Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New Delhi

Andrey Kortunov
Tarih Doktoru, Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Akademik Direktörü

Asya’da kolektif bir güvenlik sistemi fikri, hem Rusya’da hem de Hindistan’da tartışmaların odağı haline gelmiştir. Her iki ülke de büyüklükleri, güçleri, tarihleri, askeri kabiliyetleri ve siyasi hedefleri nedeniyle bu bölgedeki genel stratejik durum üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda, her iki ülke de yeni bir kıtasal güvenlik mimarisinin tasarlanması ve inşasında aktif bir rol oynamaya yazgılıdır. Rusya-Hindistan ikili ilişkilerinin her zaman karşılıklı sevgi, empati ve saygı ile şekillenmiş olması, bu iki devletin liderlerinin Asya’da kolektif güvenliğin geleceği konusunda ortak bir vizyona sahip olabileceği düşüncesini akla getirmektedir.

Nitekim, Rus ve Hint liderler tarafından ifade edilen kolektif güvenlik ilkeleri birbirine oldukça benzemektedir. Ayrıca, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Hindistan Başbakanı Narendra Damodardas Modi arasındaki kişisel uyum, Asya güvenliğinin geleceği konusundaki vizyonlarını uyumlu hale getirme konusunda önemli bir etken olarak öne çıkmaktadır. Bu uyum, 2024 yılının Temmuz ayında Modi’nin üçüncü kez Başbakan olduktan sonra ilk resmi yurt dışı ziyareti için Moskova’yı tercih etmesiyle bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Ancak, Moskova ve Yeni Delhi’nin günümüzde karşılaştığı güvenlik endişeleri ve tehditleri zaman zaman örtüşmekle birlikte tamamen aynı değildir. Bunun ötesinde, iki devletin dış politika deneyimleri, karar alma mekanizmaları ve diplomatik gelenekleri arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca, her iki ülkenin siyasi sistemlerindeki farklılıklar da güvenlik konularına yaklaşımlarını etkilemektedir. Bu nedenle, iki ülkenin Asya güvenliği perspektiflerini daha yakından incelemek faydalı olabilir. Bu makalede, yazar, ortak noktalar yerine, Asya ve ötesindeki güvenlik konularında yeni öneriler geliştirilirken dikkate alınması gereken farklı bakış açılarına odaklanmayı amaçlamaktadır.

Tehdit Algıları

Moskova ve Yeni Delhi arasında Asya’daki geniş kapsamlı güvenlik sorunlarına dair pek çok ortak endişe olduğu açıktır. Her iki ülke de Afganistan veya Myanmar gibi yerlerde, Orta Asya’da, Orta Doğu’da ya da Güney Kafkasya’da çıkabilecek olası bölgesel krizlerden endişe duymaktadır. Her ikisi de tarihsel olarak uluslararası terörizme karşı savunmasız olmuş, kıtasal gıda ve enerji güvenliği, kıtalararası göçler ve küresel iklim değişikliğinin Asya üzerindeki etkileri gibi konularda hassasiyet göstermiştir. Rusya da Hindistan da Asya’da nükleer yayılmayı veya kontrolsüz bir konvansiyonel silahlanma yarışını istememektedir.

Bununla birlikte, iki başkentten bakıldığında Asya’daki başlıca güvenlik tehditlerinin bazı kaynaklarına ilişkin pozisyonlar ya da yaklaşımlar arasında belirgin farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu farklılıklar, her iki ülkenin Asya güvenliği konusunda daha geniş bir uyum arayışında dikkate alınması gereken önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Moskova’daki dış politika karar alıcılarına göre, Asya ülkelerinin karşı karşıya olduğu temel güvenlik sorunu, kıtaya önceki yüzyıllar boyunca müdahil olan ve Asya’yı mümkün olduğunca bölünmüş ve parçalanmış tutarak kıta üzerinde dış kontrol kurmayı ve Asya’nın zengin doğal ve insan kaynaklarını sömürmeyi amaçlayan denizaşırı Batılı güçlerden kaynaklanmaktadır. Moskova’daki ana akım siyasi anlatıya göre, 20. yüzyılın ortalarına kadar bu yıkıcı rolü esas olarak Büyük Britanya üstlenmiş, daha sonra ise Washington, Asya’daki bölünmüşlüğü ve Batı’nın olumsuz etkilerine açıklığı sürdürmek amacıyla Londra’nın yerini almıştır. Bu bakış açısı, büyük ölçüde Rusya ile Batılı rakipleri arasındaki mevcut yoğun jeopolitik çatışmayı yansıtmakta ve Rus liderliğinin dünyaya ilişkin genel görüşünün organik bir parçasını oluşturmaktadır.

