Yargı Faaliyetlerinin Kamuoyu Denetimi ve Sivil Toplum

Rüzgar Özbulduk 

Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı

ÖZET

Kamuoyu denetimi kavramı daha çok yürütme faaliyetleri bakımından olağan kabul edilmekte ve bu bağlamda incelenmektedir. Ancak sosyal medya aracılığı ile düşünce ve ifade özgürlüğü bakımından verimli topraklara kavuşan sivil toplum, burada yeni bir kamuoyu oluşturarak denetimini yargı faaliyetleri üzerinden de gerçekleştirmeye başlamıştır. Sosyal medya yargılaması olarak tanımlanan bu denetim, birçok kesimin ağır eleştirilerine maruz kalmıştır. Makalemizde de öncelikle sivil toplumun sosyal medyada örgütlenerek nasıl kamuoyu oluşturduğunu ve daha sonra bu kamuoyunun, devletin yargı faaliyetleri üzerindeki denetimini nasıl gerçekleştirdiğini açıklayacağız. Ardından sosyal medya yargılaması kavramını tanımlayarak buna getirilen eleştirileri ele alacağız. Son olarak da sosyal medya yargılamasının olası sakıncalarından bahsedeceğiz.

Sosyal Medyada Sivil Toplumun Örgütlenmesi ve Kamuoyu Oluşumu

Kamuoyu, belli bir tarihte ve yerde belli bir konu hakkındaki halkın genel fikri olarak tanımlanabilir (Eren & Aydın, 2014). Bu şekilde sivil toplum, devletten bağımsız olarak onun faaliyetleri hakkındaki görüşlerini dile getirmektedir. Kamuoyunun oluşumu için öncelikle kamuyu oluşturan bireylerin fikirlerinin özgür olması ve bunu ifade edebilecekleri uygun bir kamusal alana sahip olmaları gerekir (Ulukaya, 2019). Devletler her ne kadar kamuoyu oluşturan sivil toplum örgütleri üzerindeki baskısını dönem dönem artırmışlarsa da bu zamanlarda dahi kamuoyu, kendisine yeni alanlar yaratarak varlığını koruyabilmiştir.

Kamusal alan, bu kavramsallaştırmayı ilk kez kullanan Habermas için ilk başta “burjuva kamusal alanı”na karşılık gelmekteydi. Avrupa burjuvazisinin oluşturduğu bu kamusal alanda edebiyat felsefe ve sanata ilişkin tartışmalarla sınırlı bir kamuoyu oluşum süreci söz konusuydu. Ancak zamanla orta sınıfın toplumsal yaşamda varlığını ispatlayabilmesiyle birlikte onun da kamusal alanlardaki temsiliyeti gündeme gelmiştir. Ayrıca artık kamusal alanda yürütülen tartışmalar edebi ve felsefi konularla sınırlı olmaktan çıkarak politik alana kadar sınırlarını genişletmiştir (Ulukaya, 2019). Günümüzün kamusal alanlarından en önemlileri ise geleneksel medya organları ve sosyal medyadır. Geleneksel medya organlarına göre sosyal medya, düşünce ve ifade özgürlüğü bakımından sivil toplumun örgütlenebilmesi için daha elverişli bir kamusal alan sunmaktadır. Artık kamuyu oluşturan bireyler pasif birer alıcı olmaktan çıkmış ve aktif içerik üreticilerine dönüşmüştür (Eren & Aydın, 2014). Bu sayede bilgiye erişimi de iletişim teknolojileri sayesinde artan sivil toplumun, sosyal medyada kamuoyunu bizzat kendi ürettiği içeriklerle oluşturabilmesi mümkün hale gelmiştir.

