ABD 44. Devlet Başkanı Barack Obama’nın Küba Politikası

                   ÖZET

Bu çalışmada Amerika Birleşik Devletleri’nin 44. Devlet Başkanı Barack Obama’nın Küba politikasının temel dayanakları, uygulamaya çalıştığı diplomasi çerçevesinde  açıklanmaya çalışılmıştır.

ABD’nin kuruluşundan itibaren temel hedef olarak düşündüğü dünya liderliği misyonu  yayılmacı bir politikayı doğurmuştur. Amerikan dış politikası dünyaya hâkim olma görüşü  çatısı altında şekillenmiştir. Dış politika oluşum sürecinde en önemli görev ise Amerikan  başkanına aittir. Dış politikayı büyük ölçüde belirleyen kişi başkandır. Her başkanlık dönemi  farklı dış politika stratejilerinin oluşmasını seyretmiştir. Bu çalışmada Küba üzerinden  Başkan Barack Obama’nın dış politika siyaseti incelenmiştir. Başkanlık koltuğunu iki kere peş  peşe kazanan Barack Obama’nın Küba ile diplomatik ilişkilerini 50 yıl sonra yeniden canlandırma  çabası ele alınmıştır. Başkanın görüşleri, hedefledikleri ve bu hedef ve görüşlerin Küba  coğrafyasındaki yansımaları anlatılmıştır. 

Çalışmanın sonunda dönemin koşulları, aktörler ve politikalar çerçevesinde Amerika  Birleşik Devletleri’nin Küba’ya karşı dış politikasının tutarlılığı ölçülmeye çalışılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Amerika Birleşik Devletleri, Küba, Barack Obama

ABSTRACT

In this study, the main dimensions of the Cuba diplomacy that is carried out by Barack Obama, the 44th President of the United States, are tried to be explained. The world leadership mission which the USA possesses as the main goal since its  foundation has created an apparent expansionist policy. American foreign policy has been shaped  under the ideal of dominating the world.  As such, the most important task in the process of foreign  policy formation belongs to the American president. He or she is the one who profoundly determines the foreign policy dimensions. In essence, each presidency has followed different foreign policy strategies. In this thesis, the foreign policy of President Barack Obama over Cuba has been examined. Barack Obama, who won the presidential chair twice in a row, has tried to revive diplomatic relations with Cuba after 50 years. The President’s views, goals, the reflections of these goals and views on the Cuban geography are explained in detail. Despite all these determined examples, the consistency of the foreign policy of the  United States of America against Cuba has been measured within the framework of several conditions, actors and policies of the period.

Key Words: United States, Cuba, Barack Obama

GİRİŞ

 Dünya siyasi geçmişinde yeni bir yere sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’nin kısa zamanda büyük ve güçlü bir ülke haline gelmesi tarih boyunca çok konuşulmuş ve gündem haline  gelmiştir. ABD, uzun süredir dünya politikasına ülkenin coğrafi konumu ve verimli doğal  kaynaklarıyla birlikte devletlerarası sistemle doğurduğu kaçınılmaz beklentileri yansıtan özgün bir ulusal tarza yaklaşmaktadır. Farklı milletlerin birleşimiyle oluşmuş bir topluma, değişik bir coğrafyaya, kendine özgü değerlere ve siyasal sisteme sahip olan Amerika Birleşik  Devletleri; sağlam bir birlik oluşturarak dünyada söz sahibi olmuştur. Aynı zamanda Amerikan dış politikasını yapanlar ülkenin istisnai öz benlik duygusundan gelen mücadeleci bir gücü tarih boyunca sergilemişlerdir.

Başkanlık sistemiyle yönetilen ABD’de devlet başkanının ayrı bir önemi vardır.  Cumhuriyetçi kanat ve Demokrat kanat olmak üzere iki kanata ayrılan bir yapıya sahiptir.  Başkan bu iki kanadın birinden seçilir. Genel olarak Cumhuriyetçi kanat her anlamda  muhafazakâr bir yapıya sahipken Demokratlar daha ılımlı ve yumuşak politikalardan yanadır.  Dış politikayı çoğunlukla başkan belirler. Kongre ve diğer kurumlar danışman niteliğinde  kalır. Bu sebeple başkanın belirlediği her politika, kendi adıyla anılan bir doktrin haline  gelmiştir. Devletin kuruluşundan bu yana ilan edilen doktrinler ABD’nin çıkarları  doğrultusunda oluşmuştur. İster Cumhuriyetçi ister Demokrat kanat olsun, oluşturulan  doktrinlerle yayılmacı politikalar ve Amerikan çıkarı savunulmuştur. 

Bu çalışmanın temel konusu, Obama döneminde ABD siyasetinde yer alan Küba ile ilişkileri geliştirme politikası çizgisinde devam edecektir. 2009 yılı Ocak ayında göreve  başlayan Başkan Barack Obama, farklı düzeylerde kriz içerisinde olan bir ülkeyle karşı  karşıya geldi. Dikkatini içerideki ekonomik kargaşaya odaklamak zorunda olan Obama’nın  küresel amaçlarının çoğunu gerçekleştirmek için sınırlı bir zamanı ve kısıtlı kaynakları vardı. 

Obama, 2008 yılında seçim kampanyasını yürüttüğü sırada başkan seçilmesi halinde  ABD karşıtlığıyla tanınan devletlerin liderleriyle ön koşulsuz görüşmeyi hedeflediğini  söylemişti. Şüphesiz bu ülkelerin arasında 1961’de diplomatik ilişkilerin koptuğu Küba da yer  alıyordu. Bu amaçla, Obama’nın politikalarını inceleme alanı olarak Küba ele alınmıştır.  Amerikan dış politikasının 2009-2017 arasındaki yıllar ele alınmıştır. Çalışma 4 ana bölümden  oluşmaktadır.

Birinci bölümde ABD’nin kuruluşu ve dış politikasının oluşum sürecinden bahsedilmiş,  ülkeyi oluşturan değerler ve başkanlık kavramı ayrıntılı incelenmiştir. İkinci bölümde ABD ve Küba ilişkilerinin tarihsel gidişatı, ABD’nin genel Küba  politikası, Obama dönemi dünya koşulları ve dönemin Küba’ya özel koşulları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Barack Obama’nın siyasi kişiliği, liderlik sırları, adaylık dönemi ve  başkanlık yarışından nasıl başarılı çıktığı anlatılmıştır. Dördüncü bölümde ise Barack Obama dönemi Küba politikası, dünyaya yansımaları ve  Amerikan siyasetindeki etkileri ele alınmıştır.

BİRİNCİ BÖLÜM

ABD’NİN KURULUŞU, DIŞ POLİTİKA OLUŞUM SÜRECİ VE  BAŞKANLIK KAVRAMI

 1.1 ABD’nin Kuruluşu ve Değerleri

Amerika’nın 1492’de Avrupalılar tarafından keşfinden sonra yaşayan yerli halkın aleyhine toprak sahibi oldular. Zamanla ülkede kolonileşmeler başladı, bu kıta  insanlar için yeni olanak ve yeni bir hayat demekti. Daha sonra bu sistem sömürgecilik çatısı  altında ilerlemeye başladı. İngilizler bu kolonilerden vergi almaya başladı ve 18. yüzyılda bu  kolonilerin sayısı 13’e çıkıp ABD’nin temelini oluşturdu. Bu koloniler yüksek vergiler ödeyip karşılığında bir şey alamamaktan rahatsızdı. Ardından George Washington, 4 Temmuz  1776’da Thomas Jefferson tarafından yazılan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini yayınladı. 6  yıl süren savaş sonunda pes eden İngiltere, 1783 yılında 13 koloninin bağımsızlığını Paris  antlaşmasıyla kabul etmiştir. Bağımsızlık ilan eden koloniler federasyon sistemi altında,  içişlerinde serbest olarak 1787 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ni kurdular. 1789 yılında  anayasa tamamlandı, Amerika üst kimliği kendine özgü değerler üzerine homojen bir toplum  inşa etmiştir.[1]

  1. yüzyıl boyunca hızla sanayileşen ABD, bu sanayileşmenin hızıyla Amerikan İç Savaşı’na girmiş ve kuzeydekilerin bu savaşı kazanmasıyla ABD yeniden hızlı bir sanayileşme dönemine adım atmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme devrine girdiği dönemde Versailles  Antlaşması ile ABD dünya siyasetinde süper güç olmanın adımlarından birini atmıştı. 20. yüzyıl başlarında çıkan I. Dünya Savaşı’nda ABD, itilaf devletlerinin yanında yer almış ve  savaşın kazanımında önemli rol oynamıştır. II. Dünya Savaşı’nda ise Almanya, İtalya ve Japonya’ya  karşı başarılı bulunan ABD zamanla bir süper güç haline gelmişti.

Amerikan değerlerinin oluşumuna en büyük katkıyı din kavramı yapmıştı. Ülkenin  kurucuları Püriten inancına sahiplerdi. Ülkenin tanrı tarafından kutsandığına, halkının da  seçilmiş halk olduğuna inanmaktaydılar. Ülkeyi kendi inançlarına göre şekillendireceklerdi.  Bu nedenle yürütülen her politika meşru bir zemine oturtuluyor, özellikle fetih politikalarının  ABD için bir hak olduğu düşünülüyordu. 

1.2 ABD’nin Dış Politika Oluşum Süreci

  1. yüzyılın başlarında başlayan Avrupalıların Kuzey Amerika’ya yerleşim süreci, Avrupa’nın siyasi ve manevi tuzaklarından arınmış büyük bir “Yeni Dünya” vizyonunu benimsemiş liderler üretmiştir. Tarihsel analizler, eskiden beri süregelen kültürel değerlerin ülkenin kimliğiyle dost ve düşman tanımlarına etkisinden dolayı Amerikan dış politikasını ayrıca şekillendirdiğini göstermektedir. Siyasi kültür, “tarih boyunca aktarılmış anlamlar dizgisi”, genellikle ulusal kimliğin yaygın algılanma biçimleri aracılığıyla ifade edilir.[2]  Bu fikirlerin  kendi hayatları vardır, maddi çıkarlara ve kurumsal yapılara indirgenemez.

Bağımsızlığını yeni kazanmış ABD ile Avrupa ve Asya’nın büyük güçleri arasındaki  büyük uzaklık da ülkenin tarihi boyunca süren ulusal bir istisnacılık duyusunun gelişimine  ayrıca katkıda bulunmuştur.[3]  Bu sosyal güçler Amerikan dış politikasının rotasını  belirlemiştir. Bu değerlerden hareket eden Amerikan dış politikası, sadece ülkenin çıkarlarını  koruyan değil, aynı zamanda kendi kendine zarar veren devletlerarası sistemi kendinden  koruyan ahlaki bir mücadeleye dönüşmüştür. Daha demokratik bir dünyanın daha barışçıl olacağı  ve sadece böylesi bir dünyada ABD’nin güvenli olacağı varsayılmıştır. Thomas Jefferson’ın  “özgürlük imparatorluğunu” sahiplenmesi, Woodrow Wilson’ın 1917’de dünyayı “demokrasi  için güvenli” yapacağına ant içmesi, Ronald Reagan’ın 1983’te Sovyet Blok’unu “düşman  imparatorluk” ilan etmesi bu ahlaki yaklaşımın somut örnekleridir. Son olarak da 2001 terörist saldırıları  ülkenin dünya politikasını iyi ve kötü arasındaki çatışma olarak görme eğilimini pekiştirmiştir.

Amerika’nın dış politikada kendine özgü yaklaşımı, ayrıca liderlerinin ABD’yi küresel diplomasiden ayrı tutma ile dünyayı Amerika’ya benzer şekilde yeniden yaratmak arasında  değişkenlik gösteren dürtüleriyle açığa vurulur. Aynı zamanda Amerikan dış politikasını  yapanlar, ülkenin istisnai öz benlik duygusundan gelen mücadeleci bir gücü tarih boyunca  göstermişlerdir. Ülkenin batıya doğru genişlemesi, ABD’yi daha sonra Doğu Asya’ya doğru iten “belirgin alın yazısının” kanıtı olarak görülmüştür.[4]

ABD’nin bugün karşı karşıya olduğu karmaşık sorunlar bu ulusal tarza kaçınılmaz  zorluklar çıkarıyor. En temel olanı ise ABD ekonomik çıktı veya askeri harcama ile ölçülen değil,  ülkeyi her zaman yönlendirmiş olan değerler açısından kendi sınırlarının farkına varmak zorundadır.[5]  Bugün ABD, hızla değişen ve Amerika’nın ülkesinde ve yurtdışındaki  hedeflerine ulaşma kapasitesindeki sınırları açık bir şekilde ifade eden bir dünya karşısında  duruyor. Bu yüzden hem Washington’ın karşılaştığı kısıtlamaları hem de dünya sahnesinde ülkenin siyasi, ekonomik ve askeri liderliğini tekrar kazanması için fırsatlarını anlamak Amerikan dış politikası için önemli bir nokta olmaktadır. Ülkenin ahlaki liderlik gücünün kalıcılığını ciddi olarak sınayacak olan bu dersler,  ülkenin istisnai öz benlik duygusunun gerçek mi, bir mazeret mi yoksa bir efsane mi olduğu  konusunda yeni bir ışık tutacaktır.[6]

1.3 Başkanlık Kavramı 

Amerika başkanı, yürütme organının tamamını temsil eden ve Anayasa çerçevesinde en aktif ve dinamik role sahip olan kişidir.[7]  Federal devlet şeklinin gerektirdiği Anayasa’dan  dolayı bütün “federal yürütme iktidarı” ona verilmiştir. Başkana verilen yetkiler Anayasa’da  ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. Bunun sebebi, kongre ve federe devletlerin sahip olduğu yetkilerin başkan tarafından kullanılmasını engellemektir. Buna ek olarak 1787  Anayasası’nda belirtilen yetkiler zamanla teori ve uygulamalardaki yeniliklerle birlikte  giderek çoğalmış ve başkanın çok fazla önem arz etmesi nedeniyle bu sistem onun adıyla  anılır olmuştur.[8]

Dış politika oluşumda bu kadar mühim yetki ve sorumlulukları olan başkanın seçimi için de belirli şartlar getirilmiştir; Anayasa; başkanın doğuştan Amerikan vatandaşı, en az  otuz beş yaşında ve en az on dört yıldır Amerika’da ikamet etmiş olması gerektiğini açıkça  belirtir ve bunun Yüksek Mahkeme (Federal Anayasa Mahkemesi) tarafından dahi yorumlanmasına izin verilemez.[9] Ancak vatandaşlık konusunda bu katı tutum çok fazla tartışmaya sebep  olmuş ve bir Amerikan vatandaşı ailenin başka ülkede doğmuş olan ferdinin de başkan  olabilmesine durumun engel olamayacağı görüşü kabul edilmiştir. Tüm bunlara rağmen bu yasa halen ihlal edilmemesi gereken bir şart olmaya devam etmektedir.[10]

Başkan seçiminin en dinamik ve önemli tartışmaları başkanlık süresi üzerine olmuştur.  İki adet seçenek içinden (tekrar seçilmeksizin altı ya da yedi yıl ve tekrar seçilmenin mümkün olduğu dört yıl) biri seçilmek istenmiş ve ikinci seçenek onaylanmıştır. Bu nedenle başkanlık  seçimi dört yılda bir yenilenir. Başkan seçilen kişinin anayasa çerçevesinde ikinci kez  seçilmek üzere aday olma hakkı vardır.[11]

1.4 Dış Politikada Başkanın Rolü 

Amerikan dış politikasında başkan, temel yapı taşı olarak  görevlendirilmiştir. Başkan birçok yetkiye sahipken bir yandan da bu politikanın yaratacağı sorumluluğu da üstlenecek kişidir.[12]

