Osmanlı Kaç Kere Yenilendi?

 Osmanlı’nın yenisi olur mu, bilmiyorum. Eğer Osmanlı olacaksa, ben eskisini ve eskimemiş dönemini istiyorum. “Yeni Osmanlı” sadece kavram olarak yeni. Osmanlının ruhu “yenilendiğinde” Sultan Abdülmecit vardı sahnede. O nedenle, “Yeni Osmanlı” unvanını olarak en iyi Abdülmecit temsil ediyor.

               Sanırım bu nedenle,  geçenlerde Abdülmecit’in 150. ölüm yıldönümünde anma toplantıları yapıldı. Neden Fatih Sultan Mehmet,  Yavuz Sultan Selim, Kanuni değil? Üstelik “Muhteşem Süleyman” dizisi de tam popülarite kazanmışken. Ya da en azından neden 4. Murat anılmadı da, Abdülmecit anıldı? “Ulu Hakan Abdülhamit Han” vardı hani; çöken Devleti, 33 sene ayakta tutan.

Nedeni basit aslında: şu anki “reformların” öncüsü olarak Abdülmecit görülüyor. Daha da ilginç olanı aslında Cumhuriyetin temel felsefesi de Abdülmecit’inkine yakındı. Görünen o ki, haldeki “reformları” tarihten bir Sultan’ın yaptıklarıyla özdeş tutma ve meşrulaştırmak amaç. Çünkü Osmanlı sultanı deyince milletin çoğu ya evliya ya da fatih unvanıyla özdeş tutmaya meyilli.

Dahası, Osmanlı baştan sona kutsallık halesi içinde sunulur. Ancak Mustafa Kemal söz konusu olunca takvimin algıları farklı işler. Osmanlı’yı vurmak için Cumhuriyet, Cumhuriyeti vurmak için Osmanlı devreye sokulur. “Yeni”lenme çabasında ikisi de birbirini eskitip kaybeder.

Osmanlı, Abdülmecit’e kadar kendisini kendi siyasi, kültürel değerleri ile yeniledi. Abdülmecit ile başlayan “ötekilerin” kalıplarına kendini uydurmak çabası oldu. O nedenle, “yeni”lenmeye başladı Osmanlı. Birinci Yeni Osmanlı Abdülmecit dönemi oldu. İkinci Yeni Osmanlı Meşrutiyetle gerçekleşti. Üçüncü Yeni Osmanlı Cumhuriyetle başladı. Osmanlı ve Hanedanlık bitmişti sadece. Mustafa Kemal’in bir Osmanlı subayı olduğunu sevenleri de unutur, sevmeyenleri de.  Yenilenen coğrafyalar ve siyasetin en eski kalan meselesi budur.

              Hâlbuki “Yeni Dünya” düzenine uyum sağlamak için yapılması gerekli şeyler Osmanlı’nın yenisiyle oldu. Yani yenileriyle… Osmanlı’nın adını banka yaparak Osmanlı Devletinden güç alan Kapitalizm olmadı mı? Bugünlerde yeniden yenilenme çabalarının arkasında da aynı gerçekler var.

Konuya ilk belirgin atıf 12 Haziran seçimleri öncesinde olmuştu. İktidarın seçim yatırımı olarak ortaya attığı İstanbul’da kanal projesini tanıtırken Başbakan; “Bu proje Marmarayla birlikte Dedem Abdülmecit’e aittir. Bunu benim dedem istedi. Onun için yapıldı bu proje” demişti. Osmanlı’nın adına teşne olunca Osmanlı’nın hangi döneminin esas alındığı arada kaynamıştı.

Peki, “Yeni Osmanlı”nın Sultanı Abdülmecit nasıl biriydi? Abdülmecit, aslında Osmanlı’nın 1920’de değil, ta o zamanlar bittiğini temsil eden bir padişahtı.

Batı kültürüyle yetişmişti. Eğiminde “yerli” denebilecek bir unsur hemen hiç yoktu. Kültür olarak, Osmanlı’nın geleneksel değerlerinden uzaktı. Diplomatik olarak, en ağır anlaşmaların yapıldığı zamanlardan biriydi. Ekonomik olarak, Osmanlı’nın çöktüğü, buna rağmen sefahat sarayları yapıldığı zamandı. İyi Fransızca konuşur ve Batı müziğinden hoşlanırdı Abdülmecit. Yenilenmek ve yenilemek istiyordu Osmanlı’yı. Babası II. Mahmut gibi, aslında Eski Osmanlı’nın varlığına bir antitez geliştirdi.

Bükülmeyen Osmanlı onunla resmi olarak bükemediği eli, resmi olarak öptü. Muhafazakâr kesimin yıllarca nefretle andığı Reşit Paşa ve Tanzimat Fermanı onun zamanında zuhur etti.

Abdülmecit bu eleştiri ve tepkileri  “mutaassıp” kesimlerden kendi zamanında görmüştü zaten. “Cuma selamlığına çıkarken” resimlerini yaptırdı Paolo Verona’ya (1840). Cuma namazını diğer sultanlar da kılardı, ama bunu resmettirtmek Abdülmecit’in mahareti oldu. Sanki o resimleri kendisini dini ve kültürel yönden eleştirenlere cevaben yaptırtmıştı.

Mısır Valisi, Osmanlı’ya Abdülmecit zamanında meydan okudu, mağlup etti. Osmanlı “şaki” hükmünde olan Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı bağışladı. Aslında uzlaştı kendi valisiyle Osmanlı çünkü eski Osmanlı çok uzaklar kalmıştı. Hatta uzlaşmayı bile kendi şartlarında ve kendince yapamadı. İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya ortak nota verdiler. Mısır sorununun “kendilerine danışılmadan” çözülmemesini istediler (27 Temmuz 1839).

“Yeni Osmanlı” bu notayı Itri’nin bestesini dinler gibi, huşuyla dinledi. Osmanlı Devleti, tamamen Avrupa devletlerinin güdümüne girmiş oldu. Ancak bu devletlerin “inayetiyle” Mısır valiliği Mehmet Ali Paşa’ya bırakılarak, ele geçirdiği topraklar ve Osmanlı donanması geri alınabildi.

Dahası da var. Tanzimat’ın öngördüğü ilkeleri uygulamak için Meclis-i Âli-i Tanzimat kuruldu (1853). Mâliye, Fransa’daki örgütlenme temel alınarak düzenlendi. Hıristiyanlardan alınan vergilerin toplanmasında patrikhanelerin aracılığı kabul edildi. Fransız ceza kanunu çevrilerek uygulamaya konuldu. Meclis-i Maarif-i Umumiye toplandı (1845). İlk idâdiler açıldı. 1847’de Mekâtibi Umumiye nezareti kuruldu. 1851’de ilk bilim akademisi sayılan Encümen-i Daniş açıldı. Askerlik yasası çıkarılarak (6 Eylül 1843) kura yöntemi benimsendi; askerlik süresi 4-5 yıl olarak sınırlandı.

Devlet ıslahat işleriyle uğraştığı sırada İngiltere ve Fransa’nın çıkar çatışmaları ve kışkırtmalarıyla Suriye ve Lübnan’da Dürzîler ile Marunîler arasında olaylar çıktı (1845). 1848 ihtilâlleri sırasında Avusturya’ya karşı bağımsızlık savaşı veren Macar yurtseverleri Türkiye’ye sığındı. Bab-ı Âli’nin, Avusturya ve Rusya’nın baskı ve tehditlerine karşın sığınanları geri vermemesi Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin saygınlığını yükseltti. Yani öyle algılandı, algılatıldı.

Kudüs’teki Katolikleri korumak için başvuran Fransa, Ortodoksların haklarını korumak için Rusya harekete geçti. Abdülmecit, Rusya’ya savaş açtı (4 Ekim 1853); “Gazi” oldu. Osmanlı Devleti, müttefikleri İngiltere, Fransa, Piyemonte ile birlikte Kırım Savaşı’nı kazandı.

Yalnız, Paris’te imzalanacak barış antlaşmasından önce padişah, Tanzimat Fermanı’nı tamamlayan Islahat Fermanı’nı ilân etmek zorunda bırakıldı (18 Şubat 1856). Azınlıklara, savaştan önce Rusların istediğinden daha fazla haklar veren bu belge, Paris Antlaşması’nı (30 Mart 1856)’da imzalayan İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Piyemonte tarafından senet kabul edildi. Böylece, bir iç sorun olan ıslahat konusunda yabancılara müdahale hakkı tanınmış oldu.

Ve daha nice olaylar oldu. Yani “Yeni Osmanlı”da “yeni” olan pek bir şey yok. Sadece ABD’yi ve İsrail’i de denkleme eklemek ve İngiltere’nin yaptıklarıyla beraber anmak yeterli. Ancak bu hadise Kemalistlerin düşündüğü gibi, Cumhuriyetle değil Osmanlı’yla hesaplaşmadır. Verdikleri nişanların bir nedeni olmalı değil mi?  Osmanlı’yı değil, yeni Abdülmecit’i taltif etmek için. Bu durum dahi Osmanlı’nın son dönemiyle Cumhuriyetin son dönemlerinin benzeştiğini göstermek için yeterlidir.

Metin BOŞNAK

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...