Devlet faaliyetlerinin kamuoyu tarafından denetlenmesi, öncelikle devletin varlık sebebini toplumun onayına borçlu olması nedeniyle meşru kabul edilmektedir. Bu bağlamda sivil toplum kamuoyu oluşturarak bizzat kendisinin devlete vermiş olduğu yasama, yürütme ve yargı yetkisinin olması gerektiği gibi uygulanıp uygulanmadığını denetlemektedir. Bu nedenle demokratik rejimlerin vazgeçilmez bir denetim aracıdır. Devletin kendisinden menkul fakat bağımsız ve tarafsız olduğu iddia edilen diğer denetim araçlarından farklı olarak sivil toplumun örgütlediği kamuoyu, halkın belli olaylar hakkındaki fikrini doğrudan doğruya yansıtması hasebiyle daha güvenilir bir denetim sunmaktadır.

Yargısal Faaliyetler Üzerindeki Kamuoyu Denetimi

Sosyal medyada örgütlenen kamuoyu, devletin yürütme faaliyetlerinin yanı sıra yargılama faaliyetleri hakkında da fikir belirtmekte ve yargılama faaliyetini bu şekilde etkilemeyi amaçlamaktadır. Bu amacına yönelik olarak kullanılan ilk yöntem,  yargılamanın sıhhati adına devletin muhakeme organları üzerinde baskı kurulmasıdır. Sivil toplum bu şekilde soruşturmalardan olumlu sonuç alınabilmesi adına adli otoriteler üzerinde baskı kurup bunları harekete geçirmeye çalışmaktadır (Ulukaya, 2019). Kullanılan bir diğer yöntem ise adaletsiz yargılamanın ifşasıdır. Burada da sivil toplum, olay özelinde verilen kararların veya genel olarak hukuk sisteminin eleştirisini yaparak adaletsizliğin kurumsallaştığına vurgu yapmaktadır (Ulukaya, 2019). Son olarak sivil toplum, paralel bir adalet arayışı yoluna başvurup faili ifşa ederek onu yeniden yargılama yoluna da başvurabilmektedir. Bu şekilde yargılama sonucunun toplumsal adalet anlayışıyla örtüşmediği gerekçesiyle sosyal medyada kampanyalar yürütmekte ve arzu edilen hükmün bu şekilde verilmesini sağlamayı hedeflemektedir (Ulukaya, 2019).

Yargılamanın sıhhati adına devletin muhakeme organları üzerinde baskı kurulması, kamuoyunun sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Özellikle ceza davalarında, geçmişte yaşanılan örnekler neticesinde savcılık makamının görevini yerine getirmekte yetersiz ve özensiz davrandığına dair güven sorunu yaşayan sivil toplum bu şekilde devlet organlarını hukuka uygun davranmaya çağırmaktadır. Özellikle temel insan haklarının ihlali konusundaki davalarda, örneğin yaşam hakkının ihlaliyle ilgili davalarda, şüpheli ve sanıkların zamanaşımı nedeniyle cezasız kaldıkları, soruşturmanın olması gibi yürütülmediği ve bu nedenle yeterli delile ulaşılamadığı, delil değerlendirme araçlarının objektif ve tarafsız olmadığı, hakimlerin kişisel ve siyasal görüşlerini vicdani kanaatleriyle karıştırdığı sıklıkla görülmektedir. Diğer taraftan hukuki dayanağı olmayan gözaltı ve tutuklama işlemleriyle kamuoyunun oluşumuna ket vurulmaya çalışıldığı da görülmektedir. Bu gibi durumlarda sivil toplum somut olay hakkında kamuoyu oluşturarak sürecin işleyişini denetlediğini bildirmekte ve hukuka uygunluğu temin etmeye çalışmaktadır.

