Tarih, Kader ve Ortadoğu

Tanrı ile medeniyet arasında bir ilişki var mıdır?

Tarihi Tanrı mı yapar, insan mı?

Ya “kader”i?

Bir medeniyetin Tanrıyı, insanı ve tarihi algılama şekli, o medeniyetin diğerlerine göre farkını ortaya koyar. İnsanı, Tanrıyı, doğayı merkeze alan farklı medeniyetler vardır. Tanrının tarih içinde veya dışında konumlandırılması, bu paradigmanın en temel parçasıdır. Merkeze konulan unsur çevresini ona göre oluşturur. Kastların oluşması da böyledir. Katolik âlemindeki “varlığın büyük zinciri” de.

Arkasından çevre-insan, erkek-kadın vb. ilişkiler ve dünyada oluşan hiyerarşiler oluşur. Bu ilişkiler zincirinde zaman takvime, takvim tarihe dönüşür. Dönüşümle ortaya çıkan hedef, medeniyetin hangi insan problemine çözüm aradığını da anlatır: yalnızlık, ölüm, dayanışma, günah, kefaret, adalet, birlik, itaat, özgürlük, aşk vs. gibi. Örneğin, İsa “insanlığın günahına kefaret” olarak gelmiştir!

Paradigmanın oluşmasıyla tarih ve tevekkül, iman, irade ve kader tanımları belirginleşir. İnsanın tevekkülü ile Tanrı iradesinin tarihteki yeri, insan iradesinin teşekkülü ile de Şeytan’ın insan hayatındaki oyun alanı belirir.

Peki, insan iradesi Tanrı’dan “kopardığı” etki alanı ile mi ortaya çıkar?

Yoksa insan Şeytan’a yaklaştıkça mı özgürleşir?

Yani, insan irade ve özgürlük alanlarını neye göre oluşturur?

Tanrı’nın yarattığı evren natüreldir. Medeniyeti Tanrı yaratmaz. İnsanın o natürel evrene şekil verme tarzı ise kültürel varlığını, yani medeniyetini ortaya koyar. Olan ile oldurulan arasındaki fark, insanın tarih içindeki yaratıcı ya da yok edici gücünü ortaya koyar. Medeniyet ve tarih insanların ürünüdür.

İnsan için asıl takvim, tarihin kendine uygun gördüğü takvim değil, bireysel günceleridir. Yani kendi takvimidir. Doğu nicedir tarih yapmaz! Aksine, Doğu toplumlarında insan tarih içinde var olmayı öğrenir. Bir anlamda onu tarih “yaratır.” Bireysel hikâyeler anlamsızdır. Batı’da takvim ise, günlük işleri kovalamak için gerekli bir ajanda hükmündedir. Ajandasına ne yazdığı ile kendi tarihçesini oluşturur Batı’lı. Batı’nın tarihi o güncelerin toplamından oluşur. Tarih onun değil, sadece geçmişin uzantısını sergiler.

Doğu, takvimin kendine ne yazdığıyla kimliğini bulur. Bireysel hayatın doğum, ölüm, düğün vb. evreleri, o evrelere denk gelen mevsimsel olaylar, doğal afetler içinde kendi hafızasını oluşturur. Ona bireysel varlığını, tarihsel olan içinde yok etmesi öğretilmiştir. Kendini etkisiz eleman olarak görür. Böyle yaparak hem kişisel hayatında hem de tarih içinde Tanrı’ya yer açtığını sanır. O nedenle, Doğu asırlardır hem tarihsel olaylarda hem de bireysel hayat hikâyesinde Tanrı’yı “tek” ve doğrudan vesilesiz “yön verici” olarak görerek mutlu olur. Buna “tevekkül” der. Tanrı’yı vekil kılmanın anlamını tarihsel yenilgisine teselli kılar. Ve Doğu buna “kader” deyip geçer.  Örneğin, Amerikan Püritenlerinde ve eski Yahudilikte Tanrı mutlak irade ile bireysel iradelerin alanını sıfırlamıştır. Hâlbuki Tanrı’ya bıraktığı boşluğu başkaları doldururken seyreder ve hayıflanması da yine aynı nedenle olur. Kızgınlıkları da.

Tarih insanla başlar. Zaman insanı bağlar. İnsan zamanla var olan, zamana endeksli bir süreyi doldurup ölen varlıktır. Semavi ya da mitik olsun, bilinen bütün kozmolojilerde aynı mesele, yani insanın tarihselliğine dair aşikâr ya da anıştıran ifadeler yer alır. 

Yani Tanrı’nın tarihselliği yoktur. Tanrı zaman ve tarih üstüdür. Dün-bugün-yarın, insanlara özgüdür.  Zamanı parçalı gören, tarihi geçmişten geleceğe uzanan bir doğrusal çizgi gibi gören mantığın ürünüdür. Kompartımanlara ayrılan ve zincirleme cüzlerden oluşan tarih anlayışı insana yöneliktir. Tanrının katındaki zaman ise, bütüncül bir manzara arz eder: Tüm zamanların bir tepsi üzerinde ve aralıksız olduğu panoramik bakıştır. O’nun için yaşadığı mazi, yaşamakta olduğu hal, yaşayacağı ise istikbal değildir.  

Lakin…

Tarihin bizi oldurmasını beklemek iradenin ve/ya kaderin değil, miskin kaderciliğin ürünüdür.

Medeniyet Tanrı ile insan arasında değil, insanla insan arasındaki yarıştan çıkar.

O halde, “biz” tarihi ne zaman olduracağız?

Yani “bizim” medeniyetimiz olacak mı?

 

Metin BOŞNAK

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...