Yunan Açılımında İlk Fiyasko

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14-15 Mayıs 2010 tarihlerinde kalabalık bir heyetle gerçekleştirdiği Yunanistan ziyareti, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığı mesajını taşıyordu. Gerçekten de Türkiye ve Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin, yani ortak bakanlar kurulu toplantısının gerçekleştirilmesi son derece önemli ve ümit verici bir gelişmeydi. İki ülke başbakanlarının eş başkanlığında toplanan iki ülkenin bakanları, 22 konuda iş birliği anlaşması imzaladı.[1] Aynı konularda, benzer türden ve muhtemelen aynı muhteviyattaki işbirliği anlaşmaları, Türkiye-Yunanistan arasında daha önce de imzalanmıştı. Ancak anlaşmaların uygulanması aşamasında hedeflenen başarı sağlanamamıştı.[2] 14 Mayıs 2010 tarihli yeni anlaşmaları diğerlerinden farklı tutan ancak Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin sonraki yıllarda da toplanacak olması olabilir. Bu şekilde anlaşmaların hayata geçirilmesi konusunda üst düzey bir denetim söz konusu olabilecektir. Elbette ki Yüksek Düzeyli toplantıların iki ülkedeki hükümetlerin iktidar süresiyle sınırlı olma ihtimali de yüksektir.

Atina’daki tarihi buluşmanın Yunanistan açısından önemi, iflasın eşiğine gelmiş ve yabancı yatırım için riskli addedilen bir ülke için heyette bulunan Türk işadamlarının yarattığı moral ve sokaktaki Yunan halkının gelecek endişelerinin bir nebze dindirilmesi; ekonomik krizin zorladığı ve son dönemde özellikle Avrupa basınında hoş olmayan ifadelerle anılan Yunanistan ve Yunan Hükümeti’nin krize rağmen ezilmediği ve Yunan çıkarlarından vazgeçmediği vurgusuyla başarılı bir dış politika sergileyerek halk gözünde imaj tazelemesi ve elbette krizin zorunlu kıldığı savunma harcamalarının kısılması noktasında Türkiye’den gördüğü destektir. Savunma harcamalarının azaltılması, Yunanistan’ın en azından son on yılındaki tüm iktidarlarının vaadi olmasına rağmen “Doğu’dan gelen tehlike: Türkiye” söyleminin getirdiği oylardan ve iç politikadaki başarısızlıklarda devreye sokulduğundaki etkisinden vazgeçilemediği için başarılamamıştı. Ancak halkta bu yönde ciddi bir beklenti yaratılmış ve yeni seçim dönemlerinde de hesabı sorulan konulardan biri olmuştu. Üstelik mevcut durumda halkın kısıtlanmasına asla ses çıkarmayacağı tek alan da bütçede silahlanmaya ayrılan paydır. Türkiye’nin savunma harcamalarını azaltma gibi bir zorunluluğu olmamasına rağmen Yunanistan’ın çağrısına destek vermesi 2010 Atina buluşmasının Yunanistan açısından en büyük başarısıdır.

Atina’daki tarihi buluşmanın Türkiye açısından önemi ise daha çok yeniden oluşturulan dış politika vizyonunun eksik taşlarının oturtulması ile ilgili görünmektedir. Yeni Dünya Düzeni’ne uygun bir şekilde yeniden kurgulanırken Türkiye için  “komşularla sıfır sorun” politikası ilan edilmiş, “çözümsüzlük çözüm değildir” anlayışı pek çok noktada devreye sokulmuştu. Türkiye, Yunanistan’la da ilişkilerini iyileştirme ve farklı bir modelle çözüm arama girişimini çok önce başlatmıştı ancak Karamanlis iktidarı döneminde uzatılan barış eli çoğunlukla karşılık görmemişti. Ne var ki bölgede etkin oyun kurucu olmak, sorunlu alanlarda “ara bulucu” rolüne soyunmak iddiasındaki Türkiye için Yunanistan’la süren sorunlar en büyük handikabı oluşturmaktadır. Yunanistan’la sorunlarını çözmemiş ya da “çözebilir imajı” vermemiş bir Türkiye, Yeni Türkiye olma misyonunu eksik bırakmış olacaktır. Dolayısıyla Türkiye için 2010 Atina buluşmasının önemi, içerikleri ya da uygulanabilirlikleri önemli olmaksızın bir takım iş birliği anlaşmalarının imzalanması ve Yunanistan’la ilişkilerin sıcaklaştığı ya da sıcaklaştırılabileceği imajının verilmesiydi.

