Suriye’deki Muhalif Hareketler ve Türkiye Suriye İlişkileri

Suriye’deki Muhalif Hareketlerin Türkiye-Suriye İlişkilerine Yansıması

Suriye’deki muhalif hareketlerin Türkiye- Suriye ilişkileri üzerinde etkisinin analizini yapmadan önce geçmişten günümüze ilişkilerin seyrinin incelenmesi gerekmektedir.

Öncelikle dört yüz yıl Osmanlı İmparatorluğu himayesinde yaşamış Suriyeliler, Birinci Dünya Savaşı sırasında imparatorluğa karşı bir tutum izlemişlerdir. Bu yaklaşımda hem yabancı güçlerin desteklemesi hem de dönemin yönetiminde söz sahibi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Araplara karşı ayrımcı tutumlarının milliyetçi hareketlerin halk arasında muhatap bulmasına neden olduğu bilinmektedir.

Birinci Dünya Savaşı bitiminde Fransız manda yönetimi altına giren Suriye ile bağımsız Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler de Hatay sorunu yüzünden sorunlu olmaya devam etmiştir. Hatay sorunun Türkiye lehine çözülmesi ve Hatay’ın uluslararası camiada Türk toprağı kabul edilmesine karşı çıkan Suriyeliler, çok yakın bir zamana kadar Türk ve Arap nüfusunun birlikte yaşadığı Hatay’ı kendi toprakları olarak göstermekteydiler. Bu anlayışın yavaş yavaş değişmesi ilişkilerin seyrinin normalleşmesine bağlanabilir.

1946 yılında bağımsızlığını kazanan Suriye’de istikrarın sağlanması kolay olmamıştır. Ortadoğu’nun sert coğrafyası Suriye’nin sınır ülkelerle çatışmalar yaşamasına ve kurulan yönetimin askeri otoriter yapısının güçlenmesine neden olmuştur. Türkiye ile hem Hatay hem de Fırat ve Dicle Nehirleri’nin statüsü üzerinde sınır aşan sular ve uluslararası sular tezlerinin çatışması nedeniyle ilişkiler oldukça gergin devam etmekteydi.

90’lı yıllarda Türkiye’de artan terör olayları ve terör örgütü PKK’nın Suriye’de açıktan açığa desteklenmesi ile iki ülke savaşın eşiğine gelmiştir. Türkiye’deki bölücü faaliyetlerin Suriye hükümeti tarafından beslenmesi ve maddi desteklerin artması Türkiye’nin uyarılarına karşın devam etmiştir ve iki ülkenin kutuplaşmaya başlamasına neden olmuştur. Türkiye’nin Suriye’nin kuruluşundan bu yana çatışması olan İsrail ile yakınlaşması, Suriye’nin ise Yunanistan’la resmen bir ittifak anlaşması imzalaması ilişkilerin tarihsel süreçte en gergin olduğu dönemi ifade etmektedir. Yapılan uyarılar ve düşmanımın düşmanı dostumdur yaklaşımıyla imzalanan ittifak anlaşmalarının yetersiz kaldığı anlaşılınca ve Türkiye’nin Suriye sınırına tanklar konuşlandırmaya başlamasıyla işin boyutu değişmiştir. Türkiye’nin ciddiyetini anlayan Suriye terör örgütüne verdiği desteğini çekmiştir.

1998’te Adana Mutabakatı’nın imzalanması ile ilişkiler normalleşmeye başlamıştır. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümüyle yeni bir dönem başlayan Suriye’de Türkiye ile ilişkilerin önemine daha çok vurgu yapılmaya başlanmıştır. 2002 yılında Türkiye’deki iktidar değişikliği ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dış politika aracı komşularla sıfır sorun tezi iki ülkenin giderek daha çok yakınlaşmasına neden olmuştur.

Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması ile siyasi ilişkilerin yanı sıra ekonomik ilişkilerinde gelişmeye başladığı ve iki ülke arasında ticaret hacminin yüksek oranda bir artışla sıçrama yaptığı görülmektedir. 90 günlük ziyaretlerde vizesiz geçiş hakkı verilmesi iki ülke arasında akraba halkların bağlılığını artıracak girişimleridir.

İki ülke arasında artan ilişkilere karşın Suriye, son günlerde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı saran isyan dalgası içine girmiştir. Düzenlenen kitlesel eylemeler karşısında oluşacak alternatifler; rejimin devamlılığı ya da devrimsel dönüşümünün Türkiye üzerinde önemli etkileri vardır.