Bu nedenle, Rusya ve Asya’daki ortaklarının, ABD’nin himayesinde oluşturulan askeri bloklar ve siyasi ittifakları (örneğin, AUKUS ve Quad) sınırlandırması; Japonya, Güney Kore ve Filipinler ile ABD arasındaki ortaklıkları da kıtasal güvenliğe katkı sağlayan oluşumlar olarak değil, Asya’da kolektif bir güvenlik sistemi kurulmasının önündeki engeller olarak değerlendirmesi gerektiği düşünülmektedir. Kremlin’den bakıldığında bir diğer tehlikeli eğilim, NATO’nun küreselleşme sürecinin devam etmesi ve özellikle 2022 Madrid Zirvesi’nden sonra Pasifik ve Hint Okyanusu’ndaki faaliyetlerini yeni bir seviyeye taşımasıdır.

Yeni Delhi’den Farklı Bir Güvenlik Görünümü

Yeni Delhi’den bakıldığında ise kıtasal güvenlik manzarası, Moskova’dan yansıtılan vizyondan oldukça farklıdır. Hindistan tarihinin sömürge dönemine ilişkin anlaşılır olumsuz duygulara rağmen, Hintli politikacıların ve akademisyenlerin çoğu, Asya’daki dış siyasi ve hatta askeri varlığa daha ılımlı bir yaklaşım sergileme eğilimindedir. Bu yaklaşım, Asya’nın kendi iç dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda bu dış varlığın artık belirleyici olamayacağı varsayımına dayanmaktadır. Hindistan için Asya, güçlü dış aktörler de dahil olmak üzere herkesi barındırabilecek kadar büyük bir kıta olarak algılanmaktadır.

Hindistan’a göre Asya güvenliğine yönelik gerçek tehdit, uzaktaki Amerika Birleşik Devletleri veya Kuzey Atlantik İttifakı değil; komşu Çin’den gelmektedir. Çin’in, kıtasal ve hatta küresel hegemonik bir güç olma niyetini açıkça ortaya koyduğu ve “çok kutuplu bir dünyada tek kutuplu bir Asya” inşa etme hedefine yöneldiği iddia edilmektedir.

ABD’nin, Çin’i çevrelemek amacıyla oluşturduğu çeşitli çok taraflı ve ikili güvenlik düzenlemeleri (AUKUS, Kuzeydoğu Asya’da Washington-Tokyo-Seul üçlü iş birliği, ABD-Filipinler güvenlik ortaklığı vb.) Yeni Delhi’de Moskova’daki kadar yakından takip edilse de, Hindistan’da bu duruma ilişkin yapılan politika çıkarımları Rusya’dakilerden oldukça farklı olabilir. Bazı Hintli uzmanlar, eğer ABD’nin tüm çok taraflı ve ikili düzenlemeleri, Pekin’in Pasifik ve Hint Okyanusları kıyılarındaki ilerlemelerini engellemede başarılı olursa, Çin’in dikkatini Hindistan ile arasındaki ihtilaflı Himalaya sınırına yönlendirebileceğini ileri sürmektedir. Bu durumda, Yeni Delhi’nin şu an Pekin lehine olan güç dengesini değiştirme imkanı olmadığı için Hindistan’ın, dışarıda kalmamak adına ABD ve genel olarak Batı ile birlikte hareket etmekten, yani ABD öncülüğündeki çeşitli çok taraflı yapılar içinde yer alarak Pekin’i caydırmaya çalışmaktan başka bir seçeneği olmayacağı öne sürülmektedir.

Washington ve Pekin’e yönelik yaklaşımlar, Rusya ve Hindistan’ın Asya güvenlik gündemine dair görüşleri arasındaki en önemli ve temel farkı oluşturmaktadır. Rusya liderliği için asıl zorluk, hızla genişleyen dış politika ve savunma bağlarını Çin ile dengelerken, Asya’da kapsayıcı bir kolektif güvenlik sistemi oluşturma taahhüdünü nasıl sürdürebileceği konusudur. Hindistan liderliği için ise zorluk, ABD ile artan angajmanını, Avrasya güvenliği meselelerinde daha merkezi bir rol oynama arzusu ile nasıl dengeleyeceğidir. Bu zorlukların, Rusya ve Hindistan’ın dış politika gündemleri üzerinde kalıcı etkiler bırakması ve ikili ilişkilerini de etkilemesi muhtemeldir.

