Türkiye-İsrail İlişkilerinde Gergin Bekleyiş

2000’li yılların atmosferi içinde Türkiye-İsrail ilişkileri birçok sancılı süreç geçirmiş ve son olarak 31 Mayıs 2010 tarihindeki Mavi Marmara baskını ile yaklaşık yıldır yıldır ilişkilerde gelişme gözlemlenmemiştir. İki tarafın uzlaşmayan tutumları ve karşılıklı sert açıklamalarıyla gergin süreç iyice geriliyor ve Türkiye-İsrail ilişkileri yeni bir döneme giriyor. Bu durum kuşkusuz Ortadoğu dengelerinde kendini belli edecektir.

İsrail stratejik olarak Ortadoğu’da önemli ülkelerden biridir. Konum itibariyle husumet içinde olduğu Arap ülkeleri ile çevrili olduğu düşünülürse, bölgede yalnızlığını azaltmak için Türkiye gibi müttefiklere ihtiyacı vardır. Türkiye’nin son zamanlarda İsrail’i eleştiren tavırlarıyla çıkış yapması ve özellikle sınır komşuları İran ve Suriye’yle olan yakın ilişkileri İsrail’in tepkisini çekmiştir. 2009’dan bu yana ilişkiler adeta krizlerle sınanmaktadır. Özellikle 31 Mayıs 2010 tarihindeki Mavi Marmara baskınından sonra hala gergin bir sürecin devam ettiğini görmekteyiz.

Türkiye-İsrail ilişkileri var olduğundan buyana gerginliklere oldukça aşinadır. İlişkiler tarihine baktığımızda Filistin Sorunu’nun bu gerginliklerde belirleyici bir rol oynadığını görürüz. Bunun en somut örneği 1990’lı yıllarda Madrid Konferansları ile başlayan İsrail-Filistin barış süreci Türkiye-İsrail ilişkilerinde yakınlığa neden olmuş ancak 2000’li yıllarda yine Filistin sorununa bağlı olarak II. İntifada’nın yaşanmasıyla ilişkiler bozulmaya başlamıştır. Ayrıca 2000’li yıllarda İsrail’in Gazze’ye ve Lübnan’a yönelik operasyonları, Davos Krizi, Koltuk Krizi ve son yaşanan Mavi Marmara baskını Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerilimlere neden olan olaylardır. Bütün bu krizlerin temelinde Filistin Sorunu yatmaktadır. Öte yandan Türkiye İsrail’e yönelik dış politikasını sadece Filistin tarafını destekleyerek şekillendirmemelidir. Örneğin, yakın zamanda 20 Mart 2011 tarihinde Gazze Şeridi’nden İsrail tarafına 54 roket saldırısında bulunulmuştur. Fakat Türkiye’den herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Türkiye, İsrail’e yönelik eleştirilerini yaparken Gazze’den yapılan bu saldırıları da kınamalıdır. Olaylar sadece Filistin Sorunu açısından değerlendirilmemeli, Türkiye kendi hassasiyetlerini de göz ardı etmemelidir. Eğer Türkiye şiddet içeren her unsura karşı olduğunu belirtiyorsa bunu sadece İsrail’e yönelik olarak kullanmamalı, ilişkileri daha da gerecek açıklamalar yapmamalıdır.

Türkiye ve İsrail’in karşılıklı sert tutumu normalleşme sürecini olumsuz etkilemektedir. Burada Türkiye açısından dikkati çekilen husus, 31 Mayıs’taki baskın sonucunda hayatını kaybeden Türk vatandaşlarıdır. 23 Ocak 2011 tarihinde İsrail’de Mavi Marmara baskını ile ilgili olarak oluşturulan komisyonun hazırladığı raporun ilk bölümünde müdahalenin uluslararası hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir. Türk Dış İşlerinden yapılan açıklamada ise “İsrail’in sorumluluğunun kabul etmesi, Türkiye Cumhuriyeti’ne resmi bir özür iletmesi ve hukuksuz saldırıdan kaynaklanan tüm zarar ve kayıpları tazmin etmesi gerektiği” hassasiyetle vurgulanmıştır. Öyle görünüyor ki, İsrail’in yumuşamayan tavrı normalleşme sürecini engelleyecek ve Türkiye bu koşulların yerine getirilmemesi durumunda İsrail’e sert tutumunu devam ettirecektir. Türkiye’nin özür talebi ve İsrail’in meşru gördüğü tavrı dolayısıyla iki tarafın da uzlaşamadığı bu ifadelerde açıkça görülmektedir. Sorunu oluşturan asıl nokta Türkiye ve İsrail’in gerginliğin çözümünde orta yolu bulamamasıdır. Söz konusu olayların ardından Türkiye’nin özür ve tazminat talebinin yaklaşık bir yıldır sürmesi bu durumun İsrail açısından neden bu kadar zor olduğunu ve İsrail’in eskisi kadar Türkiye’ye ihtiyacı olup olmadığını gündeme getirmiştir.

Büyükelçi Mithat Rende’nin 11 Şubat 2010’da düzenlediği basın toplantısında; “İsrail’in Türkiye’den özür dileyeceğine, tazminat ödeyeceğine inanıyoruz ve ilişkilerin de normalizasyonunu bekliyoruz” açıklamasından anlaşıldığı gibi Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerin düzelmesi umudunu ve isteğini taşıdığını söyleyebiliriz. Fakat değişen mevcut durumun ardından İsrail’in de bu görüşte olması hem Türkiye’nin hem de İsrail’in çıkarına olacaktır.

Diğer yandan, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesinde etkili olan ABD faktörünü unutmamak gerekir. ABD 1990’lı yıllarda İsrail’in Ortadoğu’da yalnız kalmaması adına Türkiye-İsrail ilişkilerini yakın tutmak istemiştir. Hatta o dönemde Ortadoğu’da yaşanan barış sürecinde ABD’nin etkisi önemlidir. Fakat Soğuk Savaşın sona erdiği 90’lı yıllardaki mevcut durumun bugün değişmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerinde ABD faktörünü daha az etki hale getirmiştir. Bugün ABD’nin arabuluculuk yapması durumunda ilişkiler eski halini alabilir.

Ortadoğu’da yeni bir dönemin şekillendiği şu günlerde Türkiye-İsrail ilişkilerinde bundan sonra atılacak adımlar hayati önem taşımaktadır. İki taraf birbirinin hassasiyetlerini göz ardı etmeden daha yapıcı bir şekilde hareket etmelidir. Gerginliğin devam ettiği şu dönemde ilişkilerin normalleşme sürecine girmesi zor gibi gözüküyor. Hem Türkiye’nin hem de İsrail’in sert ve yanlı açıklamalardan vazgeçerek karşılıklı adım atmaları halinde süreç normalleşebilir. Fakat gergin bekleyiş devam ediyor…

Tuba AKTAŞ

Karadeniz Teknik Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...