Adaletsiz yargılamanın olay özelinde veya genel anlamda ifşa edilmesi de sıklıkla başvurulan bir yöntemdir. Somut olayın muhatabı sivil toplum örgütleri araçlığıyla bu şekilde olay hakkında bir kamuoyu oluşmasını sağlamaya çalışmakta ve bunun sonucunda görevini gereği gibi yerine getirmeyen yargı organlarını harekete geçirmeye çalışmaktadır (Ulukaya, 2019). Bu ifşa sürecinin sonucu her zaman olayın muhatabının dilediği gibi sonuçlanmamakta ve tam tersine muhatap aleyhine davalar açılmasına neden olmaktadır. Bu durumda dahi davalı, davayı kendi lehine olacak şekilde kullanabilmekte ve kamuoyunu oluştururken bu davayı da gerekçe olarak sunabilmektedir.

Failin ifşa edilmesi ve yeniden yargılanması yoluna başvuran kamuoyu, devlet mahkemelerince verilen kararın hukuka ve/veya toplum vicdanına aykırı olduğu gerekçesiyle sosyal medya üzerinden kampanyalar başlatarak kendi hükmünü verebilmektedir. Bu şekilde verilen karar sosyal medya üzerinden failin ifşası ve mağdurun mağduriyetini artırmaksızın bunun kesin olarak halka duyurulması şeklinde uygulanmaktadır (Ulukaya, 2019). Özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda bu yola başvurulduğu sıklıkla görülmektedir. Zira erkek egemen toplumun değer yargılarıyla yetişen hakimlerin bu nedenle sıklıkla hukuka aykırı kararlar verdiği somut bir gerçektir. Sivil toplum, bunun önüne geçebilmek ve hem hukuka hem de toplum vicdanının adalet kavramıyla örtüşen sonuçlar elde edebilmek adına bu yola başvurmaktadır.

Sosyal Medya Yargılaması Kavramı ve Buna Getirilen Eleştiriler

Yargı Bağımsızlığı Eleştirileri

Kamuoyunu oluşturan sivil toplumun yukarıda belirtilen yollarla yargı faaliyetlerini sosyal medya aracılığıyla denetlemesi “sosyal medya yargılaması” olarak anılmaktadır (2017, akt. Ulukaya, 2019). Sosyal medya yargılamasının yöntemlerinden kaynaklı olarak bu kavrama çeşitli eleştiriler yöneltilmektedir. Bunların en başında, sosyal medya yargılamasının yargı bağımsızlığı ilkesini ihlal ettiği eleştirisi gelmektedir (Ercan & Can, 2022). Bu eleştirinin yerindeliğini değerlendirebilmek için yargı bağımsızlığının gereklerine ve teminatlarına açıklık getirmek gerekir.

Yargı bağımsızlığı her şeyden önce yargı organının herhangi bir kişinin veya kurumun etkisinden ve baskısından uzak durmasını, kişilerden veya kurumlardan emir ve talimat almamasını gerektirir. Yine yargı kararının, olay hakiminin özgür iradesine dayandırılması da yargı bağımsızlığının gereklerindendir. Bunların yanında hakimin yalnızca vicdani kanaatine ve hukuka uygun karar vermesi de yargı bağımsızlığının gereklerindendir (Ercan & Can, 2022).

Sosyal medya yargılamasının, yargılamanın sıhhati adına devletin muhakeme organları üzerinde baskı kurma yöntemi çerçevesinde yargı bağımsızlığının gereklerini tartışacak olursak öncelikle bu yöntemde ifade edilen “baskı” ifadesini açmamız gerekir. Buradaki baskı, kamuoyunun somut olayı sürekli gündemde tutarak ve hatta muhakeme organlarının sosyal medya hesaplarına doğrudan çağrıda bulunarak dava sürecini yoluna sokması anlamındadır. Yargı bağımsızlığı bağlamında bahsedilen ve muhakeme organlarını hukuka aykırı fiillerle yönlendirip belli bir kararın verilmesi konusunda onu zorlayan “baskı” ifadesinden farklıdır. Ayrıca burada kamuoyunun denetimi herhangi bir şekilde emir ve talimat olarak nitelendirilemez. En başta kamuoyunun böyle bir gücü, objektif olarak zaten mevcut değildir. Yargı kararının hakimin özgür iradesiyle verilmesi bakımından kamuoyunun bu yöntemdeki kastının, hakimin özgür iradesini sakatlamak olmadığı söylenebilir. Aksine kamuoyu burada, hakimin özgür iradesinin sağlıklı bir şekilde oluşabilmesine yarayacak delillerin gereği gibi toplanmasını amaçlamaktadır. Son olarak kamuoyu hukuka aykırı bir karara işaret etmemekte, aksine hukuka uygunluğun bütün yargılama sürecine hakim olmasını sağlamak için bu yönteme başvurmaktadır.