Bununla beraber Amerika başkanı, diplomatik ve konsolosluk ilişkilerinin gidişatına  ve denizaşırı ülkelerin yeni hükümetlerinin tanınıp tanınmamasına karar verir. Başkana  tanınan yetkilerden biri de dış politika sürecinin ilan edilmesidir. Başkan, bu politikayı  yürütürken bazı açılardan kongreye bağlı olmasına rağmen dış politikanın oluşmasında  anayasal yetkileri dışında bu maddelerin yorumlanabilmesi ile önemli bir avantaj  kazanabilir.[13]

İKİNCİ BÖLÜM

 

ABD ve KÜBA İLİŞKİLERİ, OBAMA DÖNEMİ DÜNYA KOŞULLARI  VE DÖNEMİN KÜBA’YA ÖZEL KOŞULLARI

 

2.1 ABD ve Küba İlişkileri

Küba her zaman dünya güçlerinin dikkat kesildiği bir ülke olmuştur. Küba, 1898 yılında  İspanya’nın sömürgesi altındaydı. İspanyollar, adaları 1492’de Columbus sayesinde keşfettiler.  Küba’nın başkenti Havana, Karayiplerin anahtar bölgesiydi. Yeni Dünya’nın ürünleri oradaki  limanlardan geliyordu. Havana, sömürge ürünlerinin ve zenginliklerinin ticari merkezi  olmuştu. Küba’da kölelik, İspanyol istilasından hemen sonra başladı. 300 yıl boyunca İspanya, Amerika kıtasının engin bölgelerine hükmetti. İspanya’nın Küba üzerindeki bitmek  bilmeyen vahşet ve devrim hareketlerine müdahale, komşusu olan ABD’den geldi. İspanya’ya gözdağı vermek için en modern gemisini Küba karasularına demirleyen ABD, geminin bir  gece aniden imha edilmesiyle İspanya’ya savaş açtı.[14] Resmi amaç Küba’ya bağımsızlık sunmaktı. Savaşın sonunda Amerikalı birlikler Santiago’nun tamamını kuşatmışlardı. Havana’daki İspanya bayrağı 13 Ağustos 1898’de son kez indirildi. Fakat Küba’nın özgürlük hayalleri gerçekleşmedi. İspanya bayrağı yerine bir Küba bayrağı değil, bir Amerikan bayrağı  dalgalanıyordu. Önceden bir İspanya sömürgesi olan Küba artık bir ABD hamiliğiydi.

1901’de Kübalılar toplanıp Küba’nın anayasasını yazmaya başladılar. O esnada birkaç  meclis üyesi, Orville Platt adlı bir senatörün liderliğinde Küba’yı bağımsız ilan etti.  ABD’nin geri çekilmesi için Amerikan mülklerinin korunacağına dair güvenceler olması  gerektiğine, yoksa ABD’nin müdahale etme hakkı olduğuna karar verdiler. Bunu öğrenen Kübalılar derhal bu fikri reddettiler. Platt Yasası’na göre Küba özgür bir ülke olamayacaktı. Ancak biliyorlardı ki Washington’a taviz vermezlerse birlikler geri çekilmeyecekti. Kübalılar  bunu oylamaya sundular ve önerge kabul edildi. Çoğu insanın karşı çıkmasına rağmen bunu savaşı bitirmek ve ABD  işgalini sona erdirmenin bir yolu olarak kabullenmişlerdi. Platt Yasası’na göre ABD’nin  Küba’da askeri üs kurma yetkisi olacaktı. Amerikalıların seçtiği yerler arasında adanın en  güneydoğu köşesindeki Guantanamo Koyu vardı. Koyun doğal ve derin limanı, büyük savaş gemilerini barındırmak için idealdi. Böylece Amerika Birleşik Devletleri, Küba’daki kontrollerini sağlamlaştırmıştı. Ancak uluslararası açıdan Guantanamo, utanç verici esir kampları ve orada işlenen insan hakları  ihlalleriyle tanındı.[15]

Şeker, Küba’nın ihracatının yüzde seksenini oluşturuyor ve üretimin çoğu ABD’ye  gidiyordu. Küba ve ABD arasındaki anlaşmanın parçası olarak ABD bir kota koymuş ve Küba’dan  alacağı şekerin miktarını belirlemişti. Şeker kotası Kübalılara bir tür gelecek güvencesi verdi ama alternatif ürünleri ihmal etmelerine de neden oldu. Küba’nın tüm tarımı kısa sürede  tamamen şeker kamışına odaklandı. Küba, ABD’nin bir numaralı şeker tedarikçisiydi ancak dünya pazarı, şekeri şeker pancarından elde eden Rusya ile Alman İmparatorluğu’nun  kontrolündeydi. Fakat bu durum Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıl değişti. Savaş cephelerle sınırlı değildi. Savaş gemileri ve ablukalar deniz ticaretini yok ediyordu. Şeker pancarı ticareti çöktü. Küba için baş rakiplerinin elenmesi eşsiz bir fırsattı. Ada, dünya pazar lideri olmak için  elverişli konumdaydı. Talep gittikçe artıyordu. 20. yüzyılın ilk 20 yılında Amerika’nın şeker talebi her yıl yüzde 5 artıyordu, ciddi bir potansiyel vardı. Aslında bu patlamayı Birinci Dünya Savaşı’yla yaşamışlardı ancak zaten halihazırda Amerikan pazarındaki büyümeye hazırlanıyorlardı. Küba ekonomisine hâkim olan Amerikan şirketleri, Kübalıların krize rağmen rahat yaşam sürmelerini sağlayacak kadar para sağlıyorlardı. Bu, Amerikalı iş adamlarıyla İspanyol kökenli Kübalı ortakların adanın ve ada ekonomisinin kontrolünü kaybetmemelerini sağladı. Kübalılar savaş öncesi astronomik fiyatların geçmişte kaldığını anladı. Küba’nın şekere bağımlı olmayan yeni bir geleceğe doğru yol alması gerekiyordu. 

1924’te Küba başkanlık seçimlerine hazırlanıyordu. 24 Ekim 1929’da Amerikan borsası  çöktü. Bu, Büyük Bunalım‘ın başlangıcıydı. 1929 Krizi Küba’yı 1930’da vurdu. Washington’daki politikacılar endişelendiler.[16]  Onlara göre Batista’nın reformları sosyalist ve  komünist nitelikli boş hayallerdi. Yine de çoğu Amerikalı Küba’nın karşı kıyıdaki bir tatil durağı olduğunu fark etti. Birleşik Devletler‘de içki yasağı ortaya çıktığından beri Amerikalılar Küba’ya içmeye geldiler. 1920’lerde ve 1930’larda gelen ilk turist dalgalarıyla iki taraf da bu ilişkiden çok memnun  kaldı. Küba’da tropikal, lüks ve biraz da kötü üne sahip görülen her şey yaşanıyordu. ABD’de 1919 ile 1933 yılları arasındaki içki yasağı, Küba’yı Amerika’nın turist sırlarını gizleyen en iyi yer konumuna getirdi. Buradaki hayat ucuzdu, alkol serbest ve yasaldı. Küba ile Birleşik Devletler‘in resmi ilişkileri düzelince Amerika’nın organize suç çeteleri de adada tezgâh açtı. İçki yasağı sırasında Küba’dan Amerika’ya içki kaçakçılığı yaptılar.

  1. Dünya Savaşı’nın başlarında Küba’nın Karayipler’deki konumu onu stratejik açıdan çok önemli hale getirdi. Hem merkezi bir liman konumunda olması hem de Amerikan donanması açısından ticaret ve savaş gemileri Atlantik’i geçmek için gemileri Küba’ya demirliyordu. ABD 1941’de savaşa girdiği zaman Küba güçlü komşusunun yanında yer aldı, Hitler karşıtı koalisyona katılıp ABD birliklerini ikmal üssü olarak destekledi. Guantanamo’da ve Pines  Adası’ndaydılar. Amerikan donanması Küba’yı ziyaret etti. Küba, Birleşik Devletler’e şeker ve diğer ürünleri temin etti. Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası’na karşı müttefik olduğu zamanlardı. Küba ise Amerikan savaş makinesi için kullanışlı olmasından fayda sağladı ve ekonomisi iyiye gitti.[17]

1958 yılında Fidel Castro devriminin başlamasıyla 1958’de ABD Meclisi’nin verdiği bir karar ile Amerika, Küba’ya giden tüm silah nakliyatlarını durdurmuş ve desteklerini  Batista’dan çekmişti. 7 Ocak 1959’da ABD, Castro’nun devrimci koalisyonunu Küba’nın  resmi hükümeti olarak tanıdı. ABD ile olan gerginlikleri yatıştırmak için Fidel Castro, Nisan  1959’da Washington’ı ziyaret etti.[18] ABD’nin onu Küba’nın hükümet başkanı olarak  tanımasını istiyordu. O dönemki Amerika başkanı Nixon, Castro’nun komünist olmasa bile anti-Amerikan görüşlere sahip  olduğunu anlamıştı. Küba’nın komünizmle olan ilişkileri sadece ABD hükümetini  endişelendirmiyordu. Resmi olarak Anastas Mikoyan, Küba’ya bir ticaret fuarı açılışı için  gelmişti. Fakat perde arkasında riskler çok daha büyüktü. Öncelikle SSCB ile Küba arasındaki  ilişkinin geleceğinin temeli atılmıştı. Ayrıca Küba, SSCB’den 100 milyon dolarlık bir kredi almıştı. Son olarak Küba, ekonomisini tamamen sosyalist koalisyona doğru yönlendirmeyi  başarmıştı ki bunu SSCB ve başka ülkeler de temsil ediyordu. Bu, Küba’nın ABD ile yaptığı iş  birliğinin sonu olmuştu. Şubat 1960’ta, Sovyet Politbürosu üyesi Anastas Mikoyan adayı  ziyaret etti. Bu, Küba’nın Sovyetler Birliği ile ittifakının başlangıcıydı. Durum bir anda değil,  yavaş yavaş değişti. SSCB ile ilişki zamana yayılan bir sürede kuruldu. Kübalıların başka seçeneği yoktu çünkü Sovyetler Birliği’nin desteği olmadan bağımsız kalmaları zordu. Castro’nun kardeşi  Raúl ve simgesel devrimci Che Guevara, Moskova’yla daha yakın bağlar kurmaktan yanaydılar. Domuzlar Körfezi girişiminin amacı, bir grup Kübalıyı Küba’da bir yere çıkarıp ardından ABD devlet teşkilatını çağırarak ve Amerikan askerlerini de kullanarak müdahalede bulunmaktı. Orijinal Eisenhower programı buydu. Daha sonra aynı yılın sonunda Amerika’da Kennedy başa geldiğinde, ABD’nin işe karışmasını ve Deniz Kuvvetleri askerlerini yollamayı  istemedi. Bunun sonucunda ise ABD ile ilişkiler zarar gördü. Akabinde Fidel Castro kendini ve Küba’yı sosyalist ilan etti.

Fidel Castro, sanayi bakanı Ernesto Che Guevara’yı Moskova’ya gönderdi. Resmi amaç, yeni ticaret sözleşmelerini görüşmekti. Fakat Guevara arka planda Sovyet başbakanı Nikita  Kruşçev ile askeri bir anlaşma yaptı. Küba’ya Sovyet nükleer füzeleri kurulacaktı. Amaç hem  adayı hem de Sovyetler Birliği’ni korumaktı. ABD zaten Türkiye’ye Moskova’ya dakikalar  içinde ulaşabilecek nükleer füzeler kurmuştu. Sovyet füzelerinin amacı karşı önlem almaktı. 16 Ekim sabahı Amerikan yetkilileri Beyaz Saray’da toplandılar ve Sovyetlerin aslında Küba’yla ittifak içinde  olduğunu ve Küba’da nükleer silahlar geliştirmekte olduklarını öğrendiler. Fakat 1960’larda burası Soğuk Savaş’ın cephelerinden biri oldu çünkü Küba, Sovyetler Birliği ve onun  Avrupa’daki uydu devletleriyle sıkı bir ittifak yapmıştı. Küba’yı ve Sovyetler Birliği’ni savunmak amacıyla 1962’de adaya gizlice nükleer füzeler yerleştirildi. Çoğu Amerikan şehri  dakikalar içinde yerle bir edilebilirdi. ABD eski başkanı John F. Kennedy için bu kabul  edilemez bir tehditti. Küba Füze Krizi 13 gün sürdü. Amerika, Küba’yı denizden ablukaya aldı ve Sovyetler Birliği de bir ABD uçağını düşürdü. Sonunda, arka plan görüşmeleriyle kriz çözüldü. SSCB, Amerika’nın füzelerini Türkiye’den çekmesi koşuluyla kendi füzelerini Küba’dan çekmeyi teklif etti. Başkan Kennedy kabul etti, Fidel Castro etmedi. Kruşçev ise bu kararında Castro’ya güvenmedi.

1980’lerin sonunda yeni bir anlaşmazlık durumu daha da kötüleştirdi. Amerikan narkotik polisi Birleşik Devletler’e Küba üzerinden büyük miktarda kokain girdiğini iddia  etti. Sovyetler Birliği’nin ve onun uydu ülkelerinin 1990’ların başlarında dağılması Küba’ya  sert bir darbe indirdi. Milyarlarca dolarlık ekonomik destek birdenbire ortadan kalktı. Küba’nın altyapısı çöktü ve temel gıda maddelerinde bile aniden yetersizlik baş gösterdi.

2015 yılında Papa Francis Küba’yı ziyaret edeceğini duyurdu. Sosyalist  organizasyonlar, Küba’da Papa için maksimum katılım olmasını garanti almak için yardım  ettiler. Bu bir tavizdi, Papa perde arkasında ziyaretinden çok daha önce Küba ile Amerika  Birleşik Devletleri’ni barıştırmaya çalışıyordu. Papa’nın asıl niyeti Küba’yı ziyaret etmekti. Fakat kendisi ayrıca arabuluculuk görüşmelerinde de önemli bir faktördü. Bunun iki taraf  açısından bir kazanç olarak öne sürülmesini sağladı. Onlarca yıllık husumet sonunda ve Papa  Francis’in arabuluculuğu sayesinde Amerikan Başkanı Barack Obama tarih yazma fırsatını  kaçırmadı.

2.2. Obama Dönemi Dünya Koşulları 

Barack Obama, 2008 yılında başlayan seçim yarışında sergilediği uluslararası profilden ve seçildikten sonra Amerika’nın yeni dönemde sergileyeceği politikalar konusunda çok fazla konuşma yapmıştı. Obama, ABD hükümeti için zor bir zamanda iktidara gelmişti. Bir  yandan yükselmeye devam eden Çin Halk Cumhuriyeti, diğer yandan iki farklı cephede süregelen savaşlar ve nükleer silah girişiminde bulunan İran sebebiyle ABD dünya genelinde  oldukça olumsuz bir imaj çizmişti. 

2009 yılında Çin hükümeti tarafından açıklanan rakamlar Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın  büyüme hızının yılın üçüncü çeyreğinde en yüksek düzeyi olan yüzde 8,9’a çıkmıştı.  Büyüme hızı oranı yılın ikinci üç ayında yüzde 7,9 idi. Çin hükümeti yeni iş alanları açmak ve  talebi artırmak amacıyla büyük altyapı projelerinden oluşan bir pakete yüzlerce milyon dolar  ayırdı. Çin giderek yükseliyordu; 2004’te Japonya’nın, 2008’de Hindistan’ın ve 2009’da Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı olarak ABD’yi geçmişti. ABD ithalatının en büyük kaynağı Çin’di. 2008 yılında 266,3 milyar dolarlık bir ticaret fazlasına erişen Çin, yine aynı yıl elinde en fazla ABD devlet tahvili bulunduran yabancı ülke olmuştu. Bazı analistler, ABD’nin küresel ekonomideki lider rolünün zayıfladığını ve yerini Çin’in aldığını düşünüyorlardı. Aslında ABD’nin kurmuş olduğu ekonomik ve siyasi düzen, Çin’in kalkınması için olumlu bir ortam yaratmıştır. [19]

ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında İran’ı terör eylemlerinin destekçisi olarak görmeye  başlamıştı. Amerika’nın temel amacı İran üzerinden bölgeyi kontrol etmekti.[20]  Eğer İran’ı  kontrol edilebilirse Asya’ya açılan kapının da kontrol edebileceğine inanmaktaydı. Amerika  bunu yapabilirse bir yandan İsrail’in güvenliği diğer yandan da önemli bir ekonomik ve siyasi  çıkar elde edilecekti. Bu sebeple ABD, Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında İran’la  mümkünse karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler kurmak istemekte; değilse baskı ve tehdit yoluyla  İran’ı kontrol etmeye çalışmaktaydı.[21] İran rejiminin meşruluk temellerinden biri İslam ise  diğeri de Amerika ve İsrail karşıtlığıdır. Başka bir deyişle İran siyasal eliti için ABD  karşıtlığı, İran devleti için varoluşsal bir siyasi tutumdur. İki devlet birbirlerine karşı  yaklaşımlarında görülen bu aşırı duyarlılık, siyasetlerinde aşırı kapalılık politikasını da beraberinde getirmektedir. [22]

2.3 Obama Dönemi Küba Koşulları

Küba, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yeni potansiyel destekçisi dünya sahnesine  çıkana kadar ekonomik bunalımdaydı. Sovyetlerin dağılması sonucuyla Küba, Venezuela ile  çalışmaya başladı. 1999 yılında Küba, yeni kurtarıcısı Hugo Chavez’i bulmuştu. 2002 yılında  1000’den fazla Küba ajanı, Chavez karşıtı bir cuntanın darbe girişiminin bastırılmasına  yardım etti. Böylece Küba-Venezuela ilişkileri yoğunlaştı. Küba, Chavez’e olan muhalefeti  önlemeye yardım etmeleri amacıyla öğretmenler, doktorlar ve casuslar gönderdi.  Karşılığında, Venezuela da Küba’ya petrol verdi. Küba kendi içindeki enerji ihtiyacını karşılayacak  kaynaklara sahip değildi. Venezuela’yı zengin eden petroldü ve hem Venezuela’daki hem de Küba’daki sosyalizmi finanse etti.[23]

Öte yandan Küba, Birleşik Devletler baş düşmanı olmaya devam etti. Castro bilhassa  Guantanamo Körfezi’ndeki Amerikan Donanma üssünü daimî bir provokasyon olarak gördü.  11 Eylül 2011, dünya politikasındaki dengeleri değiştirdi. ABD, teröre karşı olan savaşında  müttefik arıyordu. Castro da terörizmi kınamıştı. ABD, Irak ve Afganistan’ı işgal ettikten sonra terörist olduğu iddia edilen şüpheliler Küba’daki Guantanamo Körfezi’nde tutuldu. Bu Küba  hükümeti için hiç sorun teşkil etmedi.[24]

2004 yılında Santa Clara’da bir açık hava buluşması vardı. Fidel, konuşmasının ardından sahneden düştü ve kendini yaraladı. Yerine 2008 yılında kardeşi  Raúl Castro geçti. Raúl kardeşinin politikalarının çoğundan ayrılmama kararı aldı. Bugüne  kadar başka bir lider hiç olmadı, Castro’nun pozisyonunu tehdit edecek liderlik karakterine sahip tarzda biri bile çıkmadı. Raúl, abisinin görevlerini devraldı. Venezuela Devlet Başkanı olan Hugo Chávez ise 2013 yılında kanserden öldü. Küba önde gelen müttefiklerinden birini  kaybetti. Daha sonra düşük petrol maliyeti Küba’nın Chávez’in haleflerinden petrol almaya devam etmesini engelledi. Ekonomik açıdan baş aşağı giden Venezuela sahip oldukları tek destekti.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BARACK OBAMA’NIN SİYASİ KİŞİLİĞİ, LİDERLİK SIRLARI VE  ADAYLIK DÖNEMİ

3.1 Barack Obama’nın Siyasi Kişiliği 

Barack Obama, siyasi rolüne 1983 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olarak  başlamıştır. Ardından bir üniversite daha okuyarak Hukuk Fakültesi mezunu olarak hayatına  devam etmiştir. Bu sırada kısa bir süre Harvard Law Review dergisinin yayın işleri  müdürlüğünü yapar.[25]


Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra 12 sene Chicago Üniversitesi’nde Anayasa  Hukuku dersleri vermiştir. 1996 yılında İllinois’in eyalet senatosuna seçilerek siyasete giriş  yapmıştır. 2000 yılına gelindiğinde ABD Temsilciler Meclisi’ne girebilmek için Demokratik Partinin ön seçimlerine katılmış ama başarıyı burada yakalayamamıştır. 4 sene sonra ABD senatosuna koyduğu adaylıkta ise sonuçlar çok daha iyi duruma gelmiştir ve %70’lik oy çokluğuyla senatoya seçilmiştir.


2004 başkanlık seçimleri sırasında Boston’da bir kurultay toplanmaya karar vermiştir.  Canlı bir yayın olacak ve bu yayında Barack Obama yaptığı etkileyici konuşmayla medyanın  dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştır. Kariyerine Senato Dışişleri Komisyonu’nda yaptığı  hizmet göreviyle devam etmiştir. Birçok ülkeye ziyaretlerde bulunmuş, ABD’deki senatosundaki 6 yıllık ilk dönemini tamamladığında ise 2008 ABD başkanlık seçimlerine adaylığını koymuştur. [26]

3.2 Barack Obama’nın Liderlik Sırları

Barack Obama, kültürlerin, ırkların ve medeniyetlerin ilginç bir karışımıydı: O hem siyah  hem beyazdı. Dünyanın neresinde olursa olsun, seçim kazandıran kampanyaları analiz  ettiğimizde başarıya etki eden faktörün liderin tutumu olduğu görülebilir. Liderin kişisel  özelliği her şeyin önündedir. Bilgisi, sağduyusu, inancı ve azmi her şeyi etkiler. Düşünceleri insanları harekete geçirir. Geçmişiyle ve hikayelerindeki etkileyici ayrıntılarla liderler, seçmenlerin dikkatini çekerler.[27] Barack Obama ise halka dayalı bir kampanya yapmaya karar verdi. Açıkçası bu bir tercih  değil zorunluluktu çünkü Demokrat Parti’nin parası, desteği ve ulusal ölçekte organize olabilme kapasitesi Hillary’nin yanında olacaktı. Bu durumda ona yapacak tek bir şey kalıyordu: “küçük insanlar“ ve “küçük bağışlarla” ile “küçük eyaletleri” kazanarak adaylığına  devam edecekti. 
Obama kampanyasının tüm söylemi başından beri “değişim” temasına oturtulmuştu ve  bu söylem kampanya boyunca asla değişmedi. Yönetim ve ekonomi anlayışında, uluslararası  ilişkilerde, enerji politikalarında, vergilendirmelerde, yurttaşlık hakları ve siyasette köklü bir  değişim vaat ediyordu. Yönetime gelirse Irak’tan derhal çıkacak, gerekirse İranlı liderler ve  Taliban’la görüşecek, ekonomide Amerikan şirketlerini ülke içinde yatırım ve istihdam yaratmaya teşvik edecek, enerjide dışa bağımlılığa son verebilmek için inovasyona yatırım  yapacaktı. Yani Obama’nın liderliği yepyeni bir çağ getirecekti.[28]  Obama’nın kampanyaları,  tümden değişim umudunu ve inancını harekete geçirmeyi hedefleyen kampanyalardı.  Kampanyalarında negatif söyleme ve Hillary Clinton’ı rencide edebilecek hiçbir kelimeye  izin vermedi.

3.3 Obama’nın Adaylık Dönemi

ABD’de Ronald Reagan’ın başkan olmasından itibaren gündeme gelen ve George W. Bush’la  birlikte iktidarlarının zirvesine ulaşan Neo Muhafazakârların tek kutuplu dünyada pervasız bir  imparatorluk kurma gayretleri, dünya hakları arasında nefret edilen bir Amerika imajının  oluşmasına neden olmuştu.

