Türkiye-Irak İlişkileri: Hava Sahası ve Enerji Sorunumu

Türkiye ile Irak arasında bir süredir yaşanan gerginlik en sonun Irak hükümetinin Irak hükümetinin 17 Temmuz’da “Türkiye’yi Irak hava sahasını ve sınırlarını ihlal etmemesi için uyarmasıyla” yeni bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Hükümet Sözcüsü ve Devlet Bakanı Ali Debbağ, “Irak hükümeti hava sahası ve egemenliğinin ihlal edilmesini kınıyor ve hava sahası ve sınırlarını ihlal etmemesi için Türkiye’yi uyarıyor’’ açıklamasını yapmasının ardından THY seferlerinin içinde yer aldığı bazı sivil uçuşlarda da “teknik” sorunların yaşandığının açıklanması dikkat çekici olmuştur. [i] Yapılan açıklamalarla birlikte Türkiye-Irak ilişkileri bir kez daha üst düzeyde bir kriz süreci içerisine girmiş oldu. Ancak, Türkiye-Irak ilişkilerinde 2010 yılından itibaren süren gerginliği analiz etmeden  hava sahası sorununun anlaşılması oldukça güçtür. Bu bağlamda konunun daha iyi anlaşılması açısından çalışmada iki ülke arasındaki ilişkilerde hava sahası sorunun nasıl ve hangi gelişmelerden etkilenerek ortaya çıktığı analiz edilecektir.

Türkiye-Irak İlişkilerinden Kaynaklanan Sorunlar

2009 Ağustosunda Irak’ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Irak’la geliştirilen ilişkilerin hem iki ülke arasında hem de toplumlar arasında tam entegrasyon hedefini amaçladığını açıklamıştı. Davutoğlu “Irak’ı sadece dost ve komşu bir ülke olarak değil aynı zamanda geleceğimizi birlikte şekillendireceğimiz ve entegre olmamız gereken büyük bir ortak olarak görüyoruz. Biz bütün bu konularda işbirliğinde sınır tanımıyoruz” ifadelerini kullanmıştı. [ii] 2008 yılında Irak ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ni tesis etmemiz, 2009 yılında güvenlikten enerjiye, eğitimden ulaştırmaya, bayındırlıktan sağlığa 48 mutabakat muhtırasını imzalamamız, Musul ve Basra’ya ilaveten 2010 yılında Erbil’de de Başkonsolosluk açmamız, Irak’la ve Irak halkının tüm kesimleriyle ilişkilerimizin her alanda süratle geliştiğinin göstergeleridir. Bu adımlarla, iki ülke arasında başta siyasi, ekonomik, güvenlik ve askeri işbirliği ile kültürel konular olmak üzere tüm alanlarda ilişkilerin geliştirilerek, Irak ve Türkiye arasında uzun vadeli bir stratejik ortaklık kurulması hedeflenmekteydi. [iii]

