Güvenlikleştirme Yaklaşımı: Türkiye’de Suriyeli Göçmenler ve Göçün Güvenlikleştirilmesi

Abdulmuttalip Çoban[1]

GİRİŞ

     Güvenlik tarih boyunca çoğu alanda birçok durumu açıklamak için kullanılmış ancak tanımı açısından tam anlamıyla bir tanımı yapılamamıştır. Bunun en büyük nedeni olarak birey , toplum ve ulusal güvenlik olarak ortaya çıktığı için her alan kendi tanımını yapmak durumunda kalmıştır. Soncunda ise bu alanla ilgilenen birçok düşünce ekolü ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri olan Kopenhag Ekolü güvenlik kavramını ele alarak bu alanı bir diğer önemli boyut olan güvenlikleştirme alanına taşıyarak farklı bir bakış açısı koyarak ortaya çıkan durumları açıklamaya çalışmıştır.

    Bu çalışma güvenlikleştirme argümanının çoğu açıdan başarılı bir şekilde uygulanması örneği olan Türkiye’de 2002 yılından bu yana iktidarda olan AK Parti hükümetinin 2011 yılında ortaya çıkan Suriye olayları nedeniyle göç hareketine başlayan Suriyeli halkın ortaya çıkardığı göç sorununun güvenlikleştirilmesi aşamasını işlemiştir. Bu güvenlikleştirmenin referans nesnesi ülkenin istikrarı ve ekonomik, sosyal ve siyasi durumu belirlenmiştir. Güvenlikleştirici aktör olarak ise AK Parti liderleri ve bu parti döneminde oluşturulan kurumlar ön plana çıkmıştır. Çalışma iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde güvenliğin tanımı yapılmaya çalışılmış ve Kopenhag Ekolü’nün güvenlik yaklaşımı ve farklı bir boyutu olan güvenlikleştirme argümanı ele alınmıştır. İkinci bölümde ise göç kavramı tanımlanmaya çalışılmış ve Türkiye açısından uluslararası göç alanı aktarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu bölümde Türkiye’nin AK Parti iktidarında ortaya çıkan göç sorununu nasıl güvenlikleştirdiği ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

GÜVENLİK KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ

1.Güvenliğin Tanımı

    Güvenlik kavramı uluslararası ilişkiler çalışmalarında sıkça kullanılmasına rağmen tanımının belirgin bir şekilde yapılması açısından çoğu zaman net bir ifade kullanılamamaktadır. Güvenliğin ne anlama geldiği, nasıl tanımlanacağı ve tanımlanırken hangi sorulardan yararlanılacağı gibi çeşitli konularda anlaşmazlık mevcuttur. Ayrıca güvenlik ulusal güvenlik, birey güvenliği, toplumsal güvenlik ve uluslararası güvenlik gibi alt kısımlara ayrıldığı için her bir alanın kendine has felsefi ve tarihsel anlaşmazlığı mevcuttur. Bu yüzden güvenlik net bir tanımının yapılmasına olanak sağlamamakla birlikte muğlak bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır.[2] Buzan , güvenliği “güç” , “sevgi” ve “ özgürlük “ kavramları gibi muğlak ve tartışmaya açık bir kavram olarak nitelendirmiştir. McSweeney’in görüşüne baktığımızda ise o da güvenliğin tanımının yapılmasının zorluğundan bahsederek “barış” , “onur” , “ adalet” gibi kavramlarla ilişkilendirerek tanımlanmaya direnen bir kavram olarak nitelendirmiştir. Baldwin ise tartışmalı bir kavram söylemlerini kullanmayarak yeterince açıklanamayan ve kolay bir şekilde karıştırılan bir kavram olarak tanımlamıştır.[3]

       Güvenlik kavramının tanımlanmasına yönelik ilk kapsamlı çalışmayı 1952 yılında yapan Wolfers’a göre güvenlik, kazanılmış argümanlara yönelik tehditlerin veya bu tehditlerin var olup olmadığına yönelik endişelerin bulunup bulunmamasıdır. Wolfers’tan etkilenen Baldwin ise güvenliğin tanımının yapılması için “ hangi değerler için, hangi tehditlere ne tür aracalar ile, ne kadar sürede ve ne ölçüde “ gibi çeşitli unsurları ortaya koymuştur. [4] Bunun yanında birçok araştırmacı öznel ve nesnel güvenlik arasında ayrım yaparak tehdit ve öteki kavramlarını kullanarak güvenlik kavramını anlamlandırmaya çalışmışlardır. Bu amaçla Wolfers’a göre nesnel güvenlik sahip olunan değerlere yönelik herhangi bir endişenin yokluğu iken, öznel güvenlik ise bu değerlerin herhangi bir saldırıya uğrayacağı endişesinin yokluğudur. Kopenhag Okulu’nun perspektifinden güvenlik tanımına baktığımızda karşımıza Waever’in tanımlamaları çıkmaktadır. Ona göre güvenlik,  herhangi bir değere yönelik tehdidin varlığı ve bu tehdide karşı birtakım tedbirlerin alındığı durumdur. Tersi olarak düşünüldüğünde is herhangi bir değere yönelik tehdidin ortaya çıkması ve bu tehdide yönelik önlemlerin, tedbirlerin alınmaması durumuna ise “ güvenliksizlik ” denir.[5]

      Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı üzerine güvenlik tanımı muğlak olmakla birlikte birçok araştırmacı tarafından tanımlanmaya çalışılmış ve çeşitli argümanları ön plana çıkartarak araştırmacılar bu alana açıklık getirmeye çalışmışlardır. Ön plana çıkan argümanlardan en önemlileri değerlere yönelik “ tehdit” ve bunlar için alınmaya çalışılan “tedbirler”  olarak karşımıza çıkmaktadır.

2.Kopenhag Okulu ve Güvenlikleştirme Teorisi

     Kopenhag Okulu , Kopenhag’da bulunan Çatışma ve Barış Araştırmaları Enstitüsü’nde (COPRI) ortaya çıkmıştır. Bu okulun öne çıkan yazıları Barry Buzan , Ole Weaver , Jaap de Wilde ve diğer yazarlar tarafından kaleme alınmıştır. Bu okul güvenliği yeniden açıklamak amaçlı kavramlar geliştirmek için “ güvenlikleştirme “ ve “ güvenlik dışılaştırma” düşüncelerinden yola çıkmıştır. Okul ana amaç olarak güvenlik kavramının genişletilmesinde büyük bir rol oynamış ve herhangi bir meselenin nasıl güvenlikleştirildiğine ve güvenlik dışılaştırdığına dair geniş bir analiz perspektifi sunmaktadır.[6] Bu okula ismini ilk veren kişi olarak bilinen kişi Mcsweeney’dir. Bu okula katkı yapan Huysmans , okulun önemli motivasyonu olarak güvenliği dar eksenli askeri- siyasi yaklaşımdan kurtarmak ve kavramı tutarsızlıktan uzak bir yapıya kavuşturmak argümanlarını belirlemiştir.[7] 1985 yılında Kopenhag Üniversitesi’nde kurulan Kopenhag Okulu’nun güvenlik yaklaşımları ilk başta Weaver ve Buzan’ın bireysel çalışmaları ile ortaya çıkmıştır ve bireysel çalışmalar iki farklı kitapta toplanmış ve geliştirilmiştir. Bu okulun güvenlik çalışmalarına yönelik belli tehditleri ve içeriği ile ne zaman ortaya çıktığına yönelik argümanları güvenlikleştirme tezlerinde bulmamız mümkün olmaktadır.[8]

