Neçirvan Barzani’nin Türkiye Ziyareti

Hakkâri Çukurca’da 18 Ekim gecesi, terör örgütü PKK’nın saldırısı sonucu 24 askerin şehit olup, 18 askerin de yaralanmasının ardından Irak’ın kuzeyine yönelik başlatılan kapsamlı kara ve hava operasyonuyla birlikte, diplomatik ve siyasi çerçevedeki hamlelerini de hızlı bir biçimde yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda Kürt Bölgesel Yönetimi’nin eski Başbakanı ve KDP’nin Başkan Yardımcısı Neçirvan Barzani, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talebi üzerine Türkiye’ye geldi.

Neçirvan Barzani, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da yer aldığı toplantıda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir araya geldi ve ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Önümüzdeki günlerde de Kürt Bölgesel Yönetimi’nin lideri Mesut Barzani’nin de Türkiye’ye geleceği söyleniyor. Geçtiğimiz hafta Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de Türkiye’yi ziyaret etmiş ve Türkiye Irak hükümetini terör örgütü PKK konusunda somut adımlar atmaya davet etmişti.  Hoşyar Zebari de PKK’nın Irak topraklarında bulunmasının kabul edilemez olduğunu dile getirmişti. Ancak Zebari’nin ziyaretinin hemen ardından terör örgütü PKK’nın büyük çaplı bir eyleme girişmesi ve Irak’ın halen somut bir adım atmaması, Türkiye’yi kendi önlemlerini almaya itti. Bu önlemlerin hem askeri hem de diplomatik ve siyasi olarak sertleşeceğini de söylemek mümkün.

Iraklı yetkili makamların Türkiye ziyaretleri, terör örgütü PKK’yla mücadelede Türkiye açısından geniş ölçekte değerlendirilen bir konu. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Yani terör örgütü PKK’yla mücadelede bu kapsamda Irak’ın attığı adımları, Irak tarafından değerlendirmek gerekiyor. Irak’ın attığı, atacağı ya da atmadığı adımlar, Irak iç siyasetiyle de doğrudan ilgili olabiliyor. Neçirvan Barzani’nin de Türkiye ziyareti bu kapsamda değerlendirilecek olursa bazı kritik noktalar ön plana çıkıyor. Öncelikle Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti, diplomatik açıdan düşünüldüğünde, aslında pek bir anlam ifade etmiyor. Zira Neçirvan Barzani’nin ne Bölgesel Kürt Yönetimi ne de Irak merkezi hükümeti içerisinde bir görevi yok. Sadece Bölgesel Kürt Yönetimi’nin eski başbakanı ve Mesut Barzani liderliğindeki KDP’nin ikinci adamı. Ancak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Mesut Barzani sonrası başkanlığı için en güçlü aday da Neçirvan Barzani olarak görülüyor. Zaten Kürt Yönetimi’nin Mesut Barzani’den sonraki başkanlığı için KDP’nin Neçirvan Barzani’yi aday göstereceği konuşuluyor. Bu açıdan Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti ve ilişkilerin sıcak tutulması, uzun soluklu bir adım olarak nitelendirilebilir. Öte yandan Neçirvan Barzani’nin Bölgesel Kürt Yönetimi içerisinde olduğu kadar, halk tabanın da etkili olduğu biliniyor. Özellikle Neçirvan Barzani’nin Bölgesel Kürt Yönetimi içerisindeki ekonomiyi elinde tuttuğu söyleniyor. Zira Bölgesel Kürt Yönetimindeki hemen her büyük projede Neçirvan Barzani’nin de bir payı var. Tüm bunlar bir araya geldiğinde önümüzdeki dönemde Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkiler açısından Neçirvan Barzani’nin ziyareti önemli.