Türkiye-Irak arasında ilişkilerin gelişme gösterdiği 2010 tarihinde Irak’ta genel seçimler yapıldı. 7 Mart 2010 tarihinde yapılan seçimler sırasında tüm Iraklı gruplar kendi aralarında farklı ittifaklar oluşturdu. Söz konusu dönemde Türkiye ise Irakiye listesine destek vererek, Irak iç siyasetinde kendisine yakın bir ittifakın ortaya çıkmasına katkı sağladı. Türkiye Sünnilerin siyasal sürece katılımını sağlamak için çok ciddi çabalar harcamış ve kısmi anlamda başarı sağlanmıştı. Sünni liderlerin Türkiye’ye getirilmesi ve seçimlere katılmaları yönünde telkinde ve destekte bulunulması önemli olmuştur. Örneğin, Sünni Irak Milliyetçi Hareketi lideri Salih El-Mutlak’ın seçimlere katılımını sağlayan ülkelerin başında Türkiye gelmiştir. Türkiye Mutlak’ın yanı sıra, Irak’ın önemli Sünni partilerinden Hizb-i İslam Partisi Başkanı Üsame Tikriti ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yle ilişkilerini seçim sürecinde de sürdürmüştür. Irakiye ittifakı lideri Iyad Allawi Şii kökenli olmasına rağmen, ittifakın içerisinde yer alan Sünni Araplar önemli bir ağırlık elde etmişlerdi. Ayrıca Türkmen Cephesi de söz konusu ittifaka dahil edilmişti. Nitekim, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra Irakiye Listesi beklenenin üzerinde bir başarı göstererek  91 Milletvekili ile birinci parti oldu. Türkmen Cephesi ise toplamda 6 parlamenter elde ederek, oldukça önemli bir güç elde etmiş bulunmaktaydı. Irak seçimlerinde kazanılan başarıyı Bağdat’ta yeni hükümet kurulması sürecinde etkiye dönüştürmek isteyen Hükümet bu konuda girişimlerde bulundu. Özellikle Kürt ve Sünni Araplar üzerinden yeni hükümet formülleri ortaya konuldu. Ancak, Iran ve Şii grupların tüm girişimler karşısında hükümetin Şiilerin elinde kalması yönünde bir politikayı desteklemesi üzerine pazarlıklar yaklaşık 8 ay sürdü. Dolayısıyla Türkiye Irak’ta yaşanan seçim sürecinde Irakiye Listesini destekleyerek Maliki’nin karşısında Irak iç siyasetinde başka bir aktörün iktidara gelmesine yardımcı olmaya çalışmasına rağmen, bu konuda istenilen etki, doğru stratejilerin uygulanamayışından dolayı hayata geçirilemedi. Yaklaşık 8 ay süren hükümet kurma süreci boyunca Türkiye Maliki’nin Başbakanlığını engellemek için yoğun bir siyasi süreç içerisine girmesine rağmen istenilen başarıyı elde edememiştir.

Seçimlerin ardından iki taraf arasında bir güvensizlik oluşmasına rağmen, ilişkiler sürmüştü. Türkiye özellikle Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde ekonomik katkıların yanı sıra Irak ile Suriye arasında yaşanan krizlerde de arabulucu rolü oynamaya çalışmıştı.

Maliki’nin Başbakanlığı elde etmesinin ardından ilişkilerde kısa süreli bir iyileşme yaşanmasına karşında iki taraf arasındaki kuşkular son bulmamıştı. Nitekim 2011 Aralığında Washington’u ziyaret eden Maliki yaptığı açıklamalarda doğrudan Türkiye’yi içişlerine karışmakla suçlamıştı. Başbakan Maliki, Washington ziyareti öncesi Wall Street Journal gazetesiyle yaptığı mülakatta “Türkiye, bazı siyasi şahsiyetleri ve blokları destekleyerek karışıyor. Siyasi konularda kabul edilemez biçimde karışıyorlar” ifadelerine yer vermişti.  El Maliki dönemin Bağdat Büyükelçisi olan Murat Özçelik’i kastederek ” Onların önceki büyükelçisinin karışmasına sürekli itiraz ettik ve onlar, karışıldığını kabul ettiler. Siyasi konularda kabul edilemez biçimde karışıyorlar” suçlamasında bulunmuştu.[iv]

Maliki’nin açıklamaları Ankara’da tepki ile karşılanmıştı. Nitekim, Ocak 2012’de Maliki ile yaptığı telefonla görüşmesinde Başbakan Erdoğan “Maliki’ye, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinden sonra ülkede gözlenen mezhepçi ve etnik kutuplaşmaların geri dönüşü olmayan bir kaosa dönüşmesinden endişe duyduğunu” belirtmişti. Erdoğan, görüşmede ayrıca Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yle ilgili dava çerçevesinde gerilimi düşürecek adımlara ihtiyaç olduğunu belirtmişti.[v] Ancak Maliki Erdoğan’la yaptığı görüşmeden birkaç gün sonra Türkiye’yi eleştirmeye devam etmişti.

