Türkiye ve Arap Baharı

Arap Baharı dördüncü ayına girerken sorunlarla yüzleşiyor ama aynı zamanda fırsatlarda sunuyor. Libya, Yemen ve Suriye’deki aksiliklere rağmen demokratik dalga Ortadoğu’nun politik manzarasını değiştirmeye başladı bile. Filistin’in El Fetih’i ile Hamas’ı arasında 3 Mayıs tarihinde Mısır’da imzalanan ulusal uzlaşı anlaşması bu değişimin önemli sonuçlarından birisidir. Diğer önemli gelişmelerin gerçekleşeceği kesindir ve Türkiye bu gelişmelerden yararlanmayı beklemektedir.  Nitekim Arap Baharı Türkiye’nin Arap dünyasındaki pozisyonunu zayıflatmaktan çok güçlendirmekte ve Türk Dış Politikası’nın yeni stratejik itme gücünü haklı çıkarmaktadır.

Türkiye’nin Arap Dünyası’nda farklı hükümetler ve siyasi gruplarla ilgilenme/görüşme politikası Ortadoğu Siyaseti’ni dönüştürdü.  Türk yetkililer çeşitli vesileler ile Arap Dünyası’ndaki değişimin kaçınılmaz olduğunu, adalet, özgürlük ve refah gibi halkın meşru taleplerini karşılaması gerektiğini ifade ettiler. Dahası değişimin şiddet olmaksızın meydana gelmesini ve çoğulcu demokrasiye barışçıl geçişin sağlanmasını belirttiler. Başbakan Erdoğan devam etmekte olan mücadeleler patlak vermeden önce Libya’da bunu başarmaya çalıştı. Erdoğan’ın sessiz ve sahne arkası diplomasisi Kaddafi sonrası döneme huzurlu bir geçişi sağlamak içindi. Bu tedrici yaklaşım, Arap Dünyası ve 900 kilometrelik sınırı paylaştığı Suriye’de dâhil olmak üzere Türkiye’nin Arap dünyasında reform ihtiyacı ile ilgili ilkeli politikasını tamamlamaktadır.

Son on yılda Türkiye Ortadoğu ülkeleri ile hükümetler ve kamuoyu ile ilişkilerin iyileştirilmesini hedefleyen farklı bir ilişki geliştirdi. Nitekim Arap Dünyasında ilişkilerini iki düzeyde de geliştirmeyi sağlayan tek ülke muhtemelen Türkiye’dir. Bu sorumlu politika Türkiye’nin bölgedeki rolünü yükseltme sürecinde çeşitli yollarla kazanç olarak geri döndü. Farklı siyasi eğilimlere sahip Arap entelektüelleri, aktivistleri ve gençleri bazılarının “Türkiye Modeli” olarak tanımladığı şekilde Türkiye’ye ilgi yakın ilgi duymaya başladı. Türkiye’nin istikrarlı demokrasisi, büyüyen ekonomisi ve proaktif dış politikası ülkenin başarılarıyla birlikte bölgede yumuşak gücünü arttırdı. Bu, Arap dünyasında, Türkiye’nin İslam, demokrasi ve ekonomik kalkınmayı nasıl uzlaştırdığı konusunda canlı bir tartışma yarattı. Bu tartışma daha da önemlisi Arap ülkelerinin 21. Yüzyılda kendilerini nasıl yeniden yapılandıracağı konusuna evirildi.

Arap dünyasında hükümetler ve halk arasındaki büyüyen uçurum sürdürülemez bir açık haline geldiği noktada bu ülkelerde yeniden önem kazanırken Türkiye deneyimi dikkat çeker bir önem kazanmıştır. Arap Baharı farklı ülkelerde farklı hızlarda ilerledikçe Türkiye Arap hükümetlerini gerçek bir reform yapamaya teşvik etmeye devam ediyor. Araplar diğer insanlar kadar özgürlük, güvenlik ve refah hak ediyorlar ve Türkiye demokratik, çoğulcu ve zengin Arap dünyasını kazanmak için direniyor. Demokratik bir çağ Arap dünyasına kendi eylemlerinin yazarı olmak için bir şans vermeyi vaat ediyor. Aynı zamanda Araplara Batı ile ilişkiler için eşitlik ve ortaklığa dayalı –Türkiye’nin sembol haline geldiği- yeni bir paradigma geliştirmelerini sağlayacak fırsat yaratıyor.

Sonuç olarak Türkiye’nin Ortadoğu’daki çekici politikası –bazıları tarafından aşırı, tartışmalı ve hatta terörist olarak nitelenen-  en azından bu güçlerin bazılarının ana akım siyasetin içine girmesinde önemli bir rol oynamıştır. Mısır, Tunus ve Filistin topraklarındaki ve başka yerlerdeki yeni siyasi gerçekler göz önüne alındığında bu aktörlerin önemlilerinin daha fazla gizli yada yasadışı olmadıkları görülecektir.  Sadece Mısır’da Müslüman Kardeşler, Tunus’ta El Nahda ve Filistin’de Hamas gibi kendi saygın ülkelerinin geleceklerinde önemli ve meşru rol oynayacak olan örgütlerden bunu anlayabiliriz. Bu, Amerikalı ve Avrupalıların tıpkı Türkiye’nin yaptığı gibi alenen ve doğrudan bu gruplarla ilişki kurmaya ihtiyacı olduğu anlamına gelir. Sonuç olarak onlar artık Arap dünyasında ortaya çıkan yeni düzenin birer parçasıdır.

Demokratik ve müreffeh bir Arap dünyası Türkiye’nin bölgedeki duruşunu zayıf değil güçlü kılacaktır.  

 

Doç. Dr. İbrahim Kalın

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Baş Danışmanı

 

İngilizcesi için: http://www.project-syndicate.org/commentary/kalin2/English

Çeviren: Burak YALIM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...