PKK-KCK-BDP Üçgeninde Terör Ayrışmazlığı

Ekim ayının baharı hatırlatan bir sabahına, son dakika haberi olarak ajanslarda geçilen KCK operasyonlarında 151 kişinin 3 ayrı şehirde emniyet birimlerince gözaltına alınmasıyla uyandık. Şüphesiz ki sürdürülen bu operasyonlar ve gözaltı sayısının fazlalığı bizleri şaşırtmadı. Hatta şahsi fikrim olarak sansasyonel bir isminde bu 151 kişinin içinde olmasını öngörmüştüm. Elbette ki bu operasyonların psikolojik bir boyutunun da olduğu aşikârdır. Bu gözaltılar sebebi ile terör örgütünün öğretmen kaçırma, mühendisleri dağa çıkartma alıkoyma girişimleri ile devlete verdiği mesajı da alarak, sadece PKK bölgede eğitimin, hizmetin olmasını istemiyor noktasına bağlamamız gerekir. Mesajı iyi çözmemizin gerekliliği net bir şekilde ortadadır.

Bu operasyonların ise BDP’nin kimyasını bozduğu, PKK’nın sinirlerini gerdiği çok açıktır. Yemin etmelerinden sonra ilk grup toplantılarında KCK operasyonuna tepki koyarak, Gülten Kışanak’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sataşması bunun en somut örneğidir. Böyle davranmaları da taraflı tarafsız toplum nezdinde, kamu vicdanlarında BDP ve terör birlikteliği yargısını haklı kılıyor. Hatta ve hatta yine aynı vicdanlarda BDP’nin Türk Demokrasisinin genişleyen anlayış tarzı içerisine, KCK vasıtasıyla yerleştiği ‘’kukla’’ bir siyasi parti olduğu damgası oluşturuyor. Buna inanan insanların sayısı da her geçen gün artıyor.

BDP ve silahlı uzantınsın ise kendi içlerinde aslında büyük bir ayrışma yaşadıkları anlaşılmaktadır. Tutarlı açıklamalardan uzak, birbirinden bağımsız beyanatlar ile kamuoyu karşısına çıkan ön planda ki isimler bize bu kanıyı vermiştirler. Kürt Halkı için ‘’sözde’’ meclis de yer alan ama aktif hiçbir çözüm anlayışı veya projesi olmayan, net politikalar üretmeyenlerin, hak, adalet kelimelerinin içeriğini nerede doldurmaları gerektiğini bilmediklerini düşünüyorum. Demokratik açılım sürecine destek olmak gibi bir fırsatı tepenlerin, tamamen şiddet odaklarına teslim olarak buna kanalize olması, kendilerini zıt kutuba zorla ittirmeleri yaşanan ve ortaya konan bayat tiyatronun en amatörce oynanan sahnesinden öteye geçemiyor.

Kendilerini silahların gölgesinden arındıramayanların, Diyarbakır’da toplantı üstüne toplantı düzenleyerek, devlete kısmen sözde meydan okuma girişimleri ve Bülent Arınç’ın “Çay içip, sohbet ediyorlar, dağılıyorlar” açıklamasına müteakip, Sebahat Tuncel’in “Çay içip, dağılmadığımızı yakında görecekler.” demesinin üzerinden çok geçmeden, hemen her gün şehit haberlerinin gelmesi elbette ki tesadüf olamaz. Bunları basit, adice işlenmiş birer terör eylemi olarak nitelendiremeyiz.” Çay içip dağılmadıklarını’’ gördüklerimizin bu noktada terörle olan kol kola hallerinin fotoğrafını iyi çekmemiz gerekmektedir. Üstelik geçtiğimiz aylarda MGK’dan çıkan Polise Terörle mücadelede etkin rol kararından sonra, Polislere yönelik artan saldırıları da gözden kaçırmamamız lazımdır. Peki, Diyarbakır’da “çay partileri” düzenleyen cenah bu yasama dönemi başlarken neden koşarak meclise gelmiştir. Üstelik Bakan Hayati Yazıcı’nın “Azledilirler” tehdidinin hemen arkasından meclis sandalyelerinde ki yerlerini almaları sorgulanması gereken bir tavırdır. Birkaç siyasinin veyahut NTV, CNN gibi TV kanallarında boy gösteren ve neye, kime hizmet ettiği hiçbir şekilde belli olmayanların buna alkış tutması ve sevinç çığlıkları arasında sorulması gereken soru, “bu koşar adım meclise dönüşün sebebi nedir?” olmalıdır. Kanaatimce sebep çok açık ve nettir. Bu geri dönüş olmasa meclisten azledilme süreçleri başlayacak ve kendileri KCK operasyonları çerçevesinde belki de cezaevine gideceklerdi. Belki onlar provokasyon için bunu göze alabilirlerdi, fakat yine bizce taşeronluklarını yaptıkları efendileri kendilerine TBMM’ye yeniden gitme ve orada kendilerine gerekli olan zıt kutbu oluşturmalarının sinyalini verdi. Belki “çok sert konuşmuyor musun?” diyebilirsiniz ya da ne diyor bu adam da diyebilirsiniz fakat “çay partileri” düzenleyerek aba altından Türkiye Cumhuriyeti devletine sopa göstermeye çalışanlara karşı dünyanın hangi ileri demokrasisine sahip özgürlükçü ülkesi kendi topraklarında aynı şekilde tehditkâr tavır kabul edebilir. Bugün dünyaya demokrasi satanların, Brooklyn köprüsünde birkaç gündür yaşanan Wall Street tepkimesine nasıl karşılık verdiklerini hep beraber izledik.