Telefon görüşmesinin ardından 25 Ocak’ta Başbakan Erdoğan da Türkiye bizim içişlerimize karışıyor suçlamasının çok çirkin ve talihsiz olduğunu belirtmesine karşın Irak’taki gelişmelere sessiz kalınmayacağını da sözlerine eklemiştir. Erdoğan açık bir şekilde “Sayın Maliki’nin şunu bilmesi gerekir: Siz bir mezhep kavgası içerisinde eğer Irak’ta böyle çatışma sürecini başlatırsanız buna da bizim sessiz kalmamız mümkün değil. Bundan sonraki süreci de yine hassasiyetle takip edeceğiz, takip ediyoruz.  Siz aynı hükümette ortağınız olan diğer siyasi parti veya partilerin, bakanlarınızın evlerinin önüne tank yerleştirirseniz, herhalde kimse size adil başbakan, adil yönetim sergiliyor demez. Böyle bir saçmalık, yönetim anlayışı olur mu? Bunları maalesef Irak yönetimi sergiledi. Temenni ederiz ki bu yanlışlar bundan sonra olmaz” eleştirisi yapmıştı. Ancak Erdoğan söz konusu konuşmasında Maliki’yi Yezid’in izinden gitmemekle uyarması ise bir Şii’ye yapılabilecek en büyük suçlama olarak algılanmıştır. Başbakan Erdoğan “Irak yönetimi eğer Kerbela hadisesini, dini değerlerimizi yeterince dikkate almıyorsa, en azından Hazreti Ali Efendimizin bu sözünü kendisine ibret olarak almalı ve dilsiz şeytan olmaktan, Yezid’in izinden gitmekten bir an önce sakınmalıdır” ifadesini kullanmıştı.[vi]

İlişkilerin gerginleştiği bir dönemde Irak Başbakanlığı resmi web sitesinde Türkiye’yi suçlayan yayınların yer alması üzerine ise doğrudan Dışişleri Bakanlığı resmi düzeyde bir açıklama yapmıştır. Açıklamada Türkiye’nin bugüne değin, ne Irak, ne de herhangi bir başka komşusunun içişlerine müdahale niyeti olmadığı dile getirilmiştir. “Bugün, Irak siyasetinde bir kriz ortamının bulunduğu, bu krizin temelinde ise, demokratik ve evrensel değerler temelinde bir siyaset yerine, iktidarı tek merkezde toplamaya ve kendisinden başka herkesi dışlamaya yönelik bir yönetim anlayışının yattığı başta Iraklı politikacılar olmak üzere, herkes tarafından teslim edilen bir gerçektir. Irak’ta yaşanan siyasi krizin müsebbibi olarak Başbakan Maliki tarafından Türkiye’yi itham etmeye yönelik algı bozukluğunun arkasında da, bu yanlış siyaset anlayışının bulunduğu bir gerçektir” tarzında bir suçlama yapılarak olayın kişisel olarak Maliki’deki algı bozukluğundan kaynaklandığı belirtilmiştir. Ayrıca açıklamanın son paragrafında ise  “Irak Başbakanı Sayın Maliki’ye tavsiyemiz, ülkesindeki siyasi sorunların sorumlusunu dışarıda aramak yerine, bir an önce kendi halkının bütün kesimlerini kucaklayan demokratik ve evrensel değerler temelinde, Irak Anayasasına saygılı bir siyaset anlayışına yönelmesidir. Bunu yaptığı takdirde, Irak halkının güvenini ve Türkiye’nin desteğini kazanabileceğini görecektir” ifadelerine yer vermiştir.[vii]

Nisan’dan sonra Türkiye-Irak ilişkilerinde yaşanan sorunların başında ise Maliki’nin Başbakanlık düşürülmesine yönelik girişimler gelmiştir. Bu yönde Erbil’de Sadr grubunun da içerisinde yer aldığı bir dizi toplantı ve imza toplanması girişimleri olmasına karşın, Maliki’nin Başbakanlıktan düşürülmesi planı henüz başarıya ulaşmış değildir.