Diğer taraftan Neçirvan Barzani, Türkiye’de yaptığı görüşmelere ilişkin olarak yaptığı açıklamada, Türkiye’ye başsağlığı dilemeye geldiğini ve bu saldırıların Türk ve Kürtlere fayda sağlamayacağına dikkat çekti. Zaten olay günü Bölgesel Kürt Yönetimi’nden yapılan açıklamada da bu saldırılar şiddetle kınanmıştı. Türkiye ile birlikte olduklarını belirten Barzani, her alanda yapılabilecek işbirliğinden bahsetti. Barzani eylemlerin Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin arasını açmaması gerektiğini özellikle vurguladı. Aynı zamanda Irak Anayasası’na da değinerek, Irak topraklarının komşularına karşı kullanılmasına kesinlikle izin vermeyeceğini ifade etti. Neçirvan Barzani, Irak Anayasası’na vurgu yaparak, Irak hükümetine de sorumluluk yükledi ve bu anlamda Bölgesel Kürt Yönetimi’ne yönelik baskı ve tepkilerin dozunu düşürmeye çalıştı. Bilindiği gibi, özellikle 2008’den sonra Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki iyi ilişkiler yükselmiştir. Irak merkezi hükümeti ile 2008’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyaretinde imzalanan mutabakat metni sonucunda kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ne Bölgesel Kürt Yönetimi de dâhil edilmiştir. Konseyin ekonomik, ticari, sosyal ve siyasal alanda Türkiye ve Irak arasında işbirliği unsurlarını içerse de bu konseyin kurulmasının asıl amacının terör örgütü PKK’yla mücadeleye yönelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Buna rağmen ne Irak ne de Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından terör örgütü PKK’yla mücadeleye yönelik somut adımlar atılabildiğini söylemek mümkün değildir. Halen Irak’ın kuzeyindeki varlığını sürdüren terör örgütü PKK, buradan Türkiye’ye yönelik eylemlerini sürdürmektedir ve hatta bu eylemlerin dozu yükselmiştir. Bu açıdan ne Irak merkezi hükümetinin ne de Bölgesel Kürt Yönetimi’nin terör örgütü PKK’yla mücadelede istek ve irade gösterdiğini ifade etmek güç görünmektedir. Zaten Irak merkezi hükümeti iç siyasal ve güvenlik problemleriyle uğraşmaktadır. Ayrıca merkezi hükümetin Bölgesel Kürt Yönetimi içerisinde hiçbir etkinliğinin olmadığı, böyle bir girişimi olsa bile Bölgesel Kürt Yönetimi’nin buna izin vermediği bilinmektedir. Hatta yetki anlaşmazlıkları çerçevesinde Bölgesel Kürt Yönetimi, kendi kontrolü dışındaki alanlara da müdahale etmekte ve bu anlamda Irak merkezi hükümetiyle karşı karşıya gelmektedir. Bu açıdan Neçirvan Barzani’nin Irak merkezi hükümetine de atıf yaparcasına Irak Anayasası’nı vurgulaması yerinde ve samimi olmayan bir açıklama gibi görünmektedir. Aynı zamanda Bölgesel Kürt Yönetimi de herhangi bir somut adım atmamıştır. Terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki kontrol alanları bu bölgede yaşayanlar tarafından bilinmektedir. Bu alanlara karşı Bölgesel Kürt Yönetimi herhangi bir adım atmamakta ve hatta şehir içlerinde bile terör örgütü mensuplarının serbestliğine göz yummaktadır.

Ancak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin iç yapısı da değerlendirildiğinde, terör örgütüne yönelik somut adımlar atması zor görünmektedir. Zira Bölgesel Kürt Yönetimi’nde halk arasında, özellikle radikal Kürt milliyetçileri dikkate alındığında, terör örgütü PKK’nın destek ve taban bulduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu açıdan medyada “peşmergelerin de Türkiye’nin kara operasyonlarına destek vereceği” yönünde çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığı düşünülmektedir. 2003’ten itibaren Bölgesel Kürt Yönetimi yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, bu durum daha net biçimde ortaya çıkmaktadır. Hem Mesut Barzani hem de diğer Bölgesel Kürt Yönetimi yetkileri, “bir daha kardeşkanının dökülmesine, Kürtlerin Kürtlere kırdırılmasına” izin vermeyecekleri yönünde yaptıkları açıklamalarla sıkça gündeme gelmektedir. Son dönemde Bölgesel Kürt Yönetimindeki medya algılamasına bakıldığında bu durum daha anlaşılabilir hale gelmektedir. Son dönemde Irak’taki Kürt medyasında Türkiye’ye yönelik algılamada itidalli davranıldığı görülmektedir. Hatta yazılı medyada çıkan bazı haber ve analizlerde Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya yönelik Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği harekâtlar eleştirilmektedir. Hatta bölgedeki Kürt aydınları arasında “kendi Kürtlerini sevmeyen Türkiye’nin neden Bölgesel Kürt Yönetimi ile iyi ilişkiler kurduğu ve bu anlamda Türkiye’nin ikiyüzlü siyaset izlediği”ne yönelik tartışmalar yaşanmaktadır.

