Avrupa Kimliği

Avrupa’da kimlik tartışmaları ve kimlik üzerine geliştirilen modellerin ortaya çıkması uzun yıllar öncesine dayanmakla birlikte; SSCB’nin dağılmasının ardından bu konuya ait söylemlerdeki vurgular artmıştır. Avrupa Kimliği’nin oluşum aşamasındaki öğeler ve bu öğelerin yeni kimlik inşası sürecinde ne kadar kapsayıcı olacağı konuşulmaktadır. Bu konuyla ilgili farklı görüşler hakimdir. Yapılan bu çalışmada öncelikle; Avrupalılık, Avrupa Kimliği üzerine geliştirilen modeller detaylandırılacaktır. Avrupa Kimliği’nin ulus devletler seviyesindeki tezahürü, bugünün siyasi birliği ve projesi olan Avrupa Birliği’nin bu kimliğin inşasındaki rolü ve Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde vatandaşlık tanımı kapsamında edinebileceği tecrübeleri göreceğiz.

 Avrupa Kimliği; AB’nin siyasi bir birlik olarak uluslararası arenada ortaya çıkmasının ardından bu yapı referans alınarak tartışılmaya başlanmıştır. Avrupalılık ve Avrupa Kimliği denildiği zaman AB’nin esas değerleri ve kriterleri üzerinden bir tanımlamaya gidilir. 

Türkiye ile Avrupa Kimliği’nin bağlantısı ise kuruluş yıllardan itibaren süregelen bir inşa sürecinin bugünkü politik arenaya yansımasıdır.” Türkiye’de modernliğin krizi olarak karşımıza çıkan ulus devlet sorununa yabancı olmayışımız doğaldır. 80’li yıllardan bu yana, Türk kimliğini oluşturan farklı kimlik öğeleri, siyasal stratejiler kapsamında ortaya çıkıyor. Ulus devletin oluşumu sırasında; ülke topraklarında yaşayan ve kültürel, dilsel, hatta dinsel türdeşleştirme sürecine tabi kılınan, dolayısıyla da ulusal kurumlarda yer almayan topluluklar, bugün siyasal alanda kendi kültürlerinin otantik özelliği talebini dile getiriyorlar. Böylelikle; etnik, dilsel ya da ulusal ayrışmalar ortaya çıkıyor ve bunlar; siyasal alanda birbirlerini pek hoş görmüyorlar. Bunların ortaya çıkması, devletin oluşumuna, dolayısıyla da tanımına özgü çelişkileri büsbütün belirgin kılıyor.”[1]

Avrupa Birliği sürecinde; Türkiye Avrupalılık kimliği inşa edilirken yapılan tartışmalarda ortaya çıkan sonuçlardan nasıl faydalanmalı ve kendi vatandaşlık tanımını yenilerken Avrupanın hangi değerlerinden yola çıkarak ulusal kimliğini oluşturmalıdır? Bu değerlendirmelerin öncesinde; Avrupalılık ve bu kimlik üzerine yürütülen tartışmalara bakmak gerekmektedir.

Avrupa Kimliği; farklı Avrupa kimliklerinin yaratılması ve Avrupa Kimlik inşası süreci en başta ulus-devlet kimliğinin yaratılması ile başladı. Avrupa Birliği’nde ortak dil yok, eğitim farklı, ortak medya yok. Ulusal kimlik, ortak semboller daha güçlü, ortak tarihler, mitler yaratılmış. Ulusal kimlik, insanların bir yere ait olma duygusu daha fazla ve ölüm duygusunu azaltıyor. Ben ölsem bile benim ulusum yaşayacak, psikolojik olarak böyle düşünülüyor. Ulus kimlik inşası, kollektif bir ölümsüzlük duygusu yaratıyor. Avrupa Birliği daha değerler bazında etkiler bırakyor. Çünkü; hem ortak geçmiş hem de semboller yaratılıyor.

