Zihinlerdeki Bahar Temizliği

Son aylarda Ortadoğu coğrafyası, meydana gelen devrim niteliğindeki halk hareketleriyle, hepimizi kendi bünyesinde vücut bulan tarihi dönüm noktalarından bir yenisine daha şahit kıldı. Süregelen otoriter rejimlere başkaldırı olarak nitelendirilebilecek bu hareketler tüm spekülatif ve provaktif yorum ve haberler bir kenara bırakıldığında saf bir demokrasi talebi olarak da algılanma potansiyelini bünyesinde taşır nitelikte görünmektedir. Öte yandan, demokrasinin nasıl kurulacağı ve işletileceği, hangi temeller üzerine inşa edileceği gibi temel sorunlar, hareketlerin meydana geldiği bölgeler için, hala net olarak aydınlanmış değildir. Ek olarak batıda harcı karılan demokrasi modellerinin burada tutup tutamayacağı da bir bilinmezlik olarak varlığını görünür kılmaktadır.

Hiç kimse tarafından beklenmeyen bir şekilde ve beklenmeyen bir zaman diliminde ortaya çıkan bu devrim niteliğindeki hareketler şüphesiz ki bölgedeki demokrasi umutlarını yeniden yeşertmiştir. Ancak demokrasinin niteliği hala akıllarda şüphe uyandırmaktadır. Batılı güçlerin, bölge bağlamında, oyun hamuruna çevirdiği ve istediğine göre istediği şekli verdiği tavsiye edilen ayrıca da istenilen demokrasi modeli ve batılı güçlerin bölgedeki gücü giden liderlerle birlikte tamamıyla ortadan kalkmıştır. Demokrasiyi gerektiğinde bölgeye iç müdahale aracı olarak kullanmakta tereddüt etmeyen kutsal demokrasiler aynı zamanda demokrasiyi aşındırmışlardır demek hiç de yanlış bir ifade değildir çünkü uygun gördükleri bu yöntem halkların gözünde demokrasinin meşruluğuna ve güvenirliğine ister istemez zarar vermiştir. Dolayısıyla da bugün bu batılı güçlerin ve onların tavsiye ettiği demokrasi modelinin bölgede kabul görmesi ve uygulanması neredeyse imkânsızdır. Ayrıca yeni oluşacak rejim ve sisteminde kendileri ile kayıtsız şartsız iyi bir uyum sağlayacağı da bu bağlamda mümkün gözükmemektedir.

Yeni oluşturulacak rejimler kaçınılmaz olarak gösteriş amaçlı yapılan seçimlere hakkını teslim edecektir, buna ek olarak da; toplumsal eşitsizliği minimize edecek bir çerçeve çizecektir zira bu noktada; yeni rejimlerin eşitsizlikleri ortadan kaldıracağına inanmak fazlasıyla hayalcilik anlamını taşır. Dahası, geniş kitlelerin siyasal hayatta seslerini duyurmalarına da yardımcı olmaya çalışacak ve halkın siyasal sisteme dâhil edilmesini sağlayacaktır. Tüm bunlar ne kadar batılı gözükse de, batıya ait gözükse de ve yine batı tarzı demokrasi gibi gözükse de yerele ait normlar, düşünce kalıpları ve yerel kültürler tarafından geliştirilecektir ve geliştirilmelidir de. Çünkü bölge de istikrar isteniyorsa, düzenin sağlanması arzu ediliyorsa bu zorunluluktur. Ortadoğu’da edinilen tecrübeler göstermiştir ki ithal liderler ve rejimler kalıcı bir nitelik taşımamaktadır, bu ise; meşruluklarının sorgulanmasına ve halk nezdinde benimsenmemeleri ya da benimsenememeleri temeli üzerine oturmuş bir sorundur. Dolayısıyla baharın coğrafyaya getirdiği heyecan ve dinamizm rüzgârını arkalarına alan karar alıcılar artık her zamankinden çok halklarına ve kendilerine güvenerek yeni kuracakları rejimleri kendi özel koşullarını ve kültürlerini göz önüne alarak biçimlendirebilecek güce sahiptirler. Yeni oluşturacakları rejimlerin başarısı da, istikrarı da buna bağlıdır demek de yanlış olmaz.

