Müzakerelerde Cayan Taraf Kim

Rum siyasilerin en büyük özelliği, müzakereler her çıkmaza girdiğinde Türkleri suçlamak oldu bu güne değin.

Artık bu klasik bir uygulama haline geldi.

Sıkışınca ya “KKTC Cumhurbaşkanı muhatabım değil” deyip masadan kalkarlar ya da “Türkler daha önce anlaşmaya varılanlardan caydı” iddiasını ortaya atarlar.

Gerçekten de bu çirkin uygulama artık kabak tadı verdi.

19 Ekim Çarşamba günü Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum lider Hristofyas arasında yapılan müzakereden sonra Hristofyas, Rum Başkanlık Sarayı’na dönüşünde yaptığı açıklamada, müzakerelerin gidişatı ve gelişmeler işine gelmediği için  “Kıbrıs Türk tarafının, Talat ile üzerinde anlaşmaya varılanlardan caydığının görüldüğü” tanımlamasını kullanarak, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu töhmet altında bırakma yöntemini seçti.

Bizler farkındaydık ancak yabancı diplomatlarda bu çirkin yöntemin farkına vardı.

Bu nedenle de artık çok ciddiye almıyorlar bu tür açıklamaları.

Dönüp geçmişe bakarsak, iş müzakerelerde Kıbrıslı Türklere hakları olanı vermeye gelince gerçekte geçmişte anlaşmaya varılanlardan, üstelik hem yazılı olan, hem de BM belgelerine geçmiş olan anlaşmalardan cayan tarafın Rumlar olduklarını görürüz.

Bunun en güzel örneği 12 Şubat 1977 tarihinde KTFD Başkanı Rauf R. Denktaş ile Rumların Etnarh’ı (Hem milli lider hem de dini lider manasındaki bu paye, 17.ci yüzyılda dönemin Osmanlı Padişahı tarafından adada yaşayan Rum cemaati lideri olarak addedilen Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’una verilmiştir) Makarios arasında imzalanan 1. Doruk Anlaşmasıdır.

Bu anlaşmanın 2. Maddesi kelimesi kelimesine “Her toplumun yönetimi altına girecek topraklar, ekonomik, yaşanabilirlik ve mülkiyet ışığında tartışılacaktır” şeklindedir.

1974 Mutlu Barış Harekatından sonra liderler arasında yapılan bu ilk ve önemli görüşmede, -ki adı da öneminden dolayı Doruk Anlaşması olarak tanımlanmıştır- adada Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların ortak bir devlet kurması konusunda mutabakata varılmış, kurulacak bu ortak devletin esaslarının nasıl olacağı da ana hatları ile tanımlanmıştır.

Zaten Makarios’da 1950 yılında Başpiskopos olurken ettiği “Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak uğruna hayatını feda etmeğe hazır olduğu” şeklindeki yemininin aksine, 1. Doruk Anlaşması’na imza atıp, Kıbrıs adasının belli bir miktarında Türklere ait bir Yönetimin kurulacağına onay verince, çok değil 6 ay sonra kahrından ölüp gitmiştir.

1. Doruk Anlaşmasının söz konusu bu 2. Maddesi nedeni ile de sonradan yapılan tüm görüşme ve anlaşmalarda 2 toplumlu ve 2 bölgeli bir devlet kurulması kavramının yanı sıra bölgelerde de toprak ve nüfus çoğunluğunun Türk yönetiminde Kıbrıslı Türklerde, Rum Yönetiminde de Rumlarda olacağı hususu esas olarak alınmıştı.

 Nitekim Annan Planında da bu kavram esas olarak kabul edilmiş ve kurulacak Birleşik Kıbrıs Federal Cumhuriyetini oluşturacak “Kıbrıs Türk Devleti”i ile “Kıbrıs Rum Devleti”nde hem mülkiyet hem de nüfus çoğunluğu, özellikle de “Nitelikli” olarak söz konusu devleti kuracak halka ait olacaktı.

Bu gerçeği, yani Federal Cumhuriyet içinde Kıbrıslı Türklerin kuracağı devlette, gerek toprak mülkiyetinin gerekse de nüfusun nitelikli çoğunluğunun Kıbrıslı Türklere ait olacağını Hristofyas, işine gelmediği için “Bu kavram böyle değildir ve biz bu kavramı farklı değerlendiriyoruz” diyerek inkar etmekte, açıkçası da yazılı ve belgelere geçmiş bu mutabakatları inkar etmektedir.

Hala daha 100 bin Rum’un geri dönmesini ve 60 bin Rum’un da Türk devleti içinde yaşamlarınım sürdürmesini isteyerek, gerek mülkiyette, gerekse de nüfusta ön görülen ve kayıtlara geçmiş “Çoğunluk” kavramını inkar edip kırmaya çalışmaktadır.

Rum Lider, çarşamba günü yapılan liderler arası müzakereden çıkınca gazetecilere hiç utanıp sıkılmadan “Kıbrıs Türk tarafının, Talat ile üzerinde anlaşmaya varılanlardan caydığının görüldüğü”  diyebilmektedir.

Üstelik ima ettiği anlaşmalar da kayıtlara geçmeyen, baş başa, arkadaşça, dostça müzakerelerden evvel veya sonra karşılıklı kahve içerken yaptıkları konuşmada geçenlerken…

Hristofyas’a göre altında Türk ve Rum liderlere ilaveten BM’nin de imzasının bulunduğu anlaşmalarda yazılı olanlar geçerli değil ama sohbette söylenenler geçerli.       

İşte Rum adadaşlarımız böyle kişiler.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...