldırmak yerine tam tersi bir şekilde güçlendirmiş ve hatta ülkedeki demokratik güçler ve siyasi çevrenin temsilcileri (muhafazakârlarla bile) ile aralarında bir ittifak ilişkisinin kurulmasına da vesile olmuştur. Ülkede demokrasiye geçilerek, yeni bir İspanyol Anayasası çalışmalarının başladığı Juan Carlos döneminde (toplumun çeşitli kesimleri arasında diktatörlük döneminde sağlanan mutakabatın da etkisiyle) Bask ve Katalan bölgelerine ön otonomi tanınmış, 1978 yılında kabul edilen yeni İspanyol Anayasası’nın 2.maddesi ile ise ‘bölgeler sistemi’ kurularak ülkedeki farklılıklara resmi bir statü kazandırılmıştır.[2]

İspanya siyasal sistemi klasik anlamıyla ne bir üniter yapı ne de Amerika ‘da olduğu gibi federal bir yapıdır. Genel görünümüyle üniter bir yapı olan sistem bölgelere verilen özerklik statüsü ve bazı yetkiler nedeniyle üniter bir sistem olarak adlandırılmak yerine bazı kamu hukukçularınca özerklikçi (autonomige) diye de nitelendirilmektedir. Özerk bölgeler bazı yönetim ve karar haklarına sahipseler de silahlı kuvvetler ve adalet gibi temel görevler merkezi hükümete ait bulunmaktadır. Her özerk bölgenin kendi yasama ve yürütme organı bulunmakta, özerk bölge başkanı bölge meclisince seçilmekle birlikte kral tarafından atanmakta ve özerklik kanunu ile meclis kararları Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi bulunmaktadır. İspanyolca özerk bölgeler için resmi dil olup özerk bölge ayrıca farklı bir yerel dile sahip ise o dil bölgenin ikinci resmi dili sayılabilmektedir.[3]

İspanya Bask sorununu çözmek için bölgeye özerklik vermiş ancak bu özerklik İspanya anayasası çerçevesinde ve 17 özerk bölgeden biri olma şeklinde verilmiştir. Bu önlemlerle terör hareketi toplumsal tabanını büyük ölçüde kaybederek demokratik rejim ve ülkenin bütünlüğü için tehlikeli olma özelliğini kaybetmiştir.

Bask bölgesinde 1978 tarihli kararnamelerle üç provinz (il) birleştirilmiş ve özerk yönetim yetkileriyle donatılmış olan bölge için bir meclis (CGV) kurulmuştur. Meclis başkanı da merkezden değil merkez tarafından seçilmekte CGV’nin önlemleri tüm ülke için geçerli olan kanunlarla çatıştığında merkezi hükümetçe askıya alınabilmekte, hatta ülke güvenliği gerekçesiyle CGV’nin tamamen ortadan kaldırılması mümkün olabilmektedir. Anayasa tartışmaları sırasında federasyon eğilimleri ortaya çıkmış ancak kabul görmemiştir. 29.12.1978 tarihli anayasanın 2. maddesi ulusal grupların ve regionların (bölge) muhtariyet haklarını tanımakta ve garanti etmektedir. 137.maddede İspanya‘nın idari taksimatı belediyeler, provinzler ve muhtar bölgeler olarak gösterilmekte ve bütün bu birimlerin ‘kendi işlerini görmek için’ muhtariyetten yararlanacakları hükme bağlanmaktadır. Ancak anayasada çeşitli bölgeler arasında uygun ve adil bir ekonomik denge kurulacağı ve farklılıkların sosyal imtiyazlara yol açmayacağı vurgulanmakta, ayrıca İspanya vatandaşlarının haklarını kullanma ve yükümlülüklerini yerine getirmelerinde eşit olmalarını sağlayan temel ilkeler düzenlenmektedir.[4]