İnsanların çoğunluğu ulusal kimlik ve Avrupa Birliği’nin kendilerine yüklediği kimlik ile kendilerini tanımlıyorlar. Başta da değindiğim gibi Avrupalılık kimliği günümüzde Avrupa Birliği’nin esastan tartışılan değerleri üzerinden yürütülüyor. Avrupalılık tanımlanırken nasıl bir süreç izlenmelidir? Sorusunun cevabı AB kimlik inşaasında; farklı farklı teorilerin ortaya çıkması ile birlikte cevaplandırılıyor. Geçmişten günümüze Avrupa kimliğinin inşaası üzerinde temel olarak 3 ana damara ayırdığımız teoriler literatüre hakim olmuştur.

1) Euro- nationalist mode of European Identity Construction:

Avrupadaki ulus- kimlik inşası model alınarak AB kimliğinin inşa edilebileceğini savunuyorlar. Bu görüşün en önemli temsilcisi Anthony Smith’tir. Avrupa bu yüzden ulusal kimliklere göre güçsüzdür. Çünkü; Avrupa’nın ortak anıları, mitleri yoktur. Avrupa kimliği yine ulusal kimlik gibi inşa olacaktır. Ortak anılar, semboller, mitler yaratarak bu inşa olabilir ama bu uzun süreler alır.

Anderson; Avrupa uluslarını farklı ailelere benzetir. Avrupa projesini ulus- devletler bazında değerlendirir. Ulusal kimliklere bakışı da ortak etnik, köken, duygusal bağ geleneği kapsamında şekillenmiştir. Smith; civic veya değerler bazında bir kimlik yorumunu çok sunni bulur. Kökeninin olmadığını ve ortak bir anıya dayanmadığını savunur.

“Önemli olan insanlar arasında varolan kaynaşmayı ve referansı daha yakın bir birliğin temellerini atarak sağlamlaştırmaktır. Kollektif kimliğin yaratılması için bu gereklidir. Ulus kimlik süreci model alınarak; ortak bir değerler sistemi oluşturulmalıdır. Avrupalılık kimliği ulus- devletin inşa süreci şeklinde zaman içerisinde tüm dinamiklerin entegrasyonu ile hazırlanmalıdır.”[2]

Antony Smith; bütün farklılıklara rağmen; Roma Hukuku, parlamenter kurumlar, kültürel özellikler ve din bazında benzerliklerin- ortaklıkların vurgulanması gerektiğini düşünüyor. Farklılıklar içinde birlik; “unity in diversity” söyleminden hoşlanmıyor. Daha çok “family of cultures” terimini kullanıyor. Belirli bir geçmişi olan ve o geçmiş üzerinden bir inşa sürecinin başlatılması gerektiğine inanıyor.

2) Constituonal Patriotism:

Anayasal yurtseverlik; aynılık ve benzerlik yerine; ötekinin öteki olduğunu kabul eden bir kimlik anlayışıdır. En önemli temsilcisi Jürgen Habermas’tır. Smith’in tam tersi bir görüşün savunulduğunu görüyoruz. Avrupa’da siyasi bir kimlik yaratılabilir. Smith’in dediği gibi bir kültürelci ve çoğulcu bir anlayış Avrupa Topluluğu’nu milliyetçi bir çizgiye taşır. Bu nedenle; daha civic ve değerler bazında bir Avrupalılık kimliğinin yaratılması hedefleniyor.

 “Ortak kimlik, ortak vatandaşlık yaratılabilir. Habermas’a göre; herkesin tek kimliğinin olması şart değil; ulus kimliğinin yanında supranational( ulusüstü), civic değerlere dayalı Avrupalılık kimliği de sürdürülebilir. Ortak değerlerin güçlü olmamasına rağmen; ortak bir civic kimlik yaratılabilir.”[3]

Anayasal yurtseverlik kavramı; özellikle Avrupa Birliği için bir anayasa oluşturma çabaları esnasında gündeme gelmiştir. Anayasal değerler etrafında Avrupa Birliği yurttaşlarını birleştirerek farklılıkların birarada yaşaması ve yaşatılması amaçlanmaktadır. Anayasal yurtseverlik özellikle; 1990’ların başından bu yana Türkiye’de anayasal yurttaşlık adı altında tartışılmaktadır.