Sosyal medya yargılamasının, adaletsiz yargılamanın ifşası yöntemi çerçevesinde yargı bağımsızlığının tartışılması daha çok soyut bir zeminde söz konusu olmaktadır. Burada esasen düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında dile getirilen görüşler tartışılmaktadır. Bu görüşlerin sosyal medyada yer etmesinin, hakimin vicdani kanaatine müdahale niteliği taşıdığı söylenemez. Bu ifadeler zaman zaman ağır eleştiri kapsamında kalmakta ve ihlale sebebiyet vermemektedir.

Son olarak sosyal medya yargılamasının, failin ifşası ve yeniden yargılanması yöntemi çerçevesinde değerlendirilmesi açısından bu yargılamanın niteliği önem taşımaktadır. Öncelikle yargılayan makam bir devlet mahkemesi değildir. Dolayısıyla hakimin özgür iradesinin, vicdani kanaatinin hukuka aykırı bir biçimde etkilenip etkilenmediğini bu bağlamda tartışmak mümkün değildir. Failin ifşası ve yeniden yargılanması yönteminde hakim artık dosyadan el çekmiş bulunmaktadır. Burada kamuoyunu örgütleyen sivil toplum, sosyal medya aracılığıyla dosyaya el atmaktadır. Bu sebeple failin ifşası ve yeniden yargılanması yönteminde asıl tartışılması gereken, mahkeme dışında bir oluşumun yargı faaliyetinin ne şekilde olacağı ve özellikle bu süreçte taraflara devlet mahkemesinde sağlanması beklenen hak ve güvencelerin ne şekilde sağlanacağıdır. Bu “sosyal medya mahkemelerinin” veya daha geniş anlamda “halk mahkemelerinin” yargı usulü, makalenin kapsamı dışında kalmakla birlikte burada kamuoyunu oluşturan bireylerin fiillerinin tek tek değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir. Örneğin kişinin fiili ceza kanununa veya diğer kanunların ilgili hükümlerine göre suç teşkil ediyorsa bu halde kişiler bir soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi tutulabilecektir. Ancak bu noktada unutulmaması gereken husus, kanunlarda yer verilen suçların unsurlarını da devletin belirliyor olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla bu yönteme başvurulması bakımından açığa çıkacak sorunlar bugün için daha çok teorik bir düzlemde ilerlemekte ve kişiler buna ilişkin fiillerinden dolayı mevcut kanun hükümlerine göre cezalandırılabilmektedir.

Yargı bağımsızlığının gereklerine ek olarak yargı bağımsızlığının güvenceleri de üstünde durulması gereken bir konudur. Zira eğer sosyal medya yargılamasına yargı bağımsızlığını ihlal ettiği gerekçesiyle karşı çıkılacaksa ortada gerçekten bağımsız bir yargının bulunması gerekir. Bunu ise yargı bağımsızlığının güvenceleri sağlamaktadır. Bu güvenceler hakimlerin atama ve görevden alma işlemlerinin yargı organı tarafından yapılması, hakimlerin görev süreleri dolmadan görevlerinden alınamamaları, hakimlerin özlük işlerinin yürütmeden bağımsız bir yüksek kurula bırakılması ve mahkemelerin görünüş itibarıyla dahi bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını ortaya koymalarıdır (Ercan & Can, 2022). Bu güvencelerin sağlanmadığı devletlerin mahkemelerinin daha en baştan bağımsızlıktan yoksun oldukları kesindir. Türkiye’de de durum böyledir. Bu sebeple Türkiye’de sosyal medya mahkemelerine yöneltilen yargı bağımsızlığının ihlali bağlamındaki eleştirilerin yerinde olduğunu söylemek mümkün değildir.