Gelgelelim yazıya başladığımdan beri, odamın duvarında asılı olan Ortadoğu haritasına bakıyorum ve Brooklyn köprüsü sayesinde harita üzerinde bir köprü gibi duran Türkiye’nin, aslında Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan bir köprüden çok sırat köprüsüne benzemesine takılıyorum. Sırata benziyor çünkü altında (Suriye, Irak, İran) Brookleyn’de ya da Londra sokaklarında ve ya mağribli çocukları Paris arka sokaklarında “gayet modern bir şekilde anlayışla” karşılayanların kurduğu cadı kazanını görüyorum. Asıl sorunda ne yazık ki burada başlıyor işte. Bu ateşin sönmesi için yapılması gereken ise ne şehit cenazelerimizde slogan atmak ne de terör örgütü ile organik bağları bulunanları “aman efendim ne olur meclise girin, çalışın lütfen” diyerek, çözüm için vazgeçilmez olduklarını düşündürmektir. Hangi diyalog yolu son zamanda vardır ki denenmemiş olsun. MİT-PKK olası görüşmelerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bu görüşmenin içeriği nedir bunu elbette ki bilmiyoruz fakat PKK’nın siyasi uzantıları halen kendilerini bir hiç sayarak yoklarmış gibi davranmaya devam ettikçe, hangi arzunun hangi mücadelenin peşinde oldukları muğlâk kalacaktır. Hükümetin hangi gelin derdiniz neyse anlatın Meclis bunun tam da yeridir düsturuna karşı üslup geliştirmişlerdir. Aksine silahlı uzantılar, burada ismini verip vermemeyi doğru bulup bulmama noktasında kararsız kaldığım bir internet sitesi üzerinden son yaptıkları hain saldırıları Kürt zafer marşları içinde full HD kameralarla çekip bunları propaganda amacıyla siber âleme servis edebiliyorsa, kimsenin bu eli kanlı teröristlere finansman sağlayan ülke topraklarından finans sağlamaya çalışanlara müsaade edilmesi gerektiğini “demokrasi amacı ile” değil aracı olarak görerek söylemelerine şahit olabilirsiniz.

Terör örgütleri arasında gerçekten “en şanslı” olanlardan birinin PKK olduğu gerçektir. Irak’ın işgali ile oluşan boşluk ve son zamanlarda Arap Baharı ile Suriye olaylarının oluşturduğu otorite boşluğu bu noktada örgütü kesinlikle rahatlatmış ve manevra alanı oluşturmuştur. İran’ın PJAK’a göstermiş olduğu etkin mücadele ile PJAK kolu Kandil bölgesine çekilmiş ve Kuzey Irakta daha güçlü bir PKK’nın temelleri de atılmıştır. Bunların yanında otuza yakın ülkenin de PKK’ya finansörlük ettiği resmi olmasa da konuşulmaktadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Alman Vakıfları ile ilgili çıkışı da bize bu iddiaların gerçekliği hakkında daha fazla inandırıcılık temin etmiştir.