    Kopenhag Okulu’nun güvenlik alanındaki çalışmalara getirdiği en önemli yeniliklerden biri güvenliğe sadece askeri güvenlik açısından bakmayı reddederek bu güvenlik alanına ekonomik , çevresel, toplumsal ve siyasi güvenliği de eklemesidir. Buradaki amaç toplumlar için ve özelde insanlar için tek güvensizlik kaynağının askeri tehditler olmadığını ortaya çıkarmaktır. Güvenliği bu anlayışla incelemenin önemli avantajı olarak bu sektörler arası özel ilişki çeşitlerini açıklamakta ve bu sektörler arası etkileşimi ortaya koymaktadır. Bu sektörlerin ortaya çıkardığı ilişkilere baktığımızda ise askeri sektör baskı ilişkilerini, siyasi sektör ise otorite, yönetim statüsü gibi ilişkilerle bağdaştırılmıştır. Ekonomik sektöre baktığımızda ticaret ve üretim gibi çeşitli ekonomik argümanlarla ilişkilendirildiğini görürüz. Toplumsal sektörde ön plana kimlik inşası çıkmaktadır. Son olarak çevresel sektörde ise insan faaliyetleri ve dünyanın biyosfer ilişkiler göze çarpmaktadır.[9]

[10]   

       Uluslararası alanda herhangi bir konuyu güvenlik sorunu haline getiren şeyin ne olduğu sorusu güvenlikleştirme yaklaşımının ana oluşum noktasıdır. Bunun en önemli belirtisi güvenlik sorunları bir devletin bağımsızlığına ve varlığına yönelik önemli tehditler oldukları için bunlar devletin normal işleyişini aksattığı için belli tedbirlerin alınası gerekmektedir. Böylece herhangi bir gelişmenin güvenlik sorunu olarak tanımlanması ile devlet belli bir hak iddia eder. Bu hakkı da sağlayacak olan kişiler ise devlet ve elitleridir.[11]

     Kopenhag Okulu’nun ortaya koyduğu bir diğer teori ise Bölgesel Güvenlik Teorisi’dir. Amacı bölgesel güvenlik anlayışını tekrar ön planda tutmaktır. Bu anlayışa açıklık getiren Buzan’a göre , dünya çapında yer alan tüm devletler çeşitli açıdan birbirine bağlıdır. Bu bağlılığın yaşandığı bir alan olarak güvenlik ön plana çıkmaktadır. Ancak devletlere yönelen tehditler ve güvensizlik hisleri daha çok yakınlık derecesi ile alakalı olduğu için bölgesel güvenlik argümanı önemli hale gelmektedir ve Kopenhag Okulu’nun çalışmaları arasında kendine yer bulmuştur. Buzan ve Weaver ele aldıkları bu Bölgesel Güvenlik Teorisini 2003 yılında Regions and Powers: the Structure of International Security isimli kitapta çok daha detaylı incelemişlerdir.[12]

    Güvenlikleştirme teorisi , herhangi bir kamu sorunun nasıl ve ne şekil bir güvenlik sorununa dönüştüğünü açıklamada öncü olmaktadır. Herhangi bir sorun siyasal olamayan bir alandan siyasal alana , oradan da güvenlikleştirilen alana geçebilmektedir. Sorun siyasal olamayan alanda bulunduğu zaman devletin ilgisi alanı dışındadır. Kopenhag Ekolü’nün ana kuramsal argümanı “ söz-edimi” kuramıdır. Buna göre ortaya çıkan sorunların ancak bizim tespitimiz sonucu “ güvenlik” tehdidi olarak kabul edilebileceğini aksi taktirde herhangi bir sorun olarak kabul edilemeyeceğini ortaya koyar. Bu sorunlar kendiliklerinden güvenliğe karşı bir sorun olmazlar, bireyler bu argümanları güvenlikleştirirler.[13]Kopenhag Okulu’na göre , güvenlikleştirme anlayışının üç farklı birimi vardır: referans nesneleri , güvenlikleştiren aktörler ve işlevsel aktörler. Referans nesneleri, tehdit altında olan argümandır. Genel anlamda güvenlikleştirmenin geleneksel referans nesnesi devlettir. Ancak güvenlikleştirici aktörler ulusal kimlik , sosyal gruplar gibi hemen her şeyi referans nesnesi olarak alabilirler. Güvenlikleştirici aktör , herhangi bir konuyu güvenlikleştirmek amacıyla ona dair bir güvenlik konuşması yapan aktörlerdir. Bunlara örnek olarak siyasi elitler , ordu , hükümet , baskı grupları sıralanabilir. İşlevsel aktörler ise güvenlik alanındaki alınacak kararları önemli ölçüde etkileyen aktörlerdir.[14]

     Kopenhag Okulu , belli bir konunun nasıl yaşamsal tehdit oluşturduğu ve sonucunda nasıl eyleme geçirildiğini anlatmak üzere iki aşama ortaya koymuştur. Birinci aşamaya göre , herhangi bir meselenin , kişi ya da varlığın referans nesnelerine yaşamsal tehditler sunmasıdır. Bu aşamada devlet dışı aktörler güvenlikleştirme hareketinde önemli bir argüman olarak ortaya çıkmaktadır. İkinci aşama olarak , güvenlikleştirici aktör , referans nesnesinin varlığının tehdit edildiği konusunda politikacılar , elitler , ordu gibi muhatapları bu tehdidin varlığına yönelik ikna etmesidir. İkna ettiğinde ise bu güvenlikleştirme eylemi başarıya ulaşmış demektir. Bu tehdidin aciliyetinden dolayı ilgili aktörler bu konuya rıza göstermektedirler. Burda bir diğer önemli argüman ise “ konuşma eylemi” dir. Konuşma eylemi ortaya çıkan yaşamsal tehdidin söylemsel temsili olarak tanımlanır. Kopenhag Ekolu’ne göre bu  eylem güvenlikleştirme sürecinin başlangıcını oluşturmaktadır. Güvenlikleştiren aktör bu tehditle ilgili acil önlemlerin alınması gerektiğini bu konuşma eylemi ile ilgili muhataplara iletmektedir. Güvenlikleştirme , ilgili kitlelerin referans nesnesinin varlığına yönelik tehdit olduğu konusunda ikna edilmeleri halinde başarılı olabilecektir. Bu eylemin başarılı veya başarısız olması açısından önemli olan söylemin ikna ediciliğidir. Bu ikna etme eyleminde başarıya ulaşıldığında artık acil eylemlerin alınması yönündeki adımlar atılmaya başlanır.[15]