Sistemin Potansiyel Katılımcıları

Eğer temel güvenlik tehdidi denizaşırı kaynaklardan geliyorsa, Asya güvenlik düzenlemelerine dış aktörlerin katılımını mümkün olduğunca sınırlamak mantıklı ve uygun olacaktır. Başka bir deyişle, Asya’nın sorunlarına Asyalı çözümler bulunmalıdır. Başkan Vladimir Putin, Batılı güçlerin Asya’daki mevcut askeri varlığının (ABD askeri üsleri ve diğer Batı askeri altyapısı dahil) Soğuk Savaş’tan kalan bir mirastan başka bir şey olmadığını, bu varlığın asgari düzeye indirilmesi ve nihayetinde tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini savunmaktadır.

Bu öneri açıkça Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) yöneliktir; zira NATO, Hint ve Pasifik Okyanuslarının kıyılarında ve Asya anakarasında siyasi ve askeri varlığını artırma niyetini açıkça beyan etmektedir. NATO’nun yirmi yıl süren Afganistan müdahalesindeki başarısızlığı, Moskova’da sıkça ABD’nin ve genel olarak Batı’nın Asya’nın güvenlik meselelerinde tarihsel olarak oynadığı yıkıcı ve başarısız rolün bir örneği olarak gösterilmektedir.

Bu görüş, Hindistan’ın siyasi ve savunma kuruluşlarında geniş bir destek bulacak türden bir yaklaşım değildir. Her ne kadar Asya’daki tüm dış askeri varlığın kademeli olarak ortadan kaldırılması fikri genel olarak karşı çıkılması zor bir öneri olsa da, Yeni Delhi’deki baskın görüş, günümüzde yerel aktörlerin hiçbir kombinasyonunun, Çin’in ezici askeri gücünü güvenilir bir şekilde dengeleyemeyeceği yönündedir. Hindistan’ın Asya’daki stratejik pozisyonu, komşusu Pakistan ile olan uzun vadeli çatışması nedeniyle daha da karmaşıklaşmaktadır; çünkü olası bir Çin-Hindistan çatışmasında Pakistan’ın Pekin’in yanında yer alması muhtemeldir. Bu gerçekler ışığında, Yeni Delhi’de denizaşırı aktörlerin katılımı, olumsuz bir unsur olarak değil, Pekin’in hegemonik arzularını etkili bir şekilde sınırlamaya katkıda bulunan olumlu bir faktör olarak değerlendirilmektedir.

Hindistan’ın stratejik bakış açısına göre Washington ve Brüksel (burada NATO ve Avrupa Birliği’ni ifade etmektedir), Asya’nın güvenlik sorunlarında sorunun bir parçası olmaktan ziyade çözümün bir parçasıdır. Dış etkilere açık bir uluslararası alt sistem olarak Asya, olası güvenlik açıklarıyla kapalı bir alt sistem olan Asya’ya kıyasla belirgin avantajlara sahiptir. Bu durum, yalnızca gelecekte Hindistan’ın Asyalı ortaklarıyla birlikte dış aktörleri dahil etmeden Çin’i dengeleyebilecek bir konuma gelmesi ya da Hindistan ile Çin’in genel ikili ilişkilerinde stratejik bir dönüm noktasına ulaşması durumunda değişebilir ki bu da yakın zamanda gerçekleşecek gibi görünmemektedir.

Bu görüş farklılıkları, Rusya ve Hindistan’ın Hint-Pasifik konseptine ilişkin farklı yaklaşımlarını açıklamaktadır. Moskova’da bu konsept, genellikle Çin’i bölgeden izole etmek ve Hint ve Pasifik Okyanusu kıyılarındaki ülkeleri Washington’un sadık vasalları haline getirmek amacıyla ABD tarafından tasarlanmış bir stratejik çerçeve olarak görülmektedir. Ayrıca, Rus karar alıcılar, bu konseptin stratejik hedeflerinden birinin Moskova’yı bu geniş jeopolitik alanın dışında bırakmak ya da tamamen marjinalize etmek olduğunu, dolayısıyla konseptin yalnızca Çin karşıtı değil, aynı zamanda Rusya karşıtı olarak da değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Yeni Delhi ise Rus muhataplarına Hint-Pasifik konseptinin başlangıçta ABD’den değil, Japonya ve Hindistan’dan kaynaklandığını hatırlatmaktan geri durmamaktadır. Hindistan’a göre bu konsept, ABD hegemonyasını pekiştirmekle ilgili değil, ASEAN’ın bu büyük ekonomik ve jeopolitik alandaki merkezi rolünü korumakla ilgilidir. Hindistan, bu konseptin Rusya’yı hedef almadığını ve Moskova’nın bu konuda endişelenmesi için bir neden olmadığını düşünmektedir. Dahası, eğer Moskova bu hedefi takip etmeye karar verirse Hindistan, Rusya’nın Hint-Pasifik ülkeleri kulübüne giriş bileti almasına bile yardımcı olabileceğini belirtmektedir.

Şubat 2022’deki Özel Askeri Operasyon’un başlamasından önce, Rus uzmanlar topluluğunda Moskova’nın Hint-Pasifik konseptine yönelik açıkça olumsuz yaklaşımını değiştirip değiştirmemesi ya da en azından bu yaklaşımı revize etmesi gerekip gerekmediğine dair aktif tartışmalar yapılmaktaydı. Hatta bazı analistler, bu konseptin yalnızca bir tehdit değil, aynı zamanda Rusya için tarihsel bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmuşlardı. Ancak, gelişen jeopolitik bağlamın, Rus uzmanlar topluluğunda bu karşıt görüşleri marjinalize etmiş gibi göründüğü söylenebilir.

Sistemin Coğrafi Kapsamı

Bu noktada, temel katılımcılar meselesinin aksine, Rusya’nın Hindistan’a kıyasla daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsediği görülmektedir. Vladimir Putin’e göre, yeni Avrasya (hatta sadece Asya değil) sistemi, hali hazırda var olan örgütler arasında bir diyalog ile başlamalıdır. Bu örgütler arasında Rusya-Belarus Birlik Devleti, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO), Avrasya Ekonomik Birliği (EAEU), Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS) ve Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) yer almaktadır. Ayrıca, Güneydoğu Asya’dan Orta Doğu’ya kadar diğer etkili Avrasya birlikleri de bu çok taraflı düzenlemeye dahil edilmelidir. Bu kapsamda, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN), Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü (SAARC), Bengal Körfezi Çok Sektörlü Teknik ve Ekonomik İşbirliği Girişimi (BIMSTEC), Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) gibi bölgesel platformlar ile ASEAN+ ve Asya’da Etkileşim ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı (CICA) gibi bölgeler arası oluşumlar potansiyel katılımcılar olarak öne çıkmaktadır. Böylesine çeşitli bir grup içinde anlamlı çok taraflı bir etkileşim kurmanın oldukça karmaşık olacağı ve en azından diyalogun ilk aşamalarında çok verimli olmayacağı açıktır; ancak bu çabaya değer bir girişim olarak değerlendirilmektedir.

Moskova’nın perspektifinden bakıldığında, sistem nihayetinde Asya ve Avrupa’daki tüm ülkeleri, hatta Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) üyelerini (ancak Amerika Birleşik Devletleri hariç) ve Avrupa Birliği (AB) üyelerini kapsamalıdır. Bu anlayış, bir noktada ABD’nin Avrupa’daki ortaklarının ve Doğu Asya’daki müttefiklerinin “stratejik özerklik” kazanacağını ve bu yeni Avrasya bağlarının eski transatlantik bağların yerini alacağını varsayar. Bu transatlantik bağların artık Avrupa’nın temel çıkarlarına hizmet etmediği savunulmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Asya’ya olduğu gibi Avrupa’ya da sonsuza dek hükmetme hakkı olmadığı düşünülmektedir. Bu “Büyük Avrasya” konsepti, Moskova’da yaklaşık 20-25 yıl önce popüler olan ve Lizbon’dan Vladivostok’a uzanan bir “Büyük Avrupa” fikrinin uzantısı olarak görülebilir. Ancak geçmişte “Büyük Avrupa” kavramı, pan-Avrupa kurumlarının Rusya, Orta Asya ve Güney Kafkasya üzerinden Asya’ya genişleyeceğini varsayarken, “Büyük Avrasya” kavramı, Avrupa yarımadasının daha büyük ve daha dinamik Asya kıtası tarafından kademeli olarak içine alınmasını öngörmektedir.

Hindistan’ın Daha Az Kapsayıcı, Ancak Daha Pratik Yaklaşımı

Hindistan’ın Asya’da gelecekteki kolektif güvenliğe ilişkin yaklaşımı, biraz daha az iddialı ancak muhtemelen daha gerçekçidir. Başbakan Modi’nin 23 Ağustos 2024’teki Ukrayna ziyaretinde dile getirdiği görüşler, Hint liderliğinin Rusya-Ukrayna çatışmasını, ne kadar önemli olursa olsun, Asya güvenliği üzerinde doğrudan şekillendirici bir etkiye sahip bir mesele olarak görmediğini ve bu çatışmanın Avrupalı bir bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğünü göstermektedir. Hindistan, Küresel Güney’in önde gelen bir gücü olarak bu kardeş kavgasını sona erdirmek için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu ifade etmiştir.

Yeni Delhi’de “Avrasya” kavramı genellikle öncelikle Orta Asya ve Afganistan ile ilişkilendirilir. Hindistan liderliği, Asya’nın—hatta Avrasya’nın—kıta olarak tek bir kapsamlı güvenlik düzenlemesi ile kapsanamayacak kadar büyük ve çeşitli olduğunu düşünmektedir.

Bu nedenle, Hindistan açısından her bir bölgeye özgü güvenlik düzenlemelerinin belirlenmesine yönelik bir “parça parça” yaklaşım daha uygun olabilir. Kuzeydoğu Asya, Güneydoğu Asya, Güney Asya, Orta Asya, Güney Kafkasya, Orta Doğu gibi bölgeler için ayrı güvenlik düzenlemeleri oluşturulması gereklidir. Hatta bazı durumlarda bu yaklaşım daha da kademeli olabilir; örneğin, Orta Doğu’da Körfez bölgesi, kendi özel güvenlik dinamiklerine sahip ayrı bir alt bölge olarak ele alınabilir. Her bir düzenlemenin kendi katılımcı listesi, etkileşim kuralları, güvenlik öncelikleri ve kurumsal düzenlemeleri olmalıdır. Örneğin, Hindistan’ın 2023 SCO Başkanlık gündeminde yansıtıldığı gibi, Hindistan’ın SCO’ya olan ilgisi büyük ölçüde bu örgütün Afganistan’da siyasi istikrar ve ekonomik ilerlemeye katkıda bulunabilme kapasitesine bağlıdır.

Belki bir gün bu küçük güvenlik düzenlemelerinin tümü, daha evrensel bir Asya ya da Avrasya kolektif güvenlik sistemi içinde birleşebilir; ancak bunun yakın gelecekte gerçekleşmesi pek olası görünmemektedir.

Hindistan’ın güvenlik stratejisi büyük ölçüde yakın çevresine ve Hint Okyanusu bölgesine odaklanmaya devam etmektedir. Yeni Delhi’de “bölge dengesi” ihtiyacı vurgulanmaktadır. Bu strateji, dış güçlerin (çoğunlukla Çin) zorlamalarını caydırırken, kıyı devletleriyle güvenlik işbirliğini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Hint Okyanusu Çevresi Birliği (IORA) ve Hint Okyanusu Deniz Sempozyumu (IONS) gibi girişimler, Hindistan’ın Güney Asya’da sorumlu bir bölgesel lider ve temel bir güvenlik sağlayıcı olarak kendini konumlandırma niyetini göstermektedir. Güney Asya’ya yönelik bu odaklanma, Yeni Delhi’nin belirli prosedürleri, mekanizmaları ve güvenlik rejimlerini test etmesine olanak tanımaktadır. Bu yöntemler, daha sonra alt bölgesel düzeyin ötesinde daha geniş bir düzeyde uygulanabilir. Avrasya

Bu durum, Asya güvenliği konusunda Moskova ve Yeni Delhi’de hakim olan farklı dış politika düşünce okullarını yansıtmaktadır. Rusya’da genellikle uluslararası ilişkilerde daha dedüktif bir paradigma tercih edilmektedir; bu yaklaşıma göre büyük stratejik sorunlar ele alınarak başlanmalı, ardından daha küçük taktik meseleler ele alınmalıdır. Rusya ve eski Sovyet geleneği, her zaman genel çerçevelere ve temel ilkelere özel bir vurgu yapmıştır (örneğin, 1 Ağustos 1975’te 33 Avrupa ülkesi, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada liderleri tarafından imzalanan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’nın Nihai Senedi’nde yer alan on maddelik Helsinki Deklarasyonu). Bazı yabancı uzmanlar, Rusya’nın son dönemde Avrasya güvenlik sistemi konusundaki önerilerinin, zamanla bir tür Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) modeline benzer bir Avrasya modeli inşa etmeyi amaçladığını öne sürmektedir.

Ancak, Ruslar bile yeni bir Helsinki Nihai Senedi benzeri bir girişimin Güney Asya’da geniş destek bulacağından şüphe duymaktadır. Özellikle Avrupa güvenlik kurumlarının giderek daha fazla parçalanması göz önüne alındığında, böyle bir girişimin başarısı daha da tartışmalıdır. Gerçekte, devam eden Batı-Rusya krizi, uluslararası güvenlik düzenlemelerinde yukarıdan aşağıya yaklaşımın yalnızca Avrupa’da değil, her yerde ciddi bir darbe almasına neden olmuştur. Avrasya

Hindistan’da ise daha endüktif bir paradigma popüler görünmektedir. Bu yaklaşım, önce daha küçük ve aşamalı konularla ilgilenilmesi gerektiğini, ardından katılımcı tarafların birbirlerine yeterince güven ve işbirliği deneyimi kazandıktan sonra daha hassas, tartışmalı veya stratejik meselelere yönelmeyi önerir. Bu aşağıdan yukarıya yaklaşımın Asya’da çok boyutlu ve sürdürülebilir bir güvenlik sistemine yol açıp açmayacağını ancak gelecek gösterecektir.

Hukuki Düzenlemeler

Tarihsel olarak, Rusya uluslararası ilişkilere Hindistan’dan daha fazla hukuki bir yaklaşım benimsemiştir; çünkü Rusya, kıta Avrupası’nın uluslararası kamu hukuku kültürünü ve anayasal geleneklerini büyük ölçüde miras alırken, Hindistan Anglo-Sakson emsal hukuk geleneğinin güçlü etkisi altında şekillenmiştir. Uluslararası kamu hukukunun resmi normlarına sıkı sıkıya bağlılığın önemi, Mart 2023’te kabul edilen Rusya Federasyonu’nun yeni Dış Politika Konsepti’nde vurgulanmaktadır. Bu belgede, “uluslararası hukuk” ile “kurallara dayalı düzen” arasında net bir ayrım yapılmış ve “kurallara dayalı dünya düzeni kavramının daha fazla teşvik edilmesinin uluslararası hukuk sistemini yok etme ve insanlık için diğer tehlikeli sonuçlar doğurma riski taşıdığı” ifade edilmiştir.

Potansiyel uluslararası düzenlemelerin hukuki saflığı, ikili ve çok taraflı anlaşmaların hazırlanmasına katılan Rus diplomatlar için her zaman bir endişe kaynağı olmuştur. Rus liderler, hukuki bağlayıcılığı olmayan ve uygun denetim mekanizmalarıyla desteklenmeyen gayri resmi taahhütlerin genellikle sürdürülebilir olmadığını düşünmektedir. Kremlin’deki yaygın algı, Soğuk Savaş sonrası dönemde Batılı ortakların Rusya’ya birçok kez hayal kırıklığı yaşattığı ve Rusya’ya verilen çeşitli gayri resmi taahhütlerin (örneğin, NATO’nun 1990’da Doğu’ya doğru genişlemeyeceği iddiası) uzun süreli olmadığı yönündedir. Avrasya

Hindistan, Asya’daki gelecekteki kolektif güvenlik düzenlemelerinin hukuki boyutunda çok daha esnek bir yaklaşım sergilemektedir. Hatta Hindistan liderliğinin, Yeni Delhi’de çok değer verilen dış politika hareket serbestisini sınırlayabilecek hukuki bağlayıcı anlaşmalara girmek istemediği bile söylenebilir. Hint stratejik çevrelerinde “ittifak” terimi hâlâ birçok kişi tarafından şüpheyle karşılanmaktadır. Sonuçta, bir ulus, bir uluslararası anlaşmanın artık çıkarlarına hizmet etmediğine karar verirse, her zaman bu tür bir hukuki bağlayıcılıktan çıkmanın bir yolunu bulabilir. Bir uluslararası anlaşmaya sürekli bağlılık, belirli hukuki formüller veya zorlayıcı denetim prosedürlerinden ziyade, anlaşmanın ulusal çıkarlara hizmet ettiği anlayışına dayanmalıdır.

Hindistan’ın Değişen Yaklaşımları

Başbakan Narendra Modi’nin 2014’te göreve ilk kez gelmesinden bu yana geçen on yılda, değişen jeopolitik ortam nedeniyle kolektif güvenlik konusundaki yaklaşımı önemli ölçüde evrilmiştir. Hindistan’ın geleneksel olarak stratejik özerkliği koruma, bağlantısızlık ilkeleri ve büyük güçlerle ikili ilişkiler geliştirme vurgusu, zamanla alt bölgesel kolektif eylem ve çok taraflılıktan öteye bir iştah geliştirmiştir. Ancak bu dönüşüm, Hindistan’ın Asya’daki uluslararası güvenlik konularında Rusya’nın hukuki yaklaşımını benimsemesiyle sonuçlanmamış ve muhtemelen sonuçlanmayacaktır. Yeni Delhi’nin, güvenliğe odaklı çok taraflılık yerine, daha çok kalkınmaya odaklı çok taraflılıkta daha fazla deneyim kazandığını söylemek doğru olacaktır. Dahası, Hindistan’ın çok taraflılığa yaklaşımındaki bu değişimler, Moskova’da anlaşıldığı şekliyle kolektif güvenlikten ziyade, çok taraflı sınırlama ve caydırıcılık yönünde kademeli bir geçişi işaret edebilir. Avrasya

