“Yeni Ortadoğu” Modelinin Kuzey Irak’a Yansımaları

 

Ortadoğu, son aylarda uzun yıllardır yaşayamadığı bir değişimle karşı karşıyadır. Dikta yönetimlere baş eğen alışılagelmiş ‘Ortadoğu halklarından’ bugün adeta eser kalmamış gibidir. Bir yanda eski yönetimlere karşı isyan ve direnme çabası devam ederken, diğer yanda tepkiler karşısında çaresiz kalan dikta rejimlerin mühendisi olan liderlerin yönetimde kalmak için son çırpınış sesleri gelmeye başladı. 

Bütün bu olayların ilk durağı olarak bilinen Tunus’ta, 25 Aralık 2010 tarihinde üniversite mezunu Muhammed Ebu Aziz’in kendini yakmasıyla başlayan ayaklanmalar deyim yerindeyse yönetimde yosun tutmuş Arap liderinin sonu oldu. Tunus Devlet Başkanı Zeynelabdin Bin Ali geçtiğimiz 14 Ocak 2011 yılında 23 yıldır süren iktidarına veda etti. Daha sonra Mısır halkının Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda 18 gün süren direnişinin ardından 30 sene Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek, 14 Şubat 2011’de istifa etmek zorunda kaldı. Tunus ve Mısır olaylarını takiben çıkan isyanlar, tüm Arap dünyasına intikal etti. Yemen, Bahreyn, Ürdün, Cezayir, Irak ve hepsinden daha sancılı ve kanlı bir şekilde devam eden Libya olaylarının mecrası da uluslararası arenada endişeyle izlenmektedir. Libya lideri Muammer Kaddafi’nin halka karşı uyguladığı sert tutum tam anlamıyla bir ‘insan hakları faciası’ olarak adlandırılabilir. Bütün bu olaylar silsilesinde Irak’ta yaşanan gelişmeler ve protesto gösterileri ‘Irak Halkı’na nasıl yansımaktadır? Bu bağlamda; Irak’taki protesto olaylarını, diğer Arap ülkelerinde meydana gelen isyanlardan farklı kılan faktörlerin neler olduğuna değinmekte fayda görülmektedir.

Ortadoğu Ülkelerindeki Muhalefet Geleneği

 Ortadoğu ülkelerinde genel olarak halk isyanlarından önce ülke dışında bir siyasi muhalif grubu kurulur. Ardından da ülke içerisinde örgütlenmeye doğru bir süreç başlatılır. Genellikle bu muhalif grup, Avrupa ülkelerinde ve ABD’de siyasi mülteci olarak eylemlerini gerçekleştirir. Iraklı muhalif grupların yurt dışında ve yurt içinde Avrupa ve ABD destekli Saddam Hüseyin rejimini devirmek için verdiği mücadelenin sonucunda, Mart 1991 yılında Kuzey Irak’ta başlayan Kürt isyanı buna örnek verilebilir. Bu isyanla birlikte, bugünkü Kuzey Irak “Güvenli Bölge” ilan edilmiş ve 36. paralelin kuzeyi olarak tanımlanan bölge uçuşa yasak bölge konuma getirilmiştir. Ancak son aylarda Arap ülkelerinde yaşanan protestolar tamamen halk isyanıdır. Söz konusu isyanların sahne aldığı Tunus ve Mısır’da, siyasi muhaliflerin sessiz sedasız bir şekilde ülkeye girmesi ve halkın yanında saf tutmaktan başka bir şey yapmaması açıkçası dikkat çekicidir. Örneğin Mısır’da, en büyük muhalif grup olarak bilinen Müslüman Kardeşler (İhvan ül-Müslimin) Tahrir Meydanı’ndaki isyan sırasında devrik lider Mübarek ile görüşme kararı aldı. Bu durum, Arap ülkelerindeki muhalefetin ne kadar zayıf olduğunun bir kanıtı olarak gösterilebilir. Halkın isyan ederek baştaki dikta yönetimden kurtulmak istemesi ve muhalefetin de bu yönetimle masaya oturmayı kabul etmesi, halkın gözünde muhalefetin güven kaybına uğraması ihtimalini doğurmaktadır.