Tarihi Gelişim

Bask bölgesi Atlantik Okyanusu’nun kıyısında, Kuzey İspanya ile Güney Fransa arasında kalan dağlık alandır. Sanayi ve hizmet alanındaki büyük gelişmeyle birlikte, burası İspanya ve Avrupa ortalamasından hayli yüksek bir gelir düzeyine sahip, son derece zengin bir bölgedir ama bazen farklı ve karşıt siyasal eğilimler içeren, toplumsal bir eşitsizliğe de sahiptir.[5]

Tarihi olarak, kuzeydoğu İspanya’daki dört (Alava, Guipuzcoa, Vizcaya ve Navarra) ve güneybatı Fransa’daki üç bölgeyi (Labourd, Basse Navara ve Soule) kapsayan ve Bask dilinde ‘Euskadi’ olarak adlandırılan ‘Bask ülkesi’ toprakları, 1660 yılında yapılan Pirene Antlaşması ile İspanya ve Fransa arasında bölünmüştür. O günden bu yana Bask milliyetçileri tarafından Euskadi Norte (Kuzey Bask Ülkesi) ve Euskadi Sur (Güney Bask Ülkesi) olarak tanımlanan Bask Ülkesinin, güneyindeki dört şehirden Vizcaya, Guipozcoa ve Alava bugün İspanya’daki Bask Özerk Bölgesi ‘ni oluşturmakta (dördüncü şehir) Navara ise ayrı bir özerklik statüsüne sahip bulunmaktadır.[6]

19.yy da devletin merkezileşme süreci bağlamında, Bask bölgesi ve Katalonya gibi özerk bölgelerin bazı yönetsel hakları ve imtiyazları ellerinden alındı. Fakat özerk bir bölge olan Baskların, asırlardır sahip oldukları bu ayrıcalıkların, ortadan kalkması, o zamana değin Kastilya’yla hiç sorunları olmayan Bask ülkesinde tepkilere yol açtı. Liberal, laik ve merkeziyetçi yönetime karşı, gelenekselci, Katolik ve statüko yanlısı olan sürgündeki 7.Carlos’u destekleyen Karlizm akımı, özellikle Bask ülkesi, Navarra ve Katalonya’da destek buldu. 1833-1839 yıllarındaki 1. Karlist Savaşlarından sonra Basklar, yönetsel haklar ve vergi konusundaki bazı ayrıcalıklarını sürdürdü. 1870-1876 yıllarındaki 2.Karlist Savaşlarından sonra ise, yönetsel özerklik tamamen ortadan kalktı. Bu gelişmeleri takiben, Bask Milliyetçi Partisi (Partido Nacional Vasco) (PNV), Bask bölgesine özel bir statü tanıyan ‘Fueros’ yasası taraftarı Katolik, gelenekçi bir Karlist aileden gelen Sabino Arana tarafından Bask bölgesine otonomi statüsü kazandırmak amacı ile 1895 yılında kurulmuştur.[7] Partinin ilk baştaki amacı tam bağımsızlıktır. Fakat İspanya siyasal arenasında bunu savunmak çok mümkün olmadığından koşullara göre mümkün olanı aramış ve buna göre siyasal mücadelesini yürütme yoluna gitmiştir. Bu yüzden PNV artık özerkliğe karşı olmayacak, özerkliği bağımsızlığa giden bir araç olarak görecektir.

1936 yılında İspanya iç savaşının başlangıcına kadar PNV, Bask bölgesine ayrıcalıklar elde etme yönünde bazı başarılar sağlamıştı. Ikinci Cumhuriyet döneminde Baskların, Katalanların yanı sıra referandum sonucu ilan ettikleri otonomi (1936) ve kurumları, Franco’cu güçler tarafından yıkıldı; Bask ulusal iradesi çiğnendi. Basklıların dili ve partileri yasaklandı, okulları kapatıldı, kitapları toplatıldı, heykelleri yakılıp-yıkıldı, Bask ileri gelenleri tutuklandı, öldürüldü ya da sürgüne gönderildi. Bask ülkesi bir nevi askeri olarak işgal edildi ve faşist yönetimin tayin ettiği valilerce bir (iç) sömürge gibi yönetildi. Franco’ nun baskıcı rejimi onları yeraltında siyasal örgütlenme kurmaya yöneltti, böylece silahlı direniş örgütü olan ETA’nın doğuşu gerçekleşti.[8]