Suriye’deki isyan dalgasının analizi yapıldığında çok çeşitli grupların muhalif gösterilere destek verdiği görülmektedir. Suriye’nin demografik yapısı incelendiğinde ise etnik ve mezhepsel grupların çeşitliliği göze çarpmaktadır. Arap Alevilerinin iktidarda olduğu Suriye’de halkın %70’i Sünni Müslümandır. En fazla nüfusa sahip etnik azınlık ise Kürtlerdir.

Kürt kökenli Suriyeliler muhalif dalgasında önemli bir çoğunluğu oluşturmaktadır. İsyanın patlak verdiği noktalarda Kürt yerleşimlerinin olması ve Kürtlerin en çok kalabalığı sokağa dökecek potansiyele sahip etnik grup olması Suriye için önemli bir ayrıntıdır. Türkiye için düşünürsek tarihsel süreç içerisinde Suriye ile ilişkilerin en gergin olduğu dönemlerde ayrılıkçı düşüncelere sahip Kürt vatandaşlarının temelinde şekillendiğini görüyoruz.

Türkiye için güneyinde istikrarlı bir Suriye olması oldukça önemlidir. Irak’ta 2003’teki müdahaleden sonra kurulan düzenden en fazla zarar gören ülkenin Türkiye olduğu açıktır. Etnik gruplara bağlı bir muhalif dalgası Suriye yönetimi üzerinde etkinliği ele geçirdiği takdirde, Irak örneğinde olduğu gibi terör faaliyetlerinin destekleneceği şüphesi oldukça kuvvetlidir.

Suriye’deki askeri otoriter yönetimin halk üzerinde baskısı aşikârdır. Meclisin karar verme yetkisi oldukça kısıtlı yani halkın yönetim üzerinde etkinliği yok denecek kadar azdır. Muhalif dalganın sert askeri önlemlerle değil reformist çabalarla önlenmesi Türkiye olan ilişkiler için en hayırlısı olacaktır. Sert askeri önlemlerin İran tarafından desteklendiği ve Suriye ile son zamanlarda oldukça yakınlaşan ilişkilerin İran’a kayma düşüncesi Türkiye’nin bölgesel etkinliğini arttırma çabalarına önemli bir engel teşkil edecektir. İran, Beşar Esat rejimini özellikle mezhepsel yakınlıktan dolayı koşulsuzca desteklemektedir. Türkiye ise Esat rejimine muhaliflerin sesine kulak vermesi ve yeni düzenlemelerle demokratik yapının kurulması gereğine inanmaktadır.

Uluslararası toplumun Suriye’ye müdahale olasılığı ise Rusya’nın Suriye’de kuruluşundan bu yana etkinliği dolayısıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına takılacağı öngörülmektedir. Rusya’nın kuruluş ideolojisinde önemli etkinliği bulunan Baas Partisi’nin iktidardan düşmesine bölgedeki güç dağılımının Rusya aleyhine değişeceği düşüncesi ile sıcak bakmamaktadır.

Uluslararası müdahalenin Türkiye açısından, klasik devlet egemenliği kavramının zedelenmesi konusundaki hassasiyete gölge düşüreceğinden ve güneyinde merkezi hükümetin kurulma çabalarının büyük güçlerin etkinliği altında olmasının yaratacağı çelişkiden dolayı müdahaleye karşı bir tutum sergilemesinin ilişkilerin seyri açısından oldukça önemlidir.

Sonuç olarak, Türkiye, Esat rejimini koşulsuza desteklemek yerine demokrasi ve özgürlük çağrılarına karşılık vermesi gerektiğini vurgulamalıdır. Suriye yönetimi, ülkesine oluşabilecek müdahaleye mahal vermemesi için siyasetteki hiyerarşinin halk lehine çevrilmesi konusunda uyarılmalıdır. En uzun sınıra sahip olduğu Suriye’de merkezi otorite boşluğundan faydalanıp bölücü faaliyetlere destek verecek grupların etkinliği kazanmasına karşı rejimin denetimi kaybetmemesi Türkiye- Suriye ilişkileri açısından oldukça önemlidir.

 

Ceren Ergün

Hacettepe Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler(İNG)

3. Sınıf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...