 Ortadoğu’daki Değişimler Mevcut Sorunları Çözer mi?

 Son günlerde tartışılan konular çerçevesinde sorulan sorulardan biri, Arap dünyasında yaşanan değişimin mevcut sorunları çözeceği mi, yoksa eski sorunlara yeni sorunlar mı getireceğidir. Bunun yanıtını şu şekilde sıralayabiliriz; 

– Ortadoğu’da (Arap dünyasında) bu değişimle beraber yeni bir halk tipi oluşmaya başlamıştır ve değişimin önündeki engelleri kırmayı başarabilen bir halktan söz etmek mümkündür. Ancak; Arap dünyasında değişim çerçevesi içindeki resmi dışarıya çıkarmanın yanında, ‘değişen’ halkın, çerçevenin içini nasıl dolduracağı merak konusudur. Arap camiasında dikta rejimlerinin çoğunun ihtilal yoluyla yönetime gelmesi ve ülkeyi diktatörlükle yönetmesi, İbn-i Haldun’un şu sözünü bize hatırlatmaktadır: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer”. Bu bağlamda önemli olan, Arap halklarının başlattığı değişim sürecini sonuna kadar ellerinde tutabilmesidir. Aksi takdirde, bu değişimin sonu, ‘gelen gideni aratır’ masalına dönüşebilir.

– Ortadoğu’daki değişimi toplumsal bazda sosyolojik bir bakışla değerlendirdiğimizde; Arap halkları arasında, gelişen iletişim imkânlarının sunduğu hemen hemen tüm kanallarla tanışan (internet, facebook, twitter, uydu kanalları vb.) ve dikta rejimlere başkaldırabilen, yeni ve öfkeli bir neslin ortaya çıkması ve destekçilerin sürekli artmasıdır. Rejimi değiştirmek için ölümü bile göze alabilen genç bir nesil oluştuğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Bu gösteriler görünürde isyan olarak değerlendirilse de, yeni neslin diktatörlere karşı, bir nevi Araplar’ın yıllardır kaybolan gururunu ve haysiyetini geri alma çabası olarak da görülebilir.

– Arap ülkelerinde dikta liderlerinin yıllardır yönetimi ellerinde tutabilmelerinin sırrını, iki temel faktöre dayandırabiliriz. Birincisi, halkı oluşturan bireylerin birbirlerine güven duygusunun yok edilmesidir. İkincisi, halkın ekonomik olarak zayıflatılıp sürekli olarak yönetene bağımlı kılınmasıdır.

– Arap ülkelerindeki yeni neslin, eskisine kıyasla ideolojik olarak birbirlerinden farklılıklar gösterdiğini gözlemlemek mümkündür. Bugünkü Arap gençleri laik, demokrat yapıda ve kendi iradesini kullanabilme yetisine sahiptir. Burada laik tabiri dinden uzaklaşıp, Sovyetler dönemindeki gibi komünizm etkisi altında kalma anlamına gelmemektedir, dini siyasetten ayırabilen yeni bir neslin ortaya çıkması veya oluşması kastedilmektedir. 

ABD’nin ‘Yeni Ortadoğu’da İşi Zorlaşıyor mu?

Arap ülkelerinde dikta rejimlere karşı yaşanan kontrolsüz gösterilerin sonucunda deyim yerindeyse ABD’ye yakınlığı ile bilinen liderler, Arap halkı tarafından teker teker gitmeye zorlandı. Bu bağlamda, görünürde ABD yönetimi bölgede eski müttefiklerini kaybetmeye başladı.