Baskların Arkasındaki Güç: ETA

1959 yılına kadar örgütlenen Bask milliyetçileri ETA (Euskadi Ta Askadasuna) yani Bask Ülkesi ve Özgürlük adıyla anılan ilk terör örgütlerini kurmuşlardır. ETA’yı genelde orta sınıf aydınlar ve gençler kurmuştur. ETA, Bask ülkesini ‘Bask dilinin konuşulduğu her yer’ olarak tanımlamış fakat kendi içerisindeki ideolojik çatışmalar nedeniyle 1960’ların sonuna kadar pek fazla faaliyet gösterememiştir.

Başlangıçta ETA’nın varlık nedeni, Bask kültürünü, dilini, Arana’nın milliyetçilik söylemi (İspanya’ya ait her şeye karşı olma) bağlamında yeniden keşfetmekti. Böylece dikta rejimi altında, her şeyden önce Bask olmakta direndiler. Bu direnişte ise, Basklara ait her şey, İspanyol devletine karşı harekete geçerek korunacaktı. Bu arada, ETA’nın ortaya çıkışı yalnızca Franco rejimine değil, ayrıca Bask burjuvazisine karşı da bir tehditti. Çünkü sanayiye ve maliyeye hâkim bu kesim, Franco’nun ekonomik politikalarına bağımlıydılar.[9]

ETA, Bask Milliyetçi Partisi’nin tam tersine anti-kapitalist düşüncelerden etkilenmiş ve sosyalizmi savunmuştur. Şiddeti siyasi mücadelenin olmazsa olmazı olarak gören Eta, bağımsızlık mücadelesini ancak böyle kazanabileceğini düşünüyordu.1962’de ilk bildirisini yayınlayarak Bask bölgesinin bağımsızlığını kazanmak amacıyla mücadele veren gizli bir örgüt olduğunu açıkladı. Bu yüzden 1968’den itibaren şiddet olaylarına hız vermiştir.

ETA Basklıların katılımını artırmak için şu yolu seçmişti; ETA, İspanyol polisi, askeri ve sivil muhafızlara karşı silahlı mücadeleyi başlatacak; bunun sonucu güvenlik güçleri harekete geçecek ve Bask bölgesindeki baskılarını artıracak; bu durum Basklıların tepkisine yol açacak ve ETA’ya üye katılımını, paralel desteği artıracaktı. Madrid ise yükselen Bask muhalefetine karşı direnemeyecek ve Bask bölgesini terk edecekti. Bu yaklaşım özellikle 1968’de uygulamaya konuldu.[10]

Bu ideolojiyle ETA, 1968’de ilk ciddi eylemlerini gerçekleştirdi. Bir ETA militanın vurulmasına misilleme olarak San Sebastian ili emniyet müdürünü öldürdüler. Merkezi otorite bunu bahane ederek tüm Bask halkını cezalandırmak adına önlemler alma yoluna gitti. Bu da Bask halkı arasında Franco’nun faşist rejimine karşı eylemlerin artmasına yol açtı. ETA giderek toplumsal kesimin geniş desteğini almaya başlıyordu.

