Suriye’de Kanlı İktidar Mücadelesi

Mezhepsel Aktörlerin Pozisyonunda Son Durum

Beşşar Esad’ın tüm reform girişimlerine rağmen muhalefetin 22 Nisan Cuma günü de geniş çaplı gösteriler düzenlemesi Suriye’de kanlı bir iktidar mücadelesinin yaşandığının işaretlerini vermiştir. Esad’a karşı oluşan toplumsal muhalefet hareketinin öncülüğünü Sünni Arapların oluşturduğu görülmektedir. Özellikle Suriye tarihinde önemli bir konuma sahip olan Atassi ailesinin merkezi olan Humus, Esad karşıtı muhalefetin liderliğini Der’a’daki Arap aşiretleri ile birlikte yürütmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Suriye’deki iktidar mücadelesinde Esad’ın reform politikalarının bir karşılık bulamayışının arkasında yatan olgulardan biri de Suriye’de Esad ailesine verilen toplumsal desteğin ciddi şekilde aşınmış olmasıdır.  

Beşşar Esad Döneminde İzlenen Dış Politikanın Suriye İçine Yansımaları

Esad döneminde Lübnan başta olmak üzere dış politikada önemli adımlar atılmıştır. Söz konusu politikaların yalnızca Suriye-Lübnan ilişkilerini değil aynı zamanda Suriye içinde de önemli kırılmaların yaşanmasına yol açtığını görmek gerekir. Birçok yazar tarafından belirtilmesine karşın Suriye’nin Hizbullah’a verdiği desteğin, özellikle Lübnan’da Şii-Sünni gerginliği ve çatışmasından sonra ciddi şekilde sorgulanmaya başlandığına dikkat edilmelidir. Lübnan’da Şiiler ile Sünniler arasında eski başbakanlardan Refik Hariri’nin öldürülmesinden sonra başlayan gerginlik 2008 tarihinde yerini çatışmalara bırakırken Esad yönetimi de doğrudan Şii Hizbullah’ı destekleyerek Lübnanlı Sünni Arapların tepkisini üzerine çekmişti. Suriye ile Lübnanlı Sünniler arasında var olan sorunlar Şam’ın Hizbullah’a destek çıkması ile daha da artmıştı. Saad Hariri’nin başbakanlıktan düşürülmesinden sonraki dönemde ise Lübnanlı Sünniler Hizbullah’ı İran’ın bölgedeki politikalarının uygulayıcısı olarak suçlamışlardı. Bu çerçevede Beşşar Esad’ın Lübnan politikasında açıkça mezhepçi bir politikaya yer vermesi ülkedeki Sünni Arapların tepkisine yol açmış olabilir. Özellikle Lübnan’la ticari, kültürel ve ailesel bağlara sahip olan Humuslu Sünnilerin rejime tepkisi daha da artırmıştır. Bu çerçevede Beşşar Esad’ın Lübnan politikasının Suriye içine olumsuz şekilde yansıdığı düşünülebilir. Diğer bir deyişle Esad rejime kısmı destek veren ılımlı Sünni Arapların da Hizbullah nedeniyle söz konusu desteği çekmiş olabilir.

Bunlara ek olarak, Esad döneminde Suriye’nin İran’la ilişkilerini artırmasının da aynı şekilde, rejime destek veren Sünni ve Hıristiyan azınlıkların tepkisini beslediği hesaba katılabilir. Bu konuda net veriler bulunmamakla birlikte en azından teorik düzeyde bazı Hıristiyan grupların Esad’ın İran’la çok stratejik bir iş birliğine girişmesinden rahatsız olduğu ileri sürülebilir. Her ne kadar Hıristiyan gruplar güçlü şekilde sokak gösterilerine katılmamışsa da, söz konusu azınlık gruplarının bekle gör siyasetine yöneldikleri ileri sürülebilir. Bilindiği üzere, Hafız Esad döneminde İran’la ilişkiler konusunda pragmatist bir dış politika izlenmişti. 1991 Irak Savaşı sırasında Suriye doğrudan Amerikan yönetimiyle birlikte hareket edebilmişti. Hizbulah konusunda da Hafız Esad, İran’ın Suriye üzerinden ilişkilerini sürdürmesi konusunda başarılı bir politika oluşturmuştu. Ancak Beşşar Esad döneminde İran’ın hem Lübnan siyasetine daha doğrudan müdahale eder hale geldiği hem de Suriye ile ilişkilerde belirgin bir etkinlik kazandığı dikkat çekmektedir. Dolayısıyla her iki konuda yürütülen dış politikanın bir bütün olarak Sünni Arapların ve bir kısım Hıristiyan azınlıkların rejime verdiği desteği çekmesiyle sonuçlanmış olabileceği düşünülmektedir.