 Bundan sonra ABD’nin yeniden şekillenmeye başlayan Ortadoğu bölgesinde hem kendi çıkarlarını, hem de İsrail’in güvenliğini korumak için iki seçeneği vardır: Birincisi, Arap ülkelerinde hep tepki çeken ABD’nin yeni stratejik arayışlar içine girmesi. İkincisi, Arap halklarının gösterilerle, yönetimleri devirme konusunda elde ettiği başarıya mesafeli durup, tepki çekmeden ilişkilerini geliştirebilmesidir. Çünkü liderlerini deviren ve isyana devam eden Arap halkları arasında, söz konusu gösterilerin sonucunda elde edilen başarının ABD ve Avrupa ülkeleri (özellikle İngiltere, Fransa ve NATO) tarafından müdahaleye uğraması ve kontrol altına alınması korkusu baş göstermeye başladı. Özellikle en kanlı protesto gösterilerine şahit olan Libya halkı, şiddetle, herhangi bir dış müdahaleyi istemediğini açıkladı. Bu çerçevede; ABD başta olmak üzere, NATO ve Avrupa ülkelerinin yönetim karşıtı gösteriler düzenleyen bir ülkeye askeri müdahalede bulunması halinde, sözü edilen bu olayların etnik veya mezhepsel çatışmaya dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir. Artık bölgede yeni bir Irak veya Afganistan yaratılmamalıdır. Bu aşamada, Amerikan yönetiminin ve uluslararası toplumun, bu ülkelerdeki gelişmelere uluslararası hukuk teamülleri çerçevesinde yaklaşmasında fayda vardır. Çünkü Arap halklarının bu özgürlük ve demokrasi ortamında yaşamaya alışması çok zaman alacağa benziyor. 

Arap Ülkelerinde Yükselen İsyan Seslerinin Irak’taki Yankıları

25 Aralık 2010 tarihinden beri Arap dünyasında yaşanan halk isyanlarının ayak sesleri bir zincirleme halinde tüm Arap ülkelerine intikal etmiştir. Geçtiğimiz 25 Şubat’tan beri halk isyanları Irak’ın hemen hemen tüm bölgelerinde baş göstermiştir. Irak’ta meydana gelen protesto olaylarının, diğer güncel örneklerden farklı kılan özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz;

 1. Mart 2003’te ABD’nin Irak’a müdahalesi, dikta rejimi olan Saddam Hüseyin yönetimini devirmişti. Dolayısıyla, Irak’taki son dönemde baş gösteren protesto hareketleri diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi bir dikta rejime karşı bir isyan değildir. Irak halkı yapılan hizmetlerin eksikliklerinden şikayetçidir. Örneğin sözde demokrasi vaadiyle Irak’a askeri müdahalede bulunan Amerikan yönetimiyle birlikte, Irak’ta yaşanan terör olayları, etnik ve mezhepsel çatışmalar ve insan hakları ihlalleri, Irak halkını daha kötü şartlarda yaşamaya mahkûm etmiştir. 21. yüzyıl şartlarında bir toplumun en doğal hakkı olarak görülen elektrik, su, sağlık hizmetleri, can güvenliği vb. hizmetlerden yoksun bir halk, Irak’ta yaşamaktadır. Yeraltı zenginlikleri ile bilinen Irak, bugün insani hizmet açısından her türlü sıkıntıyla karşı karşıyadır.

2. ABD sonrası Irak’ta yapılan üç parlamento seçimi ve bir de anayasa referandumu neticesine bakıldığında, halkın sorunlarının giderilmesi konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemektedir. Bu sebepten dolayı, 7 Mart 2010’da Irak’ta yapılan son seçimler sonucunda Iraklı siyasi taraflar arasındaki uzlaşmazlık yüzünden on ay sonra ancak hükümet krizi aşılabilmiştir. Bu çerçevede Irak halkı, hükümetin hizmet konusundaki yetersizliği yüzünden geçtiğimiz 7 Mart gününde Irak seçimlerinin yıl dönümü münasebetiyle halk tarafından düzenlenen protestonun “Pişmanlık Günü” olarak nitelendirilmesi oldukça ilginç bir tutumdur.(1)Bununla birlikte, Maliki Hükümeti, halen güvenlik ile ilgili bakanlıklar konusunda herhangi bir isim üzerinde ittifaka varamamıştır.

