Feminizm

Bilinen insanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren erkekler tarafından kadının bir birey olarak görülmemesi, yüzyıllar boyunca kadınların bazen bir mal gibi alınıp satılmasına bazen de yalnızca zevkleri tatmin etmek ve çocuk doğurmak için kullanılan bir araç olarak görülmesine sebep olmuştur.

Örneğin; Eski Hint hukukunda kadın, evlenme, miras ve diğer hususlarda hiçbir hakka sahip değildi. İsrail hukukunda ailede erkek mutlak hakimdi. İran’da kız kardeşle evlenmek mümkündü. Eski Yunan ve Roma’da da kadın hiçbir hakka sahip değildi. Meşhur Yunan filozofu Eflatun’a göre: ’Kadın elden ele, orta malı olarak gezmeli.’; Aristo’ya göre de: ’Kadın, yaradılışta yarı kalmış bir erkek’ti. Eski Çin’de kadın, insan bile değildi; ona isim bile verilmezdi. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal eşitsizliğin süregelmesi, feminizmin amacının kadının toplumdaki yerinin iyileştirilmesinin ve toplumda gerçek bir eşitlik durumunun sağlanmasına neden olmuştur.

Feminist teori; toplumda kadına karşı yüzyıllar öncesinde oluşan düşüncenin nedenlerini araştırarak, günümüz toplumunda kadının nasıl bir konuma sahip olduğunu ve bu konumun daha da iyi bir hale gelmesi için yapılacaklarla ilgili çalışmaların özetidir.  Kadın ile erkekler arasındaki yaşam koşullarının da tamamen eşit bir seviyeye gelmesi gerektiğini düşünür. Toplumdaki yaşam alanı paylaşımından sosyal konuma, ekonomik gelirden, düşünce özgürlüğüne her alanda kadınların tamamen eşit bir statü kazanması gerektiğini savunan feminist teori, bunun temel bir hak olduğunu söyler. Cinsiyet eşitliği olarak tanımlanan feminizm aslında bireyleri kadın ya da erkek olarak değil, insan olarak tanımlar ve bu nedenle genel bir insan eşitliğinden bahseder.

Feminizm, bir teori olduğu gibi aynı zamanda da “hak eşitliği, insanlık şerefi ve kadınlara karar verme özgürlüğü” amaçlarıyla, politik bir harekettir. Feminizm, kadınlara cinsiyet hiyerarşisi baskısının sona ermesi ve toplumsal cinsiyet tutumlarının aynı değerde olması için toplumun değişimini amaçlar.

Sadece kadınların feminist olacağına dair yanlış bir bilgi vardır. Eşitlik isteyen, kadınların, erkeklerden daha aşağı olmalarını kabullenemeyen herkes feminist olabilir. Feminizmin “kadın hakları savunuculuğu” diye tanımlanması yanlıştır. Feminizm; kadınların, erkeklerden sadece biyolojik olarak farklı olduğunu, aslında önemli olanın bir birey olduğu, sırf bakire olmadığı için töre tarafından öldürülmemesi gerektiğini, kız doğduğu için diri diri gömülmemesi gerektiğini, küçük kız çocuklarının sünnet edilmediği, babası yaşındaki adamlarla evlendirilmek zorunda bırakılmadığı, bir dünyada herkesin eşit ve özgürce yaşama isteğidir.

Feminizm, felsefi bir fikir hareketi olarak ilk defa batıda, kadınlara hiçbir değer verilmemesi, insan olarak sayılmaması sonucu Fransız devriminden sonra ortaya çıktı. 1791’de Kadın Hakları Beyannamesi yayınlandı, kadın kulüpleri kuruldu. Fransız devriminin etkisiyle, feminist düşünce İngiltere’ye de sıçradı. Daha sonra ABD ve bütün Avrupa ülkelerine yayıldı.  Yine Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı, uluslararası kadın hareketi için oldukça önemli olmakla beraber kadınlar için insan hakları kavramı ilk olarak burada Birleşmiş Milletler sürecine dahil edilmiştir. Aralık 1993’te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge” BM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Uluslararası kadın hareketi, insan hakları kapsamında kadın hakları bakımından köklü değişikliklere sebep oldu. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı.

