Amerika-Sonrası Dünyanın İlk Krizi: Libya

Obama ülkesini ve dünyayı “Amerika sonrası dünyaya” (“post-American world”)[1] hazırlamaya çalışmaktadır. Libya krizi bu anlayışın ilk önemli provası olarak görülebilir. Obama “realist” bakış açısıyla dış politikada ülkesinin çıkar, amaç, araç ve üstlenebileceği riskleri kendinden önce gelen başkanlara göre çok daha mütevazı bir şekilde tanımlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Obama’nın tarzının Baba Bush’a benzeyen birçok yönü olduğu görülmektedir. Obama’nın dış politika yaklaşımında önde gelen prensipler, temkinlilik, sabır, diplomasi, tevazu, denge, “ideal değil mümkün ve yeterli olanla yetinme”, müttefiklerle beraber hareket etme ve uluslararası kurumları kesinlikle işin içine katma olarak ifade edilebilir. Obama görev, yetki, külfet ve başarının meyvelerini başkaları ile paylaşmaya açıktır. Obama, oğul Bush’un 2003’te gösteremediği realist devlet adamlığının temel fazilet ve prensiplerini takip etmekte ısrarcı davranmaktadır. Realist okulun Henry Kissinger ile beraber en önemli temsilcisi olan Brent Scowcroft’un Obama ile gurur duyduğunu tahmin edebiliriz.

Libya’da yaşanan çok taraflı ve ön alıcı bir insani askeri müdahaledir. Başarılı olup olmayacağı, başlangıçtaki amaçlarının ötesine savrulup savrulmayacağı ise belli değildir. Obama’nın vermeye hazır göründüğü sınırlı destek ile Kaddafi’nin askeri olarak tamamen yenilmesi kolay değildir ama mümkündür. Ülkede uzun süreli bir askeri pat durumu oluşabilir. Bu olursa Batılı müttefiklerin isyancıları askeri olarak hangi boyutta ve sürede destekleyeceği ve Kaddafi’nin etrafındaki destekçilerin zaman geçtikçe ondan uzaklaşıp uzaklaşmayacağı önemli olacaktır. Libya’nın temelli veya uzun bir süre için bölünmesi de ciddi bir ihtimaldir. Ülkede kim kazanırsa kazansın bazı grupların gerilla (insurgency) taktiklerini kullanması – derecesi ve süresi tam tahmin edilemese de- beklenebilir.[2] Libya’da önümüzdeki dönemle ilgili ihtimaller şunlar olabilir: Bölünme, uzun süreli pat durumu, doğrudan Batı müdahalesi, iç savaş ve kaos, Kaddafi’nin galebe çalması, Kaddafi’nin kaçması, Kaddafi’nin görevi başkalarına devretmesi ve sancılı bir geçişle normalleşme dönemi.

Obama’nın Çekinceleri

Obama, Orta Doğu’daki değişim dalgasını başlatmamıştır ama dalgayla uyumlu bir pozisyon almaya ve onu şekillendirmeye çalışmaktadır. Bölgede “tüketilebilecekten fazla ve hızlı bir değişim” değil kontrollü bir geçiş isteyen Obama, Libya krizinde öne çıkmamaya çalışmaktadır. Bu düşük profilli yaklaşım, Obama’nın geldiğini birçoklarından önce tespit ettiği “Amerikan sonrası dünya” ile uyumludur. ABD Başkanı’nın Libya’ya temkinli yaklaşımı, başka şeylerin yanında, kendi karakterinden, Irak ve Afganistan’daki “acı tecrübelerden,” ülkesinin azalan gücü ve artan ekonomik problemlerinden, Libya’daki muhalefetin güç, niyet ve iç uyumunun belli olmamasından kaynaklanmaktadır. Elinde yeterince dert olan “yorgun, bıkkın ve yıpranmış” ABD ordusu çok gerekli olmadıkça yeni askeri maceralara girmek istemiyor ve bunu siyasi liderlere açıkça ifade ediyordu. Ayrıca Obama’nın elinde son aylarda Stuxnet virüsü sayesinde en az 3-5 yıl ötelendiği tahmin edilen ancak yeni istihbarat değerlendirmeleriyle tekrar gündemin üst sıralarına tırmanma potansiyeli taşıyan İran nükleer meselesi vardı. Birçok Amerikalı Orta Doğu uzmanı bölgenin demokratikleşmesinde esas üzerine titrenmesi gereken ülkenin, büyüklüğü, merkezi coğrafi konumu, Arap dünyasındaki tarihsel liderlik rolü ve belki de İsrail’e komşuluğu nedeniyle Mısır olduğunda birleşmektedir. Nispeten daha az önemli görülen Libya için askeri, diplomatik belki ekonomik kaynakları ve iç siyasi sermayeyi harcamak normalde Obama’nın tercih etmeyeceği bir şeydi. ABD Başkanı, Irak ve Afganistan’dan sonra Amerikan askeri gücünü Müslüman bir ülkede kullanmaya karşı da oldukça isteksizdi. Kamuoyu yoklamaları da Amerikan halkının Libya’da askeri bir maceraya girmeye önemli oranda karşı olduğunu gösteriyordu.[3] 