Gerek Türkiye’nin gerekse Yunanistan’ın kemikleşmiş sorunlara çözüm bulunması yönünde bir beklentisi ya da iddiasının olmadığı 14-15 Mayıs 2010 tarihli Türkiye-Yunanistan Zirvesi bu nedenle son derece başarılıydı. Çetrefilli konuların etrafından dolaşılmış, iyi niyet açıklamaları geleneksel yaklaşımlardan çok da uzaklaşılmadan verilmiş, “diplomatik dil” başarıyla kullanılmış ve dikkatler çözümden ya da sorunlardan ziyade buluşmanın kendisine çekilmişti. En büyük endişe bu tarihi yakınlaşma imajının iki ülke basınında ya da muhalefetinde göreceği tepkiydi. Türkiye tarafı, basın ve düşünce özgürlükleri konusunda sıkıntılı bir süreç yaşadığı ve muhalif görüşlerin artık rahatça ifade edilememesi bakımından rahattı. Ancak -özellikle hükümet yanlısı olmayan- Yunan basını, endişeleri boşa çıkarmayarak tarihi zirvenin “ama”larına odaklanmayı tercih etti. Yine de tarihi zirve yara almadan başarıyla tamamlandı.

“Pontus Soykırımı” İddiaları

Sorunlara kalıcı ve işleyen çözümler bulunması ancak tarafların karşılıklı olarak taviz vermesi veya iddialarını geri çekmesi ile mümkündür. Bu nedenle iki ülke de kendi kamuoylarını rahatsız edecek girişimlerde bulunmadı. Nitekim asıl hedefin iki ülke arasında bir güven ortamının ve çözüm zemininin ön şartı olan karşılıklı iyi niyet ortamının oluşturulması olduğu ilan edilmişti. Ne var ki Yunanistan tarihi zirveden sadece dört gün sonra yine iyi niyet ortamını zedeleyici bir olaya sahne oldu. Türkiye’de Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı olarak resmi törenlerle kutlanılan 19 Mayıs, Yunanistan’da “Pontus Soykırımı Anma günü” olarak Selanik ve Atina’da düzenlenen yürüyüşlerle karşılandı. Yunanistan Panpontus Konfederasyonu tarafından her yıl düzenlenen gösterilerin amacı, “Pontus Soykırımı”nın uluslararası alanda tanınmasını sağlamaktır.

Gösteriler, resmi bilgi ve belgeler ile kanıtlanamamış olmasına rağmen Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi öncesinde Pontus bölgesinde[3] yaşayan Rum nüfusun öldürüldüğü ve bunun Osmanlı idaresinin sistematik bir yok etme harekatının parçası olduğu iddialarının dünyaya duyurulması amacıyla yapılmaktadır. 2010’un 19 Mayıs’ında da Yunan meclisinin bulunduğu Atina’daki Sintagma Meydanı’ndaki anma töreni, Papazlar tarafından yapılan ayinle başladı ve yaklaşık bin kişi burada düzenlenen tören ve yapılan konuşmaların ardından Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği’ne yürüdü. 19 Mayıs tarihi, Yunan Meclis’inin 24 Şubat 1994’te aldığı kararla “Pontus Yunanlıların soykırımını anma günü” olarak kabul edilmişti. Nitekim komşu, hızını alamamış ve 1996’da 24 Nisan’ı “Ermeni Soykırımı”, 1999’da 14 Eylül’ü “Küçük Asya(!) Soykırımı” günü olarak kabul etmişti. Anlaşılıyor ki Türkiye-Yunanistan arasında halledilmesi çok güç sorunlar Kıbrıs, Ege ve azınlıklardan ibaret değil. Türk tarihinin şanlı dönüm noktaları, yurdu kurtarmak için kendilerine karşı savaş verilenlerce lanetleniyor, kirletilmek isteniyor. “Ortak tarih kitapları” yazılması önerisinin ve girişiminin de neden başarısız olacağı, bu açıklamadan sadece dört gün sonra netleşiyor.