Feminizmin 1. Dalgası

Bu süreç ilkin bir takım medeni hakların kazanılmasıyla başlar: İngiltere’de bir yandan evli kadınlar “evli kadınlar için mülkiyet hakkı”nı elde ederken, öte yandan da boşanmış kadınlar çocukları üzerinde velâyet hakkını kazanırlar. Ayrıca bekâr kadınlar eğitim ve çalışma alanında bazı haklar elde ederler. Ancak, kadınların kendi yaşamlarını denetleyememesi olgusu devam etmektedir. Yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başında, İngiltere ve A.B.D.’deki mücadele siyasal haklar mücadelesine dönüşür. Oy hakkı, kadınlar için bu denetimi sağlamanın simgesi haline gelir. Bu kadınların gözünde oy hakkı, ekonomik – sosyal – siyasal eşitlik için temel araçtır. Bu araçla, var olan toplumsal düzenin sınırları içinde bile çeşitli olanaklara sahip olabileceklerini ummaktadırlar. Bu süreçte çeşitli ülkelerde çok sayıda kadın örgütü kurulur. Bu örgütler oy ve eğitim hakkı, kamu görevlerinde çalışma hakkı, eşit işe eşit ücret gibi hedefler için mücadele ederler. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Batı’da 21 ülkede kadınlara oy hakkı tanınır.

Feminizmin 2. Dalgası

1960’ların ikinci yarısında başlayan ve yeni feminizm olarak da anılan ikinci dalga feminizmin birinci dalgadan esas farkı, kadın-erkek eşitliği perspektifinin ötesine geçerek, bizzat bu eşitliği sağlamanın ancak patriarkal sistemin aşılmasıyla mümkün olacağını öne sürmesidir. Öte yandan, ikinci dalga feminizmin bir ilkesi de erkeklerden ayrı örgütlenmek ve faaliyetlerinin büyük bölümünü erkeklere kapalı olarak sürdürmektir.

İkinci dalga feminizmin kadınların kurtuluş mücadelesinin örgütlenme ilkelerine yaptığı bir başka katkı ise, hiyerarşik olmayan, esnek, küçük gruplar anlayışıdır.

Birçok farklı felsefi düşünceyi, sosyal hareketi ve siyasi tutumu etkilediği için günümüzde feminist teoriden bahsederken diğer sosyal bilimlere değinmemek de imkansız hale gelmiştir.

Marksist, psikanalisttik, radikal, post yapısalcı gibi birçok farklı türü olan feminizm, birçok farklı akımın etkisiyle şekillenmiştir. Günümüzde ılımlı feminizm, radikal feminizm gibi sıfatları kullanan bu akım; erkeklere düşmanlık, sokakları-barları-geceleri erkeklerle paylaşmak, analıktan, ev kadınlığından nefret etmek, kocanın soyadı kimliğini taşımamak gibi çeşitlilikler içinde hareketini sürdürmektedir.

Rukiye Eroğlu

TUİÇ Stajyeri

Kaynakça

1) Web Adresi:  http://www.herturlu.org/feminizm-ve-feminist-teori/, Erişim Tarihi: 06.02.2014

2) Web Adresi:  http://www.mainboard24.com/siyaset-bilimi/553601-feminizm.html , Erişim Tarihi: 06.02.2014

3) Web Adresi:  http://www.rehberim.net/forum/e-f-g-456/795716-feminizm.html,Erişim Tarihi: 06.02.2014

4) Web Adresi:  http://www.sosyalistfeministkolektif.org/feminizm/feminizme-giris/617-

feminizm.html , Erişim Tarihi: 06.02.2014

Sosyal Medyada Paylaş

2 COMMENTS

  1. Platon’un ve Aristoteles’in bu cümlelerinin var olduğu kitapları kaynakça gösterebilir misiniz? Çok havada kalan bilgiler ışığında bir eleştiri olmuş örnek kısmı.

  2. Platonun devlet kitabında bu ifadelerin olduğunu hatırlıyorum.

    Ayrıca makalenin yazarı sayın Rukiye Eroğlu, makale neredeyse baştan sona yanlı ve eksiklerle dolu. Nasıl ki komünizm makalesi yazan bir kişi komünist olmak zorunda değilse, feminizm konusunda yazarken de radikal bir feminist gibi davranmak zorunda değilsiniz. Biraz daha bilimsel davranmanızı tavsiye ediyorum.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı  Göç Çalışmaları O-Staj Programı ÖZET Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin...

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti...

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan'da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović'in, Nisan...

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin Göç Çalışmaları Stajyeri  GİRİŞ Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen...