İsrail’in Devlet Psikolojisi

İsrailoğulları yaklaşık M.Ö. 2000 yıllarından 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürekli devlet kurma çabasında ancak bir türlü tam anlamıyla istikrar sağlayamamış bir millettir.

Bu devlet kurma çabalarını kısaca özetlemek istersek; İsrailoğulları M.Ö. 2000 yılının başlarında Kenan diyarı(Vaat edilmiş toprak/Filistin)’na gelmişlerdir. Bir süre sonra Kenan diyarından Mısır’a göç etmek zorunda kalmışlar ve M.Ö. 1200 yıllarına kadar burada yaşamlarını sürdürmüşledir. M.Ö. 1200lerden sonra Mısırlıların Yahudiler üzerindeki zulümlerinin artması üzerine Hz. Musa önderliğinde esaretten kurtulmuşlar ve Kenan diyarına tekrardan dönüş yapmışlardır. Sonunda İsrailoğulları M.Ö. 900 yıllarında yeni bir birleşik krallık kurmuşlar, bir süre sonra bu krallık kuzeydeki İsrail krallığı ve güneydeki Yehuda krallığı olmak üzere ikiye bölünmüştür.

M.Ö. 722 yıllarında Babil kralı İkinci Nabukadnezar, Filistin topraklarını işgal ederek, Kudüs’ü yakıp yıkarak tüm İsrailoğullarını Babil’e sürmüş, ancak M.Ö. 539 yılında Pers kralı Sirus Babillileri yenerek Yahudilerin Kudüs’e dönmelerine izin vermiştir bunun sonucunda 30.000 Yahudi tekrardan yurtlarına dönmüşlerdir. M.Ö.332de Büyük İskender Ortadoğu’yu işgal etmiş, takriben iki buçuk asır süren bu dönemde Yahudiler dini inançlarını istedikleri gibi sürdürmüşlerdir. Bölgede Yunan hakimiyeti sona erdikten sonra Filistin bu defada Roma egemenliğine girmiştir.

Aynı dönemde Hristiyanlık yayıldığından Yahudiler ile Hristiyanlar arasında din çatışmaları baş göstermiş, Romalıların Yahudiler üstündeki baskısı artmaya başlamış ve Yahudiler büyük bir isyan çıkartmışlardır. Uzun süren bu ayaklanmanın sonucunda Roma orduları Kudüs’e girerek her yeri yakıp yıkarlar ve ahaliyi kılıçtan geçirirler. Bunlardan kurtulan Yahudiler çevre ülkelere dağılmışlar ve bu bölgeden kopmuşlardır. Yunanlıların Yahudilere yapmış olduğu bu olaya ‘Diaspora’ denilir.

Avrupa’ya göç eden Yahudiler, İslam ülkelerinde kalanlar kadar, rahat edememiş, yeri geldiğinde dinlerini gizlemek durumunda dahi kalmışlardır. 1800lü yılların sonuna gelindiğinde ise Yahudiler sanayi devriminin yarattığı fırsatlarla para piyasalarını ellerine geçirmişler, endüstrileşmenin mali kaynağı olmuşlar ve kapitalizmi yaratmışlardır. Bunun sonucunda eşzamanlı Avrupa’da milliyetçilik akımı baş göstermiş ve geçmişten Yahudilere karşı antipati gösterenler tekrardan ortaya çıkmaya başlamışlar, Yahudi düşmanlığı artmıştır. Bu süreç aynı zamanda Yahudi’lerin de kendi milliyetlerine, kültürlerine ve dinlerine olan sempatisini arttırmış ve kendilerinin Tanrı tarafından seçilmiş olan üstün ırk olduklarının farkına varmışlardır. Yahudiler de gelişen bu milliyetçilik kavramı da ‘Siyonizm’ olarak adlandırılır. Siyonizm bugünkü İsrail devletinin kurulmasına neden olmuştur.

Yahudi’lerin tarihine baktığımızda gördüğümüz şey aslında tarih boyunca çok istemelerine rağmen bir ‘devlet olamama’ süreci görmekteyiz. Bu da bize İsrailoğullarının psikolojik açıdan bir devlet arayışı içinde oldukları paralel olarak da göç ettikleri ülkelerden gördükleri işkence dolayısıyla tarih boyunca hiçbir dala tutunamamış bir topluluk profili çizmektedir. Tarihi oldukça karanlık olan bu toplumun aslında iyi işler yapmasını da beklemek hiç sonu gelmeyecek bir beklenti olmaktan başka bir şey değildir. Varlığı süresince zulüm görmüş, bulundukları topraklardan sürekli sürgün yemek zorunda kalan bu insanların merhamet duygusu nedir bilmemeleri normaldir aslında, çünkü varoluşlarından beri hiçbir toplumdan merhamet görmemişlerdir. Bu da İsrail’in ‘kısasa kısas’ anlayışında olan bir toplum olduğunu gösterir. Yüzyılların birikimi olan bir nefreti içine barındıran bu ‘topluluk’ Filistin halkına yaptığı bu zulümden ötürü gurur dahi duymaktadır. Çünkü inandıkları şey: O toprakların kendilerine Vaat edildiği iddia edilen topraklar olduğudur.

Günümüz İsrail’ine baktığımızda ise evet toplum olarak oturmuş; din, kültür ve ekonomik açıdan kendine güvenen fakat insani duygularını geliştirememiş 7 milyonluk bir topluluk görmekteyiz. Bu insanlar tarihten bugüne kimin kapısını çaldıysa eziyet gören bir toplum olmuştur. Kendileri hariç başka milletlere güvenmemelerinin sebebi de budur. Ayrıca Yahudi ırkı olarak kendilerini ‘üstün ırk’ gördükleri için diğer milletlerin ‘Milliyetçilik’ duygularını kabartırlar. Bu da neden sürekli çevre ülkelerle sorunlar yaşadığının kanıtıdır aslında. Ancak Yahudilerin bu azim ve kararlılık içinde varoluşlarını M.Ö. 2000 yıllarından günümüze kadar, bunca sıkıntı ve sorunla karşılaşarak taşımaları takdire şayandır.

Yahudilerin merhamet duygusundan yoksun olduğundan söz etmiştim. Yahudilerin böyle olmasının sebebi aslında pek fazla da kendilerinin suçu değildir. Dış ülkelerin, tarih boyunca, onlara verdikleri; maddi manevi diasporalarla, aslında günümüzde bu tarz bir tavır takınmaları da normal görülmelidir. Güçlü bir devlet olduklarının bilincinde oldukları içindir ki şuanda bu gücü fazlasıyla kullanmaktadırlar. Esasen İsrailoğulları adıyla tabir ettiğimiz Yahudiler pek de haksız sayılmazlar, tarihsel bir araştırmayla elde ettiğimiz bilgiler ışığında.

İsrail’in milli güç unsurları açısından durumu:

Coğrafi durumu: Ortadoğu’da Arap ülkeleriyle çevrili ve dünyanın tek Yahudi devleti. Kuzeyinde Lübnan, doğusunda Suriye ve Ürdün, güneybatısında Mısır, batısında Akdeniz yer alır.

Sosyo-Kültürel Durumu: Yahudi nüfusunun büyük çoğunluğu kentlerde yaşar. Tel-Aviv, Yafa, Hayfa ve Kudüs kentlerinde makineleşme, sanayi ve hizmet sektörleri daha fazla olduğu için diğer bölgelere göre nüfusu hızla artmıştır. Dinsel Yahudiler iki gruba ayrılırlar; Aşkenazi Musevileri(orta ve doğu Avrupa ülkeleri Yahudileri) ve Sefardi Musevileri (Hollanda, İtalya, Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan Musevileri ile kuzey Afrika ve Ortadoğu da yaşayan Museviler)dir. İsrail Devleti’nin kurulduğu 1948’de 650 bin dolayında olan Yahudi nüfusu sonraki yıllarda yoğunlaşan göçlerle artmıştır. 1948-1970 yılları arasında gelen Yahudi göçmenlerin sayısı 1.3 milyonu bulmaktadır. Çeşitli etkin, dini, kültürü, sosyal grupları içinde barındıran İsrail tutucu bir yapıya sahiptir. Ülkeye göç eden Yahudiler’e altı aylık hızlandırılmış İbranice kurs verilir bu kursların verildiği okullara da ‘Ulpan’ adı veriliyor.

Siyasi Durumu: İsrail parlamenter sistemle yönetilen demokratik bir cumhuriyettir. Yazılı bir anayasaları olmadığından yönetsel çerçeveyi yasalar, idari kararlar ve parlamento uygulamaları belirler. Yasa organı dört yıllık bir dönem için halk tarafından seçilen 120 üyeli Knesset’tir. Asıl görevi devleti temsil etmek olan ve yalnızca sembolik yetkiler  taşıyan cumhurbaşkanı Knesset üyelerince seçilir ve beş yıllık görev süresi bir dönem daha uzatılabilir. Başbakanı cumhurbaşkanı atar. Genellikle Knesset’te en çok  sandalyeye sahip partiye bağlı olan başbakanın kurduğu hükümette Knesset dışında üyelerde yer alabilir. Knesset tarafından atanan ve yalnızca meclise karşı sorumlu olan devlet denetçisi, hükümetin her tür etkinliğini denetlemekle görevlidir.

Ekonomik Durumu: İsrail’de büyük ölçüde hizmet ve sanayi sektörüne dayanan karma bir ekonomi yürürlüktedir. Ülke ekonominsin temelini Kibbutz ve Moşhav kolektif sistemi oluşturur. Ülke çapına yayılmış olan ve sayıları 270’i bulan sosyalist bir yapıya sahip Kibbutz’lar ile nispeten daha liberal Moşhav’larda 450 civarındadır, tarımdan ağır sanayiye kadar birçok alanda üretim yapılmaktadır. İsrail ekonomisinin en büyük özelliklerinden birisi de ileri teknoloji üreten bir yapıya sahip olmasıdır.

Askeri Durumu: İsrail askeri politikasının ana hedefi bölgede varlığını tehlikeye düşürebilecek her tehdidi, tam oluşmadan ortadan kaldırmak, komşularının veya hasım ülkelerin askeri açıdan güçlenmelerine her türlü imkanı kullanarak engel olmaktır. Bu durum İsrail ordusunu her açıdan savaşa hazır bulundurmasını gerektirir.

Genel olarak İsrail Devleti’nin milli güç unsurları açısından durumuna baktığımızda coğrafi konumu Orta Doğu’da bulunması sebebiyle buradaki hammadde olanaklarını en iyi şekilde kullanmış ve ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Siyasi açıdan muhafazakar bir yapıya sahiptir, yazılı bir anayasaları yoktur Tevrat’ta ki ‘on emir’ i baz alırlar, bu da ne kadar tutucu bir siyasi yapıları olduğuna kanıttır. Askeri durum açısından  güvenlik ikilemi(security dilemma) yaşamaktadırlar. Komşu ülkenin güçlenmesi, silahlanması İsrail Devleti’ni korkutur, paranoyak bir düşünceye sahiptirler. Bu da sürekli orduyu tetikte bulundurmalarının nedenidir.

Ece SUAY

İstanbul Arel Üniversitesi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...