 “Anayasa; Avrupa kimliğinin temellerinin garanti altına alınması açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Ortak bir kimliğin anayasası hazırlanırken herzaman sorunlar çıkmaktadır. Çünkü; anayasa ulusal- devletleri temsil eder. Fakat; Avrupa kimliği bu çatışmayı ortadan kaldırabilir. Ulusüstü bir birlik anlayışı, siyasi olarak oluşturulan bir birlik anlayışı ile birlikte; daha duygusal ve etnik temele dayalı bir ulus anlayışı bütünselleştirilebilir. Bu iki kimlik anlayışının ortaya çıkardığı yapı; kültürel ve dini olarak geçmişe dönük bir Avrupa anlayışı yerine, politik ve rasyonel temellere dayalı olan ve geleceğe yönelik planları kurgulayan bir Avrupalılık anlayışını temsil etmektedir.”[4] 

3) Constructivist mode of European Identity:

Avrupalılık kimliği bir seferde yaratılıp bitecek birşey değildir. Heran inşa süreci halindedir. Sürekli inşa ve yeniden inşa içindedir. Hem Avrupa Birliği içindeki hem de AB dışındaki olaylardan etkilenir. 

“Avrupa inşa edilirken, ulus devletler de aynı ölçüde Avrupalılaşmaktadır. Çünkü; Avrupa kimliği sürekli inşa edilmektedir. Dolayısı ile ulus devlet ile Avrupalılık kimliği çatışmamaktadır. Bunlar; birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Anderson; sürecin dinamikleriyle ilgilenmektedir. Hem ulus devlet kimliğinin hem de Avrupa kimliğinin dönüştüğünü söylemektedir. Avrupa Kimliğini inşa ederken amaç şu olmalıdır: Çok uluslu bir yapının, Avrupa Birliği’nin bütünsel yapısı içerisinde; çok fazla olan farklılıkları nasıl bir potada eritebilirizin cevabını verebilmektir.”[5]

Bu anlayıştan yola çıkılarak 70’lerin başlarında; Avrupa Kimliğine ilk referans yapılıyor. 80’lerin ortasında semboller yaratılıyor. Bayrak ve marş gibi semboller ön plana çıkartılıyor. 84-91 yıllları arasında “Halkların Avrupası” sloganı önem kazanıyor. Daha sonraları ise; ulusal kimlik inşası model alınarak, AB Kimliği yaratılmaya çalışılıyor. 92-96 arasında; Avrupa Birliği vatandaşlığı ortaya çıkıyor.

1973 Kopenhag Zirvesi’nde Avrupa Topluluğu’nun dünya kimliği üzerindeki etkisinden bahsediliyor. Avrupa Kimliği’nin dünyada yaratılması ve dünya politikalarındaki etkisi değerlendiriliyor. Avrupa Kimliği; insan hakları, demokrasi ve hukuk kavramlarının savunuculuğu üzerinden şekillendiriliyor.

Avrupa Kimliği’nin dinamikleri konusunda; ortaya çıkan bu 3 modelinde kimliğin tarihsel evrimi çerçevesinde kullanıldığını ve her birinden zaman zaman faydalanıldığı görülmektedir. Avrupa’nın geçmişe dayalı bazı değerlerinin olduğunu ve sadece bu değerlerle ortak bir bilinç oluşturulabileceğini düşünenler,  Avrupa Kimliğini siyasi bir eksende inceleyerek daha civic değerler kapsamında oluşturulması gerektiğini savunanlar ve Avrupa Kimliği’nin ulus devlet kimlikleriyle birlikte; dış olayların da etkisiyle birlikte temellendirileceğini söyleyenlerin tüm amacı ortaklığa dayanan bir Avrupa Kimliği’ni çerçevelendirmek olmuştur.