10 Mart 2011 tarihinde Başbakan Maliki’nin, Irak Parlamentosu’ndaki konuşmasında, güvenlikle ilgili bakanların (İçişleri, Ulusal Güvenlik ve Savunma Bakanlıkları) ismini sunması bekleniyordu. Ancak hiçbir ismi sunmaması siyasi taraflar arasında, özellikle de Kürtlerin, güvenlik bakanlıklarından birini istemesi, eksik bakanlıkların atanmasını engellemektedir. Bu durum, Irak’taki güvenlik sorunlarına da olumsuz yönde yansımaktadır. Başka bir ifadeyle, Irak’ta henüz hükümet krizi alanen olmasa da devam etmektedir.

3. Irak’taki hizmet ve yolsuzluk sorununda bugüne kadar olumlu bir çözüme varılamamasının sebeplerinden biri, yerel yönetimlerdeki yöneticilerin (vali, kaymakam, belediye başkanlar vb.) etnik ve mezhepsel yapıya dayalı olmasıdır. Bunun örnekleri, Kerkük ve tartışmalı bölgeler haline getirilen diğer illerde karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için adil ve şeffaf nitelikte yerel seçimlerin yapılması gereklidir.

 Irak Protesto Gösterileri Işığında Kuzey Irak

 Ortadoğu’da cereyan eden protesto olayları Kuzey Irak’ı yoğun bir şekilde etkiledi. 17 Şubat 2011 tarihinden beri Süleymaniye ağırlıklı olmak üzere Kuzey Irak’ın her yerinde ve her gün protesto gösterileri düzenlenmektedir. Özellikle Kuzey Irak muhalefetinin Süleymaniye’deki halkı sokağa dökmeyi başardığını görmekteyiz. 25 Temmuz 2009 Kuzey Irak Parlamento seçimlerinde, Kürt milliyetçisi olan ve Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (KYB) ayrılan Nawşirvan Mustafa liderliğindeki Değişim Hareketi (Kürtçe adıyla GORAN) Kuzey Irak oylarının yüzde 23,75’ini almıştı. Bugün Kuzey Irak’ta ciddi bir kitleye sahip Değişim Hareketi’nin, yanına Ali Bapir liderliğindeki Kürdistan İslami Cemaati ve Selahattin Bahattin liderliğindeki Kürdistan İslami Birliği’ni alarak, Barzani ve Talabani grubuna karşı protesto gösterilerini bir nevi organize ettiği söylenebilir.

             Kuzey Irak Halkı Neyi, Niçin Protesto Ediyor?

Aslında Kuzey Irak Kürtleri, Arap dünyasındaki ayaklanmalar başlamadan önce zaman zaman protesto gösterileri düzenlemeye başlamıştı. Bu nedenle, Kuzey Irak Kürtlerinin son zamanlarda artan protesto gösterilerinin gerek düzene (Barzani ve Talabani yönetimine) karşı olduğu, gerekse Kuzey Irak Bölgesel Hükümeti’nin yolsuzlukları ve hizmet konusundaki eksikliğine bir tepki niteliği taşıdığı görülebilir. Bütün bu tepkileri topladığımızda oluşan tabloyu şu şekilde ortaya koyabiliriz;

 1. Kuzey Irak yönetiminin, Arap ülkelerindeki yönetim biçiminden bir farkı olmadığını görebiliriz. Çünkü 1991 yılından beri Kuzey Irak yönetimine hâkim olan Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani başkanlığındaki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), halkın tepkisini çekmeye başladı. Tam 20 senedir iki partinin tekelinde olan Kuzey Irak yönetimi, artık halkın desteğini alan bir muhalefetle karşı karşıyadır. 