İspanya’nın Demokrasiye Geçişi ve Bask Ülkesi Üzerindeki Etkileri

General Franco kendisinden sonra yönetimi bırakacağı monarkı belirlemişti: Borbon ailesinden Don Juan Carlos. 1972 yılında çıkarılan bir yasayla, Juan Calos, Franco’nun vefatı ertesinde Devlet Başkanlığı’nı üstlenmeye yetkili kılınmıştır. Dolayısıyla, İspanya’da en azından kurumsal olarak bir otorite boşluğu yaşanması söz konusu değildir. Kurumsal anlamda bir otorite boşluğu yaşanmaması, siyasal anlamda devamlılık anlamına geliyor olsa da, o dönemde birçok siyasi partinin sürgünde bulunması ister istemez bir siyasi meşruiyet sorununu beraberinde getirmiştir. Kral Juan Carlos, demokrat bir kişidir ve Franco’nun kendisine emanet ettiği rejimi reforme etmeye, hatta eksiksiz bir demokrasiye dönüştürmeye kararlıdır. O bakımdan, Don Juan Carlos’un öncelikli hedefi, geniş kapsamlı bir af ilan edilmesi ve yasaklanmış tüm siyasi partilerin yasallaştırılması olmuştur.[11] Başbakan Adolfo Suarez, siyasi reform tasarısını Franco’cu meclisten 59’a karşı 425 oyla geçirmeyi başarmış ve 14 Aralık 1976 tarihinde halk oyuna sunmuştur. Halk oyuna katılım oranı %77, evet oyu kullananlarınki ise %94,4 olmuş ve İspanya’da demokratikleşme süreci resmen başlamıştır.[12]

Hükümet yeni anayasanın oluşturulmasından kısa bir süre önce, bölgesel politik çevrelerle yapılan görüşmelerden sonra, kanun hükmünde bir kararname ile geçici otonom yönetimlerin oluşturulmasını olanaklı kıldı. Böylece otonomiye giden yol oluşmuş oldu ve bu yolla anayasa öncesinde, başta geçmişte referandum sonucu otonomi statüsüne sahip olmuş Bask, Katalanya ve Galiçya olmak üzere toplam 13 geçici otonomi oluşturuldu. Yönetimleri, bölge milletvekilleri ve il meclis üyelerinden oluşan bir yürütme erki ve başbakandan oluşan bu geçici otonomiler, daha çok merkezi hükümetin etkinliğinde bulunuyordu ve idari niteliği ağır basan oluşumlardı.[13]Daha sonra 1978 Anayasa’nın yürürlüğe girmesiyle 17 özerk bölge oluşturulmuştur. Tüm bu özerk bölgeler kendi özerklik kanunlarını kendi yetkili kurumlarınca yapacaklar fakat oylanması ulusal meclis tarafından olacaktır. Her özerk bölgenin özerklik kanunları onların tarihsel süreç içindeki siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel durumlarına bağlıydı.

Bask ve Katalan otonomi yasaları 25 Ekim 1979’da bu bölgelerde referanduma sunuldu., yüzde 90’lık bir oranla onaylandı ve merkezi parlamentonun da onayını alarak 18 Aralık 1979’da resmen ilan edilmiş oldu. Hukuki niteliği bakımından otonom topluluklar merkezi devletle birlikte ya da onun yanı sıra bölge düzeyinde egemenlik uygulayan kurumlardır. Onlar, merkezi devletin idari alt birimleri olmayıp, politik nitelikli kurumlardır. Anayasa mahkemesi kararlarında da otonom topluluklar devlet olarak nitelendirilmektedir.[14]

1978 Anayasa’sının 2. maddesi, İspanyol ulusunun ayrılmaz bir bütün olduğunu, İspanya’nın tüm İspanyolların bölünmez vatanı olduğunu vurguluyor ve anayasanın bütün “milliyetlere” ve bölgelere özerklik hakkı tanıdığını garanti ediyordu. Burada milliyetler, Bask Ülkesi, Katalonya, Galiçya gibi tarihsel süreç içinde özerk yaşamış ve 2. Cumhuriyet döneminde özerklik kanununa sahip olmuş “tarihi” bölgelerdi, bunların özerklik kanunlarındaki hakları çok daha fazlaydı. Bölgeleri ise Madrid, Andalucia, Valencia, Castile-Leon, Kanarya Adaları, Aragon, Castile-La Mancha, Balerik Adaları, Asturias, Murcia, Navarra, La Rioja, Cantabria ve Extremadura oluşturuyordu. Bunların özerklik sürecine geçmeleri, özerklik kanunlarına sahip olduktan sonra 5 yıl içinde söz konusu olacaktı.[15]