Avrupalılık Kimliği; genel söylemler itibariyle ortaya çıkarılan bu modeller yardımı ile tanımlandırılır. Ancak; Avrupa Kimliği’ni tanımlarken; bu kimliğin oluşturulmasında ve daha sonrasında bu kimlik içerisinde kendini adlandıran ülkelerin kimlik anlayışlarını incelemek gerekir. Çalışmanın bu aşamasında; Avrupa Kimliği’ni Almanya ve Fransa ülkelerinin üzerinden giderek inceleyeceğim.

Almanya Kimlik Modeli: Primordialist & Jus- songuinis

“Almanya’nın ulus devlet boyutuyla kimliğini ve vatandaşlığını tanımladığı yapı primordialist bir yapıdır. Daha kökene bağlı ve kendi isteğinizle değiştiremeyeceğiniz öğeler kimlik tanımı için öncüldür. Etnisite, akrabalık bağı gibi doğuştan verili nitelikler Alman kimliğini belirler. Net ve sabit bir anlayış vardır. Dışardan olan birinin vatandaşlığa kabul edilmesi güçtür. Kültürel bazda geçmişleri sorgulayan bir anlayıştır.”[6]

 “Kültürel brilik ve ulusal cemaatin organik niteliği zaten ulus tanımında içkindir. Alman ulusu aynı kökenleri paylaşan, coğrafi olarak aralarında hiçbir iletişim ağı bulunmayan krallıklara dağılmış olsalar da kendilerini Alman halkına aidiyetle ifade eden bireyler arasındaki organik bağlardan yola çıkılarak hayal edilmiştir. Bu iki yaklaşım; kültür ile siyaseti iç içe geçirdikleri ölçüde, birbirleriyle buluşurlar; Almanya’da kültürel bir kimliğin temelini oluşturduğu düşünülmektedir.” [7] 

Almanya’nın ulus devlet olması süreci içerisinde; kimlik inşasına katkıda bulunan kişi Herder’dir. Kültürel birlik, dil birliği konusundaki Alman düşünü beslemişler, aynı ataları, aynı dili ve aynı kültürü paylaşan herkesi kolektif bir kimlik içinde toplamışlardır.” Alman kimliğini, Alman ulusunun saflığını korumaya çalışmaktadır. Herder; ulus kavramını siyaset dışı bir kavram olarak tanımlamaktadır. Apolitik ve daha etnik bazda tanımlanan bir kimlik anlayışıdır. Alman Kimliği’nin diğer bir özelliği de “jus-songuinis” bir yapıya ait olmasıdır. Diğer bir deyişle; dışlayıcı bir tutuma sahip nitelik taşımasıdır. Ortak köken bazında vatandaşlığı ve kimliği tanımlar. 

Almanya’da özellikle; siyasi birlik tamamlandıktan sonra ve en kritik nokta olan 2. Dünya Savaşı sırasında güçlü bir şekilde görülen primordialist öğelerin Avrupa Birliği süreci ile birlikte zayıfladığını görmekle birlikte; Alman ruhu denilen kavramda köken bazında vatandaşlığın ve dışlayıcı politikaların hala geçerli olduğu görülmektedir.

Tarihsel olarak; 2. Dünya Savaşı esnasında yaşanılan Nazi soykırımından sonra; ırkçılık Almanya’da yeni ulusal kimlik inşasında kesinlikle dışlanmıştır. Soykırım döneminden kalan bu resimden dolayı; Almanya yeni ulusal kimlik modelinde dışlayıcılığa yer vermemektedir. Bu süreç; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra; Alman milliyetçiliğne alternatif olarak, Avrupa entegrasyonu süreci vurgulanmaya başlanmıştır. Irkçı milliyetçi bir geçmişi “Avrupalılık” kimliği altında unutmaya çalışmışlardır. Kendi tarihlerini Avrupa tarihi altında soykırımı hatırlatmayacak bir anlayış ile birlikte inşa etmeye başlamışlardır.