George W. Bush’un 2. döneminde (2004-2008) ekonomi günden güne kötüye gitmiş,  yüz binlerce Amerikalı işçi sökülmesine bizzat yardım ettiği fabrikaların yurt dışına  taşınmasıyla birlikte işsiz kalmıştı. 2007 sonbaharından itibaren ise öncü sarsıntıları bile  ABD’yi ve tüm dünyayı sallamaya başlayan yıkıcı ekonomik kriz su üstüne çıkmaya başlamıştı.

11 Eylül saldırılarının etkisiyle oluşan dönem artık sona eriyordu. Afganistan ve Irak  savaşları arzu edilen zaferlerle sonuçlanmamıştı. Hem bu ülkedeki hem diğer ülkedeki  istikrarsızlıklar devam ediyordu. Uluslararası terörle edilen mücadelede elde edilen sonuç kocaman  bir sıfırdı. Barack Obama, ABD’deki muhafazakâr iklimin dağılmakta olduğunu ve koşulların tümüyle  yeni bir Demokrat Parti iktidarını işaret ettiği böylesi bir dönemde, 10 Şubat 2007’de aday adaylığını ilan etti.[29]

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BARACK OBAMA DÖNEMİ KÜBA POLİTİKASI VE DÖNEMİN  DÜNYAYA YANSIMASI 

4.1 Barack Obama Dönemi Küba Politikası

1959 yılından beri diplomatik ilişkilerini İsviçre üzerinden yürüten, ticaret ambargosu  dolayısıyla ekonomik ilişkileri durma noktasına gelen ABD ve Küba’nın son dönemde başkanlarının değişmesiyle olumlu bir döneme başlayacağı düşünülmüştü. Fakat son  gelişmeler ışığında iki ülke arasındaki ilişkilerin olumlu ilerlediği gözlense de tam bir  normalleşmenin kısa zamanda sağlanamayacağı görüşü ön plandaydı. ABD Başkanı Barack  Obama; Küba ile demokrasi, insan hakları ve ekonomik konularda görüşmek istediklerini  belirtirken 2008’de Fidel Castro’nun yerine geçen Küba Başkanı Raúl Castro da ABD ile her  konuyu görüşmeye hazır olduklarını açıklamıştı. Obama’nın ABD için yeni ittifaklar kurmak,  ABD değerlerini korumak, Latin Amerika’da önderlik yapmak gibi amaçları Küba İle  ilişkilerini normalleştirmesini gerektirmekteydi. Obama, Küba ile diyaloga açık olduğunu  fakat ticaret ambargosunu ancak Küba’nın siyasi değişim geçirmesi halinde kaldıracağını  belirtti. 

2013 yılında ilişkileri normalleştirmek çatısı altında arabulucu olarak Papa Francis  devreye girdi. 17 Aralık 2014 tarihinde ilişkileri normalleştirmek ve nihayetinde uzun süredir  devam eden ambargoyu sona erdirmek için bir anlaşma çerçevesinde Küba ve Amerika  Birleşik Devletleri, Havana ve Washington’daki büyükelçiliklerini yeniden açmak amacıyla  resmi müzakerelere başlama sözü verdiler. ABD tarafından tutulan siyasi mahkumlardan  bazılarının da serbest bırakılma sözü verildi. 

4.1.1 Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın Küba  Açılımı (17 Aralık 2014- 14 Ekim 2016)
           
“Change” sloganıyla hareket eden Obama, negatif politikadan pozitif politikaya  dönmeye çalışmış ve 17 Aralık 2014’te dünya kamuoyuna izleyeceği yol haritasını  sunmuştur. İlk olarak Küba hükümeti ile diplomatik ilişkiler kurmayı hedeflemiştir. 1961 yılından beri birbirinden kopuk olan iki ülke için Dışişleri Bakanlığı’na talimat vermiştir. İkincil olarak Küba’ya seyahati kolaylaştırmayı hedeflemiştir. Genel bir izin belgesi çıkarmayı önermiştir. Üçüncü olarak Amerika’da yaşayan Kübalıların memleketlerine yollayacakları paranın transferini kolaylaştırmaya çabalamıştır. Dördüncü olarak ise ithalat ve ihracatın önündeki engellerin kaldırılması için yeni öneriler getirmiştir. Buna örnek olarak şunlar gösterilebilir:

  • Küba yaptırımlarının üçüncü ülkelerde uygulanmasını değiştirmek,
  • Meksika ve Küba hükümetleri ile Meksika Körfezi’ndeki çözülmemiş deniz

problemini  bir sonuca ulaştırmak, 

  • Küba’yı teröre destek veren ülke olarak görmekten vazgeçmek,
  • Küba’nın 2015 Panama Amerikalılar Zirvesi’ne katılımını ele almak.

14 Ekim 2016 tarihli Başkanlık Yönergesiyle birlikte ABD-Küba arasında 23 anlaşma imzalandığı göze  çarpmaktadır. 

Ocak 2015’te Küba ve ABD’den üst düzey diplomatlar Havana’da bir araya geldiler.  Görüşmelerde önemli bir atılım yapılmadı fakat her iki tarafın da sıcak tavrı ilişkilerin devamının geleceğinin teminatıydı. Obama yönetimi tarafından uygulanan yeni kurallar uyarınca, Amerikalıların Küba’ya seyahat etmesine ilişkin kısıtlamalar 16 Ocak 2015 itibariyle önemli ölçüde rahatlamış ve Küba  puroları ve rom gibi maddelerin ABD’ye sınırlı miktarda ithalatına ve Amerikan  bilgisayarının ihracatına izin verilmiştir. 

Başkan Barack Obama, 1 Temmuz 2015’te Küba ve ABD arasındaki resmi diplomatik  ilişkilerin yeniden başlayacağını ve Washington ve Havana’da büyükelçiliklerinin açılacağını  duyurdu. 20 Temmuz 2015 tarihinde Washington’daki Küba Büyükelçiliği ve Havana’daki  ABD Büyükelçiliği yeniden açıldı. Barack Obama, Mart 2016’da üç günlüğüne Küba’yı  ziyaret etti. 2016 yılında ilk ticari uçuş gerçekleşti. 

4.2 Dönemin Dünyaya Yansımaları 

4.2.1 Latin Amerika Faktörü

Amerika Birleşik Devletleri’ni Küba açılımına yönlendiren en önemli etkenlerden biri Latin  Amerika ülkeleri olmuştur. Küba’nın Panama’da düzenlenen Amerikan Devletleri Örgütü Zirvesi’ne katılmasını Latin Amerika ülkeleri çok istemiştir. Bunda Castro rejimine  sıcak bakan sol liderlerin ve partilerin (Venezuela, Ekvador, Bolivya ve Brezilya) iktidar yarışının önemli bir rolü vardır. Ama tarihsel olarak ABD’ye yakın olan Kolombiya’nın bile  Küba’yı zirveye katılmasında desteklemesi, bölge ülkelerinin bu sorunların çözümünde ne kadar istekli olduklarını göstermiştir.[30]  Ayrıca Bolivarcı hareketin ideolojik olarak ABD için  çekince yaratan bir unsur haline gelmesi, Obama’yı Küba hususunda farklı bir çizgiye  taşımıştır.[31] Aslında Obama yönetimi, Küba açılımı üzerinden kalkıştığı yeni bir etki alanı  yaratma macerasına ileride Küba üzerinden tüm Latin Amerika’yı kapsayacak bir Amerikan  politikası oluşturabilmek için uğraşmıştır. Bu nedenle Obama’nın Havana’yla yakınlaşma politikaları, Washington’ın Latin Amerika’da yıllardır süregelen zarar görmüş olan  etkisini bir süredir onarmaya çabalamış uzun dönemli stratejinin parçasıdır.[32]

4.2.2 Rusya Faktörü

Sovyetler Birliği 1962 yılında Washington ve Havana arasında yaşanmakta olan huzursuz ortamdan faydalanarak Türkiye’deki Jüpiter füzeleri gibi orta menzilli füzelerini Küba’ya  yerleştirme kararı vermiştir. Küba Krizi olarak tarihe geçen bu olayda Amerikan tutumu, bu  amaçla yola çıkan Sovyet gemilerine karşı abluka kararı alınca huzursuzluk daha da artmıştır. Sovyetler Birliği, gemilerini geri çekmeyeceğini; ABD ise ablukayı kaldırmayacağını  söyledikten sonra dünya kendini nükleer bir savaşın eşiğinde bulmuştur. İki süper güç  arasında yaşanan bu problem, ABD ve Sovyetler Birliği’ni savaşın eşiğine getirmiştir. Gerek ABD ve NATO’nun ve gerekse de Sovyetler Birliği’nin krizi başarılı bir şekilde yönetmeleri dünyayı bir nükleer savaş tehdidinden kurtarmıştır.[33]  Sonuç olarak Küba Krizi uzun uğraşlar  neticesinde çözülebilmiştir.

