Küresel Siyaset ve Kafkasya’da ki Yansımaları

Gözde ÖZCEVİZ: ABD ve AB’nin enerji üzerinden Rusya’nın hegemonyasını kırma çabalarına karşı Rusya’nın ortaya çıkardığı yeni enerji güzergâhları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ: Sovyetler Birliğinden sonra açıkçası Rusya ekonomik olarak çok zor durumda kaldı. Aslında sonra demek de doğru değil. Çünkü Sovyet Birliğinin yıkılış sebeplerinin en önemli unsurlarından bir tanesi ekonomisinin çok kötü durumda olmasıydı. Bunu çözebilmek için Rusya çeşitli alternatifler, çeşitli yollar denemiştir. Bunlardan birisi de Batıdan özellikle ABD’den yüklü oranlarda kredi alarak problemlerini çözmeye çalışmıştır. Ancak daha sonra ki yani Putin sonrası dönemlerde enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması yoluyla ekonomik kaynakları elde ettikleri ve bunun neticesinde dünyada enerji alanında gerek doğalgaz, gerek petrol açısından hegemon yani; diğerleri üzerinde hâkimiyet kuracak güce ulaştılar. Açıkçası Dünya üzerindeki gelişmelere bakıldığında, 11 Eylül olayları Balkanlarda ki etkisini ve gücünü enerji üzerinden nasıl etkin kullanabildiği böylelikle görülmektedir. Yalnız Avrupa’ya bu sorunlar özellikle Ukrayna ile yaşanan sorun nedeniyle birazcık Batı’nın gözünü açmıştır. Bu olaylar; çünkü Rusya Bölgesi bir olayı bahane ederek batılı ülkeleri çok ihtiyaç duydukları enerji kaynaklarından mahrum duruma düşebilme olasılığı ciddi anlamda vardır. Ve bunları engellemek için de yeni bir alternatif yollar bulmaya çalışıldı. Türkiye’nin de merkezinde bulunduğu alternatif güzergâhlar ve buna ilişkin çalışmalar hızlandırıldı. Rusya elde etmiş olduğu bu gücü öyle kolay kolay bırakacak bir devlet değildir. Onun için 1.’si kendisine alternatif olacak çalışmaları sona erdirmek, 2.’si kendi sahip olduğu gücün paylaşılması ve dağıtılmasını engelleyecek bir takım çalışmalar elbet yapacaktır. Bu stratejik adımlar aynı zamanda enerji politikası dediğimiz politika ve en önemlisi dış politik gücün enerji gibi çeşitli araçlarla daha da etkin olarak kalabilmesi için bu tür alternatif güzergâhları, mavi hat dediğimiz Bulgaristan- Yunanistan yani Türkiye’yi geçerek yapılan alternatif yollar buna örnek olarak gösterilebilir. Rusya’nın bu yolları, güzergâhları gerçekleştirme noktasında benim bir şüphem var. Bu yolları sadece Türkiye’nin öncülük yaptığı yeni alternatif hatları sona erdirmek, bunları inşaatını engellemek amaçlı ortaya atılmış bir blöf olarak görüyorum. Ve netice itibari ile pek bir sonuç vereceğine inanmıyorum. Bu noktadan baktığımızda Türkiye’nin alternatif yollar üzerindeki siyasetini yoğunlaştırması, geliştirmesi daha fazla destekleyicisini bulması ve bunun içinde diğer devletleri ikna etmesi gerekiyor. Bunu gerçekleştirebilirse Rusya’nın bu hamleleri, blöfleri boşa çıkacaktır.

Gözde ÖZCEVİZ: SSCB sonrası dönemde Rusya’nın arka bahçesinde ki ilişkileri göründüğü kadar sorunsuz mu? Yoksa Rusya bunları yansıtmadan hala çözmeye mi çalışıyor?

Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ: Rusya’nın arka bahçesi dediğimiz yer şuan da Kafkasya, Orta Asya olmuştur. Çünkü Rusya’yı artık AB ve ABD Balkanlardan tamamen çıkartmış durumundadır. Bu son Kosova olayı ile açık ve net bir şekilde görülmüştür. Özellikle Sırbistan’ın çok büyük oranlarda tavizler vererek Batı kulübünü tercih etmesi ile birlikte artık Rusya Balkanlardan çıkarılmış durumdadır. Bu nedenle Rusya’nın arka bahçesi artık Orta Asya ve Kafkasya olarak tescillenmiş bir bakıma paylaşılmıştır. AB bu bölgeler karşılığında buraları ona vermiştir. Bunu Gürcistan krizinde de gördük. Rusya, Gürcistan’ı kaybetmeme adına bölgeye müdahale ettiği ve açıkçası batı kulübü de buna çok fazla tepki göstermediği AB içerisinde çok etkin olmayan Polonya, Litvanya, Letonya gibi devletlerin başkanları tarafından destek konuşmaları bile yapıldı. Ama bunları sadece Gürcistan’ı tatmin edecek, serzenişlerini, itirazlarını sona erdirecek bir adım olarak görüyorum. Ama gerçekçi bir adım olarak görmüyorum. Orta Asya’da Rusya’nın etkisi açık ve net bir şekilde gözükmektedir. Özellikle Kırgızistan’da Rusya’nın çok etkin bir rol oynaması ve kendisine karşı politika yürütmek isteyen yöneticilerin alaşağı edilmesinde aktif rol oynaması ve şuan ki kurulan hükümette her ne kadar yeni devrimi gerçekleştirenler tarafından kurulan bir hükümet olsa da Rusya’nın bunlar içerisinde de yer aldığı görülmektedir. Bu da şunu gösteriyor: Rusya bu bölgede var. Tıpkı önceden olduğu gibi, gerçekte de olacak. Hiçbir devletin dış politikaları, dış faaliyetleri sorunsuz olmaz. Bu bir gerçek sorunsuz olması demek zaten bu bölgenin tamamen kendine ait olması demektir. Sovyetler Birliği’nin o kadar güce sahip olmasına rağmen Çekoslovakya’nın, Macaristan’ın isyan etmesi, Polonya’da alternatif muhalefetin oluşması, Azerbaycan’da halk cephesi gibi Rusya’ya rağmen siyaset üretilebilmesi, böylesine devasa güce rağmen sorunların çıkabildiği anlamına gelmektedir. Rusya’nın şu anda Azerbaycan’da, Gürcistan’da, Ermenistan’da kendi hegemonyasını inşa etmek için yaptığı çalışmaların her birisi sorunlarla karşılaşıyor ve Rusya’nın bunu gizlemek gibi bir durumu söz konusu değil ve öyle bir durum söz konusu dahi olamaz. Bu nedenle kriz yönetmek yoluyla bu ülkelerdeki varlığını korumaya çalışıyor.

Orta Asya’ya gelince; mesela Kazakistan ciddi manada Rusya’nın bekçiliğinde gözüküyor. Ama ben devlet başkanının ciddi manada siyaset stratejisi kullandığını düşünüyorum. Rusya’nın ağzına bir parmak bal çalıp, ülkenin batı ile bütünleşmesi yönünde ciddi şekilde atılan adımlar var. Bu da dikkat edilmesi gereken bir husustur. Rusya siyaseten askeri, ekonomik, kültürel olarak bölgede var olmak istiyor, buna yönelik çalışmalar yapıyor. Elbette sorunlarla karşılaşmaktadır. Yerel dirençlerle, Amerika’nın bölgedeki varlığı ile Türkiye’nin bu bölgelerde yeniden yapılandırdığı siyaseti ile karşılaşacak. O mücadelede Kırgızistan da, Gürcistan’da olduğu gibi sorunlarla karşılaşacak. Sorunsuz siyasetten ziyade sorunlu, krizlerle dolu bir politika olacağını düşünmekteyim.

Gözde ÖZCEVİZ: Azerbaycan – Ermenistan sınır çatışmalarının küresel etkisi nedir?

Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ: Azerbaycan ve Ermenistan çatışmasının küresel etkisi mi? Yoksa Küresel Siyasetin Azerbaycan – Ermenistan arasındaki çatışmayı meydana getirmesi mi? Bu bakış açısıyla bakmak lazım soruya Küresel Siyaset ABD ve onunla birlikte yürüttüğü aktörlerin bazen bölge bölge çatışmaları yaşanıyor. Küresel Siyasetin hedeflediği unsurlardan birisi de Dünya’da yeni bir savaşın ortaya çıkmaması. Yani düşünün yeni bir savaş Dünya insanlık tarihi için 10 şiddetinde bir deprem manasına geliyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra açıkçası kimse yeni bir savaş istemiyor. Azerbaycan ve Ermenistan çatışması, Gürcistan ayrılıkçı bölgeler çatışması, Keşmir çatışması, Afrika’daki Sudan çatışması benzeri çatışmalardır. Büyük bir depremin yani büyük bir savaşın meydana gelmesini önleyecek aslında depremin ciddi bir yoğunluğunu ortadan alacak sanki öncül küçük tipte depremlerdir. Bu çatışmalar büyük savaşlara etki eder. Ve bunun neticesinde büyük güçler bu çatışmaları çözme noktasında bazen aynı masanın etrafında toplanıyorlar. Problemlerini halletmeye çalışıyorlar ve Dünya Siyasetine etkisi olan enerji gibi konulardaki Azerbaycan – Ermenistan çatışmasında en etkili unsurlardan biri de enerji güvenliği dediğimiz unsurdur. Enerji güvenliğinin sağlanması için bu devletler bir araya geliyorlar. Mesela Batılı ülkeler Azerbaycan’daki enerji kaynaklarının tehlikeye atılmasını istemiyor. Bundan dolayı Ermenistan’a ve Azerbaycan’a yeni bir savaşın çıkmaması için baskı yapıyorlar. Netice itibari ile göreceli bir güvenlik sağlanıyor. Demek ki Dünya Siyaseti çatışmaları ortaya çıkartıyor ve bu çatışma yönetimi üzerinde, bölgede kendi yetkisini kuruyor ve burayı yönetiyor. Sadece çatışmayı değil çatışmayı kullanarak çatışma taraflarını da yönetiyor. Aynı zamanda bu çatışmanın olduğu bölgelerdeki devletlerin doğal kaynakları, stratejileri ve siyaseti de küresel siyasete etki ederek bir bakıma onu daha da zenginleştiriyor. Ve küresel siyaset üzerinde bir göreceli güvenlik istikrarının sağlanmasını temin ediyor.

Gözde ÖZCEVİZ: Kafkasya için yeni Dünya’nın kalpgâhı denmekte, Kafkasya üzerinde hegemonik güç elde etmeye çalışan bir gücün önce hangi etmene eğilmesi gerekmektedir?

Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ: Kafkasya çok karışık bir bölgedir. Yani Kafkasya’nın karışık bir bölge olması sadece devletlerarasındaki ilişkiler açısından değil, Kafkasya halkları arasında da problemler var. Özellikle Çarlık Rusya döneminde başlayan ve Sovyetler Birliği döneminde devam ettirilen “ Böl, Parçala ve Yönet “ siyasetinin bir gereği olarak bu halklar birbirlerine düşman olarak tanımlanmıştır. Şu anda da onlar bu tanımlamanın yetkisiyle pek de barışçıl olarak birbirlerine yaklaşmıyorlar. Mesela mecburiyetten dolayı Gürcistan ve Azerbaycan beraber olmak zorundalar. Ama Gürcü halkına Azerileri sorduğumuzda Azerileri pek sevdiklerini söyleyemeyiz veya Azerilerin aynı şekilde Gürcülere karşı bir fikir ya da siyasetin derinliğine indiğimizde arada bir rekabetin olduğunu görebiliriz. Kuzey Kafkasya halklarını zaten söyleyemeyeceğim oranda İnduşlarla Çeçenlerin, Çeçenlerle Osetlerin mücadeleleri beraberinde yine “ Böl, Parçala, Yönet ” siyasetinin bölgeye yansıması, halkların birbirinden kopartılması ciddi bir gerilim meydana getirmektedir. Bence bu bölgede hâkimiyet kurmak isteyen hegemon güç, küresel güç öncelikle bu hakları kontrol edebilecek bir formül bulmalı yani bu halkların hepsine birden hükmedecek bir güç, bir siyaset, bir formül bulunmadığı süreçte bu bölgeye hâkim olmak mümkün değildir. Onun ne olacağı, nasıl olacağı konusuna gelince bana öyle geliyor ki bütün bölgeyi ekonomik bir takım unsurlarla birbirine bağlamak gerekiyor. Ekonomik kaygılar, ekonomik amaçlar, ekonomiye yönelik gelir elde etmeye yönelik olan çalışmalar bölgeyi birbirine bağlayacak en önemli etken güç olarak görüyorum. Bu nedenle ekonomi alanında yapılacak, yürütülecek siyaset bu konuda ciddi etken olacaktır. Aksi halde herhangi bir siyasi oyun, güç kullanmak suretiyle bölgeyi hâkimiyet altına almak mümkün değildir.

Gözde ÖZCEVİZ: AGİT’in Karabağ sorununun çözümünde pasif kalmasının sebebi nelerdir?

Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ: AGİT’in eş başkanları yani ne Fransa, ne Rusya, ne Amerika bu sorunun çözülmesini istiyorlar. Yani problemin çözülmemesi demek bu güçlerin bu problem üzerinden bölgede varlıklarını devam ettirmesi demektir. Bu problemin taraflarını kendilerine mecbur ettirmektir ve bu şekilde rahatlıkla bu tarafları kontrol altına alıp bölgeyi yönetebilmesi demektir. İran gibi Amerika açısından dış tehdidin ileri olduğu bir dünyada ABD, Rusya’nın güneye inme siyasetinin hala devam ettiğini düşündüğümüz hengâmede Rusya, Fransa’nın AB çerçevesinde bölgede yeniden yapılanma, eski gücüne kavuşma siyasetini yürüttüğü bir dönemde Fransa’nın bu bölgeden gitmek isteyeceğini hiç düşünmüyorum. Bu nedenle bu problem “asrın problemi ve yüzyılın çözülemeyecek çatışması ” olarak nitelendirilmektedir. Bu problemin Filistin – İsrail sorunu gibi uzun süre çözülemeyeceğini düşünüyorum. Sebebi ise bu devletlerin bölgede var olmak istemeleri ve buna yönelik olarak problemi sürdürmek istemelerinden kaynaklanıyor.

Gözde ÖZCEVİZ: Sizce Azerbaycan – Ermenistan arasında yeniden bir savaş çıkabilir mi? Böyle bir durum söz konusu olunca süper güçler nasıl bir pozisyon alır?

Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ: Savaş çıkmaz. Çünkü her iki devlet de savaşla birlikte Karabağlı ve Karabağsız yaşamakla barışmış, bunu kabullenmiş durumdalar ve bu çerçevede Karabağ’dan sürgün edilmiş yedi yüz bin mülteci olduğu söyleniyor. Bu mülteciler artık Azerbaycan vatandaşlığı almıştır. Mülteci statüsünde olan Ermenistan’dan gelenlerle birlikte yaklaşık bir milyonu bulan bu mülteciler şu anda Azerbaycan’da kendi ekonomik yapılarını ve kendi birliklerini oluşturmuşlardır. Kendilerine ait belirli gelir kaynaklarına sahipler ve aynı zamanda siyasete de etkileri vardır. Bu çerçevede bunları bırakıp da tekrar Karabağ’a gitme gibi bir dertleri yoktur. Karabağ Azerbaycan’ın bir iç siyaseti. Bu konuda iktidarın iç siyasete etkisi söz konusu. Ancak kamuoyunun Karabağ dışında olan bölgeleri, Karabağ konusuna eskisi kadar pek fazla ilgi göstermiyorlar. “ Karabağ’ı gitsin, Karabağlılar alsın” diyorlar.

Ermenistan için Karabağ etkin bir iç siyaset aracı onlarda aynı şekilde iç siyasete etki edebilmek için Karabağ’ı kullandılar. Şimdi düşünün Azerbaycan iktidarı ve Ermenistan iktidarı için Karabağ’sız siyaset yürütmek mümkün mü? Ya da büyük güçler Hazar petrolünü kontrolü altına almışlar istedikleri gibi işletiyorlar ve bundan da iyi şekilde kazanç sağlıyorlar. Bu enerji kaynaklarını tehlikeye atacak, bu enerjiyi dünya pazarlarına çıkaran hatları tehlikeye atacak savaşa müsaade ederler mi? Diğer önemli bir soru ise; bu bölge halkını birlikte yaşama kültürüne yönelik olarak bunları bir araya getirelim desek acaba bu kadar yaşananlardan sonra Karabağ da birlikte yaşayabilirler mi? Bütün bu sorulara verilecek cevap savaşın çıkıp, çıkmayacağını gösterecek ben ise şöyle baktığımda her 3 soruya da “HAYIR” cevabını vereceğimize göre öyle bir savaşı ne iki taraf istemekte, ne küresel güçler istemekte, ne problemin tam merkezinde bulunan Karabağ, ne de Ermeniler ve Azeriler istemekte. Öyleyse bu savaşın çıkması mümkün gözükmüyor.

 

Gözde ÖZCEVİZ

Çankırı Karatekin Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü 2.Sınıf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...