Türkiye-Suriye İlişkilerinin Irak ile olan İlişkilere Yansıması

Türkiye, Suriye ile bölgesel entegrasyon yönünde atmış olduğu adımlardan hareketle Suriye ve Irak arasında da oluşan bazı sorunların giderilmesi için arabulucu rolü oynamıştır. 19 Ağustos 2009 tarihinde Bağdat’ın en iyi korunan bölgesi sayılan ve hükümet ile yabancı diplomatik misyon temsilciliklerinin bulunduğu Yeşil Bölge’de meydana gelen patlamaların ardından Irak hükümeti olayların arkasında Suriye’nin olduğunu dile getirmişti. Yaklaşık 100 kişinin yaşamını yitirdiği ve 600 kişinin yaralandığı saldırıların ardından Irak hükümeti bombalamaların Suriye’de eğitim alan eski Baas üyeleri tarafından düzenlendiğini açıklamıştır. Suriye’nin resmen suçlanmasının ardından Maliki hükümeti Şam Büyükelçisi Alaa al-Jawadi’yi danışma amacıyla süresiz geri çektiğini açıklamıştır. Ardından Suriye de Irak’taki diplomatik misyon şefini geri çekme kararı almıştır. Irak’ın tutumu hakkında açıklama yapan hükümet sözcüsü Ali Debbağ, “Suriye’yle ilişkilerimiz dönüm noktasındadır. Suriye ya Irak’la iyi ilişkiler kurmayı ya da Irak’a saldırı düzenleyen kişileri korumayı seçecektir” ifadesini kullanmıştır. Debbağ sözlerinin devamında uluslararası toplumun Irak’ta işlenen suçlar ve soykırımın bölge ülkeleri tarafından gerçekleştirildiğini anlamalarını sağlamak için çaba harcayacaklarını belirtmiştir. [viii]

Irak ve Suriye arasındaki gerginliğin tırmanması üzerine devreye giren Türkiye, iki ülke arasındaki sorunların giderilmesi ve bölgede istikrarın tesisi için hem Iraklı yetkililer hem de Suriyeli yetkililerle doğrudan görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bağdat ve Şam’a gerçekleştirilen ziyaretler öncesi yapılan açıklamada “Türkiye’nin, Ortadoğu’da barış ve istikrarın hâkim olması için komşular arasında karşılıklı saygı ve güvene dayalı ilişkiler bulunması gerektiğine inandığı ve bu anlayış temelinde iki ülke arasındaki sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla söz konusu girişimin başlatıldığı” açıklanmıştı. [ix] Dolayısıyla 2011 öncesi dönemde Türkiye-Suriye ilişkileri aynı zamanda Türkiye-Irak ilişkilerine de olumlu etki yapmıştı.

Ancak, Türkiye ve Irak ilişkileri 2011 Martında Suriye’de başlayan isyan ve Türkiye’nin muhalefetin yanında yer almasıyla farklı şekilde etkilenmeye başlandı. Türkiye 2011 sonbaharında Arap Birliği üyeleriyle Suriye’ye yaptırım uygulanması yönünde bir girişim içinde yer alınca Irak hükümeti Şam’a yatırım uygulanmasına karşı olduğunu açıkladı. Türkiye’nin Kasım 2011’de yaptırım kararlarını açıklaması ve ardından da Arap Birliği ülkelerinin bazılarının da kendi yaptırım kararlarını açıklamasının ardından Irak ve Lübnan bu kararları desteklemeyeceklerini ifade ettiler. Nitekim, Suriye kapısının kapanmasının ardından Türkiye alternatif olarak Irak güzergahına yönelmesine rağmen Bağdat yönetimi Suriye’nin bypass edilmesi planlarına katılmayacaklarını hem Ürdün hem Türkiye’ye ilettiler.

Suriye krizinde Maliki yönetimiyle farklı politikalara sahip olunması ve özellikle de Iran’ın Maliki üzerindeki etkisini kullanarak Türkiye’nin Suriye politikasına karşı çıkması zamanla gergin olan iki taraf arasındaki ilişkilerin daha da gerginleşmesine yol açmıştır.

Suriye olayıyla ilgili olarak en son Irak’ta bulunan Suriye Büyükelçisinin istifa ederek taraf değiştirmesi ise Maliki yönetiminde Türkiye’ye karşı olumsuz bir adım atılması yönünde taleplerin oluşmasına yol açtı. Irak yönetimine göre Suriye Büyükelçisinin görevinden istifa etmesinde  Türkiye’nin bazı girişimleri etkili olmuştur. Türkiye’nin Bağdat’ın merkezinde operasyonel bir gücünün  olduğunu göstermesi ise Bağdat’ı rahatsız etmiştir. Nitekim 12 Temmuz’da  Suriye’nin Irak Büyükelçisi Navaf Fares görevinden ayrıldığını açıklayan ilk kişilerden birisi de Suriye Ulusal Konseyi Türkiye Temsilcisi olmuştu. [x]