    Şekilde görüldüğü gibi güvenlikleştiemenin başarıya ulaşması için çeşitli adımlar izlenmektedir. Bu güvenlikleştirme argümanının dışında Kopenhag Okulu’nun bir diğer ilgilendiği konu güvenlikdışılaştırma’dır. Tersine bir süreçtir ve ilgili konuların acil konumundan çıkarılıp, siyaset alanı içerisinde normal alana alınmasıdır. Yani ilgili konuların normal siyaset alanı içine taşınmasıdır. Başarılı bir güvenlikdışılaştırmanın olması için de  aktörlerin ilgili kitleleri referans nesnelerinin  varlıklarına yönelik bir  tehdit altında olmadığına ikna etmeleri , alınan acil tedbirlerin zara verdiğini ve güvenlikleştirmenin tersine döndürülmesi gerektiğini söylemesi ve muhatapları ikna etmesi gerekmektedir.[16]

TÜRKİYE’DE AK PARTİ  DÖNEMİ GÖÇÜN GÜVENLİKLEŞTİRİLMESİ

  1. Göç Kavramı

     İnsanlar farklı coğrafyalar arasında bireysel veya bir grup halinde ve özellikle savaş dönemlerinde büyük topluluklar halinde hareket edebilmektedir. Bu hareketin genel bir kavramsallaştırması olarak “göç “ kavramı kullanılmaktadır. Göç kavramının tanımına baktığımızda çeşitli ekonomik , toplumsal ve siyasi nedenler sonucu insanların bireysel ,grup veya kitlesel olarak bulundukları konumdan farklı bir yere hareket etmesi olarak tanımlanmaktadır. Ancak göç her zaman bu tür sınırlandırma içerisinde tutulmayabilir. İnsanlar çalışmak için veya kendilerine daha iyi bir hayat sürmek için farklı yerlere geçici veya kalıcı bir şekilde olma üzere hareket edebilmekte ve orada yerleşebilmektedirler.[17]

   Uluslararası göç kavramının ve özelde göç kavramının tam anlamıyla anlaşılabilmesi için bu alanda ortaya çıkan belli kavramların tanımlanması önem arz etmektedir. Göçün önemli bir argümanı olarak karşımıza yasal yoldan yapılıp yapılmadığı çıkmaktadır. Yasal yollardan  genellikle ekonomik refah açısından kendi isteği doğrultusunda bulunduğu ülkeyi terk ederek yine yasal yollarla yetkililerin izniyle başka bir ülkeye girip orada yaşayan kişiye göçmen adı verilmektedir. Bulunduğu ülkeyi yasal yollardan terk edip farklı bir ülkeye yasa dışı yollardan girip ve belirtilen sürede bu ülkeyi terk etmeyerek yaşamaya veya çalışmaya devam etmeye yasa dışı göç ve bunu gerçekleştiren kişiye yasa dışı göçmen denir. Herhangi bir nedenden dolayı zulme uğrayacağından veya hayati tehlikesinin olacağından korkan ve bu nedenle ülkesini terk edip başka ülkeye giren ve o ülkenin korumasından yararlanmayan ancak geri dönmek istemeyen kişiye mülteci denir. Mülteci olduğunu iddia ederek farklı bir ülkeye sığınan ancak o ülke yetkili mercileri tarafından karar verilmemiş olanlara sığınmacı denir.[18] Çoğu devlet açısından bakıldığında temel sorunu yasa dışı şekilde çeşitli nedenlerle ülkeye girenler ve sınır kapılarında girmeyi bekleyenler oluşturmaktadır.

  • Türkiye ve Göç Kavramı

   Türkiye mevcut coğrafi konumu nedeniyle gerek ulusal anlamda gerekse de uluslararası anlamda çeşitli göç olaylarına ev sahipliği yapan ülke konumunda olmuştur. Zaman boyunca hem göç veren hem de göç alan ülke konumuna gelmiştir. Ulus içinde göç hareketleri genellikle 1980’li yıllarda ortaya çıkan terör olayları nedeniyle doğudan batıya doğru olmuştur. Türkiye’den ülke dışına en büyük göç hareketi 1950-1960 yılları arasında Almanya’nın işgücü açığını kapatmak için doğudan batı yönüne doğru gerçekleşmiştir. Bugün dünyanın çoğu bölgesinde Türk yerleşimciler görülmektedir. Ancak özellikle 1990’lı yıllardan sonra gerek konumu itibariyle gerek turizm sektörünün gelişmesi ile gerekse de doğal güzellikleri ile Türkiye çoğu yabancı turist içinde cazibe merkezi haline gelmiştir. Ayrıca Türkiye, gerek Avrupa’ya ulaşım açısından kapı görevi görmesinin yanında Afrika ve Ortadoğu toplulukları için de bu bölgelere çıkış kapısı niteliği taşıması açısından önemli bir yer edinmektedir.[19]Ancak Türkiye bu kıtaları birbirine bağlamanın olumlu karşılığını görmesinin yanında olumsuz sonuçlarından da etkilenmiştir. Kuzey Afrika, Ortadoğu ve yakın Asya’dan Avrupa ülkelerine yasa dışı yollarla geçmek isteyen düzensiz göçmen olarak adlandırılan grupların da uğrak yeri haline gelmektedir. Bunun bir sonucu olarak 20.yüzyıldan itibaren refah ve çalışma açısından vatandaşları yurt dışına göç eden Türkiye, artık başka ülke vatandaşlarının göç ettiği ve çalışmaya başladığı ülke konumuna gelmiştir. Yaşanan bu insan hareketliliğinden Türkiye ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan olumsuz etkilenmiştir. Türkiye konumunun avantajlarını kullanmanın yanında koşu ülkelerde ortaya çıkan siyasi belirsizlikler ve çatışmalardan olumsuz etkilenmiştir.[20]

     Ülkemizin çeşitli nedenlerden dolayı göç aldığı dönem ve rakamlara baktığımızda cumhuriyet döneminin öncesinde başlayan göç hareketleri cumhuriyet dönemi sonrasında da  kitleler halinde devam etmiştir. Göçlerin çoğunluğunu çevre ülkelerdeki siyasi olaylardan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan kişiler oluşturmaktadır. Örneklere baktığımızda 1998 yılında Halepçe katliamından sonra Irak’tan 51.542 kişi , 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi , 1999 yılında Kosova’dan 17.746 kişi ve son olarak 2011 yılında Suriye’de meydana gelen olaylar nedeniyle 1 milyondan fazla kişi Türkiye’ye göç etmiştir. Genel olarak Türkiye 1922’li yıllardan itibaren yaklaşık 2.5 milyon kişiye ev sahipliği yapmıştır. Bu sayıya yasal yollardan gelip Türkiye’de çalışmakta , öğrenim görmekte olanlar ve yerleşmek , evlilik yapmak amacıyla gelenler dahil değildir. Ancak Türkiye’ye gelen göç akınlarının büyük bir bölümünü düzensiz göçler oluşturmaktadır. Çoğu göçmen nüfus altında olan kişilere de geçici koruma statüsü verilmiştir.[21]