2) Fransa Kimlik Modeli: Universalist& Jus Soli

 “11 Mart 1882’de Sorbonne’da verdiği konferans metinlerinden oluşan “Bir ulus nedir?” adlı eserde Ernest Renan tarafından geliştirilen düşüncenin ana içeriği Fransa’nın kimlik inşası sürecini belirleyen en önemli idealardandır.”[8]

 “Renan ulusu, ortak anılardan ve birlikte yaşama isteğini ifade eden tasarımlardan oluşan bir “ruh” olarak tanımlar. Farklı dilleri konuşan ya da farklı bölgelerden gelen, kısacası farklı kültürel referanslara sahip olan, ama kültürel, dilsel ya da dinsel aidiyetlerin ötesinde bireylerin genel iradesini kapsayan tek bir siyasi referans tarafından birleştirilmiş bireyler ve gruplar arasında paylaşılan bir kolektif irade söz konusudur. Ona göre; siyaseti etnografik çözümlemeye dayandırmak, boş hayaller peşinde koşmaktan başka birşey değildir.”[9]

Renan’ın ulustan; anılardan oluşan bir ruh olarak söz etmesi ulusu inşa etmek üzere farklılıkları bir araya getirme yaklaşımını ortaya koymaktadır.

Fransa’nın ulus kimlik anlayışı; daha içine alıcı bir modeldir. İçerdeki ve dışardaki ayrımı çok net değildir. Daha esnek sınırlar vardır. Akıl ve değerler ön plandadır. Belli kurallara uyulması durumunda biz sizi içeri alacağız mantığı hakimdir. Göçmenliğe esnek bakılır. Bir süre sonra kendi kimliklerine kabul ederler. Bireyin ve bireyselliğin ön planda olduğu Fransız kimlik modelinde; siyasi kültür önemlidir. Kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışı vardır.

Fransız modelini her ne kadar universalist olarak tanımlasak da; zaman zaman ırkçı eğilimlerin ortaya çıktığını görmekteyiz. Yabancı düşmanlığının yükseldiğini görmekteyiz. Fakat; Fransız kimliğinin oluşumunda ırkçı öğelerle yoğurulmuş bir kimlik modelinden bahsedemeyiz. Avrupa Birliği süreci içerisinde de; Fransa’nın Avrupa’nın oluşumunda kendini üstte görmesinden söz edebiliriz. Kendi toplumlarını, batı medeniyetine olan katkılarını diğer bir çok devletten daha fazla olduğu konusundaki tezleri bilinmektedir.

 “Fransız kimliği; Fransa cumhuriyetçi entegrasyon idealinin asimislasyonu andırdığı söylenebilir: Fransız uygarlık projesi, yabancıları dil, laiklik, modernizm, devlet merkezcilik, Batı merkezli, evrenselcilik ve akılcılık yoluyla asimile eden bir yurttaşlık modelidir. Kültürel çeşitlilik genellikle göz ardı edilirken , yurttaşlığın altı çizilmiştir. Dolayısıyla; siyasal olarak tanımlanan yurttaşlık, kültür özelindeki milliyet karşısında daima öncelikli bir yere sahip olmuştur. Yurttaşlığın milliyet, siyasal ulus kavramlarının etnokültürel ulus kavramları üzerindeki hakimiyeti, muhtemelen en iyi şekilde Tallien’in 1975 baharındaki “ Fransa’daki tek yabancılar kötü yurttaşlardır.”[10] sözleriyle ifade edilmiştir.

Güçlü bir ulus devlet olan Fransa; kendini asimilasyoncu ve eşitlikçi olduğu ölçüde evrenselci olarak da görür. “Siyasal entegrasyon kültürel entegrasyonla, yani bireyin ulusal kurumlar sayesinde “ asimilasyonu” ile eşanlamlı hale geldi. Dominique Schnapper’in “ulusal entegrasyon sürecinin kendisini” oluşturduğunu yazdığı “ Fransız usulü entegrasyon’un temel özelliği bu tektipleştirme çabasıdır. “[11]

Fransız Kimliği; vatandaşlık kampsamında vurguladığı değerleri civic unsurlar üzerine inşa etmiştir. Avrupa Birliği içerisinde kimi zaman ırkçı söylemlerle politik arenada varolsa da Fransa’nın kimlik anlayışı asimislasyonla içeri alıcı bir özelliğe sahiptir.