 Türkiye-Erbil Enerji İşbirliğinin Etkisi

Türkiye’nin, Erbil’de Konsolosluk açma kararı almasının ardından Maliki’nin politikalarına karşı Barzani yönetimiyle işbirliği yapabileceğinin mesajlarını doğrudan iletmeyi başarmıştı. Maliki yönetimi ise uzun bir dönem Türkiye’nin kendi Kürt sorunundan dolayı Erbil’deki bölgesel yönetimle iyi ilişkiler kuramayacağı üzerine politikalarını inşa etmişti. Dolayısıyla Erbil’de Konsolosluğun açılması ile birlikte Türkiye Kürt bölgesiyle ilişkilerinin geliştirebileceğini Maliki’ye göstermiş oldu.

Ankara-Erbil hattında ekonomik, siyasal ve diplomatik alanda ilişkilerin hızla gelişmesine paralel olarak Ankara-Bağdat hattında ise ilişkiler siyasi ve diplomatik alanda gerilemeye devam etmiştir. Başbakanlar düzeyinde karşılıklı suçlamaların sürdüğü Mayıs 2012’de Erbil’de düzenlenen Enerji Konferansında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın yaptığı konuşmada 2007′de ara verilen ‘Irak’tan ham petrol alınıp petrol ürünü verilmesi’ uygulamasına tekrar başlanacağını ifade etmesi Maliki yönetiminin tepkisine yol açmıştır. Bakan Yıldız ”Irak ile petrol ürünlerinin karşılanmasıyla ilgili 2003 ile 2007 arasında bir tedarik zinciri oluşturulmuştu. Ancak 2007′de çeşitli nedenlerle ara verilen ham petrol alıp petrol ürünü verilmesi uygulamasına tekrar başlayacağız. Bu konuda Irak’ın bir talebi oldu. Biz bu talebe sıcak baktık ve tekrar başlatma kararı aldık. Gerekçesi ne olursa olsun bizim Irak halkının yaşadığı bir soruna kayıtsız kalmamız mümkün değil. Bu ticaret ilk olarak tankerle başlayacak” ifadesi kullanmıştı. [xi]   Ardından ise bir petrol boru hattı inşa edilmesi gündemdedir. Bu konuda Çalık Grubunun resmi girişimlerinin bulunduğuna dikkat çekmek gerekir.

Enerji Bakanlığının konuya yaklaşımının ardından Erbil’le enerji alanında işbirliğini geliştirme yönünde bir takım girişimler gerçekleştirildi. Özellikle Çalık Grubu Erbil’den henüz net olmamakla birlikte günde 30 bin varil ham petrol taşınması konusunda bir anlaşma imzalandığı ileri sürülmektedir. Temmuz başında ise kara yolu ile Erbil’den ham petrol taşındığına dair bilgiler gazetelerde yer almaya başlamıştır. [xii]   Söz konusu gelişmeler Maliki yönetiminin Türkiye ile ilişkilerinde daha radikal adımlar atmasına yol açmıştı. Irak Hükümet sözcüsü ve Devlet Bakanı Ali Debbağ yaptığı yazılı açıklamada, “Türkiye’nin toprakları üzerinden ruhsatlı olmayan Irak petrolünün ihracatına izin vermemesi gerektiği” ileri sürmüş ve petrol ve gazın tüm Iraklıların mülkü olduğunu ve bundan elde edilecek gelirlerin de tüm Iraklıların temsilcisi olan hükümetin bütçesine eklenmesi gerektiğini ileri sürmüştü. [xiii]   Maliki yönetimi açık bir şekilde Türkiye’nin Erbil’den petrol ve doğalgaz almasına karşı çıkmadığını farklı tepkilerle ortaya koymuştur.