Oluşturulacak rejimlerin modeller doğrultusunda biçimlendirilmesi de hata olacaktır. Bu bağlamda; Türkiye’nin model olarak alınması gerektiğinden bahseden yerel ve uluslararası güçleri anlamak hiç de kolay değildir. Gelişen demokrasi olması ve neredeyse laik olan tek Müslüman ülke olması sebebiyle her ne kadar Türkiye bu tavsiyelerde başrolü oynasa da ciddi eleştirilere maruz kalan ve halen birçok reforma ihtiyaç duyan bir rejim ve sisteme de sahip olduğu unutulmaması gerekilen bir gerçektir. Ancak model konusunda esas anlamlandırmayı güçleştiren durum ise; mevcut etkin güçlerin ellerinde bulundurdukları ve kendilerine özgü bir demokrasi modeli geliştirmeye yetebilecek güce sahip bulunduklarını kavrayamamalarıdır. Bunu ise yıllardır içinde yaşadıkları koşullarla ilişkilendirerek kendilerine duydukları güveni yitirmelerine bağlamak olanaklıdır. Fakat güven şimdi baharın yaşandığı coğrafyanın en temel ihtiyacı ve hatta kalkınmanın, ötekileştirilmişliği, dışlanmışlığı yıkmanın anahtarıdır; kaldı ki böyle geniş bir destekle kalkışılan bir değişim hareketinin bu güveni doğal olarak edinmiş olması ve bunun bilinci ile hareket etmesi gerekir aksi bu hareketlerinde meşruluğunu, kötü niyetli provokatif, spekülatif haberler ve yorumlarla birlikte düşünüldüğünde, yitirmesi sonucunu doğurabilir.

Alınan riskler ve girişilen mücadele düşünüldüğünde ateşten gömleğin giyildiği söylenebilir. Çünkü girişilen değişim hareketlerinin istikrarı ve düzeni inşa edememesi sonucu ortaya çıkarsa bu Ortadoğu’yu bulunduğundan da geri götürebilir. Güven ve yeniden inşa konusunda Nasr dönemi sonrasının acı tecrübelerini hala belleklerinde taşıyan Arap halkları değişim talebiyle girişilen yeniden inşa sürecinden başarılı bir şekilde çıkamazlarsa yine aynı tecrübeleri tatmak zorunda kalabilirler. Bu ise zaten istikrarın pamuk ipliğine bağlı olduğu Ortadoğu coğrafyasında yeni çatışmaları meydana getirebilir. Bu durumun ortaya çıkması halinde ise batılı güçlerin zihinlerindeki Ortadoğu klişelerinin daha da güçleneceğine ve her zamankinden çok bu bölge de müdahil ve baskıcı olmayı kendilerinde hak olarak göreceklerine şüphe yoktur. Kendi geleceklerini inşa etme şansını elinden bulunduran bahar coğrafyasının ise bu şansı uluslararası meşruluğa sahip, güven veren, halkları tarafından da benimsenen ve desteklenen rejimlere dönüştürmekten başka çıkar yolu ve hakkı yoktur. Bunun için de gerekli olan; eğer istenilen rejim demokrasi ise bunu kurmaları ve kurarken de kurmak istedikleri demokrasiyi yalnızca bir kavram olarak ithal etmeleridir. İthal ettikleri bu kavramın içini önce kendilerine güven duyarak doldurmaya başlamalılardır, sonra, temel alınması gereken; halkın iradesi ve bireylerin hak ve özgürlükleridir. Bu temel kriterler bağlamında şekillenen yasama yürütme ve yargı erkleri ise kaçınılmaz olarak bu konuda birbirlerini denetleyecek ve frenleyecek niteliklere sahip olacak ve sistemin devamlılığını sağlayacaktır. Halkın iradesini, birey hak ve özgürlüklerini temel alan ve onlara saygı duyan devlet organları aynı zamanda coğrafyanın da, yukarıda belirttiğim gibi, kendi özel koşullarına uyum sağlayacak gerekli esneklikte ve yapıcılıkta olmalılardır. Arap baharının getirdiği yeniden yapılanma süreci hiç şüphesiz ki Ortadoğu coğrafyasında başka yeniden yapılanma süreçlerini de meydana getirecektir ancak bu yeni süreçlerin meydana gelmesi de yine Arap baharının başarısına bağlıdır.

 

Ömer TALU

Başkent Üniversitesi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...