Duygusal Tepkilerin İfadesi Olduğu Eleştirisi

Sosyal medya yargılamasına getirilen bir diğer önemli eleştiri ise bireylerin sosyal medya yargılaması yöntemlerinde safi duygusal tepkilerini dile getirdiklerine ilişkindir (Ercan & Can, 2022). Burada eleştiri sahipleri, herhangi bir ayrıma gitme ihtiyacı duymaksızın kamuoyunun konu hakkındaki her ifadesini duygusal tepkilerden ibaret saymaktadır. Öncelikle kamuoyu; belli bir yer ve zamanda, belli bir kamusal meselenin devlet organlarıyla müzakere edilmesi adına oluşur (Eren & Aydın, 2014). Burada bir amaç birlikteliği vardır. Kişilerin herhangi bir mesele hakkındaki görüşlerinin ortalamasının alınması sonucunda genel kanı örneğin duygusal bir tepkiye ilişkinse bile bu halde genel kanı kamuoyu anlamında kullanılamaz. Zira burada devletle müzakere amacına ilişkin bir birliktelik söz konusu değildir. Bu sebeple bu duygusal ve irrasyonel açıklamalar çoğunlukta olsa dahi kamuoyu olarak nitelendirilemez ve haliyle kamuoyu denetimi de burada söz konusu olmaz. Bu gibi açıklamaları sosyal medya yargılaması kapsamındaki kamuoyu açıklamalarından ayırmak gerekir.

Sosyal medya yargılamasında ise kamuoyunun genel kanısı oldukça rasyonel temellere dayanmaktadır. Bir kere sosyal medya sayesinde kamuoyunu oluşturan sivil toplumun bilgiye erişimi son derece artmıştır. Geleneksel medya organlarının sosyal medyada da gazetecilik faaliyetlerini yürütmesi, çeşitli kaynaklardan bilginin denetimine olanak sağlamaktadır. Öte yandan “yurttaş gazeteciliği” olarak tanımlanan ve kullanıcıların bizzat ürettikleri içeriklerle olaylar hakkında somut delilleri ortaya koymaları anlamına gelen yöntem de rasyonel fikirlerin oluşumuna katkı sağlamaktadır. Geleneksel medya organlarında tekel oluşmasının kamuoyu oluşumuna verdiği zararı günümüzde sosyal medya gidermektedir (Arıbaş, 2021).

Sosyal medyada kamuoyu yalnızca bireylerin görüşlerinin tesadüfen uyuşmaları sonucunda açığa çıkmamaktadır. Bundan ziyade kamuoyu, sosyal medyada örgütlenen sivil toplum örgütleri ve diğer baskı gruplarının faaliyetleriyle oluşmaktadır (Arıbaş, 2021). Bu da kamuoyunun belli bir düşünsel faaliyet çerçevesinde ve rasyonel bir şekilde oluşmasına katkı sunar. Zira bu örgütler ve baskı grupları, tüzüklerinde belirttikleri ve hatta belirtmedikleri birçok konu hakkında bilgi ve tecrübe sahibi üyelerden oluşmaktadır. Üstelik sivil toplum örgütlerinin ve diğer baskı gruplarının üyelerinin yegâne hedefi kamu yararı olup bu üyeler etik ve ahlaki ilkeleri doğrultusunda hareket etmektedirler. Sonuç olarak sosyal medya yargılamasına getirilen salt duygusal tepkiden ibaret olduğu eleştirisinin yerinde olduğunu savunmak mümkün değildir.