Ve Mecburiyetleri…

Buna karşılık ilk başta sözlü olarak da olsa desteklediği Libyalı muhalifler katledilirken bir şey yap(a)mayan bir Amerikan başkanı olarak görülmek Obama ve ülkesi için çok önemli prestij kaybı olacaktı. Libya’da muhaliflerin askeri güçle bastırılması halinde, Obama’nın kendi yaratmadığı ama zaman içinde barışık olmaya çalıştığı değişim dalgasının yönü, şekli ve hızı menfi etkilenebilirdi. Kaddafi’nin galebe çalması diğer diktatörlere “onun gibi acımasızca güç kullanırsanız Batı sizi durdurmak için bir şey yapmaz, korkmayın” mesajı verebilirdi. ABD’nin hareketsiz kalması bölgedeki muhaliflerin –değişik derece ve nedenlerle de olsa- Obama’ya duydukları saygı, güven ve sempatiyi zedeleyebilirdi. Karşı-devrimin galebe çalmaya başladığı duygusunun güçlenmesi, Washington’un Arap dalgasını Libya’da durdurmak istediği yönünde şüpheler yaratabilirdi. Yeni Arap demokrasileri ve demokratik hareketleri bir yandan Obama’nın manevi desteğini arkalarında hissetmek istemekte, öte yandan da ABD’nin fazla müdahaleci olmasını istememektedir. Askeri güç kullanımı ve işgal gibi ihtimallerse Arap demokratları endişelendirmektedir.[4] Öte yandan, ABD ile yakın olan rejimler devrilir veya sorun yaşarken, öyle olmayanların ayakta kalması bölgesel müttefiklere yanlış bir mesaj gönderebilir ve onları Washington’dan uzaklaştırabilir.

Libya müdahalesinin Irak’a göre çok daha ileri bir hukuki temeli, diplomatik desteği, sınırlı amacı, başarı şansı ve ahlaki gerekliliği vardır. Petrol şirketleri, silah şirketleri ve İsrail lobisi bu müdahaleyi istemiş olabilir. Ama ABD onların isteği ve baskısı nedeniyle bu işe girmiş değildir. Operasyonun stratejik amaçları ve dolayısıyla şiddeti zaman içinde değişikliğe uğrayabilir. Askeri müdahaleler doğası gereği gidişatı ve sonu belirsiz girişimlerdir. Amerikalılar geçmişte her zaman uymasalar da güç kullanımı için bazı prensipler derlemişlerdir.[5] Ama bölgesel destek, Amerikan halkının harekatın gerekliliğine ikna olması, BM kararı, müdahalenin işe yarayacağının kesin olması, çıkış stratejisi gibi ön şartları sıralamak bazı durumlarda “işi yokuşa sürmek” anlamına gelebilir. Çünkü çok az uluslararası krizde yukarıdaki ön şartların tamamı karşılanabilir. Savaşta planlar “düşmanla karşılaşır karşılaşmaz” ve hatta bazen daha da önce “yerle bir olabilir.” Öngörülemez durumlar için bir hata payı bırakırsak, Obama’nın Amerikan kara gücünü Libya’ya göndermemekte kararlı olduğunu söyleyebiliriz. Obama Libya’da kısa, sınırlı ve net bir Amerikan müdahalesinin ötesine geçmek istememektedir. ABD Başkanı uçuşa kapalı bölge konusunda, ilk etapta hava savunma sistemlerinin imhasından sonra, geride destek ile sınırlı bir rol oynamasını arzulamaktadır. Ancak bu yeterli olmaz ve Kaddafi ayakta kalırsa bu durum ABD’nin başarısızlığı olarak görülebilir.