Almanya ve Fransa’nın kendi kimlik anlayışları; Avrupa Birliği’nin kendi içindeki kimlik sorgulaması veya Avrupa Kimliği’nin inşasında ortaya çıkan farklı modeller günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Ulusal kimlikten sıyrılamayan AB ülkeleri; birliğin kimlik anlayışını tanımlarken içinde kaldıkları ulusal aidiyetin kuvvetli hislerini bu tartışmaya yansıtmaktadırlar. Tüm bunlarla birlikte; Türkiye’nin bu durum karşısında farklı sonuçlar çıkarabilme ve bu sonuçlara uygun politikalar üretilmesi gerekmektedir.

Avrupa Kimliği ve Avrupa Birliği’ne entegrasyon sürecinde Türkiye’nin; bu sürecin sonuçlanmasından çok daha fazla önem vermesi gereken nokta; sürecin kendisidir. Bu süreç içerisinde yurttaşlık veya vatandaşlık kimliğimizin hangi temeller üzerine oturtulacağı ve birlikte yaşayabilmenin olanaklarının sağlanması için hangi değerlerin savunulması gerektiği  Avrupalılık deneyimi ve AB’nin bu içinde bulunduğu kimlik tartışmalarından yararlanılarak oluşturulabilir.

 “Derin kökleri olan bir Avrupalılık hissinin Batılı toplumlarda da bulunmadığına şüphe yoktur ki Almanya ve Fransa ülkelerinden ulusal aidiyetin temel Avrupalılık fikrine o kimliğe hizmet etmekle beraber çoğu zaman ayrımcılıklara ve zayıf bir entegrasyonun geliştirilmesine neden olmaktadır. Avrupalılık kimliği; tarihin başlangıcından bu yana var olan  bir kimlik olmayıp, Avrupa Birliği’nin siyasi elitleri tarafından, eğitim, Avrupa yurttaşlığı ve ortak tarih ve gelecek aracılığıyla ideolojik olarak zaman içinde oluşturulmaktadır.”[12]

Avrupa Birliği’nin ulussonralığı simgeleyen yapısı ulusal kimliklerin de dönüşmesini sağlamaktadır. Ulussonrası anlayış kültürel çeşitliliğin tanınmasını ve Avrupa aidiyetinin temeli olarak çoğulculuğun kabul edilmesini gerektirmektedir. Siyasi Avrupa düşüncesinin mantığından kaynaklanan bu çok sayıda kimlik tanımı ilkesi ve değerleri Avrupa’nın inşasına eşlik eden tartışmaları gündeme getirmektedir.

Türkiye’nin AB entegrasyon sürecinde nasıl bir yurttaşlık pratiği geliştirmek suretiyle; demokrasi ve siyasal temsil sorunlarına getireceği çözümü tartışmak doğru olcaktır. Türkiye’nin bu süreçte kimlik ve aidiyet hissi yaratılmasını amaçlayan ve ortaklığın tüm ülkede benimsenmesini sağlayacak politikalar oluşturması gerekmektedir.

Avrupalılık; “farklılık içinde birlik” anlayışının egemen olduğu ve uygulamada çıkan sorunlar nedeniyle bu anlayışın gözardı edilemeyeceği bir inşa sürecindedir. Farklı ülkelerin, ülkeler içerisinde yer alan farklı yerellerin, dillerin ve kültürlerin bir uyum içerisinde sistemin işleyişine katkıda bulunacak insanların oluşturduğu bir Avrupa, halkarın Avrupası. Bu düşünce içerisinde; özellikle Helsinki Zirvesi’nden sonra Avrupa’da yer alan ve ortaklığı zedeleyen güvenlik söylemi yerini kültürel çeşitliliğe bırakmıştır. Avrupa içerisindeki azınlıklara ve farklılıklara karşı egemen olan güvenlik söylemi birlik içerisinde yaratılmaya çalışılan bütünlüğün güçlendirilmesi için değiştirilmiştir.

