Şeyh Sait İsyanı ve Perde Arkası

Cumhuriyet’in ilanından Atatürk’ün ölümüne kadar geçen süre zarfında çıkan çok sayıdaki Kürt ayaklanmasından en büyüğü ve Anadolu coğrafyasında en geniş alana yayılanı olan “Şeyh Sait İsyanı” üç ay kadar sürmüştür. Söz konusu ayaklanma, büyük masraflar ve Fransızlara ait demiryolunun Ankara Hükümeti’nce kullanılması sonucu güçlükle bastırılmıştır. Lakin olayın etki ve yansımaları, on yıllarca sürecek, günümüze bile sirayet edecektir. Bu anlamda konu Türkiye için, “kurşundan bile ağır” olan meselelerden biri haline gelecektir.

Ayaklanmada İngiliz desteği olup olmadığı kadar, ayaklanmanın niteliği de tartışma konusudur. Örneğin ayaklanmanın niteliğine dair en önemli söylem, ayaklanmanın “dinsel nitelikli” olduğuna dairdir. Bu söylemin ana dayanağı ise temelde, Şeyh Sait’in bizzat mahkemede sarf ettiği sözlerdir. Günümüzdeki söylem diliyle söz konusu ayaklanma[1], bir irticai faaliyettir[2].

Ayaklanmanın niteliğine dair ikinci en çok desteklenen ve taraflarca sahiplenilen söylem, ayaklanmanın feodal ve gerici nitelikte olduğudur. Bu düşünceye göre “ilerici” Kemalist devrimlere Doğu illeri “gerici” bir tepki göstermiştir. Son söylem ise ayaklanmayı Kürt milliyetçi hareketi üzerinden açıklamaya çalışmaktadır. Buna göre görünüşte dinsel olan ayaklanma, özünde milliyetçi karakterlidir ve dönemin yığınlarını arkasından sürüklemek için bu hale getirilmiştir. Bilim insanları, günümüzde, Türkiye’deki iktidar partisinin “ulus-devlet” söylemini terk ederek, daha çok İslami söylemleri tercih etmesini de benzer şekilde yorumlamaktadır. Zira aksi takdirde, o dönemde de hareketin, yığınları arkasından sürüklemesi pek mümkün görünmemektedir. Yine bilim çevrelerine göre, benzer şekilde II. Abdülhamit’in Osmanlıcılık’ı bırakarak, Panislamizm’i kendisine rehber edinmesinin perde arkasında yatan sebebi budur. Ayrıca, Şeyh Sait’in yargılamasının yapıldığı mahkemenin başkanı da hareketi, Kürt bağımsızlık hareketi olarak yorumlamış ve hareketin “ayrılıkçı” olduğu kanaatine varmıştır.

Ayaklanmadaki İngiliz desteği ise apayrı bir tartışma konusudur. Her ne kadar tartışma sürse de, genel kanı harekete İngiltere’nin desteği olduğu yönündedir. Bunun en büyük sebebi ise söz konusu olaydan kısa bir süre önce, Hakkâri’de çıkan 1924 Nasturi Ayaklanması’na İngiltere’nin açıktan destek verdiği gerçeğinin herkesçe biliniyor olmasıdır. Ayrıca söz konusu olayların ardından, adeta bir “petrol deryası” olduğu bilinen ve aslında o nedenle İngiltere tarafından şiddetle arzulanan Musul’un, İngiltere tarafından ele geçirilmesi daha da kolaylaşmıştır. Bu da kamuoyundaki, ayaklanmada İngiliz desteği olduğu kanaatini kuvvetlendirmiştir. O dönem gazetelerinde çıkan “Büyük Britanya peyki Irak” yorumu da bu düşünceyi destekler niteliktedir.

Diğer yandan kafaları karıştıran asıl nokta, ayaklanmanın çıktığı ve bugün Bingöl’e bağlı olan Genç vilayetinin Musul’a uzak olmasıdır. Fakat bunun da, Ankara Hükümeti’nin dikkatini dağıtmak ve gücünü bir yere (Musul Görüşmeleri’ne) yoğunlaştırmasını engellemek için yapıldığı düşünülmektedir. Zira Musul’a çok yakın bir yer seçilseydi, ayaklanmada İngiltere’nin parmağı olduğu yönündeki inanç daha da kuvvetlendirilmiş olacaktı ki; İngiliz diplomatik zekâsı büyük sonuçlar doğurabilecek bu ince ayrıntıya asla izin vermezdi.

Kısacası; söz konusu ayaklanmanın niteliği hala tam olarak aydınlatılamamış olsa da, bilinen bir gerçek var ki o da; Milletler Cemiyeti’nin en güçlü üyesi olan İngiltere ve onun söz konusu kurum içerisindeki lobikrosi gücü sayesinde ve Türkiye’de farklı zamanlarda çıkan ayaklanmaların da yardımıyla Musul sorunu İngiltere’nin lehine sonuçlanmıştır. Bu ise İngiltere-Fransa-Türkiye Üçlü İttifakı’na giden yolun kapısını aralayan gelişme olmuştur. Fransa ile Hatay Sorunu’nu da çözümleyen Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda Batılı güçler tarafından savaşta kendileri lehine taraf olması için zorlanacaktır.

Deniz TÖREN


[1] Bu yazıda, ayaklanma, isyan ve hareket kelimeleri eş anlamlı olarak kullanılmıştır.

[2] Dönemin yöneticileri bu söylemi kullanarak muhalefeti susturmuştur. Zira tutuklananlar arasında ayaklanmaya karşı olan ama bundan da önemli hükümetin başlattığı ve sürdüreceği reformlara karşı olan komünistler de vardır.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...