Türkiye’nin göç aldığı ülkelere bakıldığında karşımıza özellikle Afganistan , Romanya , Rusya , Moldova , Ukrayna çıkmaktadır. Türkiye özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Romanya , Rusya , Moldova gibi ülkelerin yasa dışı göçlerine maruz kalmıştır. Son dönemlerde ise Ortadoğu ağırlıklı göçmenlerin etkisini hissetmektedir.[22]

Göç konumunda olması nedeniyle gerek transit gerek hedef gerekse de kaynak ülke görünümünde olan Türkiye , uzun kara ve deniz sınırlarına sahip olması nedeniyle gümrük kapılarında kontrollerde zorluklar yaşamış ve yakın döneme kadar göç politikası ortaya koymakta başarıya ulaşamamıştır.Ancak 1970’lerin sonunda ortaya çıkan Rusya’nın Afganistan’ı işgali , İran İslam Devrimi , Orta Doğu ve Irak’taki çalkantılı dönemler ve özellikle 2011 yılında Suriye’de ortaya çıkan çatışma ve karışıklık durumu nedeniyle Türkiye mülteci , sığınmacı , kaçak ve transit göçmen konumunda olan kişilerin hedefi haline gelmiş ve karmaşık yapıda bir göç rejiminin oluşması sonucunu doğurmuştur. Zaman içerisinde Türkiye bu göçlerin etkileri, AB’ye üyelik süreci , değişen uluslararası konjoktür ve değişen güvenlik algıları nedeniyle göç konusuna daha özel ve etkin şekilde eğilmek durumunda kalmıştır. [23]

   Türkiye’nin göç konusunda olumlu ve olumsuz anlamda etkilenmesi sonucu bu alanla daha fazla ilgilenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştı. Bu nedenle Türkiye çeşitli belgelere imza atarak , çeşitli kurumlar ortaya çıkararak ve çeşitli uluslararası kuruluşlarla ilişki içinde olarak bu konulara son dönemlerde çok daha fazla eğilmiştir. Öncelikle belgeler açısından bakıldığında karşımıza Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve 1967 Protokolü  , 1950 yılında imzalanan  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi , Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin 1954 Sözleşmesi , Vatansızlığın Azaltılmasına Dair 1961 Sözleşmesi , Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gibi belge ve sözleşmeler bu açıdan önemlidir. Bunların yanında Türkiye’nin göç politikasına ilişkin yönetmelik , genelge , tebliğ ve Bakanlar Kurulu kararları da vardır. 2013 yılında 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile “ Göç İdaresi “ ve “ Göç Politikaları Kurulu “ gibi idari kurumlar kurulmuştur. Ayrıca Birleşmiş Milletler  Mülteciler Yüksek Komiserliği de Türkiye’de göç konusunda çalışmalar yapmaktadır. [24]

  • AKP Dönemi Suriyeli Mülteciler Özelinde Göçün Güvenlikleştirilmesi   

     Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) döneminde Türkiye’nin göç olgusunu nasıl ele alıp güvenliştirdiğine bakmadan önce bu dönemi anlamak için öz bir şekilde dış politika anlayışına değinmek gerekmektedir. Öncelikle Türkiye’nin 2000’li yılların başında koyduğu dış politika anlayışının önemli bir bölümünü proaktif dış politika oluşturmaktadır. Ancak bu politikanın ülke anlayışına tamamen oturması 2002’li yıllarda AK Parti ile birlikte olmuştur. Bu ilkeye göre ülke dışında dünyada nerede bir sorun veya sorun teşkil edecek potansiyel varsa Türkiye orada olmalı ve sorunun içinde olan tarafları en kısa zamanda bir araya getirmelidir. Konumuzun anlaşılması  açısından da bu politika önem arz etmektedir. AK Parti döneminde ortaya atılan diğer önemli bir politika Komşularla Sıfır Sorun Politikası’dır. Türk dış politikası açısından önemli olan bu ilkeye baktığımızda sınırdaş devletlerin çeşitli nedenlerden dolayı aralarında ihtilaf ya da komşu ülkelerin aralarında daha fazla sorun olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin 2000 yılları öncesi komşu ülkelerle pek çok sorunu bulunmaktaydı. AK Parti döneminde özellikle Ahmet Davutoğlu tarafından bu sorunları ortadan kaldırmak, bölgesinde güçlü ve sorunlara müdahil olan bir ülke olmak ve buralarda etkisini artırmak için sıfır sorun politikasını benimsemiştir. Bu politika pek uzun süreli olmasa da yeterli etkiyi göstermese de çoğu kesimce kabul görmüştür.[25] Bu politikalar çerçevesinde özellikle Suriye’de yaşanan sorunlardan dolayı göç akınına uğrayan Türkiye’nin olaylara yaklaşımını anlamlandırabiliriz.

      Suriye’de ortaya çıkan soruna baktığımızda ilk olarak Tunus’ta 2010 yılında başlayan iktidar karşıtı kitlesel hareketler daha sonra Suriye , Mısır, Libya, Cezayir, Bahreyn, Yemen, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerde halk ayaklanmasına neden olmuş ve Arap Baharı adıyla Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi alanına girmiştir. Suriye’de bu halk hareketleri 2011 yılında başlamış ve tüm ülkeye yayılmıştır. Bu hareketlere Esad rejimi sert bir karşılık vermiş ve Esad karşıtlığına dönen bu olaylara karşı rejim güç kullanma yoluna gitmiş ve kısa sürede olaylar iç savaşa dönüşmüştür. Bu nedenle halk can güvenliği olmadığını ve yaşam koşullarının kötü olduğunu ileri sürerek ülkeden göç etmiş ve Türkiye, Lübnan, Ürdün, ve Irak gibi ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır.[26] Bu dönemde açık kapı politikası uygulayan ve kardeşlik olgusu ile olaya baka Türkiye en fazla göçü alan ülke olmuştur. Göçün  fazla olması nedeniyle bu hareketlilikten olumlu ve olumsuz anlamda etkilenmiş ve olumsuz etkileri azaltmak için liderler , kurumlar aracılığıyla bu göçü güvenlikleştirme yoluna gitmiştir.

      Suriye sorunu özelinde göçün Türkiye’de güvenlikleştirmesini üç şekilde incelemeye tabi tutacağız: İktidar partisi söylemleri , İlgili kurumların faaliyetleri ve kabul edilen yönetmelikler. Aynı zamanda bu aktörler güvenlikleştirici aktörler olara karşımıza çıkmaktadır. Bu güvenlikleştirmenin referans nesneleri ise ülkenin iç istikrarı , düzeni ve refahıdır. Öncelikle iktidar partisi söylemlerine baktığımızda dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2012 yılında Suriyeli mültecilerin Kilis’te kaldığı Öncupınar konteyner kenti ziyaretinde :

           “ Şu ana kadar Suriye’den Türkiye’ye 40 bin 807 giriş yapıldı. Bunlardan yaklaşık 18 bini kendi arzularıyla tekrar Suriye’ye döndü. Şu an itibarıyla değişik kamp merkezlerimizde toplam olarak 23 bin 11 Suriyeli kardeşimizi misafir ediyoruz. Şu anda konteyner kentimizde, bu kampta 2001 konteynerde 9 bin 633 kardeşimizi misafir ediyoruz. Bu kampın kapasitesini 12 bine kadar çıkartacağız. 2 bin 60 konteyner, sizlere hizmet verecek. Ayrıca Hatay’da bulunan misafirlerin tamamı da bu kampla birlikte 10 bin kapasiteli. Tüm kamplarımızda sizler için eğitimden sağlığa, gıdadan giyime, spor imkanlarından ibadet yerlerine kadar her ihtiyaç en ince ayrıntısına kadar düşünülüyor ve bu ihtiyaçları gidermeye çalışıyoruz, çalışacağız. Şu anda Hatay’da 35 derslikte 805 öğrenci okul öncesi, ilk ve ortaöğretime devam ediyor. İnşallah burada bulunan 4 bin 251 okul çağındaki yavrumuz için de eğitim imkanlarının oluşturulması çalışmasını sürdürüyoruz.”[27]

açıklamalarında bulunmuştu. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Suriyeli göçmenler Türkiye’ye göç ettikten sonra Türkiye’nin yetkili mercileri bu göçün ülke içerisinde olumsuz bir hareketlenme yaşatmaması için göçmenlere karşı önlemler alarak bu göçü güvenli hale getirmeye çalışmışlardır. Başbakanın sözlerinden de anlaşılacağı üzere bu önlemlerin en önemlileri ise sınırlarda konteyner kentler oluşturarak bu kişilerin hayatlarına devam etmelerini sağlamaktır. Burada bütün sağlık , giyim ve barınma imkanlarından yararlanmalarını sağlayarak bu konteyner kentlerden kaçıp ülke içinde istikrarsızlık yaratmalarını önlemeye çalışmaktadırlar. Ancak bu önlemlerde bu amaç için yeterli olmamaktadır ve kamplardan kaçanlar yine de olmaktadır.

    Suriyeliler için yapılan faaliyetlere baktığımızda 10 ayrı ilde 26 geçici barınma merkezinde yaklaşık 256 bin Suriyeli göçmene ev sahipliği yapılmaktadır. Geçici koruma dışında olan yaklaşık 2,5  milyon Suriyeli yabancılara sağlık, eğitim ve giyim konularında yardım yapılmıştır. Bu merkezlerde çocuklar için eğitim hizmetlerinin yanında Türk vatandaşlarının sağlık standartları ile eş değer sağlık hizmetleri almaktadırlar. Ayrıca yetişkin Suriyeli yabancılar için de meslek öğrenebilecekleri eğitim merkezleri oluşturarak mesleği olmayanlara beceri kazandırmaya çalışılmaktadır.[28]

     Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2018 yılında Şanlıurfa Valiliği’nin düzenlediği toplantıda ise :

 “İçişleri Bakanlığımız bir çalışma yürütüyor. Bu gelen Suriyeli, Iraklı, kamplarda, kampların dışında… Bunlar içerisinde şu anda İçişleri Bakanlığımız bir çalışma yürütüyor ve bu çalışmayla bunların bir kısmını bütün incelemeler yapıldıktan sonra vatandaşlığımıza da alacağız. Çünkü bunların içerisinde çok iyi yetişmiş insanlar var, mühendisler var, avukatlar var, doktorlar var,  vesaire vesaire. Bunlardan istifade edelim. Sağda solda kaçak olarak çalışmaktansa vatandaşımız olarak, bu milletin bir evladı olarak çalışsınlar.”[29]

açıklamalarında bulunmuştur. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere göçmenlerin bir kısmına vatandaşlık verilecektir. Bu vatandaşlığın asıl amacı kaçak yollarla ülke içerisinde çalışarak ülke içinde hem sorun teşkil eden hem de istikrarsız bir ortam yaratan göçmenlere gerekli araştırma inceleme yapılarak vatandaşlık verilmesidir. Bu bir güvenlikleştirme amacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu göçmenler arasında iyi yetişmiş avukat, doktor mesleklerinde insanları da vatandaşlığa dahil ederek kalifiyeli eleman ihtiyacını da gidermeye çalışmaktadırlar. Bu önlemlerin asıl nedeni olarak kaçak yoldan çalışıp ülkede çeşitli sorunlara neden olmalarını önlemektir. Güvenlikleştirme adına atılan en önemli adımlardan biri ise Toplumsal Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından Suriye sınırına örülen duvar oluşturmaktadır. Bu durum ile ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017 yılında külliyede Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlediği 38.Muhtarlar Toplantısı’nda :

  “Suriye sınırının yaklaşık 651 kilometrelik bölümü muhkem duvarlarla örüldü, tüm sınıra aynı şekilde duvar örülecek. Böylece terörist giriş çıkışı ve silah aktarmaları engellenecek. Sadece duvar örmekle kalmıyoruz ve bu duvarları da aynı zamanda tüm araç gereçlerle donatıyoruz. İşi kolaylaştıracağız, Irak sınırında aynı şeyi yapacağız ve İran sınırının da uygun olan yerlerinde bunu gerçekleştireceğiz çünkü giriş çıkışlar ülkemize artık daha kontrollü bir şekle dönüşsün.”[30]

açıklamalarında bulunmuştur. Asıl amacın burada terör unsurlarının ülke içine yasa dışı yollardan sınırdan geçerek olumsuz davranışlarda bulunup halkın huzurunu ve refahını bozmasıdır. Ancak burada önemli bir detay olarak 911 km’lik Türkiye-Suriye sınırına duvar örülmesi kaçak yollardan Türkiye’ye girmeye çalışan Suriyeli yabancı kişilerinde bu faaliyetlerini önleme amacı da vardır. Bu şekilde göç olgusunun ülke içerisinde olumsuzluğa yol açmasını önlemek ve göç olgusunu güvenlikleştirmek amacıyla çeşitli faaliyetler yapılmıştır. Bu faaliyetler oluşturulan kurumlar açısından baktığımızda karşımıza AK Parti döneminde 2013 yılında 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile kurulan İç İşleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü çıkmaktadır. [31] Bir diğer önemli kuruluş ise 2018 yılında  İç İşleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum (AFAD) yönetimin kurulmasıdır. Bu kurumlarla birlikte Suriyeli göçmenler konusunda somut adımlar atılmasını ve göç unsurunun Suriyeliler özelinde güvenlikleştirilmesini AK parti döneminde Türkiye sağlamaya çalışmıştır.

    Suriyeli göçmenlerin son zamanlarda yarattığı olumlu ve olumsuz hareketlenme nedeniyle göç unsuruna daha fazla eğilme gerekliliği ortaya çıkmış ve somut adımlar atılmasını gerekli kılmıştır. Bu amaçla 15 Ekim 2018 yılında İç İşleri Bakanlığı bünyesinde “ İltica ve Göç Bürosu “ kurulmuştur. Bunun sonucunda ilgili bakanlıklar , kamu ve  kuruluşlar , sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak ve göç konusunda uzmanlaşmış uluslararası örgütlerin desteği alınarak 11 Nisan 2013 tarihinde Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte yabancıların Türkiye’ye girişleri, burada kalışları ve ülkeden çıkışları; Türkiye’den uluslararası koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın değerlendirilmesi ve korumanın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.[32]

   Suriye örneğinde bu kanunun uygulanmasına baktığımızda Suriye’deki durumun ciddiyetini koruması ve sığınmacıların ülkelerine dönüş için yeterli olumlu koşulların henüz sağlanamaması nedeniyle “ geçici koruma “ haklarından yararlanmaktadırlar.[33] Bu geçici koruma ile birlikte Suriyeliler oluşturulan çadır, konteyner kentlerde sağlık, barınma ve giyim gibi ihtiyaçlarını gidererek yaşamlarını devam ettirmektedir. Olaya güvenlikleştirme açısından baktığımızda Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Geçici Koruma Yönetmeliği önem arz etmektedir. Bu yönetmeliğin beşinci bölümünün 15. Maddesine baktığımızda :

  1. Geçici koruma amacıyla sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancıların üzerlerinde, eşyalarında ve taşıtlarında, sınırda Kara Kuvvetleri Komutanlığı Hudut Birlikleri, sınır kapılarında yetkili kolluk birimleri ile deniz yetki alanlarında Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından güvenlik kontrolü yapılır.
  2. Yabancı ve varsa aile üyeleri, kimlik bilgileri, ülkeye giriş tarihi ve yeri ile gerekli görülen diğer bilgileri de içeren tutanakla birlikte ilgili birimler tarafından en yakın sevk merkezine götürülmek üzere mümkün olabilecek en kısa sürede yetkili kolluk birimlerine teslim edilir.[34]

şeklindeki kriterler sağlanarak sınırdan içeri göç dolayısıyla girenlerin ülke içinde herhangi bir olumsuzluğa neden olmaması sağlanmak istenmiştir. Güvenlikleştirme argümanı olarak ise ilgili kurum bünyesinde kabul edilen yönetmelik kullanılmıştır.

    Suriyeli göçmenler açısından kurulan göçün bir diğer güvenlikleştirme argümanı AK Parti döneminde kurulan Afet ve Acil Durum(AFAD) merkezidir. Suriyeli göçmenlerin ülke içerisine direkt  alınıp ülkenin mevcut nüfus yapısı başta olmak üzere , istikrarını ve ekonomik , sosyal durumunu düzende tutmak için sınırda AFAD kontrolünde Geçici Barınma Merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlere baktığımızda 10 ilde 26 barınma merkez kurulmuştur. Bu merkezlerin sayısı yaklaşık 178 bindir. Bu merkezlerin çoğunda Suriyeli göçmenler yer almaktadır ancak yaklaşık 4 bin Iraklı göçmen de burada yer almaktadır. Bu merkezlerde göçmenlerle yakından ilgilenmek için 250 kişilik mahalleler kurulmuştur. Bu merkezlerde ibadethaneler , eğitim düzeylerine göre okullar gibi yapılarda göçmenlerin kullanımına sunulmuştur.[35]

( Kaynak : AFAD , Suriye Raporu 15.10.2018)[36]

Bu verilere baktığımızda göçmenlerin barındığ*ı merkezlerin büyük bölümüne Şanlıurfa ve Kilis illerimiz ev sahipliği yapmaktadır. Bu verilerden hareketle Türkiye’nin hem göçmenlerin refahı açısından hem de ülkenin bu göçten olumsuz etkilenmemesi için geçici barınma merkezleri kurarak bu göç unsurunu güvenlikleştirmeye çalıştığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

SONUÇ

    Göç unsuru her bölge ve özelde her ülkenin karşılaşabileceği olağan bir durumdur. Bu göçler genellikle insanların daha refah bir hayat sürmeleri için kendi rızaları sonucu yapılan çok yönlü bir harekettir. Savaş, açlık, kıtlık gibi durumlarda ise bu göç zorunlu hale gelmektedir. Bu yüzden 2011 yılından bu yana yaşanan çatışmalar nedeniyle hayati tehdit altında olan Suriyeli halkın ülkelerinden farklı bölgelere yaptıkları göçler zorunlu göç kategorisine girmektedir. Bu göçlerden özellikle sınırdaş olduğu için ve izlediği yumuşak politikalar nedeniyle Türkiye etkilenmiştir.

   Türkiye bu göçlerden hem olumlu hem de olumsuz anlamda etkilenmiştir. Bu etkilenme aşamasında olumsuz faktörü azaltmak ve sonucunda ortada kaldırmak için belli tedbirler almıştır. Bu tedbirleri hem liderler bazında hem de kurumsal alanda belli yapılar oluşturarak almıştır. Bu tedbirlerin Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi alanları arasında kapsadığı alana baktığımızda Kopenhag Okulu’nun ortaya koyduğu Güvenlikleştirme anlayışını oluşturmaktadır. Bu anlayışın ortaya koyduğu argümanlarla Türkiye’nin AK Parti dönemi göç unsurunu nasıl güvenlikleştirici duruma getirdiğine baktığımızda karşımıza Liderlerin söylemleri, liderler aracılığıyla atılan adımlar, oluşturulan  kurumlar ana güvenlikleştrici aktörler kısmını oluşturmaktadır. Bu durumun referans nesneleri ise ülkenin istikrarı , ekonomik , sosyal ve siyasi durumu ve halkın refahı ön plana çıkmaktadır. Bu argümanlarla göç sorunu güvenlikleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak çeşitli faktörler nedeniyle bu güvenlikleştirme durumu tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Bunda en önemli etken ise göçmenlerin kendi isteklerine göre hareket etmeye çalışması ve göçmen sayısındaki fazlalıktır.

