Rusya’nın Orta Doğu’daki Son Kalesi: Suriye

Suriye’deki yapılanmanın Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan “yapay” bir organizasyon olduğunu söylemek mümkündür. Suriye rejimi özünde Soğuk Savaştan kalma arkaik bir uygulamayı ihtiva etmektedir.

 “Arap Baharı” adlandırılan süreçte Rusya SSCB’nin varisi olarak Orta Doğu’daki “eski politikalarını” yürütmeye çalışmaktadır. Rusya’nın Orta Doğu ve özelde Suriye politikası çetrefil jeopolitik hesaplara dayanmaktadır. Rusya için BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto kararları “çok kutuplu” uluslararası ilişkilerin bir belirtisidir. Rusya kamuoyuna göre söz konusu veto kararları “tek kutuplu” dünyanın artık formalite olduğunun bir göstergesidir. Rusya Orta Doğu bölgesinde SSCB döneminden aldığı tarihsel mirası günümüze uyarlamak arzusundadır. İlk bakışta Rusya için Suriye rejiminin önemi daha çok ekonomik nedenlerle ön plandadır. Suriye Rusya için iktisadi olarak bir silah pazarı ve askeri ürünlerini ihraç edilen bir ülkedir. Burada hiçbir şüphe yoktur. Ancak Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarının arka planında jeostratejik adımları ve Rusya’nın “küresel güç olarak kalması” sorunsalı yatmaktadır. Suriye krizinin başlangıcından itibaren Moskova Esed rejimini söz konusu jeostratejik perspektif içerisinde açık bir şekilde desteklemiştir. Suriye politikası Rusya’nın geleceği ve buna paralel olarak “yakın çevresindeki” etkinliği açısından bir “sınav” niteliği taşımaktadır.

Hâlihazırda Rusya’nın Suriye krizinin çözümlenmesine dair tezi Esed rejiminin tezi ile benzerlik teşkil etmektedir. Rusya’nın bu konudaki argümanını eski Dışişleri Bakanı ve Orta Doğu uzmanı Yevgeny Primakov şöyle özetlemektedir: “Suriye devleti demokratik kararlar almaya hazırdır, fakat devlete karşı yürütülen silahlı mücadele devam ederken bunu yapması mümkün değildir. Bunun için Arap ülkeleri ve ayrıca tahminimce Arap olmayan ülkeler tarafından silahlı güçlere silah yardımı da yapılmaktadır. Bu şartlar altında demokratikleşme sürecinin işleme imkânı yoktur. Rusya sorunun çözümü için Esed rejimine baskı yapabilir, fakat bunun karşılığında ABD’nin muhalif silahlı güçlere baskı yapma isteğinde olması gerekmektedir.”[1]

Rusya – Suriye ilişkilerinin askeri – stratejini ayağını Akdeniz’in Tartus limanında bulunan askeri üs teşkil etmektedir. Bu üs SSCB’nin Rusya’ya bıraktığı bir mirastır. 1971 yılında SSCB ile Suriye arasında Sovyet askeri gemilerinin tamiri için anlaşma imzalanmış, bu maksatla Tartus limanı tahsis edilmiştir. Günümüzde Rusya askeri üs için iki milyon ABD doları yıllık kiralama bedeli ödemektedir. Söz konusu askeri üssün özelliği Rusya’nın eski Sovyet coğrafyası dışındaki yegâne üs olmasındadır. Soğuk Savaş sonrası Rusya Tartus’taki üs vasıtasıyla Orta Doğu’daki etkisini devam ettirmek olanağı bulmuştur. Rusya’nın Suriye’deki üssünü kaybetmesi, Soğuk Savaş döneminden beri ABD, AB ve BM ile katıldığı dörtlü Orta Doğu Barış görüşmelerindeki iştirakinin önünü kesecek, ayrıca İran uluslararası nükleer görüşmelerindeki pozisyonunun yitirilmesi ile sonuçlanacaktır. Dolayısıyla, bu iki meselede tesirini kaybetmesi Rusya’nın uluslararası pozisyonunu zayıflatacaktır. Bu nedenle Rusya Suriye konusunda Batı ile pazarlık masasına oturmak istemektedir. Aslında Batı’nın Tartus limanındaki askeri üs konusunda Rusya’nın çıkarlarını dikkate aldığı andan itibaren, Moskova Esed rejimine BM Güvenlik Konseyi’ndeki verdiği desteği “yeniden gözden” geçirebilir. Fakat üzerinde durulması gereken nokta, ABD ve Orta Doğu’daki müttefiklerinin Rusya’nın bölgedeki varlığından rahatsız olması itibariyle Moskova’ya bu konuda vereceği desteğin “sınırlı” olabileceğindedir.