Krizler ABD başkanlarının tarihe nasıl geçeceklerini en fazla belirleyen faktörler arasındadır. Bu krizle beraber oluşmakta olan Obama’nın güç kullanma doktrininde, geniş çaplı bir koalisyonun desteğini alma, uluslararası kurumları işin içine sokma ve müdahalenin insani ve “geniş çaplı katliamları önleme” boyutunu öne çıkarma vardır.[6] Obama başlangıçta muhaliflere silah, mühimmat ve istihbarat vermenin yeterli olacağını, yetenek, niyet, plan, birlik, ideoloji ve liderleri çok belli olmayan bu grubun Kaddafi ile kozlarını kendilerinin paylaşması gerektiğini düşünüyordu. Ama muhaliflerin askeri olarak beklenenin de gerisinde performans göstermeleri sonrasında bunun mümkün olmayacağı görüldü. Obama anlaşılır bir şekilde “yeni bir Rwanda’nın” tarihi sorumluluğunu taşımak istemedi. Ama yine de en azından ilk aşamada, operasyonun asıl sorumluluğunu yüklenmek istemedi ve Amerikan askerlerinin Libya’ya gitmesinin önünü kapadı.

ABD, Arap ve Müslüman kamuoyunun tepkisini çekmemek, “petrolde gözü olduğu” intibaı yaratmamak, liderliği ve külfetleri başkalarına yükleyebilmek, dış müdahalelerden bıkmış Amerikan halkını ürkütmemek için ilk başta geride kalmayı tercih etmiştir. İsyancıların biraz hırpalanmaları halinde Batı desteğini daha büyük bir muhabbetle karşılayacakları da hesaplanmış olabilir. Ayrıca ABD’nin aşırı istekli görünmesi Rusya ve Çin’i ürküterek vetoya yöneltebilir, Libya’nın içinde ve bölgede ABD niyetlerine yönelik şüpheleri arttırabilirdi. Ayrıca Arap dünyasındaki değişimin kontrol edilenden, arzu edilenden ve hatta tahlil edilebilecekten daha hızlı olduğunu düşünen bazı Amerikalı yetkililer de Libya’da bu değişim dalgasına bir mola verdirmek istemiş olabilirler. Bingazi’nin tüm Arap şehirleri içinde Irak’ta ABD ile savaşmak için en çok savaşçı gönderen şehir olması bazı Amerikalı yetkililerde tereddüt yaratmış olabilir. Bir başka bakış açısına göre ise Libya’daki insani durumun daha da ciddileşmesi ve böylelikle müdahalenin herkes tarafından istenir hale gelmesi arzulanmıştır.

Kaddafi Sorun Değildi

Amerikan medyasında, Libya’daki Amerikan çıkarlarının – Türkiye’de pek çok kişi tersini düşünse de – bir askeri müdahaleyi gerektirecek kadar büyük olmadığı teması işlenmektedir.[7] Libya lideri son dönemde Batı için ciddi bir problem olmaktan çok, en fazla egzantrikliğine tahammül edilmesi halinde işbirliği yapılabilecek ve nispeten kolay karlar elde edilebilecek biri gibi görünüyordu:

 ·       Kaddafi 2003-4’den sonra nükleer silah yapmaktan vazgeçti ve programını Batı’nın denetimine açtı,

·        El Kaide ile mücadelede Batı ile tam işbirliği yapmaya başladı,

·        Geçmişte karıştığı terör eylemleri için tazminat ödedi,

·        Başta İngiliz ve İtalyan petrol şirketleri ile önemli anlaşmalar imzaladı.

·        Kaddafi ve oğulları ülkenin petrol gelirinin önemli bir kısmını Batı bankaları, yatırımları ve devlet kağıtlarında tuttu.

·         Libya Batılı şirketler için önemsiz sayılamayacak bir pazardı.

Ayrıca Kaddafi sonrasının Batı için daha az sorunlu olmayabileceğini düşündüren bazı nedenler vardı:

·         Muhalefetin gücü, formasyonu, niyeti ve becerisi hakkındaki belirsizlikler;

·         Kaddafi’nin ülkede hemen hemen hiçbir kurum (meclis, sivil toplum, serbest basın, sendika) bırakmaması nedeniyle ülkeyi siyasi olarak yeniden inşa etmeye başlayacak bir temel olmaması,

·         Kabile yapısı ve rekabetinin kontrolden çıkması halinde petrol akışını sekteye uğratma ihtimali;

·         Otorite boşluğu ve/veya iç savaş halinde El Kaide’nin buraya yerleşmeye çalışabileceğine dair işaretler;

·         Düzenin ortadan kalkması halinde ülkeden Avrupa’ya ciddi bir mülteci akını olma riski.