Anayasanın 3. maddesine göre, İspanyolca tüm İspanyolların resmi dili idi, fakat diğer dillerde, söz konusu olduğu özerk bölgelerde İspanyolca’yla birlikte resmi dil olarak kabul edilecekti. İspanya’da İspanyolca, Baskça, Katalanca ve Galiçyaca olmak üzere 4 resmi dil vardır.[16] Baskça 1983’ten bu yana okullarda zorunlu dil dersi olarak öğretiliyor. Ayrıca Baskça yayın yapan 2 televizyon programı var. Baskça çıkan henüz günlük gazete yok fakat Baskça dilinin kullanılmasına yönelik çabalar devam ediyor.

Anayasa’ya göre (madde 148) otonom toplulukların yetki kullanabileceği alanlardan bazıları şunlar:

Otonomi yönetimi olanaklı kılabilecek kurumların oluşturulması, şehircilik, konut, altyapı yatırımları, trafik, tarım ve hayvancılık, balıkçılık, orman, çevre bakımı, bölgesel ekonomi, kalkınma, kültür ve dil politikası, turizm, sosyal ve sağlık politikası, spor, kendi bina ve kurumların korunması.

Anayasa’nın 149 (1) maddesinde ise merkezi devletin yetkili bulunduğu alanların bir listesi yapılmış. Bunların en önemlileri şunlar:

Vatandaşlık sorunları, iç ve dış göç, politik sığınma hakkı, uluslararası ilişkiler, savunma ve ordu, adli örgütlenme, sivil, ceza ve ekonomi yasaları, mülkiyet hakkı, gümrük ve dış ticaret, para ve kredi sistemi, ekonomik ve mali politika, kamu güvenliği.

Bütün bu çalışmalar yapılırken Bask halkı bu anayasayı kabul etse de ETA bunu kabul etmiyordu. Bask bölgesindeki işçi hareketleriyle yakın ilişki içerisine giren ve işçi örgütlerinin bünyesinden kendi tabanını yaratmaya çalışan ETA zamanla, Bask milliyetçisi, ayrılıkçı ve Marksist bir örgüt özelliği kazanmış ve Bask ülkesinin bağımsızlığı amacı doğrultusunda bölgedeki Bask işçi sınıfını mobilize etmeyi hedeflemiştir. Bu hedefiyle de paralel biçimde 1986’ya kadar terör eylemlerini artırarak sürdüren ETA, bu tarihte İspanya ve Fransa’nın terör konusunda yakın işbirliği kararı almalarından ve yine aynı tarihte İspanya’nın o zamanki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girerek bölge ekonomisini iyileştirmeye yönelik adımlar atmasından (ki bu durum ETA’nın Bask bölgesindeki toplumsal tabanının zayıflamasına yol açmıştır) çok olumsuz etkilenmiştir. Avrupa Birliği’nin İspanya’daki etkisi güçlendikçe Basklıların ayrılıkçılığa desteği iyice azalmış, 1990’lara gelindiğinde, Bask bölgesinde barış yanlısı ve şiddet karşıtı sessiz bir toplumsal uzlaşma oluşmuştur. Bu uzlaşmanın da bir yansıması olarak 1993 yılında on binlerce Basklı ETA karşıtı gösteriler düzenlemiş ve örgütü ateşkes ilan etmeye çağırmıştır. Nitekim tabandan gelen bu baskılara dayanamayan örgüt 1998’de ateşkes ilan ettiğini duyurmuş ancak bu durum fazla uzun sürmeyerek, 1999’da eylemlerine tekrar başlamıştır.[17] Eylemlerin tekrar artması üzerine İspanya hükümeti farklı bir politika izlemeye başlıyor ve ETA sorununu yok sayıyordu. Fakat bu politika ETA’yı daha da radikalleştiriyor, 1990’larda azalan ETA yanlılarının tekrar artmasına sebep oluyordu.