    Genel olarak duruma baktığımızda ise Türkiye sadece Suriyeli göçmenlere değil Afganistan , Irak , Lübnan gibi ülkelerden gelen sığınmacılara da ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca konumu gereği birçok ülke il sınırı olduğu için bu ülkelerde ortaya çıkan istikrarsızlık ve iç karışıklıklardan doğrudan etkilenmektedir. Bu olaylar sonucu ortaya çıkan sığınmacıların da ilk durağı haline gelmektedir. Bunda tabi en öneli pay yine iktidarda bulunan hükümetlerin izlediği politikalar önem arz etmektedir. Sonuç olarak baktığımızda Türkiye çeşitli sorunlarının yanında ortaya çıkan göç sorunu ile tarihi boyunca karşı karşıya kalmış ve yine bu sorunla karşılaşma süreci devam etmektedir. Bu sorunlarla son dönemlerde özellikle AK Parti döneminde daha fazla somut adım atılmıştır ancak yeterli düzeyde değildir. Bunun için bundan sonra iktidara gelecek hükümetlerin bu konu hakkında daha önemli ve ciddi adımlar atması gerekmektedir.

KAYNAKÇA

      Açıkmeşe , Akgül , Sinem,  Algı mı, Söylem mi? Kopenhag Okulu ve Yeni Klasik Gerçekçilikte Güvenlik Tehditleri , Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 8, Sayı 30, 2011, 44-73

Akçadağ , Emine  ,Yasa Dışı Göç ve Türkiye , Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Dergisi , Rapor No: 42 , 2012 , 1-58

    Aksoy , Zeynep , Uluslararası Göç ve Kültürlerarası İletişim , Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , Cilt: 5 Sayı: 20 , 2012 , 293-303

  Aktaş, Altan  , Güvenlikleştirme Yaklaşımı ve Türkiye’nin Ulusal  Güvenlik Anlayışındaki Dönüşüm  , Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , Cilt1 Sayı 2 , 2011 , 7-47

    Balcı , Ali ve Kardaş , Tuncay , The Changing Dynamics of Turkey’s Relations with Israel: An Analysis of ‘Securitization’ , Insight Turkey, Volume 14, Number 2, April-June 2012, 416-434

     Baran, Taha ve  Macar Elçin , Değişen Güvenlik Yaklaşımları Örneğinde Kopenhag Okulu’nun Toplumsal Güvenlik Yaklaşımı , Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , Sayı: 54 , 2017 , 252-259

    Baysal , Başar  ve Lüleci, Çağla,  Kopenhag Okulu ve Güvenlikleştirme Teorisi, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı. 22, 2015, 61-96

        Bilgin , Pınar ,  Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar : Yeni Güvenlik Çalışmaları  , Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi , 8(14 ) , ISSN: 1303 – 698X, 2010 , 70-96

       Çakı , Aslı ,  Geçmişten Bugüne Türkiye’nin Göç Politikası ve Suriyeli Göçmenler Bağlamında Göç Yönetişimi ,Yayımlanmamış  Yüksek Lisan Tezi , Karaman ,  Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi , Sosyal Bilimler Enstitüsü , 2018 , s.60-61

     Deniz , Taşkın , Uluslararası Göç Sorunu Perspektifinden Türkiye  , Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi ,  sayı: 1 , 2014 , 175-204

       Emmers, Ralf (2017), Çağdaş Güvenlik Çalışmaları, (Çev. Nasuh Uslu), Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi, İstanbul.

    Güder , Süleyman ve Mercan , Hüseyin , Muhammed , 2000 sonrası Türk Dış Politikası’nın Temel Parametreleri  , İnsan ve Toplum Dergisi , Cilt:2 , Sayı: 3 , 2012 , 57-91

      Miş , Nebi ,Güvenlikleştirme Teorisi ve Siyasal Olanın Güvenlikleştirilmesi , Akademik İncelemeler Dergisi (AID) , Cilt 6, Sayı 2 , 2017 , 345-381

       Yerli , Gülbaşak , Türkiye’deki Göç Politikaları Ekseninde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Kuruluş ve Fonksiyonları , Social Sciences Studies Journal , Vol:4, Issue:19 , 2018 , 2081-2086

     Elektronik Kaynaklar

   Afet ve Acil Durum(AFAD) Müdürlüğü , “ Suriyeli Misafirlerimiz Kardeş Topraklarında(2016)“, Afet Raporu – Suriye , https://www.afad.gov.tr/upload/Node/25332/xfiles/13a Suriyeli_Misafirlerimiz_Kardes_Topraklarinda_2016_Turkce_.pdf ,  (e.t. 23.05.2019)

     Afet ve Acil Durum(AFAD) Müdürlüğü , “Barınma Merkezlerinde Son Durum”(1.10.2018) , Afet Raporu – Suriye , https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2374/files/15_10_2018_Suriye_GBM_Bilgi_Notu_1.pdf s.1 (e.t.23.05.2019)

    Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Öncüpınar Konteyner Kentini Ziyaret Etti”(06.05.2012) , AFAD Haberler , https://www.afad.gov.tr/en/1182/Basbakanimiz-Sayin-Recep-Tayyip-Erdogan-Oncupinar-Konteyner-Kentini-Ziyaret-Etti , (e.t. 23.05.2019)

     Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Suriyeli mülteciler için önemli açıklama”(06.01.2017) , Cnntürk Haber , https://www.cnnturk.com/turkiye/cumhurbaskani-erdogandan-suriyeli-multeciler-icin-onemli-aciklama , (e.t. 23.05.2019)

    Göç İdaresi Genel Müdürlüğü , “ Geçici Koruma “(09.12.2016) , http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-korumamiz-altindaki-suriyeliler_409_558_560 , (e.t.23.05.2019)

    Göç İdaresi Genel Müdürlüğü , “ Genel Müdürlük” , http://www.goc.gov.tr/icerik3/genel-mudurluk_273_274_275 , (e.t. 23.05.2019)

    Suriye’den Sonra Irak ve İran Sınırına da Duvar (02.06.2017) https://m.bianet.org/bianet/siyaset/187049-suriye-den-sonra-irak-ve-iran-sinirina-da-duvar (e.t. 23.05.2019)

  “  T.C. İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ MÜDÜRLÜĞÜ ,  Göç , s.10-11  “ http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_tasar%C4%B1m_icler.pdf  , (e.t. 23.05.2019)

    “  T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, Düzensiz Göç , Göç İstatistikleri ,“ http://www.goc.gov.tr/icerik6/duzensiz-goc_363_378_4710_icerik , (e.t.23.05.2019)

    “  T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ , Göç , s.15 “http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_tasar%C4%B1m_icler.pdf ,  (e.t. 23.05.2019)

     “ T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ , Göç, s. 26 “http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_tasar%C4%B1m_icler.pdf , (e.t. 23.05.2019)