Avrupalılık; tarihi itibariye; bütünleşme, barış süreci ve bölgesel yönetişimi teşvik eden bir yapıdır. Bölünme ve parçalanmaları tasvip etmeyen bir projedir. Bunun örneği; İngiltere karşısından bağımsızlığını kazanma girişimlerinde bulunan İskoçya’ya bağımsızlık durumunda AB ile üyeliğinin sona ereceği baskısının yapılması olmuştur.

Türkiye’nin AB entegrasyonu sürecinde yerine getirmesi gereken Katılım Ortaklığı Belgesi’nde de görüldüğü gibi; “azınlık” terimi yerine, “farklılık içinde bütünlük” ilkesinin  ön plana çıkarılması için kültürel farklılık terimi kullanılmıştır. Bu aşamada; Türkiye içerisinde birliği ve ortak yaşam alanını yaratmanın formülü; AB’nin geliştirmeye çalıştığı ve ortak bir geçmişten çok ortak bir geleceğe referans veren söylemin yerleştirilmesi gerekmektedir.

Demokratikleşme, insan hakları, siyasal katılım, eşitlik ve özgürlük gibi alanlarda reformların gerçekleştirildiği Türkiye’de, yurttaşlık konusunda yeterince tartışma yapılmadığını söylemek abartılı olmaz. Haklar ve ödevler konusunda yapılması gereken daha çok şey vardır. Üzerinde çalışılan reformlar eğitimle birlikte; ortak bir dilin yaratılması yolunda gerçekleştirilmelidir. Ortak geçmişten çok ortak gelecek inşası yolunda adımlar atılmalıdır.

Türkiye’de siyaset; farklı toplumsal grupların ve taleplerin karar alma süreçlerine eklemlenmesi ve siyasal alanda temsil edilmesi şeklinde algılanmak yerine, Batı’da Avrupa Kimliği içerisinde yer aldığı gibi farklı taleplerin barışçıl bir zeminde çözümü için kullanılması gereken demokratik araçların varlığıyla şekillendirilebilir.

“Modern toplumun temel dayanağı olan “ güven” kurumunun tahsis edilmesinde birincil ödev devlete düşmektedir. Ancak bunun yapılabilmesi için bazı anayasal engellerin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bilindiği üzere; anayasalar, devletin gücünü sınırlayan, bireyin hak ve özgürlüklerini tanımlayan, iktidarın tek elde toplanmasını engelleyen, çoğulculuğu benimseyen ve hukukun üstünlüğünü savunan toplumsal sözleşme metinleridir. Ancak, halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasası, devletin gücünü sınırlayacak yerde hak ve özgürlükleri sınırlamış ve bunları adeta istisnalar haline getirmiş, halka güvensizliği ruhuna içselleştirmiş, yargı birliğini ve bağımsızlığını örselemiştir. Dolayısıysa; Türkiye’de “güven” edilebilmesi için var olan bu anayasal açmazların giderilmesi ve siyasal eksende, bireysel hak ve ödevlere vurgu yapılarak, yurttaşlık kurumunun ön plana çıkarılması gerekmektedir.”[13]

Avrupa Kimliği’nin inşa süreci tartışmalarında ortaya çıkan anayasal yurttaşlık kavramını tüm bu AB değrleri üzerine yapılmış detaylandırmalarla birlikte; sonuç bölümünde önerilerle birlikte temellendirmek doğru olacaktır. Avrupalılık Kimliği, Avrupa Birliği’nin yapısı ve Anayasal yurttaşlık kavramlarının tecrübeleriyle Türkiye’de oluşturulacak anayasal yurttaşlık anlayışı paralel bir düzlemde gelişmeyi sağlayacaktır. Avrupa Birliği açısından  bakıldığında durum; geçmişte; ulusal, kültürel ve dinsel farklılıklar üzerinden birbirlerine karşı düşmanlık besleyen ulusların, oluşturulmaya çalışılan bir anayasa ve inşa edilmeye çalışılan geleceğe doğru sadakati aranmaktadır. Türkiye için geçerli olan yapı ise; geçmişten bugüne ulus devlet inşa sürecinde sistemin dışında kalmış veya bırakılmış öğelerin geleceğe taşınabilmesi hususunda ortaya çıkan resimdir.

