Küreselleşme ve Türk Milliyetçiliği

21. yüzyılda küreselleşmeyle birlikte sermaye mobilizasyonu ve bilgi akışı artmış, değişen dünya koşulları yeni meseleleri dünya gündemine taşımıştır. Bu meselelere yeni alternatifler ve cevaplar üretebilmek için Türk milliyetçiliği fikrinin Soğuk Savaş mantalitesine hapsolmadan; fakat kök hücresinden kopmadan kendini yenilemesi gerekmektedir.

Osmanlı Devleti’nin yıkılışına doğru çözüm arayışı olarak İslamcılık, Batıcılık gibi akımlarla ortaya çıkan; Genç Kalemler, Türk Yurdu gibi dergilerle Tanzimat sonrası Türkçecilikten, Türkçülüğe devşirilen Türk milliyetçiliği; M. Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Z. Velidi Togan, Nihal Atsız… gibi düşünürlerle entelektüel boyuta ulaşmıştır. Türk Ocakları’nın kapatılması ve sonrasında İnönü rejiminin tezahürü olarak 3 Mayıs 1944 Turancılar davasıyla birlikte devletin milliyetçileri öteki olarak algılamaya başlaması sistemle Türk milliyetçilerini karşı karşıya getirmiştir.

Türk milliyetçiliği Tanzimat sonrası zamanla entelektüel birikime sahip olmaya başlasa da soğuk savaş ve komünizm tehdit algısı ile terörden beslenen kısır bir ideoloji halini almaya başlamıştır. Her ne kadar milliyetçilik kavramı düşman yaratan ve meşruluğunu bundan alan bir ideoloji olarak Batı perspektifinde algılanmak istense de Türk milliyetçiliği, Alman veya Fransız milliyetçiliği ya da Afrika’daki bir kabilenin milliyetçiliğinden çok daha farklı derinliğe ve dünya görüşüne sahip olmalıdır. Çünkü Anadolu toprakları Batı’nın maddeci ve ötekileştirici anlayışını genlerinde bulundurmamakta ve ırkçılığı bu toprakların ruhunda barındırmamaktadır.

3 Mayıs 1944’ten sonraki süreç ve devamında 1980’deki askeri darbe toplumsal anlamda geniş taban bulmaya başlayan Türk milliyetçiliğine zarar vermiş, devletin milliyetçilik düşüncesini kendi belirlediği çizgiler dışında kalmasını istemediğinin bir tezahürü olarak karşımıza çıkmıştır. Buna karşın Türk milliyetçileri, o dönemdeki birçok sol akımın yaptığı gibi yapıp devlete karşı cephe almamış aksine devlet fetişistliğine kadar varan sahiplenmeyi sürdürmüştür.
Tanzimat ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yıkılışına karşı bir alternatif olarak ortaya çıkan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda felsefi ve düşünce anlamında büyük bir etkisi olan Türk milliyetçiliği, 21. Yüzyılın değişen dünya düzenine entelektüel anlamda tepkisiz kalmıştır. 1980 öncesi kendisini komünizm tehditi karşısında bir pozisyonda bulan, 80 sonrası terör ve Ermeni sorunu, Yunanistan ile yaşanan meselelerle milletin ve devletin bekasını koruma temelli hareket eden Türk milliyetçiliği; 1991 sonrası soğuk savaşın bitmesi ve 11 Eylül 2001 sonrası dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan yapı karşısında kendine manevra alanı yaratamamıştır. 
Soğuk savaşın bitmesi, 11 Eylül 2001 ve 2003 ABD-Irak savaşı sonrası Türkiye ve dünya çok büyük bir değişime uğramıştır. Türk milliyetçileri Türkiye’deki ve dünyadaki mevcut statükonun neresinde duracakları konusunda net bir tavır sergileyememiş ve mesaj verememiştir. Türk milliyetçiliğinin Türk siyasal yaşamındaki temsilcisi olarak gözüken Milliyetçi Hareket Partisi’nin son on yıldır sürdürdüğü politika ve söylem bunun birer kanıtı niteliğindedir. 1991 sonrası Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanması Türk milliyetçilerini tarihte haklı çıkarmışsa da milliyetçilerin Türkistan coğrafyasına yaklaşımı duygusal temayülün dışına pek fazla çıkamamış, kardeş ülkelere karşı sistemli bir politika izlenememiştir. Sovyetler Birliği’nin abiliğinden yıllarca çeken Türk Devletleri için yeni bir abi rolünde yaklaşılması bu devletleri ürkütmüş ve Sovyetler Birliği bakiyesi olarak kurulan Rusya için bir tehdit olarak algılanmıştır.
21. yüzyılda küreselleşmeyle birlikte milliyetçiliklerin hızla etkisinin azaltıldığı ve milli devletin sorgulandığı değişen dünya düzeninde Türk milliyetçiliği fikri yeniden entelektüel boyutta analiz edilmelidir. Milliyetçilik her ne kadar duygusal reflekslerden beslense de sadece gönülleri değil, düşünceyi de besleyen bir milliyetçilik fikri inşa edilmelidir. Maalesef ülkemizde liberaller evrensel değerleri yerelleştiremediği ölçüde, Türk milliyetçileri de yerel değerleri evrenselleştirememiştir.

Küreselleşmenin sadece küresel sermayenin devletlerin ekonomilerinin hücrelerine kadar girmediği yerel kültürleri de etkilediği düşünülürse Türk kültürünün küreselleşme karşısında evrensel boyutlara taşınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Türk kültürünü ve tarihini referans alan Türk milliyetçileri için milli değerler sahiplenilmesi gerektiği kadar, evrensel boyutlara taşınması gereken bir ülkü olmalıdır.

Türk milleti için devlet anlayışı diğer milletlerden çok daha farklı ve kutsal olmasına rağmen günümüzde devletin de etki alanının azalmasıyla birlikte devleti ve statükoyu değil, milleti referans alan bir milliyetçilik anlayışı hem milletin ihtiyaçlarına karşılık verir hem de toplum nezdindeki meşruluğunu arttırır. Bu sebepledir ki Millet’i merkeze alan ve öncelik tanıyan, Millet’i birincileştirip Devlet’i ikincileştiren, anakronik Devlet Baba kavramını reddeden, Millet’ten başka meşruiyet ve hâkimiyet kaynağı ve Hâkim Güç kabul etmeyen Milletçi Milliyetçilik, Elitist-Öncülük, Despotizm ve Jakobenizm’in her türlüsünü reddeder. [1]
Ziya Gökalp’in ‘’Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak’’ düşüncesini 21. Yüzyıl’da yeni formatla sunabilen ve Türklüğü etnik anlama, İslamlaşmayı Araplaşmaya ve Muasırlaşmayı Batılılaşmaya indirgemeyen bir milliyetçilik anlayışı bu toprakların vicdanındaki yerini sağlamlaştırabilir.  Türkiye’de ve dünyada etnik milliyetçiliklerin ön plana çıkartılmaya çalışıldığını düşünürsek Türk kimliğinin derinlemesine tekrar analiz edilme gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Türk milliyetçiliği milli dava olarak gördüğü Karabağ, Doğu Türkistan, Kıbrıs, Batı Trakya Türkleri… meseleleri için sadece kamuoyu oluşturmakla kalmamalı bu sorunların çözümü için alternatifler sunabilmelidir. Maalesef ‘’Çırpınırdı Karadeniz’’ türküleri söylemek veya ‘’Kerkük Türk’tür, Türk kalacak’’ sloganları atmak gönülleri doyursa da Türk dünyasının meselelerine sistemli bir çözüm getirmemektir. Karabağ hala Ermeni işgalinde,  Irak’ın Kuzeyi fiilen Kürdistanlaşmakta, Doğu Türkistan’da veya Batı Trakya’da Türklere karşı yaptırımlar uygulanmaktadır.
Ayrıca günümüzde devlet dışı örgütlerin önemi artmaktadır. Bir sivil toplum kuruluşu olan İHH’nın  Türk-İsrail ilişkilerini getirdiği nokta, sivil toplum kuruluşlarının politika yapımında ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Tüm bunlardan dolayı demokratikleşmenin bir getirisi olan STK’lar ve sivilleşme Türk milliyetçileri için de önemli bir unsur olmalıdır. Türkiye ve Türk dünyası bağlamında sivil toplum kuruluşlarıyla projeler geliştirmek, hem dünyadaki bütün Türkler arasındaki gönül bağlarını geliştirecek hem de Türk dünyasının sorunlarının Türk ve dünya kamuoyunda yer bulmasını sağlayacaktır.

Sonuç

Küreselleşmeyle birlikte dünya sonu belli olmayan bir sürece girmekte, bu sürecin tek bir dünya devleti ve milleti yaratacağı iddiaları ortaya çıkmaktadır. Dünya ve Türkiye hızla değişirken Türk milliyetçiliğinin statik ve statükocu kalması beklenemez.  Milliyetçilik düşüncesi dün modernleşme sürecinin sorunlarıyla yüz yüze iken, bugün küreselleşmenin ve modernizmin aşılma sorunlarıyla karşı karşıyadır. [2] Eğer Türk milliyetçileri Türkiye’ye ve dünyaya yön verme iddiasıyla ortaya çıkıyorsa 21. Yüzyıl koşullarına uygun bir şekilde Türk kimliği ve ülküsünün ne olması gerektiğini sağlıklı bir şekilde tanımlamalıdır. Sorunlardan ve ötekiden beslenmeyen, sistematik ve kurumsal bir fikriyat haline gelen Türk milliyetçiliği düşüncesine ihtiyaç vardır. Adaleti, demokrasiyi savunan, sömürüye karşı milli bir duruş sergileyen ve dünyaya yeni bir medeniyet tasavvuru sunma iddiasıyla ortaya çıkan Türk milliyetçiliği fikri, önce kendisine sonra Türk dünyasına ve dünyaya yön verebilir.

 

Ümit Nazmi HAZIR

 

[1] Hocaoğlu, Durmuş., “Siyâsî Milliyetçiliğin İflâsı: X”., Muhalif., Yıl: 1., Sayı: 42., 03.11.2000-09.11.2000., Sayfa: 09

[2] Bilgin, Vedat ‘’ Milliyetçi bir aydın’’  27.04.2011 http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/152290-milliyetci-bir-aydin-makalesi.aspx

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...