Söz konusu gösterilerin her yıl yapılıyor olması ya da Yunan halkının sokağa dökülmesini Yunan Hükümeti’nin zaten engelleyemiyor olması ise olayın vahametini azaltmıyor. Çünkü dört gün önce Türkiye Başbakanı Erdoğan’la barış mesajları veren Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu da düzenlenen gösteriye mesajıyla katılıyor ve okunan mesajında Pontus soykırımını “kara sayfa” olarak değerlendiriyor. Halbuki 15 Mayıs’ta Türk-Yunan yakınlaşması hakkında değerlendirmede bulunurken Papandreu, halkların endişe ve korkularıyla oynanmasının genel menfaat için uğraşmaktan daha kolay olduğunu, ancak bu yolun hiçbir yere götürmediğini ifade etmekteydi. Bilimsel ve hayatın olağan akışına uygun deliler ortaya konulamamış olmasına rağmen “Pontus Soykırımı” iddiasından vazgeçilmeyeceği bir kez daha anlaşılıyor ve halkların endişe ve korkularıyla oynanmasında bir kez daha Yunanistan liderleri başrolü oynuyorlar. Yeni Demokrasi Partisi Başkanı Antonis Samaras’ın soykırımın Türkiye tarafından tanınmasının Türk-Yunan ilişkilerini geliştireceği yönündeki açıklaması ise Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin nasıl şekilleneceğinin delilini oluşturuyor.

EK : 14 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan anlaşmalar şunlardır:

-Türkiye ile Yunanistan arasında Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin kurulmasına yönelik ortak siyasi bildiri.

-Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlıkları arasında düzenli siyasi istişareler gerçekleştirilmesine ilişkin protokol.

-Pazarkule-Kastanies sınır kapısındaki engellerin kaldırılmasına ilişkin ortak bildiri.

-Türkiye ve Yunanistan hükümetleri arasında diplomatik ve konsüler misyonlarda çalışan personelin yakınlarının kazanç getirici bir işte çalışmalarına ilişkin anlaşma.

-Türkiye Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı ile Yunanistan Cumhuriyeti Ekonomi, Rekabet ve Denizcilik Bakanı arasında ekonomi alanında ve özel sektörler arasında işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin ortak bildiri.

-Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ile Yunanistan Standardizasyon Kurumu (ELOT) arasında teknik işbirliği alanında mutabakat zaptı.

-Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı ile INVEST in Greece arasında yatırım konularında işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin mutabakat zaptı.

-Türkiye Hükümeti ile Yunanistan hükümeti arasında ormancılık konusunda mutabakat zaptı.

-Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanı ile Yunanistan Cumhuriyeti Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı’nın ortak bildirisi.

-Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Çevre, Enerji ve iklim Değişikliği Bakanlığı arasında enerji alanında işbirliği hakkında mutabakat zaptı.

-Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanı ile Yunanistan Cumhuriyeti Eğitim, Yaşam Boyu Öğrenim ve Din İşleri Bakanı’nın ortak bildirisi.