2004 Mart’ında İspanya’da yapılan genel seçimleri kazanarak işbaşına gelen Jose Luis Rodriguez Zapatero ise ülkedeki etnik azınlıklar konusunda eski başbakan Aznar’a göre daha ılımlı ve yapıcı bir politika izlemektedir. Bask politikalarında ‘siyasi diyaloğu’ seçen sosyalist başbakan Zapatero, Mayıs 2005’te parlamentodan ETA ile masaya oturulması kararını çıkarmış ve bu konuda halkın %60’ının desteğini almıştır. Zapatero’nun bu diyalog çağrısına olumlu cevap veren ETA ise, masaya oturulmasını kabul etmiş ve bunun için ön koşul olan kalıcı ateşkes kararını da 22 Mart 2006 tarihinde ilan etmiştir. 24 Mart 2006 tarihinden itibaren uygulamaya konulan bu ateşkes kararı, hem bir terör örgütünün daha şiddeti bir araç olarak kullanarak siyasi amacına ulaşamayacağını görmesi hem de bir hükümetin daha sadece polisiye tedbirlerle bir terör örgütünü alt edemeyeceğini anlaması bakımından önem taşımaktadır.[18]

ETA, 2006 yılında silahla mücadeleyi bırakmasına rağmen aynı yıl Madrid Havaalanına yapmış olduğu bombalı saldırıyla barış sürecini kesintiye uğratmıştır. ETA son olarak 5 Eylül 2009 tarihinde ateşkes ilan etmiş ve 10 Ocak 2011’de bunu ‘kalıcı, genel ve doğruluğu uluslararası alanda kanıtlanabilir’ boyuta taşımıştı. 43 yıldır terör saldırıları düzenleyen ETA, bazı İspanyol kaynaklarına göre 829, bazılarına göre de 859 kişinin ölümünden sorumlu tutulmaktadır.

SONUÇ

İspanya, Bask ülkesi yıkıldıktan hemen sonra olmasa da 1830’lu yıllardan sonra tarihsel bağlarla Bask ülkesine bağlı olan Bask milliyetçileriyle uğraşmış, hatta zaman zaman onları yok sayma politikalarına girişmiştir. Franco döneminde seslerini çıkaramasalar da bu onları asimile olmaya itmemiş, örgütlenerek daha da bilinçli ve güçlü hale getirmiştir.  Bu örgütlenmeyle birlikte ETA kurulmuştur. Fakat zamanla ETA bağımsızlıklarını İspanya hükümetine kabul ettirmek için silahlı mücadeleye girişmiştir. ETA yaptığı faaliyetlerle Bask halkı arasında sempatizanlık uyandırsa da 1990’lardan itibaren halkın refah seviyesinin artmasıyla birlikte ETA’ya olan bağlılık gittikçe azalmıştır. Artık Bask halkı arasında da destek bulamayan ETA, silahlı mücadeleyi bırakmak için Madrid hükümetiyle masaya oturmuş ve 2006’da sürekli ateşkes ilan edilmiştir. Bu ateşkes ülkenin biraz olsun rahatlamasına sebep olsa da Madrid havaalanının bombalı saldırıya uğraması ETA’nın silahlı mücadeleye geri mi dönecek sorusunu kendimize sormamıza neden olmuştur.

İspanya’nın bu bölgeye yönelik politikası birçok ülkeye model oluşturmuştur. Fakat bu diğer ülkelerde de benzer durumları doğuracağı anlamına gelmemektedir çünkü İspanya hükümeti Bask halkını azınlık olarak görmemekte, sadece diğer halklara olduğu gibi Bask halkına da kendi kültürlerini yaşatma anlamında haklar vermektedir. Bu bağlamda birlikte yaşamanın modeli olarak İspanya devleti çok güzel bir örneği teşkil etmektedir.