Petrol Savaşı Değil

Genelde Libya’ya müdahalenin en önemli nedeninin petrol olduğu düşünülmektedir. Biz bu konuda nüanslı bir argümanda bulunmaya çalışacağız: Eğer Libya’da petrol olmasa idi Libya dünya gündeminde bu kadar üst sıralarda yer almayabilirdi. Ama Kaddafi gittikten sonra da Batı’nın Libya petrolünün işletilmesindeki rolünün bugünkünden daha fazla olacağını düşünmek zordur. Kaddafi sonrasında İslamcı-milliyetçi-kabileler koalisyonundan oluşabilecek bir yönetimin petrol gelirlerinin çok daha büyük bir kısmını ülke içinde harcayacağı öngörülebilir. Kaos, bölünme ve uzun dönemli pat durumları gibi senaryolarda da petrolün akışında sorunlar ve dolayısıyla fiyatında yükselmeler olabilir. Bu özellikle yavaş yavaş seçim sathına giren Obama’nın isteyeceği bir şey değildir.

İnsani Müdahale

İnsani müdahale, ABD için her zaman cevabı kolay olmayan ikilemler yaratmaktadır. Baba Bush Somali’ye gittiğine, Clinton ise Rwandalıların yardımına gitmediğine pişman olmuştu. Sınırlı amaçlarla yapılan müdahaleler yavaş yavaş ABD’yi içine çekme riski içeriyor. ABD Başkanı, rejimleri devirmenin kolay ama sonrasında yerine kalıcılığı olan yeni bir düzen koymanın zor olduğunu bilmektedir. ABD Libya’ya hangi amaçla ve şekilde girerse girsin artık bu ülkenin geleceğinden sorumlu görülebileceğinin farkındadır. Colin Powell’ın deyimiyle “dükkandaki satılık vazoyu kırarsanız o vazo artık sizindir” (“Pottery Barn rule”). Bu arada Libya’da Kaddafi’nin ulusal düzeydeki tüm kurumları yok etmiş olması Amerikan yönetimine ulus inşasının kolay olmayabileceğini düşündürtmektedir.

Obama yönetiminde insani müdahalelere karşı ciddi eğilim gösteren Susan Rice ve Samantha Power gibi isimler bulunuyor. Realist ekolün yönetimdeki en önemli temsilcisi Savunma Bakanı Robert Gates ise “uçuşa kapalı bölge” (UKB) yaratmanın düşünüldüğü kadar kolay olmadığı ve ilk etapta Libya savunma ve komuta kontrol sistemlerinin imha edilmesi gerektiği uyarılarında bulunarak “çıtayı yükseltti.” Buna karşılık Demokrat Senatör John Kerry ise çok büyük çaplı operasyonlar yapmadan sadece havaalanı pistlerini vurarak UKB yaratılabileceğini savundu. Bazı askeri uzmanlar uçakların belki isyancılar üzerinde psikolojik bir etkisi olsa da askeri anlamda esas önemli unsurun Kaddafi’nin helikopterleri olduğunu ve bunlara karşı uçaklarla devriye gezmenin etkili olmayacağını söylediler. İsyancılara silah, mühimmat, istihbarat desteği vermek, sınırlı sayıda özel kuvvetler gücünü ülkeye göndererek onlara askeri anlamda liderlik etmek, belki UKB’nin ötesine geçerek ülkenin bazı bölgelerini Kaddafi güçlerine yerden geçmeyi de yasaklamak (“no drive zone”) gibi seçenekler tartışıldı.    