2. Güvenlik sorunları dışında Kuzey Irak’ın (Süleymaniye, Erbil ve Dohuk) halka hizmet konusunda Irak’ın diğer bölgeleriyle çok fazla farkı olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bugün Kuzey Irak’ta su, elektrik vb. sorunların yaşanmasının yanı sıra sadece ve sadece iki aşiretin (Barzani ve Talabani aşireti) zenginleşmesi, Kürt halkının her geçen gün tepkisini çekmektedir. Bundan dolayıdır ki, diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Kuzey Irak’ta yaşananlar da, otokratların zenginleşmesiyle birlikte halkın fakirleşmeye verdiği tepkidir. Kuzey Irak’taki halk, Arap ülkelerinde görüldüğü gibi yeni yönetim sisteminin işlemesini desteklemektedir.

Bu bağlamda, KDP ve KYB ağırlıklı bir bölgesel Kürt yönetiminin yerine yeniden seçimlerin yapılmasının desteklenmesi ve ulusal bir Kürt yönetiminin kurulması için yoğun bir halk baskısının olduğu görülmektedir. Başlangıçta Süleymaniye kentinde yapılan gösteriler, Barzani ve Talabani güçleri tarafından bastırılmaya çalışıldı ancak halk pes etmeyince diyalog kurma yoluna gidildi. Durumu fark ederek halkın ve muhalefetin isteğine kulak vermek zorunda kalan Bölgesel Kürt Yönetimi, hizmet konusunda reform yapmaya hazır olduğunu ve Kürt Yönetimi Başbakanı Berham Ahmet Salih’in de halka seslenişinde, “halk isterse istifa ederim” demesi ilginç ve dikkat çekicidir. Çünkü ilk defa Kürt bölgesinde bir başbakan halkın istemesi halinde istifa edeceğini dile getirdi.

Talabani’nin, “Kerkük Kürdistan’ın Kudüs’üdür” Söylemi

Geçtiğimiz 17 Şubattan bu yana Talabani’nin kalesi olarak bilinen Süleymaniye kentinin Saray Meydanı’nda devam eden protestolar, ister istemez Talabani’yi ve KYB yöneticilerini tedirgin etmeye başladı. Kuzey Irak’ın muhalefet grubunun da bulunduğu Süleymaniye kentinde göstericiler açık greve girdi. Bu bağlamda Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin 7 Mart 2011 tarihinde, 1991 Kürt isyanının 20. yıl dönümünde, Süleymaniye kentinde halka yaptığı konuşmasında, Kuzey Irak halkının yönetime karşı isyan edeceğine, kendi çıkarı için çalışması gerektiğine değinerek, “Kerkük’ün, Kürdistan’ın Kudüs”ü olduğunu ifade etti.(2) Talabani’nin bu açıklaması şu şekilde yorumlanabilir:

 – Kuzey Irak’ta göstericilerin dikkatini dağıtarak, Kerkük’ü Kürt halkına her Kürdün ‘milli davası’ şeklinde benimsetmeye çalıştığını görmekteyiz. Öte yandan Talabani, “bizim sorunumuz hizmet değil, Kerkük’tür” diyerek, Kürt halkının milli şuurunu canlandırmayı istemektedir.

– Talabani, cumhurbaşkanlığı süreciyle beraber kendi partisi içinde çelişkiler yaşamakta ve tepkiler almaktadır. Kendi partisinin (KYB) tabanından aldığı tepkilerin sebebi, cumhurbaşkanlığı koltuğu için Bağdat’ı, Süleymaniye’ye tercih ettiğinden doğan algıdır. Bu duruma karşılık Kerkük meselesi ile ilgili olarak hem kendi parti kimliğini ön plana çıkararak tabanını kaybetme korkusunu gidermeye çalıştığı söylenebilir, hem de Kürtlerin bölgedeki sorunlardan kaynaklanan öfkelerini azaltması için bir hamle yapmıştır.