Sosyal algılamaların yanında, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin siyasal ve güvenlik algılamalarının da terör örgütü PKK ile mücadeledeki isteksizlik ve iradesizliği arttırdığı değerlendirilmektedir. Bu açıdan Irak Kürt hareketinin olaylara pragmatik yaklaştığı düşünülmektedir. Zira Bölgesel Kürt Yönetimi’nin, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmasına rağmen halen Türkiye’ye yönelik güven eksikliği yaşadığını söylemek mümkündür. Bu açıdan terör örgütü PKK’ya destek verilmese bile, Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerine göz yumularak, Türkiye ile ilişkilerin kötüleşmesi durumunda kullanabilecekleri bir araç olarak değerlendirildiği düşünülmektedir. Öte yandan terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyinden tamamen çıkarılması durumunda, bu bölgedeki boşluğun El-Kaide ile bağlantılı olduğu iddia edilen, 2004’te Kürt İslamcılar tarafından kurulduğu söylenen ve özellikle 2004-2005 yıllarında Bölgesel Kürt Yönetimi ile Kürt partilere yaptığı saldırılarla gündeme gelen Ensar El-İslam tarafından doldurabileceğine yönelik bir korkunun yaşandığını ifade etmek mümkündür. Ensar El-İslam’ın son 5 senedir Bölgesel Kürt Yönetimi içerisinde büyük bir faaliyetine rastlanmasa da Kürt yetkililerin halen bu örgüte karşı önlem aldıkları bilinmektedir. Bu açıdan Bölgesel Kürt Yönetimi’nin anlaşabileceği bir tarafın kontrolünü tercih ettiği düşünülmektedir.

Buradan hareketle, Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya yönelik almış olduğu önlemlerin kendi dinamiklerine dayanması doğru bir strateji olarak değerlendirilmektedir. Yine de bu süreçte Iraklı tarafların da göz ardı edilmemesi ve sürecin içerisinde tutulması, Irak’ın sorumlulukları açısından da önemlidir. Bu politika Türkiye’nin haklılığını ve meşruluğunu arttırmaktadır. Öte yandan bu sürece bölgesel dinamiklerin de dâhil edilmesi önemlidir. Bu açıdan Iraklı yetkilerin Türkiye ziyaretlerinin yanında, terörle mücadele kapsamında ortak paydanın olduğu İran’la iletişime geçilmesi ve süreçte yer almasının sağlanması dikkate değerdir. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’nin Türkiye’yi ziyaret edecek olması önem arz etmektedir. Nitekim İran da özellikle terör örgütü PKK’nın İran’daki uzantısı olan PJAK’la uzun bir mücadeleye girmiş ve terör örgütüne yönelik operasyonları sonucunda PJAK silah bırakmak zorunda kalmıştır. Ancak burada terör örgütü PKK ile PJAK arasında bir fark olmadığını vurgulamak gerekmektedir. Bu açıdan silah bırakan PJAK örgütü üyelerinin terör örgütü PKK’ya dâhil olmuş olabileceği dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu nedenle İran’ın da sürecin içerisinde tutulması önemlidir. Diğer taraftan Irak’tan çekilme hazırlıkları yapan, yine de halen Irak’ın hava sahasını kontrol eden ve burada güç bulunduran ABD’nin de süreçte yer alması gerektiği düşünülmektedir. ABD’li yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda, Türkiye’nin her zaman yanında olduklarını dile getirmelerine rağmen, ABD’nin de terör örgütü PKK’yla mücadele daha etkin adımlar atması, en azından Iraklı makamlara bu konuda somut adımlar atmaya zorlaması gerektiği düşünülmektedir. Sonuç olarak Türk medyasında son dönemde oldukça popüler olan bir cümle her şeyi açıkça ortaya koymaktadır: “Artık sözlerin bittiği noktadayız”.

 

Bilgay DUMAN

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

 

Kaynak: ORSAM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...