Devlet Mahkemelerine Duyulan Güveni Sarstığı Eleştirisi

Sosyal medya yargılamasının, halkın devlet mahkemelerine olan güveni zedelediği yönünde de eleştiriler mevcuttur (Ercan & Can, 2022). Bu bağlamda öncelikle halkın devlet mahkemelerine artık güven duymadığı kısmının gerçekten doğru olduğu söylenmelidir. Fakat bunun sorumlusu olarak sosyal medya yargılamasını göstermek eleştiri sahiplerinin kötü niyetini ortaya koymaktadır. Zira her şeyden önce bu eleştiriyi daha çok devlet yetkililerinden duymaktayız. Devlet yetkililerinin asıl amacı ise kendilerinin sorumluluğunda olan bu durumu sosyal medya yargılamasının üzerine yıkmaktır. Nitekim sosyal medya yargılamasını yöntemlerine bakıldığında görülecektir ki bu yargılamanın işletilmesinin sebebi, devlet mahkemelerine ve organlarına duyulan güvenin sarsılmış olmasıdır. Mahkemelere olan güvenin sarsılması, sosyal medya yargılamasının olumsuz bir sonucu değil sebebidir. Sosyal medya yargılamasına duyulan ihtiyacın sebeplerini de amaçlarından çıkarsamak mümkün olabilir. Örneğin savcılık makamını harekete geçirmeyi amaçlayan sosyal medya yargılamasının bu yola başvurmasının sebebini savcılık makamının iş ve işlemlerini, göreve getirilme şeklini, bağlı olarak çalıştığı Adalet Bakanlığı kurumunu denetleyerek ortaya koymak mümkün olabilir. Yine bağımsız yargıyı sağlayacak güvencelerin eksikliği de bu güvensizliğin ve bunun sonucu olan sosyal medya yargılamasının sebeplerinden sayılabilir.

Sonuç olarak söylenmelidir ki gerçekten de halkın devlet mahkemelerine duyduğu güven sarsılmış bulunmaktadır. Fakat sosyal medya yargılaması, bu güvensizliğin sebebi değil sonucudur. Halk, mahkemelere güven duymadığı için sosyal medya yargılamasını işletmektedir. Bu güvensizliğin asıl müsebbibi de devlet organlarının bizzat kendisidir.

Sosyal Medya Yargılamasının Olası Sakıncaları

Adil Yargılanma Hakkının İhlali

Sosyal medya yargılaması yöntemlerinin resmi mahkemeler dışındaki platformlarda uygulanması, adil yargılanma hakkı bağlamında bazı problemlere yol açabilmektedir (Ercan & Can, 2022). Teknik anlamda bir yargılama vasfı kazanamamışsa da sosyal medya yargılamasının adil sonuçlanabilmesi adına adil yargılanma hakkını gözetmesi beklenir. Zira ancak bu şekilde, sosyal medya yargılamasının sonucu toplum vicdanında yer edebilecektir. Bu nedenle adil yargılanma hakkı bağlamında sağlanan güvencelerin denetimini, sosyal medya yargılamasında da yapmak doğru olacaktır.

Her şeyden önce İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. Maddesi, adil bir yargılamanın yalnızca yasayla kurulmuş mahkemelerde yapılan yargılamalarda mümkün olduğunu öngörmektedir. Sosyal medya yargılamasının kurumsal bir mahkemeden yoksun olması, bu hakkın güvencelerine aykırı sonuçların doğmasına yol açabilir (Ercan & Can, 2022). Ancak bunu somut olayın şartlarına göre değerlendirmek doğru olacaktır. Örneğin bir suça ilişkin yargılamada hakkındaki iddialara ilişkin savunma yapabilme hakkı, sosyal medya yargılamasında da şüpheli veya sanığa tanınmalıdır. Bu güvence, sosyal medya yargılamalarında tanınabilecek bir güvencedir. Fakat adil yargılanma hakkının sağladığı temsil hakkı, suçlu sayılmama hakkı, tercüman yardımından yararlanma hakkı gibi haklar işin niteliği sebebiyle sosyal medya yargılamasında sağlanamamaktadır.