Diğer yandan yine Lübnan ve İran’la ilişkilerden dolayı yıllardır rejime destek sağlayan bir diğer toplumsal grup olan Dürzilerin de rejime verdiği desteği sorgulamaya başladığı görülmektedir. Özellikle Velid Canbolat ile Beşşar Esad arasında yaşanan sorunlardan dolayı Dürzilerin bir kısmının Esad rejimine verdiği desteği çekmeye başladığı ileri sürülebilir. Nitekim Süveyda’da küçük çaplı da olsa rejim karşıtı gösterilerin düzenlenmiş olması, söz konusu iddiaların tartışılmasının yerinde olduğunu göstermektedir.

Suriye’nin Irak ve Türkiye ile olan ilişkileri de, Esad rejimine destek veren bir diğer grup olan Kürtlerin rejimle ilişkilerinin sorunlu hale gelmesine yol açmış ve böylelikle Beşşar Esad, iktidarını destekleyen bir diğer toplumsal grubu da kaybetme noktasına gelmiştir. Özellikle 2003 Irak İşgali sonrası Suriye’de değişmeye başlayan Arap-Kürt ilişkileri Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinden sonra daha da kötüleşmiş olabilir. Böylelikle Beşşar Esad yönetimi Alevi iktidarına destek veren Kürt grupların da desteğini kaybetmenin ötesinde Kürtlerin de rejim karşıtı kampa katılmasına yol açmış olabilir.

İç Politika’da İzlenen Yanlış Politikalar

Beşşar Esad’ın, babasından farklı olarak yakın aile çevresinin iktidar çemberinin içinde olabildiğinde güçlü şekilde yer vermiş olması birçok Suriyeli grubun tepkisine yol açmıştır. İstihbarat, güvenlik ve ekonomi gibi alanlarda Asıf Şevket, kardeşi Mahir Esad ve Syriatel’in sahibi yeğeni Rami Mahluf’un iktidar nimetlerinden olabildiğince fazla yararlanmaları tepkiye yol açmaktadır. Devletin ekonomik kaynaklarının diğer ailelerle de paylaşılması noktasında Beşşar Esad’ın başarısız olduğu ve yakın aile çevresinin dışında çok az sayıda kişinin ekonomik kaynakların paylaşılmasına katıldığı ileri sürülmektedir. Bu durumda Sünni Arap tüccarların rejime verdikleri sınırlı desteği de çekmeleri gündeme gelmiş olabilir.

Beşşar Esad’ın iç siyasetteki bir diğer hatası ise ekonomi yönetiminde başarısız olmuş olmasıdır. 2 milyondan fazla kişinin yoksuzluk sınırının altında yaşamını sürdürmek zorunda kaldığı Suriye’de, 20 yıldır devlette hizmet veren mühendisinin aylık geliri son günlere kadar 200 dolar civarındaydı. İşsizlik ve iş olanakların yetersizliğinin yanı sıra rejimin anti demokratik uygulamaları özellikle gençlerin Beşşar Esad’a verdiği desteğin çökmesine yol açmış olabilir.

İç politikada izlenen bir diğer yanlış ise olağanüstü hal yasaları kapsamında muhaliflere karşı olağanüstü bir sindirme politikasına yönelmiş olunmasıdır. Eleştirilerini demokratik yöntemlerle dile getiren eski parlamenterlerden sivil toplum liderlerine kadar tüm muhaliflere karşı tutuklama ve cezalandırma yoluna gidilmiş olunması rejimin meşruiyetinin büsbütün sorgulanmasına yol açmış olabilir.

Toparlayacak olursak iç politikada ekonomik, güvenlik, demokrasi ve insan hakları gibi konuların yanı sıra Esad ailesinin temel kaynakları eline geçirmesi toplumda Esad ailesine karşı güçlü bir tepkinin oluşmasına yol açmıştır. Söz konusu tepki, Esad rejimine verilen toplumsal desteğin azalmasına ve Alevi rejiminin yalnızlaşmasına yol açmış olabilir.

Sonuç olarak: Toplumsal Grupların Pozisyonu

Hafız Esad döneminde Müslüman Kardeşlere karşı verilen mücadelede rejim güçlü bir toplumsal destek ağı yaratmada oldukça başarılı olmuştu. Aleviler ve Hıristiyan azınlıkların dışında Kürtler ve ılımlı Sünni Araplar rejime iç savaş sırasında açık destek vermişlerdi. Ancak Beşşar Esad izlediği iç ve dış politikalarla rejime destek veren toplumsal grupların söz konusu desteklerini çekmesine veya tarafsız bir pozisyona yönelmelerine yol açmıştır. Bu bağlamda söz konusu toplumsal grupların Aleviler ile Sünni Araplar arasında yaşanan kanlı iktidar mücadelesindeki pozisyonları hakkında şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır.