Farklı Yaklaşımların Sonuçları

Bu yaklaşım farkı, Rusya’nın her zaman silah kontrolü müzakerelerinde hukuki bağlayıcı taahhütler talep etmesinin ve Hindistan’ın Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO), BRICS ya da Quad gibi önemli yapılar için hızlı kurumsallaşma yolunda ilerlemeye genellikle isteksiz davranmasının nedenlerinden biridir. Bu bağlamlarda Yeni Delhi, taahhütlerin “a la carte” şeklinde olmasını, yani katılımcı taraflara belirli projelerde veya işbirliği formatlarında tercih edilen düzeyde yer alma hakkı tanınmasını tercih etmektedir. Hukuki yaklaşım şüphesiz daha iddialıdır, ancak aynı zamanda daha katıdır. Öte yandan, duruma bağlı yaklaşım daha belirsiz olabilir, ancak mevcut zorlu siyasi koşullar altında daha esneklik sağlaması açısından önemlidir.

Güvenlik ve Kalkınma

Rusya’nın Asya kolektif güvenlik sistemine yaklaşımı, güvenlik ve kalkınma arasındaki yakın ilişkiyi, gelecekteki Asya düzeninin en önemli iki boyutu olarak görmektedir. Gelecekteki güvenlik mekanizmaları, ticaretin kolaylaştırılması, finansal entegrasyon, kıtasal ulaşım koridorları, çok taraflı kalkınma projeleri ve insani temaslar gibi unsurlarla desteklenmelidir. Rusya’da, Hindistan’da olduğu gibi, Çin’in hızla büyüyen ekonomik gücünden endişe duyanlar bulunmakla birlikte (bu durum, Rusya ve Hindistan’ın Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne doğrudan katılmamalarının nedenlerinden biri olabilir), Moskova’da sürdürülebilir kalkınmanın güvenlik olmadan ve istikrarlı güvenliğin kalkınma olmadan mümkün olamayacağı düşünülmektedir. Avrasya

Bu nedenle Moskova, Çin ve Hindistan ile hem güvenlik hem de kalkınma iş birliği bileşenlerini dengeli bir şekilde bir araya getirmeye çalışmıştır—bu çabalar Pekin ile daha başarılı olurken, Yeni Delhi ile aynı başarı elde edilememiştir. Güvenlik ve kalkınma arasındaki ayrılmaz bağlantı, özellikle terörizm, çevresel tehditler, iklim değişikliği, organize suçların yayılması ve insan ticareti gibi alanlarda açıkça görülmektedir. Bu denklemin içinde, Rusya için güvenlik her zaman öncelikli olmuştur; Moskova’da, ekonomik çıkarlar genellikle daha önemli güvenlik önceliklerine tabi kılınmıştır. Avrasya

Hindistan’ın Yaklaşımı

Prensipte, bu yaklaşım Hindistan’da herhangi bir dirençle karşılaşmamalıdır—Başbakan Narendra Modi liderliğindeki ulusal yönetim de ortak kalkınmayı en önemli öncelik olarak vurgulamakta ve bu durum ülkenin dış politika ve güvenlik öncelikleri üzerinde derin bir etki yaratmaktadır. Yine de, Yeni Delhi’nin güvenlik ve kalkınmaya Moskova’dan daha bölümlere ayrılmış bir yaklaşım benimsediği görülmektedir. Örneğin, Hindistan uzun süre boyunca Rusya ile güçlü siyasi ilişkiler sürdürmüşken, bu ilişkinin ekonomik boyutu belirgin bir şekilde gelişmemiştir. İkili ilişkinin siyasi ve ekonomik boyutları arasındaki bu bariz boşluk, hem Yeni Delhi hem de Moskova için bir endişe kaynağı olmuştur; ancak bu durum iki tarafın önemli güvenlikle ilgili konularda birlikte çalışabilme kapasitesini olumsuz etkilemiş gibi görünmemektedir. Avrasya