Obama, Rusya-Küba ilişkilerinin yeniden canlanmasını kendi ulusal çıkarları sebebiyle uygun bulmamış ve Küba açılımı konusunda dinamik ve kararlı hareket etme politikası izlemiştir. Rusya-Küba ilişkilerinin yeniden güçlenmeye başladığını düşündüren olay ise Putin’in Küba ziyaretidir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Küba ziyaretinin hemen öncesinde  Küba’nın 32 milyar dolar borcunun silinmesini konu alan “Küba Cumhuriyeti’nin Sovyetler  Birliği Döneminde Yapılan Kredi Borcu Düzenlemesi”ni onaylamıştır. Borcun geri kalan %10’unun (3,2 milyar dolar) ise on yıl içerisinde ödenmesi kararlaştırılmıştır.[34]  Bununla birlikte Havana’nın güneyinde 1967 yılında açılmış olan Lourdes Dinleme Üssü’nün  Rusya’ya yeniden tahsis edileceği iddiaları Putin’in ziyareti üzerine gündeme gelmiştir.  Rusların ABD üzerindeki gözü kulağı olan üs, 11 Eylül sonrasında Amerikan yönetimine iyi  niyet jesti olarak kapatılmıştır. Putin, dinleme üssünün yeniden açılacağına dair basında yer  alan iddiaları ülkesinde gerçekleştirdiği basın toplantısında yalanlama gereği duymuştur.[35]

SONUÇ

  1. Dünya Savaşı’ndan beri Amerikan dış politikasındaki birçok değişim seçim sandıklarında vatandaşların yaptığı tercihlerden kaynaklanmıştır. 2008 yılında seçime giden vatandaşlar, Amerikan üstünlüğü ve ön alıcı savaş vurgusu ABD için masraflı olan Bush Doktrini’ne bir alternatif aradığında ve Amerika’nın darboğazdan gelmekte olduğu dönemde Barack Obama iktidara gelmiştir. Bu zamana değin hedeflerde, siyasal stratejilerde ve üst düzey çalışanların toptan devrinde büyük dönüşümler getiren başkanlık değişimleri ABD’de her zaman zor  olmuştur. Vietnam Savaşı’ndan bu yana hiçbir başkan Amerikan dış politikasının gücü ve ilklerini geri getirmek için daha zor bir tırmanış karşılamamıştır. Obama, göreve geldiğinde ekonomiyi çöküşün eşiğinden kurtarırken bile dış politikada yeni ve çok farklı bir rota çizmiştir.

ABD’nin Küba meselesine uzun bir dönem statükocu bakmasının sebepleri olarak  şunları sıralayabiliriz: ideolojik farklılıklar, önyargılar, tutuklamalar, şiddet yanlısı  gruplar/siyasetçiler, siyasi uyuşmazlıklar, tarihsel gerilimler, toprak anlaşmazlıkları ve  ambargo içerikli kongre kararları. 2009 yılında “change” sloganıyla yola çıkan Obama için  Küba, dış politika sınamalarından sadece bir tanesidir. Obama’nın Küba açılımını  incelediğimizde özgün bir ideoloji olmadığını görmekteyiz. Obama dönemine kadar yaklaşık  10 dönem önceki başkanların da açılım üzerine hareketleri olmuştur. Obama ve dış politika  ekibi için açılım projesini önemli kılan da sonuca bu kadar yaklaşmışken açılımın kahramanı  olmaktır. Bu kapsamda diplomatik temsilciliklerin açılması, üst düzey ziyaretlerin  gerçekleşmesi ve birçok anlaşma imzalanmış olması bu konuda ilerleme kat edildiğini de  göstermektedir. Obama ve ekibi idealist, liberal ve barışçı politikalar izlemiştir. Bunun sebebi  küresel terörle savaş politikası mücadelesinde kaybedilen prestiji yeniden elde edebilmektir.  Bu durumu bazı eleştirmenler “Obama’nın iyimserliği” olarak adlandırmıştır. ABD, özelde  Küba; genelde ise Latin Amerika’yı ön planda tutsa da hem rakipleri hem de aynı ideolojide olmayan bölgesel güçler için yumuşak güç politikası üzerinden yaklaşmıştır. Bu bir anlamda Amerika için negatif politikadan pozitif politikaya geçmek, yani izolasyon ve ambargoya  bağlı statükocu dış politikaya yönelmek anlamına gelmekteydi.  ABD Başkanı Obama, Küba politikasını belirlerken bölgenin diasporasının beklentilerini de dikkate alan bir tutum sergilemiştir. Küba vatandaşları, Amerika’daki  sürgünlerini de dikkate alarak kaçanları özgürlük savaşçısı olarak adlandırıp Amerikan vatandaşlığına geçmişlerdir. “Kübalı Amerikalılar Ulusal Derneği” adı altında teşkilatlanan bu  grup, ABD’nin Küba politikasında önemli bir rol kazanmıştır. Sadece Obama ve ekibi değil,  bu diaspora da kongreyi taraf haline getirerek ambargo politikasının somutlaşmasına neden  olmuş ve kamuoyunda ses getirmesi için çalışmalar yapmıştır. 

Birbirinin devamı olarak iki kere başkan seçilen Barack Obama, ilk döneminde  yeterince hızlı hareket edemediğinden sorunların çözümünde yeterince mesafe kat  edememiştir. Diaspora ve Obama ekibinin tüm çabalarına rağmen uzun süredir sürdürülen  ambargo siyasetinin önüne geçilememiştir. Tüm bunlara ek olarak hassas noktalardan biri de üst düzey mevkilerde bulunan bürokratik kişilerin Küba konusunda çok farklı görüşlere sahip  olmasıdır. Bu durum Obama için Küba politikasının sürdürülebilirliğine sürekli zarar  vermiştir.

 

BURCU KARAGÖL

LATAM STAJYERİ

 

KAYNAKÇA

AKGÜN Birol, Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu ya da Yaklaşan Küresel Anarşi, Stratejik  Analiz Dergisi, 2003

ARI Tayyar, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Yayınları, 2007

ATEŞOĞLU Nurşin, “Tahran’dan Havana’ya Obama Doktrini”, 20 Ekim 2020 tarihinde http://www. bilgesam.org/incele/2380/-tahran-dan-havana-ya-obama-doktrini/#.  XAKEmmgzZPY adresinden erişildi. 

BRUCE Harold, American National Government, New York Company, 1957

CLEMENT Christopher, ‘Confronting Hugo Chavez: the United States Democracy Promotion in  Latin America’, Latin America Perspective, 2005

DOMİNGUEZ Jorge, Cuba; Order and Revolution, Belknap Press: An Imprint of Harvard  University Press

EAGLESHAM John, Guantanamo Justice, Financial Times, 2003

FERGUSON John, The American System of Government, New York. Oxford Üniversitesi,  1957

FERRER Ada, Insurgent Cuba, United States of America. University of North Carolina Press;  1st edition, 1999

GEERTZ Clifford, The Interpretation of Cultures: Selected Essays, Basic Book, 1973 GÖZEN R., Amerikan Dış Politikası, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2012

GÜLTEKİN Sümer, Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2011

HODGSON Goldfrey, The Myth of American Exceptionalism, Yale Üniversitesi Yayınları,  2009

HUBERMAN Leo, Küba; Bir Devrimin Anatomisi, Kalkedon Yayınları, 2019

HUNTİNGTON Samuel, American Politics: The Promise of Disharmony, Harvard  Üniversitesi Yayınları, 1981

KESKİN Arif, ABD- İran Gerginliğinde Yeni Bir Dönem: ABD-AB Yakınlaşması, Stratejik  Analiz, Cilt 5

KÜNTAY Burak, “ABD-Küba Yakınlaşması”. 15 Ekim 2020 tarihinde  http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/burak-kuntay/abd-kuba-yakinlasmasi-40073323  adresinden erişildi. 

