“Türkiye İçin En Kötü Suriye Senaryosu”

Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı Dr. İbrahim Kalın A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı…

Hafta sonunda yerli ve yabancı basında Suriye’ye bir insanı koridor açılacağı yönünde iddialar yer aldı. Şu anda Suriye’ye insani koridor, çünkü kapısının Türkiye’de Hatay’da olacağı söyleniyor, açılması gündemde mi? Bu mümkün mü?

Şu anda gündemde değil. Zaten dün Arap Birliği’nin aldığı bir yaptırımlar kararı var. Şu anda Türkiye senkronize bir şekilde bu yaptırımlar meselesini gündemine aldı. Bununla ilgili dün bakanlarımız bir toplantı yaptılar. Şimdi teknik olarak bu yaptırımların kapsamı, içeriği, niteliği incelenecek, hazırlanacak ve sayın başbakanımıza sunulacak. Zaten biz bir müddettir bu yaptırımlarla ilgili, daha doğrusu kendi tedbirlerimizle ilgili bir hazırlık yapıyorduk. Olaylar başladığı ve Sayın Başbakanımız’ın Esad’la yaptığı görüşmelerden bu yana da biz çok defa özelikle Türkiye üzerinden Suriye’ye silah akışını durdurmak için bir takım tedbirler aldık. Şimdi Arap Birliği ile de senkronize bir şekilde onların uygulayacağı ekonomik yaptırımlar ve tedbirlerle aynı çerçevede olmak üzere biz de bir takım tedbirler uygulayacağız. Şu aşamada birinci önceliğimiz bu yaptırımların, bu tedbirlerin bir an önce hazırlanıp uygulamaya konulması.

Peki bizim tedbirlerimizden bahsettiniz. Arap Birliği’nin tedbirleriyle bizimkiler şu an itibariye ne kadar örtüşüyor ve bizim alacağımız artı önlemler neler olabilir?

Şimdi tabi bizim hem çok uzun bir sınırımız olması itibariyle, hem daha farklı ekonomik ilişkilerimiz olması itibariyle Suriye’ye uygulayacağımız tedbirlerin bazı nüansları mutlaka olacaktır. Ama ana çerçeve Arap liginin yaklaşık üç haftadır konuştuğu ve dün itibariyle de uygulamaya koyduğu tedbirlerle paralel bir nitelik arz ediyor. Tabi burada bizim için iki tane temel ilke var. Birincisi; bütün yaptırımların amacı bir rejimin tavrını tutumunu değiştirmektir. Bizim buradaki amacımız da Esad rejiminin Suriye halkına karşı uyguladığı şiddet politikasını durdurmasını sağlamak. Bu yaptırımların mutlaka bir ekonomik maliyetti olacak rejim üzerinde, bir psikolojik maliyeti olacak, bir yalnızlaşma getirecek bu, ki bu çok açık bir biçimde hem Arap liginde görülüyor hem de bölgedeki diğer ülkelerde. İkinci önemli ilke de burada; Suriye halkına zarar verecek hiçbir tedbirin uygulamanın içinde biz olmayız. Bunu daha önce de ifade ettik.

Suriye’ye bizden giden çok ciddi miktarda su var. Türkiye’nin su ve elektrik aktarımında bu aşamada bir kesintiye gitmesi söz konusu mu?

Su ve elektrik ile ilgili öyle bir tasarruf söz konusu değil. Gündemimizde öyle bir şey yok çünkü o direkt Suriye halkını cezalandırmak anlamına gelir ki, o bizim içinde olacağımız bir şey değil. Fakat alınacak bu tedbirlerin niteliği, biçimi, içeriği bu yüzden ince bir biçimde hesaplanacak planlanacak ki, amaç doğrultusunda hareket etsin. Yani halkı değil bizzat rejimi ve şu anda bu operasyonları yapan, bu eylemleri yapan, bu öldürmelere devam eden rejimin etki alanını sınırlandırmak onun gücünü bu noktada kırmak. Ama dediğim gibi, asıl hedef burada tavrı ve tutumu davranış şeklini değiştirebilmek.

Hala çok geç olmadığı düşüncesindesiniz. Esad yönetiminin tırnak içerisinde yola gelebileceğini düşünüyorsunuz, doğru mu anlıyorum.

Yola gelmek için geç kalındı. Sayın Başbakanımız bunu bir çok defa ifade etti, hatırlarsanız Nisan-Mayıs-Haziran aylarında yapılan görüşmelerde, telefon diplomasisinde daha sonra dışişleri bakanımızın oraya gittiğinde yaptığı görüşmelerde bizim hep söylediğimiz şuydu; Sayın Esad’ın o dönemde hala Suriye halkı nezdinde bir itibarı bir güvenirliği vardı. İnsanlar itimat ediyorlardı. Ve bu süreci yönetebilecek bir siyasi sermayesi hala vardı. Bunu çoktan kaybetmiş durumda. Meşruiyetini de yitirmiş durumda. Şu anda bizim birinci önceliğimiz orada akan kanın durdurulması. Bakın her gün Arap Birliği toplanıyor, biz devreye giriyoruz, bununla ilgili raporlar yayınlanıyor. BM İnsan Hakları komisyonu… Bütün bunlar devam ederken her gün, 10 -20 -30 kişi ölmeye devam ediyor Suriye’de. Buna kim dur diyecek. Buna sizin ilgisiz kalmanız, kan akarken bu Suriye’nin iç meselesidir, biz bununla ilgilenmeyelim demeniz zaten mümkün değil.

Bakın o konuda bir noktanın altını çizmek isterim ben. Suriye’yi en izole olduğu dönemde hem bölgede, hem de uluslararası toplulukta ilk defa angaje eden ve bu ilişkiyi başlatan ülke Türkiye oldu. O zaman hatırlarsanız 2004 – 2005 yıllarında Washington’dan Avrupa Başkentleri’nden hatta bazı Arap Başkentleri’nden bize çok sert eleştiriler geldi. Türkiye niye terörü destekleyen bir rejimle ilişkiye giriyor diye. Hatırlarsanız o dönem resmi ve gayri resmi ağızlardan çok üzerimize gelinmişti. Biz o zaman bir şey söyledik ve dedik ki; bakın biz bölgede bütün halkların barış içinde yaşamasını istiyoruz. Daha fazla yalnızlaşmasına engel olmak istiyoruz. Ve bunu sonucu olarak özellikle 2008 de 2009 da çok ciddi mesafeler alındı ilişkilerde. Ekonomik, siyasi, diplomatik, diğer bütün alanlarda. Vizeler kaldırıldı, insan trafiği hızlandı. Şimdi dolayısıyla bu inisiyatifi almış bir ülke olarak Türkiye’nin burada niyetini kimsenin sorgulaması herhalde hakkaniyetli bir davranış olmaz. Bu süreci başlatan biziz. Ama maalesef değişen Suriye rejiminin tavrı oldu. Bizim tüm iyi niyet uyarılarımıza, dostane uyarılarımıza rağmen… Olayların dokuzuncu ayındayız. Bazen bize çok acele mi davranıyorsunuz, çok mu hızlı hareket ediyorsunuz diyorlar. Hayır efendim dokuzuncu aydayız ve ölen insan sayısı dört bini beş bini geçmiş durumda. Belki çok daha fazla sayıyı kimse bilmiyor. On binlerce insan hapishanelerde. Asıl üzücü olan gidişat hiç de parlak bir görüntü arz etmiyor.

Kaddafi ve Saddam önleminde gördüğümüz gibi Beşar Esad da sonuna kadar dayanma çabası içinde. En azından görünen resim bu yönde… Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geçtiğimiz hafta Suriye’ye ne müdahale ederiz ne de ettiririz dedi. Ekonomik yaptırımlar yeterli olmazsa nasıl bir askeri önlem alınacak? Bir de Tampon bölge ile ilgili durum nedir?

Tampon bölgeyle ilgili gündemimizde henüz bir şey yok. Çünkü tampon bölgenin olmasını gerektiren şartlar henüz olgunlaşmış değil. Bunun için yüz binlerin Türkiye’ye göç etmeye başlaması lazım Suriye’den. Henüz öyle bir ortam söz konusu değil. Tampon bölge hazırlığında değiliz.

Aynı şey herhangi bir müdahale için de söz konusu. Biz baştan beri ifade ettik. Libya’da olduğu gibi, Irak’da olduğu gibi Suriye’de de biz askeri müdahaleye karşıyız. Bunu faydadan çok zarar getireceğini düşünüyoruz. Tecrübeyle de sabit. Irak’da ve diğer yerlerde gördük. Suriye şartları içinde Suriye’nin bütünlüğü içinde bu meselenin çözülmesi için gayret göstereceğiz. Açıkçası hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Ama burada hiçbir şey yapmadan olup bitene seyirci kalmanız da mümkün değil. Nihai olarak ben Suriye’nin bu süreci bir şekilde atlatacağına inanıyorum.

Esad’lı mı Esad’sız mı?

Artık Esad’sız olmak zorunda. Maalesef diyorum çünkü işlerin bu noktaya gelmesi bizi üzmüştür. Türkiye Suriye’nin bu noktaya gelmesini ne arzu etmiştir, ne desteklemiştir, ne de talep etmiştir. Ve işin yaptırımlar noktasına gelmesi de, bizim hiç arzu ettiğimiz bir şey değildir. Ama başka bir çare yok. Bizi buna zorladı Esad rejimi. Bunu yaparak da en fazla kendisini zora sokmuş oldu. Suriye halkını zora sokmuş oldu, bölgeyi zora sokmuş oldu.

Alınan bu tedbirlerin sonuçlarını bir göreceğiz. Bunlar bir rejimin meşruiyeti veya bir devlet başkanının kendini sorgulaması noktasında çok önemli kararlar. Bunun mutlaka bir psikolojik sonucu olacak, ekonomik sonucu olacak. İçerden muhakkak ki baskı gelecek. Hayatta kalma saikıyla hareket edecek rejim orada. Hayır biz sonuna kadar direneceğiz diyecek ama nereye kadar. Ekonomik olarak şu anda Suriye’nin yaptığı sürdürülebilir bir model midir? Her gün operasyonlar yapacaksınız… Bu arada ekonomik olarak sürekli kaybedeceksiniz. Turizm gelirleriniz sıfırlanacak, merkez bankanız iş yapamaz hale gelecek, Dışarıdaki varlıklarınıza el konulacak.

Sayın Cumhurbaşkanı Gül geçen hafta Suriye’de en kötü senaryoya hazırız ifadesini kullandı. Türkiye için Suriye’de en kötü senaryo nedir?

Herkes için en kötü senaryo, Uzun soluklu bir iç savaştır Suriye’de. Yani tarafların tamamen silaha sarıldığı bir iç savaş ortamının ortaya çıkmasıdır. Maalesef rejim bu işi o yana doğru sürükleme niyetinde gibi görünüyor. Rejimden talep edilen en makul talepler bile şu ana kadar yerine getirilmiş değil. Ne siyasi reformlar yapılmış, ne anayasa değiştirilmiş, ne siyasi tutuklular serbest bırakılmış, ne muhalefetle bir diyalog yolu aranmış. İki üç ay öncesine kadar muhalefetle bir diyalog zemini hala vardı. Ama maalesef bu iyi niyet de tamamen cevapsız bırakıldı.

 

Murat AKGÜN

A Haber Ankara Temsilcisi

 

Kaynak: A Haber

Sosyal Medyada Paylaş

Previous article
Next article

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...