Gerçeğin Medeni Olmasına Dair…

Medeniyetin bugün anlaşıldığı anlamdaki tasviri, eski Yunan’nın; o siyasetin bile temiz ve ilkeli yapıldığı günlerden bugüne ulaşması yolunda çok fazla erozyona uğramıştır. Temeli sağlam atan insanın kendi yaşam alanı olan binanın katlarını çıkarken aynı hassasiyeti gütmemesi bugünün dünden daha iyi olduğunu, yarının da bugünden daha iyi olacağını  savunan ilerlemeci tarih anlayışlarına verilebilecek bir örnektir.

Medeniyetin askerdeki erlere tuvalet eğitimi verilmesiyle ilgili olan yerelliği ve uluslararası arenada tezahür eden “hoşgörü” hareketleri ihtiyaç ve algıdaki farklılıkların açık bir boyutudur. Medeniyet adına yapılan resimde renklerin belkide bukadar güçsüz olması yerellerin evrensel ile birleşiminin zorluğunun bir yansımasıdır.

Yerelden evrensele bir medeniyet tanımı oluşturulabilir mi? Bu tanımda eşikler var mıdır? Bir Pakistanlı ile bir Alman’nın “medeni” sözcüğünden aynı anlamları çıkarabilmesi için Pakistanlının hangi eşiklerden çıkması gerekir veya Almanın hangi eşiklerde durması beklemesi ve kendi medeniyetinin yarattığı “ötekini” anlaması gerekir. Bu soruların kesin bir cevabı olmadığı gibi yerelden evrensele bir medeniyet tasarımının detaylarının söylenebileceği bir cevap yoktur. Belkide; sormak en iyisidir. Aslında; soru sormak, bilinen acı gerçeğin ne olduğunu can acıtmadan kişinin bulmasını sağlamaya yardımcı olur.

Yerel ile evrenseli aynı eşikte buluşturacak olan temel noktalar nelerdir? Genel algılamalar içerisinde yer alan doğu- batı medeniyetleri olarak taçlandırılan tanımlar arasındaki temel farklar nelerdir? Ortak bir payda var mıdır?

Medeniyet kavramı günümüzde ortak bir payda oluşturmaktan çok Halep’te ayrı Bonn’da ayrı tezahür etmekte, soğuk savaşın yarattığı o iki kutuplu eksene kayma yolunda ilerlemektedir. Belkide Doğu- Batı Medeniyeti  çatışmadan çok meydana getirdiği büyük ayrımın geri dönülmez çizgisinde birleşmenin umudunu taşımaktadır.

Yerelden hareketle evrensel bir medeniyet tasarımına gitmek için; gerçekler ile doğruları ayırmak gerekmektedir. Bunun için de insanlığın bir kere olsun dünyaya, kendi penceresinden bakmayı bırakıp bir an olsun karşısındakinin doğrusunu savunmasını beklemek zorundayız. O doğruyu savunurkende gerçeğin yansımasını değil, mağramızdan çıkıp asıl ateşi görmeliyiz. O gerçek öyle bir gerçekliktir ki; tüm doğruların anlaşılmasını ve daha “hoşgörülü” olarak değerlendirilmesini mümkün kılar. Ateşe tapanların, ateşin büyüklüğüne sahip çıktıkları noktalarda diğerleri tarafından anlaşılması asıl gerçeğin bulunmasıyla alakalıdır.

Gerçek; insanın beşeri olmasıdır. Gerçek; herkesin sevgiye ihtiyacı olduğudur. Gerçek; yaratanın ruhundan üflenmiş insanın mükemmelliyetinin verdiği büyük sorumluluktur. Dili, dini,ırkı olmaz gerçeğin. Dolayısıyla medeniyetin tasarımında ortak payda “Gerçeklik”tir. Yereldeki hissiyatların, mevcudiyetlerin ve alışkanlıkların, eski Yunan’da olduğu gibi oradan çıkan Heraklitos, Sokrates gibi ünlü düşünürlerin belki de onları ünlü yapan savunduklarının “Gerçek” olması ve tüm insanlığı etkileyebilecek seviyede olmasıdır.

İnsanlar kendi kültürlerini ve alışkanlıklarını oluştururken hangi değerler üzerinden, hangi dil üzerinden konuşurlar? Tam da bu noktada önemli olan; temel ve evrensel değerler oluşturulurken yerelden ne kadar faydalanıldığıdır. Yerelden bağımsız değerlerle evrensel bir yaklaşımı hedeflemek, gerçekle bağdaşmayacak kadar karanlıktır. Tekil olan yaşamsal öğe yereldir. Globalizasyondan glokalizasyona doğru giden zaman, yerelin evrenselle olan paralel ilişkisine vurgu yapmaktadır. Globalleşirken yerelleşen dünyada değerlerin de öze dönüş, yerele dönüş şeklinde algılanması şaşırtıcı değildir. Özde temel alınan değerlerin evrensel boyutta kabulu çok daha kolay ve acısız olacaktır. Medeni beyaz adamın yükü “demokrasi” kavramının yereller dikkate alınarak nasıl evrenselleştireceği dünyanın bugününe baktığımızda niteliksel bir yaklaşımdan çok nicelik öngören bir anlayış içermektedir. En çok benimsenilenin, en çok savunulanın “doğru”-“gerçek” olduğu ikileminin çıkmazı inanılmaz bir şekilde yine medeniyetin ölçü alındığı taraflarca yapılmaktadır.   

Yereldeki noktaya büyüteçle bakabilen veya bakış açısını genişletebilen bir ortak değer anlayışı mantığıyla evrensel bir medeniyet tasarımına ulaşılabilir. Bu mantıkla; bireycilerin çatıştığı toplumsalcılar aynı noktada buluşabilirler. Aslında özden gelen bir çatışma yoktur. Bunlar yaratılmış ve birbirine zıt olmayı gerektiriyormuş gibi anlayışların egemen olmasından dolayı ortaya çıkmış detaylardır. Tarihin; kültürler arasında tezini oluşturup anti-tezini yaratması ve sonunda sentezine ulaşması da eşyanın gereğindendir.

Evrensel ilkelerin her yerelde ses getirmesi ve cevap bulması için gerekli olan yerellik temel alınmalıdır. Bu yerellik değerlendirilirken, gerçeğin bilinmesi ve ona ulaşılması da ayrı bir ehemmiyetle desteklenmesi gereken bir düşüncedir. Ne yerel kötüdür paradigması ne de evrensel iyidir ezberi yeni bir ortak medeniyet tasarımının şekli olabilir. Yaratabilecek bu tasarımın köklerinin ta en uzakta ve şu anda dünyamıza en uzak olan yıldızda “insanlıkta”aranması gerekmektedir. 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...