Çalışmanın bu aşamasındaki öneri kısmında asıl temel değerlerin ortaya koyulmasını ve bu değerler üzerinden politikalar izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Pratik anlamda kısa zamanlı çözümler yerine evrensel ve Avrupa temelli ortaya çıkan çağdaş normlar üzerinden hesaplanarak günümüze gelen tecrübelerden faydalanmak için Avrupa Birliği projesinin önemli olduğuna inanıyorum. Özellikle; ortak yurttaşlık, anayasal yurttaşlık kavramı üzerinde vurgu yapılması gerektiğini düşünüyorum. Avrupa için bile bugün büyük tartışma konusu olan çok kültürlülük, farklılıklar içinde birlik ve ulus sonralılık kavramlarının Türkiye yurttaşlığı üzerinde olumlu bir etki yaratacağı kanaatindeyim.Ortak geçmiş söylemi ile birlikte; ancak bu geçmişi civic bir anlayış çerçevesinde tutarak, ortak geleceğe ve birlikte nasıl barış içerisinde yaşayabiliriz sorusunun cevabını bulmaya hukuk üstünlüğünü ve insan haklarını diğer bir deyişle; evrensel değerleri savunarak ulaşılacağı düşüncesindeyim.

Türkiye; içerisinde bulunduğu bu entegrasyon projesinin tüm yararlarını, çıkmazlarını ve sentezlerini kendi ortak paydasının inşası için değerlendirmelidir. Farklılıkların anayasal değerler etrafında gelecekteki ortak bir hedefe yönelik olarak bir arada tutulması; AB ile sağlanacak tam üyelik mutabakatı aşamasında ulusal sınırları içerisinde güçlü ve yurttaşlarının barış içerisinde yaşadığı bir ülkeye olacak Türkiye’ye hizmet edecektir. Türkiye için geçerli olan ve çimento işlevini gören birleştirici unsur; ortak anayasal yurttaşlık çervesinde, gelecek söylemlerinin yoğun olduğu bir kimlik anlayışıdır.

 

Selma BARDAKCI

Bahçeşehir Üniversitesi 

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü      

 

     {jcomments on}

 


[1] Riva Kastoryano, Kimlik Pazarlığı, İletişim yayınları 1996, syf:12

[2] http://polisci.memphis.edu/Kaelberer/RIS%20article%20full%20file.pdf

[3] Habermas, J. (1994a) ‘Struggles for Recognition in the Democratic Constitutional

State’, in C. Taylor and A. Gutmann, Multiculturalism. Princeton, NJ:

Princeton University Press

[4] E.Fuat Keyman and Ahmet İçduygu ,Citizenship in a Global World;syf: 90-91

[5] Theodora Kostakopoulou , Citizenship, Identity , and immigration in the European Union, syf: 40-41

[6] Euro Türkler, Ayhan Kaya- Ferhat Kentel, İstanbul Bilgi Üni.Yayınları, 2005 syf: 98

[7] Riva Kastoryano, Kimlik Pazarlığı syf: 66- 67

[8] Riva Kastoryano  Kimlik Pazarlığı , syf: 63

[9]Lawrence D. Kritzman Identity Crises: France, Culture and the Idea of the Nation University of Wisconsin Press

[10] Euro Türkler, Ayhan Kaya- Ferhat Kentel, İstanbul Bilgi Üni.Yayınları, 2005 syf: 98

[11] D. Schnapper, Yurttaşlar Cemaati Modern Ulus Fikrine Dair

[12] Euro Türkler, Ayhan Kaya- Ferhat Kentel, İstanbul Bilgi Üni.Yayınları, 2005  syf: 126-127

[13] Ayhan Kaya- Turgut Tarhanlı, Türkiye’de Çoğunluk ve Azınlık Politikaları TESEV Yayınları, syf:66

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...