Obama müdahaleden önce Arap Birliği, Avrupa ülkeleri, NATO ve BM Güvenlik Konseyi gibi önemli aktörlerin desteğini almakta ısrar etti. Askeri operasyonun ilk aşamasında da çok öne çıkmamaya çalıştı. Operasyonda aktif olacakları zamanın günlerle sınırlı olacağının altını çizdi. ABD bu krizde Avrupa’nın Libya’ya olan coğrafi yakınlığı, yoğun ekonomik ilişkileri, bu ülkeye olan enerji bağımlılığı, tarihi bağları gibi nedenlerle bu krizde en azından ABD ile eşit rol oynaması ve sorumluluk almasını bekledi. Ancak Obama’nın Libya konusunda insiyatifi ve sorumluluğu büyük ölçüde AB ve BM’ye bıraktığı ve bu ikisinin de anlaşmazlık ve kararsızlık yaşadığı iki haftada Kaddafi askeri insiyatifi ele geçirdi ve ciddi ilerlemeler kaydetti. Obama bu durumu öngöremedi mi?[8]

Bu Obama’nın istediği bir savaş değildi. Sarkozy önden çekti,[9] Hillary Clinton, Susan Rice ve Samantha Power da arkadan ittirdi. Orta Doğu halklarına ne olduğu konusunda ilgisiz görünmek istemeyen, Fransa ve İngiltere’nin çok arkasında kalamayacağını düşünen Obama ekonomik yaptırımların işe yaramadığını, Kaddafi’nin çok sayıda sivili öldürerek Bingazi kapısına dayandığını görünce ve Libya liderinin “merhamet gösterilmeyeceği” tehdidini de dikkate alarak müdahale etmeye karar verdi. 

 

Şanlı Bahadır Koç

21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

Başkan Yardımcısı

 

 

http://www.21yyte.org/tr/yazi6135-Amerika_Sonrasi_Dunyanin_Ilk_Krizi_Libya.html

 

—————————————————-

[1] Fareed Zakaria, The Post-American World, New York: W. W. Norton & Company, 2008.

[2] Steven Metz, “Libya’s Coming Insurgency,” The New Republic, 20 Mart 2011.

[3] Obama hem ülkesinin toparlanması, hem de kendisinin tekrar seçilmesi için en önemli anahtarın ekonomi olduğunu bilmektedir. Amerikan halkı zaten bir süredir Başkanlarının en önemli mesele olan ekonomi ve istihdam konusuna yeterince eğilmediğini düşünmektedir. Bu nedenle Obama’nın bu müdahaleyi özellikle istediğine inanmak çok zordur. Amerikan halkı dış müdahalelileri pahalı, gereksiz, önemsiz ve hatta tehlikeli sapmalar olarak görmektedir.

[4] Nitekim ABD müdahale ettikten sonra da Washington’un niyetleri ve samimiyeti ile ilgili şüphelerin ortadan kalkmadığı görülmektedir: Eğer halkına ateş eden Kaddafi’ye karşı güç kullanıyorsan, barışçı Şii muhaliflere ateş açan Bahreyn Kralını, bir günde 40 göstericiyi öldüren “teröre karşı savaşta müttefikin” Yemen lideri Saleh’i ne yapacaksın? Kaddafi’ye kendi halkına karşı ateş açtığı için güç kullanılması ABD yanlısı olanlar da dahil olmak üzere bölgedeki diğer diktatörlerin benzer eylemlere girişmelerini bir ölçüde “caydırabilir.” Tam tersi bir argüman ise ABD ve Batı, Libya’da meşgul olacağı için bölgedeki diktatörlerin içteki muhaliflerine karşı daha rahat edebileceği şeklindedir. 

[5] Şanlı Bahadır Koç, “ABD Güvenlik Politikalarında Güç Kullanımı ve Caydırıcılık”, Stratejiz Analiz, Ağustos 2002. ss. 25-30. http://www.mediafire.com/?kmtedzwmcq3

[6] Adam Entous, “Europe Pressure, Arab Support Helped Turn U.S.,” Wall Street Journal, 19 Mart 2011.

[7] Richard Haass, “The U.S. Should Keep Out of Libya,” Wall Street Journal, 8 Mart 2011. Ayrıca bkz. Wesley Clark, “Libya doesn’t Meet the Test for U.S. Military Action,” Washington Post, 12 Mart 2011.

[8] Doğru görünmeyen ama ilginç bir bakış açısına göre Washington, bu iki aktörün başarısızlığından sonra ABD’nin liderliğinin değerinin daha iyi anlaşılacağı ve meşruiyetinin artacağını hesapladı.

[9] Tunus’ta Ben Ali havaalanına doğru kaçarken, Fransız Dışişleri Bakanı onu desteklemek için askeri güç gönderebileceklerinden bahsediyordu. Bu nedenle küçük düşen Sarkozy’nin sonrasında Libya’da ön alarak bu durumu unutturmaya çalıştığı söylenebilir. Sarkozy ayrıca “yeni Libya’da” İtalya’nın yerini almayı umuyor olabilir.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...