Siyasetin Dili ve Toplum

Apolitik toplumların karşılaştığı birçok sorun vardır. Bu sorunların başında temsili demokrasinin aksaması, yönetici elitin diktatörlüğe dönüşmesi ve devleti yönetme yetkisine sahip gücün meşruluğunun tartışılması gibi sorunlar gelir. Ancak bunların dışında üzerinde durulması gereken bir sorun da siyasetin dilinin toplum tarafından algılanamaması veya yanlış algılanmasıdır. Temel de iki sorun da aynıdır ve sonuçları toplumu aynı derecede etkilemektedir.

Öncelikle siyasetin dili derken neyi kastediyoruz bunu açalım. Siyasetin dili; siyaset mekanizmasının sadece devlet(hükümet, muhalefet ve diğer siyasi partiler) tarafından işlerlik kazandığı yani toplumun apolitik olduğu ülkelerde halkın anlamadığı yabancı bir dildir. Tam tersi olan yani politize olmuş bir topluma sahip olan, siyasetin halk içinde ilgiden çok sorumluluk olarak algılandığı ülkelerde ise devleti yöneten kesimin halkla anlaşmasını kolaylaştıran ve aslında gerçek temsili sağlayan ortak bir dildir. Siyasetin dili kavramsal ve işlevsel açıdan bu şekilde tanımlanabilir.

Politikadan soğutulmuş ve uzaklaştırılmış toplumlardan biri olan Türk toplumunda bu sorunları sık sık görebiliriz. Özellikle seçim dönemleri ve referandumlar söz konusu olduğunda, önemli politik olayların yaşanmasının ardından ve siyaset mekanizması içerisinde yer alan kurumların (hükümet, muhalefet, siyasi partiler, STK’lar) açıklamalarının halkta oluşturduğu algıyı incelediğimizde rahatlıkla bu sorunları görebiliriz. Tabi bu sorunda pay sadece halkın değil bir o kadar da siyasetin dilini çıkar ve görüşler doğrultusunda anlaşılmaz hale getiren siyasetçilerindir.

Türkiye üzerinden örneklerle devam edersek konunun daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim. Ülkemizde son zamanlarda tartışılan önemli konularda bazen iktidar, muhalefet bazen de parlamento dışı partiler “halka soralım” çıkışında bulunmaktadır. Başkanlık sistemi, demokratik ve yerel özerklik, anayasa değişimi gibi gelişmeler bunların başında gelmektedir. Toplumun bunlar gibi önemli konularda siyasetten ve ideolojiden uzak sadece ülkenin ve kendisinin yararına bir karar vermesi gerekmektedir. Bunun dışında önüne getirilen konuda yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Yeterli bilgiden kasıt “evet” veya “hayır” diyebilecek ve bunu kendi vicdanında onaylayabilecek derecede donanıma sahip olmalıdır. Peki, toplumun her kesiminde gelişmeleri değerlendirerek seçim yapmasını sağlamak mümkün müdür? Elbette hayır. İşte bu noktada devreye siyasetin dili girmektedir. Gelişmeler kurum veya ideoloji/görüş çıkarına göre değil toplumun kafa karışıklığını giderip özgürce karar verebilmesini sağlamak amacıyla halka anlatılmalıdır. Bu anlatımda şeffaflık (gizli meseleler dışında) esas alınmalıdır. Gelişmeler olumlu/olumsuz her yönüyle halka anlatılmalıdır. Halkın bu açıklamalardan sonra kandırılmadan veya etki altında kalmadan bir karar vermesi veya görüş bildirmesi sağlanmalıdır. Daha demokratik ve halkın yönetime dolaylı da olsa daha fazla katıldığı bir toplum için bu “anlaşılamama” veya “yanlış anlaşılma” sorunu çözülmelidir. Aksi halde devletle milletin arasındaki bağların kopmasına veya aradaki farkın açılmasına bu gelişme de her şeyden önce seçimlerin ve iktidarın meşruiyetinin sorgulanmasına yol açacaktır.

 

Hakan TOĞA

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...