     “ T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, Geçici Koruma Yönetmeliği, s.6208 “  , http://www.goc.gov.tr/files/files/03052014_6883.pdf , (e.t. 23.05.2019)


[1] Karadeniz Teknik Üniversitesi , Sosyal Bilimler Enstitüsü , Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı , [email protected]

[2] Taha Baran ve Elçin Macar , Değişen Güvenlik Yaklaşımları Örneğinde Kopenhag Okulu’nun Toplumsal Güvenlik Yaklaşımı , Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , Sayı: 54 , 2017 , s. 251

[3]Başar Baysal ve Çağla Lüleci, Kopenhag Okulu ve Güvenlikleştirme Teorisi, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı. 22, 2015, s.64

[4] Sinem Akgül-Açıkmeşe, “Algı mı, Söylem mi? Kopenhag Okulu ve Yeni Klasik Gerçekçilikte Güvenlik Tehditleri”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 8, Sayı 30, 2011,  s.44

[5] Baysal vd. , a.g.e. , s.65

[6]Ralf  Emmers,  “Güvenlikleştirme”,  Çağdaş  Güvenlik  Çalışmaları,  Alan  Colins  (ed.),  Nasuh  Uslu  (çev.),  Uluslararası  İlişkiler Kütüphanesi, İstanbul, Eylül 2017, s. 131

[7] Baysal vd. a.g.e., s.70

[8] Akgül-Açıkmeşe , a.g.e. , s.57

[9] Nebi Miş ,” Güvenlikleştirme Teorisi ve Siyasal Olanın Güvenlikleştirilmesi” , Akademik İncelemeler Dergisi (AID) , Cilt 6, Sayı 2 , 2017 , s.347

[10] [10] Baysal vd. a.g.e. s.72

[11] Altan Aktaş ,” Güvenlikleştirme Yaklaşımı ve Türkiye’nin Ulusal  Güvenlik Anlayışındaki Dönüşüm” , Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , Cilt1 Sayı 2 , 2011 , s. 12

[12] Baysal vd. a.g.e., s.73-74

[13] Pınar Bilgin , “ Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar : Yeni Güvenlik Çalışmaları “ , Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi , 8(14 ) , ISSN: 1303 – 698X, 2010 s. 82-83

[14] Ali Balcı ve Tuncay Kardaş , “The Changing Dynamics of Turkey’s Relations with Israel: An Analysis of ‘Securitization’”, Insight Turkey, Volume 14, Number 2, April-June 2012, s. 416-417

[15] Emmers , a.g.e. ,s.134

[16] Balcı ve Kardaş., a.g.e., s.418

[17] Zeynep Aksoy , “ Uluslararası Göç ve Kültürlerarası İletişim “ , Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , Cilt: 5 Sayı: 20 , 2012 , s.293

[18] Taşkın Deniz , “ Uluslararası Göç Sorunu Perspektifinden Türkiye “ , Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi ,  sayı: 1 , 2014 , s.177-178

[19] Aksoy , a.g.e. s.296

[20]  Deniz , a.g.e. s.184

[21] T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_tasar%C4%B1m_icler.pdf  , s.10-11

[22] [22] T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, “ Düzensiz Göç”(15.05.2019) , Göç İstatistikleri , http://www.goc.gov.tr/icerik6/duzensiz-goc_363_378_4710_icerik , (e.t. 23.05.2019)

[23] Emine Akçadağ ,” Yasa Dışı Göç ve Türkiye” , Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Dergisi , Rapor No: 42 , 2012 , s. 29

[24]  Gülbaşak Yerli , “ Türkiye’deki Göç Politikaları Ekseninde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Kuruluş ve Fonksiyonları” , Social Sciences Studies Journal , Vol:4, Issue:19 , 2018 , s. 2082

[25] Süleyman Güder ve Muhammed Hüseyin Mercan , “ 2000 sonrası Türk Dış Politikası’nın Temel Parametreleri “ , İnsan ve Toplum Dergisi , Cilt:2 , Sayı: 3 , 2012 , 61-64

[26] Aslı Çakı , “ Geçmişten Bugüne Türkiye’nin Göç Politikası ve Suriyeli Göçmenler Bağlamında Göç Yönetişimi “ , Yüksek Lisan Tezi , Karaman ,  Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi , Sosyal Bilimler Enstitüsü , 2018 , s.60-61

[27]“ Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Öncüpınar Konteyner Kentini Ziyaret Etti”(06.05.2012) , AFAD Haberler , https://www.afad.gov.tr/en/1182/Basbakanimiz-Sayin-Recep-Tayyip-Erdogan-Oncupinar-Konteyner-Kentini-Ziyaret-Etti , (e.t. 23.05.2019)

[28] Göç İdaresi Genel Müdürlüğü , “ Geçici Koruma “(09.12.2016) , http://www.goc.gov.tr/icerik3/gecici-korumamiz-altindaki-suriyeliler_409_558_560 , (e.t. 23.05.2019)

[29]“ Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Suriyeli mülteciler için önemli açıklama”(06.01.2017) , Cnntürk Haber , https://www.cnnturk.com/turkiye/cumhurbaskani-erdogandan-suriyeli-multeciler-icin-onemli-aciklama , (e.t. 23.05.2019)

[30]Suriye’den Sonra Irak ve İran Sınırına da Duvar (02.06.2017) https://m.bianet.org/bianet/siyaset/187049-suriye-den-sonra-irak-ve-iran-sinirina-da-duvar (e.t. 23.05.2019)

[31] Göç İdaresi Genel Müdürlüğü , “ Genel Müdürlük” , http://www.goc.gov.tr/icerik3/genel-mudurluk_273_274_275 , (e.t. 23.05.2019)

[32] T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_tasar%C4%B1m_icler.pdf , s.15

[33] [33] T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ http://www.goc.gov.tr/files/files/goc_tasar%C4%B1m_icler.pdf , s.26

[34] T.C İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ , http://www.goc.gov.tr/files/files/03052014_6883.pdf , s.6208

[35] Afet ve Acil Durum(AFAD) Müdürlüğü , “ Suriyeli Misafirlerimiz Kardeş Topraklarında(2016)“, Afet Raporu – Suriye , https://www.afad.gov.tr/upload/Node/25332/xfiles/13a Suriyeli_Misafirlerimiz_Kardes_Topraklarinda_2016_Turkce_.pdf s.12-35, (e.t.23.05.2019)

[36] Afet ve Acil Durum(AFAD) Müdürlüğü , “Barınma Merkezlerinde Son Durum”(1.10.2018) , Afet Raporu – Suriye , https://www.afad.gov.tr/upload/Node/2374/files/15_10_2018_Suriye_GBM_Bilgi_Notu_1.pdfs.1 (e.t.23.05.2019)

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı  Göç Çalışmaları O-Staj Programı ÖZET Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin...

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti...

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan'da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović'in, Nisan...

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin Göç Çalışmaları Stajyeri  GİRİŞ Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen...