Sırbistan Parlamento Seçimleri’nin Ardından

Sırbistan Parlamento Seçimleri

İzleyeceği dış politika ve alacağı kararlar ile Balkanlar’ın siyasal geleceğini etkileyebilecek en önemli ülke Sırbistan’dır. 16 Mart 2014 Pazar günü Sırbistan parlamento seçimleri gerçekleştirilmiştir.

Sırp milliyetçiliğini koordine edebilecek Sırbistan’ın çok yakından izlenmesi gerekmektedir. Kimliğe dayalı güvenlikleştirme girişimleri, irredentist ve hatta revizyonist yaklaşımları gündeme getirmektedir. Sırbistan’ın atacağı adımlar ve alacağı kararlar Kosova ve Bosna-Hersek’in geleceğini çok yakından ilgilendirmektedir. Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla siyasal sınırların her an değişebileceği mesajının tüm dünyaya ilan edildiği bir dönemde, Kosova’nın bağımsızlığını kabul etmemiştir. Bunun kabulünü bir “ön koşul” haline getirmiştir. AB’ye de üye olmayı hedefleyen Sırbistan’ın ne tür bir dış politika izleyeceği merak konusudur. Bu politikanın öngörülebilmesi için de Sırbistan parlamento seçimlerinin analiz edilmesi gerekmektedir.

Seçimlerinin ardından, 2008 yılında mevcut devlet başkanı Tomislav Nikolic’in kurduğu Sırp İlerici Partisi (SNS) tek başına iktidar olabilmektdir. Sağ-muhafazakâr bir parti olduğunu söyleyebileceğimiz Sırp İlerici Partisi, Sırp milliyetçiliğini AB taraftarlığı ile birleştiren bir anlayışa yaslanmaktadır. Ancak bu durum, bu partinin Sırbistan’ın geleneksel müttefiki olan Rusya’yı dışladığı anlamına gelmemektedir. Önce Tomislav Nikolic, şimdi de partinin mevcut lideri olan Aleksandar Vucic bu konuda açıklama yapmıştır. Sırbistan AB’ye üye olsa dahi, Rusya ile tarihe, Slav kardeşliğine ve Ortodoks Hıristiyanlığa yaslanan özel ilişkilerinin devam ettirileceğini ifade etmiştir.

Vucic’in önderliğindeki Sırp İlerici Partisi, Sırp milliyetçiliğine de yaslanan popülist bir söylemi benimsemişmiştir. Sırbistan’ın AB’ye üye olabilmesi için bir ön koşul olarak görülen Kosova’nın bağımsızlığının tanınması konusunda herhangi bir adım atmaya yanaşmamaktadır. AB üyeliğine odaklanmış olan bir siyasal hareket, Kosova’ya “devlet olma” hakkını tanımamıştır. Ayrıca Mitrovica’nın kuzeyinde Sırpların yaşadığı Kosova topraklarının Sırbistan’a bağlanması hususunda nabız yoklamıştır. Bu siyasal anlamda ciddi bir paradoks olarak görülmelidir.

Sırp İlerici Partisi, yapılan seçimler sonucu %48,3 oy alarak 250 sandalyeli meclise 158 temsilcisini sokmaya hak kazanmıştır. Böylece Sırp İlerici Partisi, tek başına iktidar olma hakkını da kazanmıştır. Parti, bu başarısıyla Sırbistan’da Slobodan Milosevic’in ardından en yüksek oy oranına ulaşan siyasal aktör haline gelmiştir. Zaten Aleksandar Vucic de seçim sonuçlarını Sırbistan siyasal tarihinin en büyük başarısı olarak betimlemiştir. Vucic, partisinin tek başına iktidar olma hakkını kazanmıştır. Eğer anlaşabilirlerse başta mevcut iktidar ortağı Sosyalist Parti olmak üzere, diğer partileri de geniş bir koalisyon çerçevesinde görmek istediğini belirtmiştir.

Mevcut başbakan Ivica Dacic’in önderliğinde seçimlere giren ve Slobodan Milosevic’in partisi olarak bilinen Sosyalist Parti (SPS) ise oyların ancak %13,5’ini alabilmiştir. Parlamentoya 44 temsilcisini sokabilmiştir. Sırp milliyetçiliği ile sol söylemi kendi bünyesinde eritmeye çalışan ve aynı şekilde liberal ekonomi anlayışı ile sosyalizmi belli oranlarda birleştirerek karma bir ekonomi politikası izlenmesini savunan Sosyalist Parti, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından eski Doğu Bloku ülkelerinde görülen ve “geçiş sürecini” koordine eden partilere benzemektedir. Milosevic’in miras bıraktığı “kanlı mirasın” üzerine oturduğu için AB tarafından da şüpheyle yaklaşılan Sosyalist Parti, Kosova’nın statüsüne ilişkin olarak oldukça katı bir tutum sergilemekte ve Sırp milliyetçileri ile aynı söylemde birleşmektedir.

Dacic, başbakan olarak geçtiğimiz yıl imzalanan Brüksel Antlaşması’na imza atmış olmasına karşın, Kosova’nın bağımsızlığını tanımaya sonuna kadar karşı çıkacağını seçim kampanyası esnasında sürekli olarak vurgulamıştır. Hatta Kuzey Kosova’nın, Kosova’dan ayrılması ve Sırbistan’a bağlanması tezine de Kosova meselesine çözüm anlamında sıcak yaklaşmaktadır. Benzer bir şekilde, Sosyalist Parti’nin, Bosna-Hersek’teki federe Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska)’nın statüsünün Kosova’nın durumuna bağlı olarak yeniden ele alınması gerekebileceğini belirttiğini biliyoruz.

Seçimler sonrası parlamentoya girmeye hak kazanan diğer partiler ise Demokrat Parti ve Yeni Demokrasi Koalisyonu’dur. Demokrat Parti, %6,04 oy alarak 19 temsilcisini parlamentoya göndermiştir. Kendisini merkez solda konumlandıran ve sosyal demokrat bir söyleme sahip olan bu parti, AB yanlılığı ile bilinen ve ekonomik anlamda da serbest pazar ekonomisini sosyal programlar ile yoğurarak Sırbistan özelinde yeniden kurgulamayı hedeflemektedir. Parti, Sosyalist Enternasyonal ve Avrupalı Sosyalistler Partisi’nin de bir parçasıdır.

Belgrad Belediye Başkanı Dragan Djilas’ın liderliğinde seçimlere giren ve özellikle eski devlet başkanı Boris Tadic’in partiden ayrılması sonrası zor bir süreçten geçen parti, oy tabanının bir bölümünü Tadic’in Yeni Demokrasi Koalisyonu’na kaybetmiştir. Eski devlet başkanı ve Demokrat Parti liderlerinden olan Boris Tadic’in öncülüğünde seçimlere giren Yeni Demokrasi Koalisyonu ise %5,7 oy oranı ile 18 temsilcisini Sırbistan Meclisi’ne sokmuştur. Bu koalisyonun lideri Tadic olmasına karşın, koalisyon içerisinde Ivan Karic’in başkanlığını yaptığı Yeni Demokrat Parti-Yeşiller (NDS-Z), Nenad Canak’ın öncülüğündeki Voyvodina Sosyal Demokratlar Ligi ve yine Demokrat Parti’den koparak kurulmuş olan Sırbistan İçin Hep Birlikte ve yine bölgesel bir parti olan Voyvodina Macarları Kardeşliği gibi siyasal hareketler yer almaktadır. Bu koalisyon, AB yanlılığı, çoğulcu demokrasi ve liberalizm gibi hususlar ekseninde bir araya gelmiştir.

Seçim sonucunda Voyvodina Macar Birliği, Arnavutlara hitap eden ve Presovo Vadisi’nde oldukça güçlü olan Demokratik Hareket Partisi ve Süleyman Uglyanin’in liderliğini yürüttüğü Sancak Demokratik Eylem Partisi (Boşnaklara hitap ediyor) gibi etnik kimlik temelinde işleyen bölgesel siyasal partiler ise kendilerine tanınan kotalar ekseninde parlamentoya temsilcilerini göndermiştir. Sırp Radikal Partisi, Sırbistan Demokrat Partisi, Liberal Demokrat Parti ve Sırbistan Birleşik Bölgeler Partisi gibi geleneği olan partiler ise, ülke genelinde %5 olarak uygulanan seçim barajını aşamayarak parlamentoya girememiştir. Seçimlere katılım ise oldukça düşük bir düzeyde kalmış ve oran olarak %53,1’i ancak bulabilmiştir. Bu durum, Sırbistan halkının önemli bir bölümünün, mevcut siyasal partileri karşı karşıya kaldıkları ekonomik problemler (durgunluk ve %20’lerin üzerinde seyreden işsizlik, vb.) ile siyasal meseleler (Kosova, AB üyelik süreci, Rusya ile ilişkiler, vb.) noktasında bir çözüm bulmaktan uzak gördüklerini kanıtlamaktadır.

Seçim sonucunda Sırp İlerici Partisi’nin sandıktan tek başına iktidar olabilecek çoğunlukla çıkması, Kosova konusunda milliyetçi tezlere yaslanan ve özellikle Kuzey Kosova’nın Sırbistan’a bağlanmasını, hatta Bosna Sırp Cumhuriyeti ile dahi siyasal bir ortaklık kurulmasını arzulayan bu hareketin ne tür bir politika izleyeceği hususunda kafaların karışmasına neden olmuştur. Bu tarz bir dış politika söylemine sahip olan Vucic’in partisinin AB ile nasıl anlaşabileceği ise belirsizdir. Paradoksal söylemleri sandıkta oya tahvil eden bu hareketin, reel anlamda nasıl hareket edeceği Balkanlar’ın geleceğini yakından ilgilendiren bir soru işaretidir.

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale edip Kırım’ı ilhak ettiği bir dönemde, Kuzey Kosova ve Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin Sırbistan’a bağlanmasını savunan ciddi bir tabana da yaslanmakta olan bu partinin ortaya koyacağı söylem ve izleyeceği politika çok önemlidir. Önümüzdeki süreçte Sırbistan-AB İlişkileri’nin kazanacağı ivme, bu ülkenin Kosova ve Bosna özelinde daha tedbirli ve yatıştırıcı bir strateji benimsemesini sağlayabilecekken, AB ile ilişkilerin bozulması, Sırbistan’ı Rusya’ya yakınlaştırıp, onun Kırım özelinde izlediği politikayı benimsemesine neden olabilir.Bu bağlamda, Balkanlar’da barış için AB’nin Sırbistan’a ihtiyacı olduğu açıktır. Ne var ki, Sırbistan da ekonomik refah ve siyasal geleceği için AB üyeliğine ciddi anlamda ihtiyaç duymaktadır. Bu karşılıklı bağımlılığın ilişkileri nasıl etkileyeceği ise önümüzdeki süreçte Balkanlar’ın geleceği bağlamında takip edilmesi gereken en önemli husustur.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...