Sünni Araplar: İktidarı ele geçirmek için kanlı bir iktidar mücadelesi başlatmış gibi görünmektedirler. Bu kapsamda muhafazakar gruplardan ılımlı gruplara ve aşiretlere kadar Sünni Arapların yeni bir sürece hazırladıkları ileri sürülebilir.

Kürtler: Her ne kadar sokak gösterilerine destek vermiş olsalar da Esad sonrası dönemde nasıl bir iktidar kurulacağı konusunda net görüşlere sahip olmadığından kontrollü bir tutum içinde oldukları görülmektedir. Aynı zamanda Esad yönetimi de Kürtlere karşı daha uzlaşmacı bir politika izleyerek en azından bu gruplarla son aşamada pazarlık yapmanın kapısını açık tutmaktadır. Ancak Kürt grupların bir süre daha kontrollü muhalefet tutumlarını sürdürerek, gelecek günlerde tüm kesimlerle pazarlık yapmaya açık oldukları mesajını vermeleri beklenmektedir.

Hıristiyanlar azınlıklar: Yıllardır rejime destek veren en önemli toplumsal grup olarak kabul edilen Hıristiyan grupların 2011 yılında yeniden başlayan iktidar mücadelesi sırasında tarafsız bir konumda durdukları gözlenmektedir. Muhalefet gruplarının 22 Nisan yani “Hayırlı Cuma” kapsamındaki protesto gösterilene katılmaları çağrısına net bir yanıt vermeyen Hıristiyan grupların bek-gör politikası yürüttükleri düşünülmektedir. Fakat rejimin devrileceği yönünde güçlü bir algı oluşursa, Hıristiyan azınlıkların da tarafsız pozisyonlarını terk ederek muhalefete destek vermesi gündeme gelebilir. Bu süreçte, kanlı iktidar mücadelesinde hangi tarafın üstün geleceğini öngörebilmeleri, Hıristiyanların duruşlarını tayin edecektir.

Dürziler: Suriye’de yaşanan iktidar mücadelesinde Dürzilerin tarafsız bir politika yürüttüğü düşünülmektedir. Doğrudan rejim karşıtı gösterilere yoğun destek vermemelerine rağmen gösterilerin bastırılmasında da aktif bir tutum üstlenmemektedirler. Aynı Hıristiyan gruplar gibi Dürzilerin de süreci yakından takip ettikleri ve yaşanacak gelişmelere göre pozisyonlarını netleştirecekleri öngörülmektedir.

Aleviler: Her ne kadar Aleviler içinde Esad ailesiyle rekabet eden aileler ortaya çıkmış olsa da, Alevilerin kendilerini halen rejiminin yöneticisi olarak görmektedir. Dolayısıyla yaşanan iktidar mücadelesinde doğrudan Esad ailesinin yanında oldukları düşünülmektedir. Özellikle istihbarat ve özel birlikler ile oluşturulan halk birlikleri ile rejim karşıtı gösterilerin bastırılmasında aktif bir şekilde rol aldıkları düşünülmektedir. Yaşanan iktidar mücadelesinin bir tarafında Sünni Araplar varken diğer tarafında da Alevilerin olduğu düşünülmektedir.

Ordu: Ordunun üst düzey komutanlarının önemli bir kısmı Alevi veya azınlık kökenli olmasına karşın, rütbesiz ordu mensuplarının daha ziyade Sünni Araplardan oluşması, Suriye ordusunun gösterileri güç kullanılarak bastırılmasında temkinli olmaya sevk etmektedir. Şayet sivillere karşı silah kullanımı daha da artarsa ve sivil kayıpların sayısında ciddi artışlar olursa, ordunun rütbesiz erlerinin taraf değiştirmesi ve bunun da ordunun çözülmesine yol açması ihtimali bulunmaktadır.

Sonuç olarak Suriye’de kanlı bir iktidar mücadelesinin başladığını, Sünni Arapların iktidarı ele geçirmeye çalışırken Alevilerin de iktidarı bırakmamak için tüm güçleriyle varlıklarını ortaya koyacaklarını söyleyebiliriz. İktidar mücadelesinin nasıl sonlanacağını şimdiden kestirmek olabildiğince güç olmakla birlikte, sivil kayıpların artması durumunda Türkiye’nin yanı başında ikinci bir Libya olayıyla karşı karşıya kalmamız gündeme gelebilir.

Doç. Dr. Veysel AYHAN

ORSAM Uzmanı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

 

http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=17923

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...