-Bilim ve Teknolojiden sorumlu Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Eğitim, Yaşam Boyu Öğrenim ve Din İşleri Bakanlığı arasında TÜBİTAK ve Yunanistan Cumhuriyeti Eğitim, Yaşam Boyu Öğrenim ve Din İşleri Bakanlığı’nın araştırma ve teknolojiden sorumlu Genel Sekreterliği’nin işbirliğine ilişkin mutabakat zaptı.

-Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Altyapı Ulaştırma ve Şebekeler Bakanlığı arasında demiryolu ulaştırması ve intermodal taşımacılığın geliştirilmesi konusunda niyet beyanı.

-Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanı ile Yunanistan Cumhuriyeti Altyapı Ulaştırma ve Şebekeler Bakanı arasında karayolu taşımacılığı alanında işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin ortak bildiri.

-Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanı ile Yunanistan Cumhuriyeti Altyapı Ulaştırma ve Şebekeler Bakanı arasında bilgi ve iletişim teknolojileri ve posta hizmetleri alanında ortak bildiri.

-Yasadışı göç, iltica, organize suç, uyuşturucu kaçakçılığı ve sivil savunma konularında ortak bildiri.

-Hususi pasaportların vizeden muafiyetine ilişkin ortak bildiri.

-Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı arasında kültür alanında işbirliğine dair ortak bildiri.

-Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı arasında turizm alanında işbirliğine dair ortak bildiri.

-Anadolu Ajansı ile Atina Haber Ajansı-Makedonya Haber Ajansı (ANA-MPA) arasında işbirliği protokolü.

 -Türkiye Bankalar Birliği ile Yunan Bankalar Birliği arasında işbirliğine ilişkin mutabakat zaptı.

-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti arasında ortak deklarasyon.’

Gözde KILIÇ YAŞIN

21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

Balkanlar ve Kıbrıs Uzmanı

http://www.21yyte.org/tr/yazi6070-Yunan_Aciliminda_Ilk_Fiyasko_.html


[1]İmzalanan anlaşmalar EK olarak verilmiştir.

[2]Örneğin Atina’da, 4 Şubat 2000’de imzalanan Yunanistan-Türkiye Kültürel İşbirliği Antlaşması’nın öngördüğü “ilköğretim öğrencilerinin tarih kitaplarında yer alan ırkçı ifadelerin değiştirilmesi” maddesinin gereği Türkiye tarafından yerine getirilmiş ancak Yunanistan anlaşma tarihinin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen hayata geçirememiştir. Bu konuda yapılan ilk girişim ise Yunan Kilisesinin sokağa döktüğü halkın protestoları bahanesiyle tasarının geri çekilmesi ile sonuçlanmıştır.

[3]Pontus/Pontos, Yunanca’da “Deniz” anlamına gelmektedir. Tarih içinde Karadeniz’in güneydoğu kısımlarına, bu arada Karadeniz’e de verilmiş coğrafi bir addır. Eski dönemlerde daha çok (Pontos Euksinos- Karanlık/uğursuz Deniz) şeklinde kullanılmıştır. Yunanistan’a göre ise başkenti Samsun olan 70.000 km2’lik Pontus Devleti, Trabzon, Giresun, Ordu, Sinop, Gümüşhane, Şarki Karahisar, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat sancaklarını, Erzurum vilâyetinin İspir ve Bayburt kazalarını, Erzincan Sancağının Refahiye ve Kuruçay kazalarını, Kastamonu vilâyetinin Tosya, Taşköprü kazalarını, Sivas vilâyeti ile kısmen Koçgiri, Hafik, Yenihan kazalarını ve İnebolu kazasını kapsar. Paris’te bastırılan harita, İstanbul’da yayınlanan Patris Rum Gazetesi’nin 17 Ocak 1919’daki bir yazısında ele alınmıştır. PEHLİVANLI, Hamit “Tarih Perspektifi İçerisinde Pontus Olayı”, Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası, AAM Yay. Ankara 1999, s.82.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...