Gergin olan iki taraf arasındaki ilişkiler enerji alanında yaşanan işbirliği ile daha üst bir aşamaya taşınmış olmasına rağmen, Erbil’den yıllardır İran’a yapılan petrol ihracına Maliki’nin sessiz kalması sorunun Erbil’den petrol ihraç etmekten kaynaklanmadığını göstermektedir. Aksi durumunda Erbil’den yıllardır Tahran’a tankerle ihraç edilen ham petrolün durdurulması konusunda Maliki’nin bazı girişimleri olurdu. Maliki yönetimi aksine Erbil üzerinden İran’a petrol ve petrol türevlerinin ihraç edilmesi politikasının arkasında yer almıştır. Dolayısıyla sorunun temelinde yalnızca Erbil’le enerji alanında gelişen ilişkilerin olduğunu ileri sürmek yeterli bir analiz olmayacaktır.

Sonuç Yerine

Bu kapsamda Ankara-Bağdat ilişkilerinde yaşanan krizin birçok boyutunun olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye ile Maliki arasında hem Irak’la sürdürülen ilişkilerden, hem Türkiye-Suriye hem de Türkiye-İran ilişkilerinde yaşanan sorunlardan etkilendiğini belirtmek gerekir. Türkiye’nin 2010 seçimlerinin ardından Maliki ile gerginlik yaşamaya başlamasının ardından Sünni liderlerin Maliki tarafından tasfiye edilmesi girişimlerine karşı çıkılmasıyla krizin genişlediği, Tarık El Haşimi örneğinde de görülmüştü. Hatta söz konusu dönemde liderler birbirlerini mezhepçi politikalar izleyerek bölgeyi felakete sürüklemekle suçlamıştı. usuna dikkat çekmişti. Karşılıklı suçlamalar 2012 baharında da sürmüş ve ilişkiler siyasi ve diplomatik alanda daha da gerilmişti. Başbakan Maliki Türkiye’nin doğrudan kendisini iktidardan düşürmek için Iraklı gruplarla işbirliği yaptığını öngörmektedir. Bununla birlikte uzun dönemde Türkiye’nin Iraklı Sünni gruplarla kurduğu ilişkinin Bağdat’taki Şii yönetim açısında bir tehdit unsuru olarak da görüldüğünü belirtmek gerekir.

Türkiye’nin Suriye ve Erbil’e yönelik politikası da Maliki’nin tepkisine yol açmaktadır. Dolayısıyla son günlerde krize doğru sürüklenen Türkiye-Irak ilişkilerinin bir çok açıdan değerlendirilmesi gerekilir. Salt enerji üzerinden iki taraf arasındaki ilişkilerin gerginleştiğini öne sürmek yeterli bir açıklama olmaz.

 

Doç. Dr. Veysel Ayhan

IMPR Başkanı

 

Kaynak: Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR)


[i]Veysel Ayhan, “Irak’tan Türkiye’ye hava sahası uyarısı”, http://www.ntvmsnbc.com/id/25367182

[ii] Veysel Ayhan, “Ankara-Bağdat Hattında Yeni Dinamikler”, ORSAM Dış Politika Analizleri, 14 Ağustos 2009.

[iii] http://www.mfa.gov.tr/turkiye-irak-siyasi-iliskileri.tr.mfa

[iv] http://www.haber7.com/haber/20111212/Maliki-Turkiye-ic-islerimize-karisiyor.php

[v] http://www.haberturk.com/dunya/haber/704804-erdogan-malikiyi-uyardi

[vi]Milliyet Gazetesi, “Yezid’in izinden gitme”,  http://siyaset.milliyet.com.tr/yezid-in-izinden-gitme/siyaset/siyasetdetay/25.01.2012/1493281/default.htm

[vii] Dışişleri Bakanlığı Açıklamaları, SC-8, 21 Nisan 2012,http://www.washington.emb.mfa.gov.tr/ShowAnnouncement.aspx?ID=150503

[viii] Veysel Ayhan, “Irak-Suriye Arası Mekik Diplomasisi: Türkiye’nin Arabuluculuğu”, Orsam Dış Politika Analizi, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=334

[ix] Ibid.

[x] http://dunya.bugun.com.tr/esed-e-buyukelci-soku-198261-haberi.aspx

[xi] Zaman Gazetesi, “ Irak’tan ham petrol alıp benzin vereceğiz”

21.05.2012, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1290792

[xii] http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/07/07/kirakla-akaryakit-degisimi-basladi#

[xiii] http://t24.com.tr/haber/turkiyeye-uyari-petrolumuzu-satmayin/208556

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...