Diğer taraftan, Rusya ABD’nin söz konusu meselede “sınırlı” desteğinin farkındadır. Bu yüzden Suriye halkının taleplerini görmezden gelemez. Son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte Moskova Suriye muhalefeti ile bağlantıya geçme zaruretini hissetmektedir. En son Temmuz ayında Moskova’da bir araya gelen Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ve Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Abdülbasid Seyda Suriye’deki son durumu değerlendirmişlerdir.[2] Lavrov Ulusal Konsey’e Annan planı çerçevesinde Suriye hükümeti ile  diyalog sağlanması konusundaki çağrısını yenilemiştir. Bu görüşmelerden çözüm için bir netice çıkmasa da, Rusya Suriye’nin geleceğinde aktif rol üstlenecek olan Ulusal Konsey’in ehemmiyetini de kavramaktadır.

Rusya için bir başka yol merkezi Tartus olmak üzere bir Nusayri devletinin kurulması olacaktır. Fakat bu yolun tercih edilmesi Suriye’deki karışıklığın daha da artmasına ile neticelenebilir. Bu senaryoda Moskova’dan çok bölge ülkeleri rahatsız olmaktadırlar. Rusya ve ABD bir şekilde Suriye’nin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi için çaba göstermeliler. Ancak Moskova ve Washington’un Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda ne kadar endişe taşıdığı şüphelidir. Bu meselede başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin ciddi bir hassasiyetleri söz konusudur. Toprak bütünlüğünün korunmasına muvaffak olunması Suriye’de gerçek bir demokrasinin oluşmasının temel şartlarındandır.

Suriye’ye askeri müdahale için uluslararası mutabakat sağlanamamıştır, ancak rejimin şiddeti yoğunlaştırılması bu argümanı değiştirebilir. Uluslararası müdahalenin gerçekleşememesinin nedenleri çok boyutludur. En önemli faktörler arasında silahlı muhalefet arasında koordinasyonun sağlanmaması, ABD’deki Başkanlık seçimi süreci, İran’ın bölgedeki konumunu güçlendirmesi ve Suriye’ye sağladığı açık destek, AB ülkelerinin kararsızlığı ve daha çok iç meselelere yoğunlaşması gösterilmektedir. Ayrıca diğer önemli neden yaşanan süreçte Rusya ile Suriye ittifakı uluslararası eylem için bir engel oluşturmuştur.  Tüm bu gelişmeler Esed rejiminin “ömrünü uzatmaktadır”.

Esed ve onun Baas rejimi iktidarda kalmaya devam edemez, Rusya’da bunun farkındadır. Esed ailesi ve yakın çevresinin Rusya’ya gitmesinin sağlanması yani “Yemen modeli”nin uygulanması olası tercihler arasındadır.. Bu senaryo Türkiye ve Arap Birliği üyeleri tarafından makul bir tercih olabilir. Aksi halde mücadelenin devam etmesi ekonomik krizi de tetikler ve siyasal sistemin çökmesine neden olabilir. Bu durumda Suriye “failed state” (başarısız, istikrarsız devlet) pozisyonuna iner.  Bu şartlarda Suriye yeni ve bu sefer etnik ve mezhepsel bir iç savaşın içine düşebilir.

 

Halid Memmedli

Ankara Üniversitesi

 Siyaset Bilimi Fakültesi Doktora Öğrencisi


[1] Yevgeny Primakov’un Peterburg Uluslararası Ekonomi Forumundaki Konuşması, 21 – 23 Haziran 2012

[2] Predstaviteli Siriyskoy Oppozicii Nazval Uspesnimi Peregovori v Moskve, 9 Haziran 2012 http://www.ria.ru/arab_sy/20120709/695177264.html (Erişim Tarihi: 18.08.2012)

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...