LOCKHART Charles, The Roots of American Exceptionalism: Institutions, Culture and  Policies, Palgrave Macmillan, 2003

MACDONANLD Malcom, Outside Readings in American Goverment, 3. Baskı, Thomas  Crowell Company, 1958

MEN Jing, Finansal kriz Çin’i süper güç yapacak mı?, NATO Review

OBAMA Barack, Babamdan Hayaller, Pegasus Yayınları, 2. Baskı, 2009

OBAMA Barack, İnanırsak Başarırız, Pegasus Yayınları, 1. Baskı, 2009

OBAMA Barack, Umudun Cesareti: Amerikan Rüyasını Canlandırmak Üzere Düşünceler,  Pegasus Yayınları, 1. Baskı, 2009

EROL Mehmet, “NATO ve Kriz Yönetimi”, Barış Kitap, 2012

ÖZKAN Behlül, “Obama’nın Küba Ziyareti: Batı Yarıküresinde Değişim, 12 Ekim 2020 tarihinde www. bilgesam.org/incele/2395/-obama-nin-kuba-ziyareti–bati-yarikuresindedegisim/#.XAD6TGgzZPZ adresinden erişildi.

ÖZKAN Necati, Obama’nın Liderlik Sırları, Kapital Medya, 2009

PUTİN Vladamir, “Answers to Journalists Questions”. 15 Ekim tarihinde  http://en.kremlin.ru/events/ president/news/46236 adresinden erişildi.

REDFORD Hemmette, Politics and Government in the United States, Praeger Yayıncılık,  1965

ROSSİTER Clinton, The American Presidency, Revised Edition, Johns Hopkins Üniversitesi  Yayınları, 1960

SCHWARTZ Bernard, A Commentary On The Constitution of The United States. 13 De  Paul Law, 1963

SCHOULT Lars, ‘Blessings of Liberty: The United States and the Promotion of Democracy in Cuba’, Latin Amerika Araştırmaları Dergisi, 2002

SPAİNER John, Amerikan Dış Politikası, İnkılap Yayınları, 2008

STEİNBERG John, Difficult Transitions: Foreign Policy Troubles at the Outset of  Presidential Power. Washington D.C: Brookings, 2008

XİANGLİN Mao, Küba Sosyalizminin Yolu ve Geleceği, Canut Yayınları, 2019

BİBLİYOGRAFYA

[1]GÜLTEKİN Sümer, Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü, Sayı 19, s.5

[2] GEERTZ Clifford, The Interpretation of Cultures: Selected Essays, New York: Basic Book, 1973, s.89

[3] LOCKHART Lockhart, The Roots of American Exceptionalism: Institutions, Culture and Policies, New York:  Palgrave Macmillan, 2003

[4] SPAİNER John, Amerikan Dış Politikası, İnkılap Yayınları, 2018, s.21

[5] HUNTİNGTON Samuel , American Politics: The Promise of Disharmony, Cambridge, Harvard Üniversitesi  Yayınları, 1981, s. 238.

[6] HODGSON Godfrey, The Myth of American Exceptionalism, Yale Üniversitesi Yayınları, 2009, s.97

[7] ROSSİTER Clinton, The American Presidency, Revised Edition, New York, 1960, s.18

[8]  FERGUSON John H. ve D. McHenry, The American System of Government, New York, Oxford Üniversitesi,  1956, s. 283

[9] BRUCE Harold, American National Government, New York Company, 1957, s.323

[10] SCHWARTZ Bernard, A Commentary On The Constitution of The United States, New York, 1963, s.12

[11] Nelson Polsby, Wildavsky Aaron, Contemporary Strategies of American Electoral Policy, 7th Edition, New  York, 1988, s.41

[12] H. Malcolm Macdonald, Wİlfred D. Webb, Edward G. Lewis, Outside Readings in American Government, 3.  Baskı, New York, Thomas Crowell Company, 1958, s. 819

[13]Hemmette S. Redford, David B. Truman, Politics and Government in the United States, New York, 1965, s.  301-302

[14] FERRER Ada, Insurgent Cuba, United States of America,1999, s. 34

[15]  J. Eaglesham, Guantanamo Justice, Financial Times, 2003, s.13

[16] DOMİNGUEZ Jorge, Cuba; Order and Revolution, Cambridge, 1978, s. 71

[17] XİANGLİN Mao, Küba Sosyalizminin Yolu ve Geleceği, Canut Yayınları, 2019, s.179-216 18 HUBERMAN Leo, Paul M. Sweezy, Küba; Bir Devrimin Anatomisi, Kalkedon Yayınları, 2019, s.116

[19] MEN Jing, Finansal kriz Çin’i süper güç yapacak mı? NATO Review, Temmuz 2009

[20] AKGÜN Birol, Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu ya da Yaklaşan Küresel Anarşi, Stratejik Analiz, Sayı 37,  s.81-85

[21] KESKİN Arif, ABD- İran Gerginliğinde Yeni Bir Dönem: ABD-AB Yakınlaşması, Stratejik Analiz, Cilt 5, Sayı  60, s. 57-59

[22] ARI Tayyar, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Yayınları, İstanbul, Ocak 2007, 2. Baskı, s.307

 [23] CLEMENT Christopher, ‘Confronting Hugo Chavez: United States Democracy Promotion in Latin America’,  Latin America PErspective, 2005, s.60-78

[24] SCHOUKTZ Lars, ‘Blessings of Liberty: The United States and the Promotion of Democracy in Cuba’, New  York, 2002, s. 397-403

[25] BARACK H. Obama, Babamdan Hayaller, Pegasus Yayınları, 2. Baskı, Ocak 2009, s. 29-36

[26] BARACK H. Obama, İnanırsak Başarırız, Pegasus Yayınları, 1. Baskı, 2009, s. 18-43

[27] ÖZKAN Özkan, Obama’nın Liderlik Sırları, Kapital Medya, Ocak 2009 s.43-48

[28] BARACK Obama, Umudun Cesareti: Amerikan Rüyasını Canlandırmak Üzere Düşünceler, Pegasus Yayınları, 1. Baskı, 2009, s.216-222

[29] ÖZKAN Necati, age s.24-26

[30] ÖZKAN Behlül, “Obama’nın Küba Ziyareti: Batı Yarıküresinde Değişim”, BİLGESAM, www.  bilgesam.org/incele/2395/-obama-nin-kuba-ziyareti–bati-yarikuresinde-degisim/#. XAD6TGgzZPZ, (Erişim  Tarihi: 11.10.2020).

[31] KÜNTAY Burak, “ABD-Küba Yakınlaşması”, Hürriyet, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ burak kuntay/abd-kuba-yakinlasmasi-40073323, (Erişim Tarihi: 18.10.2020)

[32] GÜNEY Nurşin, “Tahran’dan Havana’ya Obama Doktrini”, BİLGESAM, http://www.bilgesam.org/incele/2380/-tahran-dan-havana-ya-obama-doktrini/#. XAKEmmgzZPY, (Erişim Tarihi:20.10.2020).

[33]  EROL Mehmet Seyfettin ve Şafak Oğuz, “NATO ve Kriz Yönetimi”, Krizler ve Kriz Yönetimi, Barış Kitap,  Ankara 2012, s. 349

[34] Rusya Küba’nın 32 Milyar Dolar Borcunu Sildi”, Anadolu Ajansı, https://aa.com.tr/tr/ dunya/rusya-kubanin 32-milyar-dolar-borcunu-sildi/142320

[35] Vladimir Putin, “Answers to Journalists Questions”, http://en.kremlin.ru/events/ president/news/46236,  (Erişim Tarihi: 22.10.2020).

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...

Dijital Dönüşümün Düzensiz Göç Yönetimine Etkileri

Feyza Betül Demirci  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Özet 21. Yüzyıldan beri etkisini...