– Bu çerçevede, Kuzey Irak’ta bütün bu gelişmeler yaşanırken Kürtler, bundan istifade ederek Kerkük ve civarını ağır silahlarla donatılmış 5 bin peşmergeyle kuşatmıştır. Kuzey Irak yönetimi bu adımın kentteki Kürt vatandaşlarını koruma amacına dönük atıldığını ifade ederek kendisini savunmuştur.(3) Buna karşılık olarak Irak Merkezi Hükümeti ve Amerikan güçleri peşmergelerin Kerkük’ten geri çekilmesini istemiştir. Diğer yandan kentte yaşayan Türkmen ve Araplar, bu gibi güçlerin bir an önce Kerkük’ten gitmesi gerektiğini dile getirmiştir. Gösterilen bütün tepkilerin sonucunda Kuzey Irak Yönetimi peşmergelerin geri çekilmesi kabul etmiştir.

– Kuzey Irak yönetiminin en büyük kaygısı ise, 1990’lı yıllarda yaşanan iç çatışmaların tekrardan başlamasıdır. Aslında bu durum, kısa ve orta vadede düşük bir olasılıktır. Ancak önümüzdeki günlerde veya aylarda Kuzey Irak halkının istekleri Kuzey Irak yönetimi tarafından yerine getirilmezse, ufak çaplı çatışmalar ve hesaplaşmalar söz konusu olabilir. Bu nedenle hem liderlik konusunda sistematik olarak Arap ülkelerinden bir farkının olmaması hem de ciddiyete sahip bir muhalefetin de olmasının, KDP ve KYB yöneticileri için kritik bir sınavı başlattığını görebiliriz.

Sonuç itibariyle, Ortadoğu’da cereyan eden değişim eylemleri gün gittikçe artmaya devam edecektir. Arapların yıllardır baş edemediği “liderlik sorunu” bir kez daha gündeme gelebilir. Bundan sonraki aşamaya gelince; Arap dünyasındaki değişim Ortadoğu halkları tarafından olumlu karşılansa da, önümüzdeki sürecin nasıl ve hangi mecrada yürütüleceği açıkçası merak konusudur. Yeni oluşan Arap neslinin artık daha özgürlükçü ve her türlü dikta rejimine karşı koyabilecek güçte olduğu söylenebilir. Bunun yanında, Arap ülkelerinin kendi aralarındaki ilişkilerin hangi yönde seyredeceği konusunda şu anda kesin ifadelere dayalı yorumlar yapmak doğru olmaz ancak şunu da ifade etmekte fayda vardır; yeni Arap yöneticiler kendi aralarındaki sorunlara son verip birbirleriyle daha ılımlı ilişkiler kurabilirler.

Bütün bunları değerlendirdiğimizde, Arap ülkelerinde meydana gelen halk ayaklanmalarına karşı herhangi bir uluslararası müdahalenin şu aşamada doğru olmayacağını söylemek mümkündür. Çünkü bu tür müdahaleler isyancıları, radikal eğilimli örgütlere destek vermeye itebilir. Irak’taki gelişmelere bakıldığında, merkezi hükümetin halkın isteğine kısmen de olsa, yanıt verebileceği beklenmektedir. Irak hükümeti özellikle su, elektrik ve işsizlik sorunlarını gidermek için harekete geçmeye başladı. 

Kuzey Irak’taki eylemleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde; halk, ulusal bir hükümetin kurulmasını ve hatta erken seçim yapılmasını istemektedir. Bundan sonraki dönemde, Barzani ve Talabani yönetimi daha temkinli davranarak,  Kuzey Irak idaresinin KYB ve KDP tekelinde bulundurmak yerine daha kapsamlı bir yönetim modeline gidebilirler. Bu bağlamda, önümüzdeki süreçte Arap ülkelerindeki değişim rüzgârlarının esmesiyle beraber halkın memnuniyetini göz önünde bulunduran bir yönetimin ortaya çıkması beklenebilir. 

 

Ali SEMİN

BİLGESAM Ortadoğu Uzmanı

 

Kaynakça:

(1) http://www.baghdadpost.net/view.2142/

(2) http://www.alsumarianews.com/ar/1/18468/news-details-.html

(3) http://www.wasatonline.com/index.php?option=com_content&view=article&id=4052:2011-03-05-08-10-57&catid=40:2009-09-30-10-17-54&Itemid=123

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...