Yeni Delhi’nin, Pekin’i sadece zorlu bir jeopolitik rakip olarak değil, aynı zamanda güçlü bir ekonomik rakip olarak da gördüğü açıktır. Örneğin, Hindistan’ın Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması’ndan (RCEP) uzak durma, ancak ABD öncülüğünde başlatılan Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi’ne (IPEF) katılma kararlarının arkasında bu düşüncenin etkisi bulunmaktadır. Ancak, tüm siyasi anlaşmazlıklar ve hatta iki ülke arasında yaşanan doğrudan askeri çatışmalara rağmen, 2023–2024 mali yılında Çin, Hindistan’ın en büyük ticaret ortağı olarak ortaya çıkmıştır. İki ülke arasındaki karşılıklı ticaret yaklaşık 118,4 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiş ve bu rakam, aynı dönemde Hindistan’ın ABD ile gerçekleştirdiği 118,3 milyar dolarlık ticaret hacmini hafifçe aşmıştır.

Bu tür bir senaryonun, Kremlin ile Beyaz Saray arasındaki artan siyasi gerilimlerle paralel olarak Rusya-ABD ticaretinde gerçekleşmesi imkânsız gibi görünmektedir. Moskova ve Yeni Delhi arasındaki bu fark tesadüfî değildir; Rus ve Hint ekonomik ve siyasi sistemleri arasındaki derin ayrılıklardan kaynaklanmaktadır. Rusya’da, en önemli ekonomik çıkar grupları bile her zaman Hindistan’daki benzer gruplara kıyasla daha az etkili olmuştur.

Avantajlar ve Dezavantajlar

Her iki yaklaşımın da kendine özgü avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Bir yandan, 21. yüzyılda güvenlik ve kalkınmayı birbirinden ayırmak giderek zorlaşmaktadır. Öte yandan, güvenlik gündemini kalkınma unsurlarıyla aşırı yüklemek, bir anlaşmayı çok karmaşık ve neredeyse gerçekleştirilemez hale getirebilir. Ayrıca, uzun vadeli kalkınma beklentileri tamamen acil ulusal güvenlik çıkarlarına tabi kılındığında, dış politika gündeminde ciddi bozulmalar yaşanması muhtemel, hatta kaçınılmaz olabilir. Avrasya

İleriye Dönük Perspektifler

Rusya ve Hindistan’ın (Avr)Asya’da kolektif güvenlik fikrine yaklaşımlarına dair yapılan bu kısa özet, çağdaş uluslararası ilişkiler teorisi için belirli bir paradoksu ve hatta bir meydan okumayı ortaya koymaktadır. Yükselen bir büyük güç olarak Hindistan’ın, uluslararası sistemde köklü değişiklikler talep eden daha revizyonist bir dış politika modeli sergilemesi beklenirdi, çünkü bu sistem büyük ölçüde Hindistan bağımsızlığını kazanmadan önce şekillenmiştir. Öte yandan, olgun bir büyük güç olarak Rusya’nın mevcut statükoya bağlı kalması beklenir; zira bu statüko, Moskova’ya sistem içinde çok özel bir statü sağlamaktadır. Ancak gerçekte tam tersi bir tablo gözlemlenmektedir—Hindistan uluslararası sistemin dönüşümüne son derece temkinli yaklaşırken, Rusya sistemi kökten ve kalıcı olarak değiştirecek kapsamlı bir devrim çağrısı yapmaktadır. Avrasya

Yine de, Rusya ve Hindistan’ın kıtasal güvenlik konusundaki yaklaşımlarındaki yukarıda bahsedilen farklılıklar, iki ulusun birçok pratik güvenlik meselesinde birlikte çalışmasını engellememelidir. Hatta Rusya ve Hindistan’ın güvenlik konularındaki yaklaşımlarının birbirini tamamladığı ve Asya’nın son derece karmaşık güvenlik gündemine yönelik gereken sinerjiyi üretebileceği bile söylenebilir. Avrasya

Bu bağlamda, iki ülke birbirlerinden çok şey öğrenebilir. Rusya, Hindistan’a stratejik istikrar, silah kontrolü ve dünyanın uzak bölgelerindeki uluslararası kriz yönetimi gibi kritik alanlar da dahil olmak üzere küresel politika konusundaki çeşitli deneyimlerini aktarabilir. Öte yandan Hindistan, Rusya’ya dostane bir çevre inşa etme, iyi ayarlanmış “bölge dengesi” stratejileri geliştirme ve en önemlisi, kritik güvenlik zorluklarıyla başa çıkmada uygun bir “stratejik sabır” uygulama konularında rehberlik edebilir.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Yapay Zeka Çağında Savaş ve Barış

Henry A. Kissinger, Eric Schmidt ve Craig Mundie: War...

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...