Nefret Söylemleri ve Kutuplaşma

Sosyal medya yargılamasında kamuoyunun oluşumu, tıpkı yasal mahkemelerde hakimin vicdani kanaatinin oluşumunda olduğu gibi, risk altındadır. Zira sağlıklı bir şekilde kamuoyunun oluşamadığı durumlarda bu yargılama, toplumsal adalet amacından sapacaktır. Sosyal medya her ne kadar bilgiye erişimi kolaylaştırmışsa da sosyal medyada yayılan bilgilerin her daim doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Eğer kamuoyunu oluşturan bilgi hatalıysa varılacak sonuç da hatalı olacak, hukuka ve toplumsal adalet anlayışına aykırılık gündeme gelecektir.

Kamuoyunun adalet arayışı amacından uzaklaşması sonucunda nefret söylemleri üretebilmesi de imkan dahilindedir (Eren & Aydın, 2014). Zira kamusal bir mesele hakkında belirli bir kitlenin genel kanısı oluşmuş ve bu konu hakkında devletle müzakereye girişilmiş (yani kamuoyu şeklen oluşmuş) olsa dahi bu kitlenin genel kanısı adil olanın aksi yönde olabilir. Türkiye’de suçsuzluğu uluslararası mahkemelerce ispatlanmış siyasal rehineler hakkında kamuoyunun idam talep etmesi, kamuoyunun nefret söylemlerine örnek gösterilebilir. Bu gibi nefret söylemlerini engellemek adına temel demokratik ilkelerin ve insan haklarının halk tarafından içselleştirilmiş olması önem taşır. Bu yönde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları da mevcuttur.

Sosyal medya platformlarının çalışma prensibinden kaynaklanan sorunlar da gündeme gelebilmektedir. Bu bağlamda sosyal medya platformlarının, kişilere yalnızca onların ilgilendikleri konular kapsamında ve kendileriyle aynı düşüncelere sahip kullanıcıların gönderilerini sunduğu söylenebilir (Eren & Aydın, 2014). Bu durum, kullanıcıların kutuplaşmasına ve çözüm odaklı tartışmaların yerini nefret söylemlerine bırakmasına neden olabilmektedir.

Cezai Popülizm

Cezai popülizm, kamuoyunun rasyonellikten uzak değerlendirmeler sonucunda oluşması ve buna dayanarak ceza davalarında cezanın artırılmasını talep etmesidir. Mahkemeler bu durumda gerçek anlamda bağımsız karar verememekte ve hukuka, maddi gerçeğe uygunluktan ziyade kamuoyunun bu talebini gözetmeyi tercih edebilmektedir (Ulukaya, 2019).

Sonuç olarak şu noktaya varılabilir: Sosyal medya yargılamasının muhtemel problemleri genel anlamda kamuoyunu oluşturan bireylerin demokrasi bilincine tam anlamıyla sahip olamamasından kaynaklanmaktadır. Bu problemlerin çözümü adına halkı bilinçlendirme projeleri yapılmalıdır ve sivil toplum örgütleri de bu kapsamda çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmaların artırılması, kamuoyu denetiminin her alanda sağlıklı yürümesine katkı sağlayacak ve demokratik toplum yapısının korunmasını garanti altına alacaktır. Böylece daha yaşanılabilir bir toplumsal düzenin kurulması mümkün olacaktır.

SONUÇ

Kamuoyu, devlet dışı organizasyonların devletin uygulamalarına ilişkin olarak kamuya ilan ettikleri genel fikirleridir. Kamuoyunun sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi, buna uygun kamusal alanların varlığına bağlıdır. Kamusal alan halkın her kesimi bakımından erişilebilirse, düşünce özgürlüğüne saygılıysa, sağlıklı ve gerçek bilgiyi ihtiva ediyor ve bunun yayılmasına imkân tanıyorsa kamuoyu oluşumuna elverişlidir. Bu özellikleri sağlayan sosyal medya da bu nedenle sivil toplumun kamuoyunu oluşturmasına en elverişli kamusal alanlardan biridir.