 

Mine ÇİFTÇİ

Gazi Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

 

Kaynakça

1.) ATEŞ, Nuh (2000), Federal Çözüm, Denk Yayınları, İstanbul

2.) ARSAVA, Füsun (Yıllık 1992), Batı Avrupa’da Etnik Azınlıkların Korunması, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

3.)  http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/10/111020_eta_arms.shtml

4.) ÇÖKMEZ, Fatma Gül (2008), “Bask Bölgesi: Etnik Milliyetçiliğin Tarihsel Gelişimi ve İspanya’daki Devlet Politikalarının Etkisi, Ege Akademik Bakış Dergisi

5.) GÜRSES, Emin (1997), Ayrılıkçı Terörün Anatomisi IRA-ETA-PKK, Bağlam Yayınları, İstanbul

6.) http://www.hurriyet.com.tr/planet/19041627.asp

7.) ÖZÇER, Akın (2006), Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Ayrılıkçı Terörle Mücadele Modeli, İmge Kitabevi, Ankara

8.) ÖZEN, Çınar (1995), “Ulusal Bütünleşme, Etnik Milliyetçilik ve Etnik Terörizm: İspanya ve Bask Sorunu, Yeni Forum Yayınları

9.) SARAÇLI, Murat (2007), Avrupa Birliği ve Türkiye’de Azınlıklar, Lotus Yayınevi, Ankara

10.) SERRANO, Alfredo Lopez (2010), “Bask Toplumunun Bir Kesimi ve İspanya’da Toplumsal Barışa Yönelik Eğitim Mevzuatı ve Uygulamaları, Mega Basım, İstanbul

11.) YILMAZ, Dr. Aytekin (1994), Etnik Ayrımcılık Türkiye, İngiltere, Fransa, İspanya, Vadi Yayınları, Ankara


[1] Çınar ÖZEN:” Ulusal Bütünleşme, Etnik Milliyetçilik ve Etnik Terörizm: İspanya ve Bask Sorunu” , Yeni Forum Yayınları, 1995 , s.318.

[2] Murat SARAÇLI, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Azınlıklar, Lotus Yayınevi, Ankara, 2007, s.92.

[3] Dr. Aytekin YILMAZ, Etnik Ayrımcılık Türkiye, İngiltere, Fransa, İspanya, Vadi Yayınları, Ankara, 1994, s.89-90.

[4] Füsun ARSAVA, Batı Avrupa’da Etnik Azınlıkların Korunması, A.Ü. İletişim Fakültesi, Yıllık 1992 s.40-42

[5] Alfredo Lopez SERRANO,” Bask Toplumunun Bir Kesimi ve İspanya’da Toplumsal Barışa Yönelik Eğitim Mevzuatı ve Uygulamaları”, Mega Basım, İstanbul, 2010, s.75.

[6] SARAÇLI, a.g.e. , s.95-96.

[7] Fatma Gül ÇÖKMEZ,”Bask Bölgesi: Etnik Milliyetçiliğin Tarihsel Gelişimi ve İspanya’daki Devlet Politikalarının Etkisi” , Ege Akademik Bakış Dergisi, 2008, s.358.

[8] Emin GÜRSES, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi IRA-ETA-PKK, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1997, s.57-58.

[9] ÇÖKMEZ, a.g.m. , s.359.

[10] GÜRSES, a.g.e. , s.64.

[11] Akın ÖZÇER, Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Ayrılıkçı Terörle Mücadele Modeli, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006, s.93

[12] ÖZÇER, a.g.e. , s.96

[13] Nuh ATEŞ, Federal Çözüm, Denk Yayınları, İstanbul, 2000, s.49-50.

[14] ATEŞ, a.g.e. , s.53-54.

[15] ÇÖKMEZ, a.g.m. , s.361.

[16] ÇÖKMEZ, a.g.m. , s.362

[17] SARAÇLI, a.g.e. , s.98

[18] SARAÇLI, a.g.e. , s.99.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...