Ulusal Televizyon Kanallarına çıkarak, “Mert”çe Taşerona işini yaptıran gizli iş ilanı sahibini ve fason üretim Barış ve demokrasi yanlılarını koruyan “her şeyi çokça bilen aydın gazeteciler” bu finansör vakıfları bakalım nasıl kollama ve koruma altına almaya çalışacaklar. Türkiye’miz için ne büyük projelere para yatırdıklarından dem vuracaklardır. Alman veya başka bir ülkenin bilmem kimleri Güneydoğu’da gözüktüğünde ne işi var bunların burada demeyenlerin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ının Arap Baharı ülkelerine ziyaretlerini sırıtıkça sorgulaması artık bizler için tirajı komik bir tiyatro oyunundan ibaret olmaktadır.

Komşularla “sıfır sorun” politikası gereği eleştirilen;2001’de Sıfır terör yıl 2011 işte terör sloganını üretmeleri ise sadece ve sadece her zamanki gibi bulanık suda avlanmaktan başka bir şey değildir. Öyle ki Türkiye Cumhuriyeti hiç olmadığı kadar Bölgesinde etkin ve rol almaya isteklidir. En basit örneği ile Mavi Akım projesine alternatif üreterek BOTAŞ ana ortaklığı ile Nabucco’yu oluşturmak, savaş nedenleri arasında 1.sırada bulunan enerji kontrolünü bir nebzede olsa elinde tutmak amacı bunun en güzel örneğidir. Velhasıl Nabucco gibi projelerle Çıkış noktası Güneydoğu bölgesinde, dış finansör ülkelerin hattın geleceğini Pkk2nın tehdit etmesi gerçeği ile yüzleşerek desteklerini kesmeleri amaçlanmış da olabilir. Bu politikalar kesinlikle çok yönlü irdelenmeli ve kurnazca kurcalanmalıdır. Yine düşününüz ki Mavi Akımı bir anda baltalayacak olan bu projeye Rusya ne gibi yollar ve taşeronlarla taş koymak ister takdir sizlerindir. İşte bu yüzdendir ki dengelerin çok fazla oynadığı bu coğrafyada PKK ve onun yandaş siyasi uzantıları çok şanslıdırlar. Türkiye’de ne zaman biteceklerini anladıkları an da hemen birinin kollarına kendilerini atmayı bilmişlerdir. Peki, bu örgüt ve yandaşları gerçekten Kürdistan2ımı amaçlamaktadır. Gerçekten ayrılıkçı mıdırlar? Yine kanaatimizce böyle bir dertleri yok olduğudur. İllegalce milyar dolarların döndüğü Mezopotamya’da keyifleri oldukça yerinde olmalıdır. Sözde “Kürdistan” kurulduğu savları içerisinde PKK (Kürdistan İşçi Partisi) iktidar partisi olarak hükümet mi kuracağının hayallerini taşımaktadır. Böyle bir dertleri olmadığı fazlasıyla nettir. Onların tek derdi ceplerine giren milyon dolarlar olmaktadır. Bu bağlamda Türkiye ne kadar güçlenirse PKK’ya ihale edilen eylemler o kadar artacaktır. Hangi ezilmiş halka o milyarlarca dolar hangi kanallarla temin edilmiştir, sonuç bırakın para ve ezilmişliğin yanında olmayı hediyesi kurşun sıkmak ile BDP’lilerin çok sevdiği terimle “dava” sivil halkı öldürmek midir?

Tüm bunların ışığında Demokratik Açılımdan geri durmaksızın, PKK ve BDP’nin bölgede propaganda adına beslendiği yolları keserek ve sadece bölge insanı merkezli muhatap alınarak yatırımlar arttırılmalı, KCK operasyonlarına devam edilmeli bu virüslü kangren hücreler ülke topraklarından ameliyat ile alınmalıdır. Öğretmen, Mühendis, Doktor kaçırmalarının yoğunlaştığı ve hemen hemen her gün şehit verilirken PKK ve yandaşları işte tamda bunu amaçlayarak, Bölge halkını baskı altına almayı ve Sivil Anayasadan tutunda ülkenin gelişmişlik düzeyine birileri adına kurşun sıkmaktadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bizce eskisinden daha fazla Diyarbakır’a, Tunceli’ne, Van’a, Hakkâri’ye gitmelidir. Gitmelidir ki birileri Türkiye Cumhuriyet’i Başbakan’ı ülkenin en ücra köşesinde ki vatandaşının bile yanındadır ve 779,452 Kilometrekareye hâkimdir bilsin diye.

 

Serdar YILMAZ

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...