Kamuoyu oluştuğunda kamusal meseleler hakkında devletle müzakerelere girişilir. Bu kamusal meselelerden en önemlisi de devletin yargı faaliyetleridir. Kamuoyu denetimi genel olarak devletin yürütme faaliyetleri üzerinde meşru kabul edilmektedir. Fakat kamuoyu denetiminin sınırlarını, devletin yargısal faaliyetleri alanına kadar genişletmek söz konusu olduğunda genel görüş tam aksine bunun mümkün olmadığı yönündedir. Yargısal faaliyetler üzerinde sivil toplumun kamuoyu denetimi, “sosyal medya yargılaması” olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu bağlamda sosyal medya yargılamasının çeşitli yöntemleri mevcut olup bu uygulama çeşitli problemlere de yol açabilmektedir. Ancak muhtemel problemlere ilişkin çözüm önerileri ve çalışmalar da mevcuttur.

Sosyal medya yargılamasının meşruiyetine karşı yöneltilen argümanlar incelikle ele alınmalı ve bu yargılama tartışmasız olarak reddedilmemelidir. Makalemiz de bunu amaçlamaktadır. Zira kamuoyu denetimi gerek devletin yargı faaliyetleri hakkında gerekse diğer faaliyetleri hakkında denetimin en etkili aracıdır. Bunun sebebi, devlete faaliyette bulunma yetkisinin bizzat sivil toplum tarafından verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla sivil toplumun bu denetim yetkisi devletin varlığına içkin bir haktır. Devletin varoluşunda doğal olarak mevcut olan bu yetki kamuoyunun sağlıklı oluşabilmesi ile kullanılabilir. Devletin diğer denge mekanizmalarına kıyaslandığında kamuoyunun devletten tamamen bağımsız olduğu görülür. Bu da kamuoyunu denetimin vazgeçilmezi kılmaktadır. Demokratik toplum düzeninin oluşabilmesi ve korunabilmesi de ancak devlet faaliyetlerinin tamamının kamuoyu tarafından denetlenmesiyle mümkündür. Yargısal faaliyetler de bu kapsamdadır. Nitekim devlet mahkemelerinin istisnasız tamamı, karar verme yetkisini halktan (kanunun deyimiyle “milletten”) aldığını her kararında ikrar etmektedir ve bu yasal bir zorunluluktur: Hükmün başına “Türk Milleti adına” verildiği yazılır. Dolayısıyla devletin yargısal faaliyetleri üzerinde kamuoyu denetiminin ve bu kapsamda sosyal medya yargılamasının meşruiyeti sağlam temellere oturmakla birlikte bunun toplumsal yaşam bakımından gerekliliği de tartışmasızdır.

KAYNAKÇA

Arıbaş, Nalcı N. (2021). Kamu Yönetiminde Kamuoyu Denetiminin Araçları, Oğuzhan Sosyal Bilimler Dergisi 3(2), ss. 193-194.

Eren, V. Aydın, A. (2014). Sosyal Medyanın Kamuoyu Oluşturmadaki Rolü ve Muhtemel Riskler, KMÜ Sosyal ve Akademik Araştırmalar Dergisi 16(1), ss. 198-204.

Ercan, M. Can, O. (2022). Yargı Bağımsızlığı Perspektifinde Sosyal Medya Adaleti, Socrates Interdisipliner Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(15), ss. 3-16.

Ulukaya, C. (2019). Sosyal Medya Yargılaması: Ayşegül Terzi Olayı [Yüksek Lisans Tezi]. İstanbul Bilgi Üniversitesi.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...