Türk Gençliğinin Tükenişi “İŞSİZLİK”

“Türkiye İstatistik Kurumu, işsizlik verilerini açıkladı. TÜİK’in Ocak ayı verilerine göre, Türkiye’de, işsizlik oranı yüzde 15,5’e yükseldi.”

Başlıktan da anlaşılacağı gibi gençlik tükeniyor. Hani her zaman derler ya kaynaklarımızı etkin kullanamıyoruz işte en bariz örneği. Neredeyse dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkeyiz ama hiçte bu kaynağı etkin kullanamıyoruz. Üniversiteli işsizler ordusuna katılsın diye eğitim verir olduk. Ne kadar tahsil yaparsan yap hangi okulu bitirirsen bitir sende belki bir kahvehane köşesinde çaycılık yapabilirsin. Meslek liseli olmak adeta işsizler ordusuna açılan kapı görünümünde. İlerlemenin anahtarı madem istihdam o zaman neden bu anahtar kullanılmıyor.

 Beklide insanlara iş beğendiremiyor olabiliriz. Mesela en son örneğini bunun Erzurum’da gördük. Altı ay 750 liralık maaşı beğenmeyen işsizler toplantı salonunu terk etti. Yada şu lafları her zaman duymuşunuzdur. Ben üniversite mezunuyum bu işi mi yapacağım. Bu işe mi kaldım. Yani iş beğenmeme veya verilen ücreti beğenmeme gibi sorunlarla karşı karşıyayız.

 

Oysa alın teri dedikleri kavram tamda burada devreye girmiyor mu? Sabahtan akşama kadar çalışıp emeğini verip kazandığın para daha kıymetli değil mi? Yoksa sende çağın hastalığı olan “rahatına düşkünlük” hastalığına mı yakalandın? Kim ne derse desin bu sorunun birden fazla çözümü var. İlkokuldan itibaren çocukların beynine durmadan teorik bilgi ile dolduruyoruz. Uygulamanın ne kadar farklı olduğunu göstermeden. Teorinin aslında hiçbir şey olmasa da uygulama ile anlam kazanacağını öğretemedik. Durmadan beyinlerin ve insanların aynı olduğunu düşündük. Sadece ve sadece beyine çalıştık. Oysa aynı zamanda kalp ile yetenek dedikleri olguları görmemiz gerekmiyor muydu? Her 3 gençten birinin işsiz olduğu bir ülkede terör, suç, yasalara uymama, insan öldürme gibi nice suçun oranlarının yüksek olmasına şaşmamalı. Neden acaba PKK’ya sürekli bir katılım var. İnsanların peşinde odluları ideoloji değildir. İnsanların peşinde oldukları refahtır. Temel gereksinimler (yeme, içme, güvenlik ) karşılanmadan insanlar ideolojinin peşinde gitmezler (istisnalar olabilir ). Şu unutulmamalıdır ki; eğer siz okul ortamında kurallara uymasan da olur anlayışı verirsiniz gençlere gerçek hayatta nasıl kurallara uymasını beklersiniz ki.

Şimdi geçmişe bakalım biraz.

Ne zaman genç nüfus arttıysa o zaman toplumsal sorunlar da artmıştır. Atmış ve seksende ki sokak olaylarını hatırlayın. Gençler sırf bizim düşüncemizden değil veya devrim dedikleri saçmalık için insanları öldürmediler mi? Hem de gözlerini kırpmadan. Demek ki bir yerlerde yanlışlar yapıldı. Tarihinden ve öz kültüründen kopan milletler yok olmaya mahkumsa bizim yavaş yavaş yok olduğumuzu düşünmek yanlış olmamalı. Biz değimliydik bir insanı öldürmek ile bütün insanlığı öldürmeyi bir tutan. Veya kuşlar için göç zamanı korunsunlar diye kuş evleri yapan. Karıncayı bile incitmekten korkan. Demek ki merhamet denen o insansı vasfı gençlere verememişiz.

Ve bu anlam boşluğunun oluşturduğu tabloyu biraz inceleyelim. Başkalaşma içinde olan gençlik. Sokaklara bakın çoğunluğu giyiniş ve davranış olarak baktığımız zaman aynı tipi insan modelleri karşılaşacağız. Aynaların karşılarında saatlerce süslenen püslenen genç kız ve erkekler. Acaba o harcadıkları vakitleri kadar düşünüyorlar mı? Dikkat edin okuyorlar mı demiyorum düşünüyorlar mı diyorum. Tek derdimiz ya aşk yada güzellik- yakışıklık ekseninde döner olmuş. Şarkılara bakın tek derdimiz aşk. Yada anlamı sapık inanışlarda arayanlar. Satanistler hangi akıllı ve benim kalbim var diyen biri buna tapabilir ki. İşte anlam boşluğunun en somut örneği. Kendini tamamen maddi ihtiyaçlara adayanlar. Her şey para denen illetin etrafında döner ve ne faydalıysa o iyidir. Başkasının karnı aç, eziliyor, sıkıntı çekiyor, ölüyor umurunda değildir onların. Bu da kapitalist sistemin başka bir özelliği. Ütopik kavramlar üzerinde dönüp duran düşünceler maalesef uygulamada hiç öyle olamamıştır.

Şimdi kalkıp gençlerin üretime ve ekonomik hayata nasıl katabileceğimizi düşünelim. Haşlanmış kurbağa döndük farkında bile değiliz. Radikal önlemler almadıktan sonra her yaptığımız yırtık elbiseye yama yapmaktan öteye geçmez. Toplu bir uyanış olmadıktan sonra bu vahim tablo iyi bir niyetle en az yirmi senede düzelir desek bizi karamsarlıkla suçlarlar.

Romantik olaya gerek yok. Durum ortada. Nasıl bir kaynağımız olduğunu ve bu kaynağı nasıl israf ettiğimiz tüm çıplaklığıyla karşımızda dururken hep bardağın dolu tarafına bakmakla bu işler olmuyor. Bırakın artık hayal kurmayı ve konuşmayı birazda çalışın çabalayın. Yani kısacası bardağın boş tarafını doldurmaya çalışın. Her şeyi devletten bekleme yanlışlığı içinde olmak demek istikrarsızlık istemekten farksızdır. Şu kesinlikle unutulmamalıdır ki devlet gelir veya iş kapısı değildir. Tabiî ki devlet bir şey yapmalı. Yapacağı teşvikler ve kanunlarla insanların dikkatini çekebilir. Bizde o zaman yastık altında para saklama saçmalığından kurtulabiliriz. Eğer kendi özümüz ile modernliği birleştirirsek eski o mesut günlerimize döneriz. Salt batılaşmanın (başkalaşmanın) işe yaramadığını bütün dünya gördü biz göremedik.

Kaynaklar israf etmemek dileğiyle. En büyük kaynak zaman için.

 

 {jcomments on}

 

Hakan UZUN

Gazi Üniversitesi

İşletme Öğretmenliği Mezunu

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...