Uluslararası Hukukta Filistin’in Self-Determinasyon Hakkı

Özet

İsrail’in 1948’de Orta Doğu’da kurulmasının ardından başlayan Filistin-İsrail çatışmaları, bugün bilinen noktaya ulaşmış ve İsrail’in mevcut politikası, Filistin’in sahip olduğu toprakların bir miktarını ilhak etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu politika uyarınca İsrail, Filistin’in sahip olduğu toprakların tamamını kendine katmayı amaçlamaktadır. Gerçekleştirilen eylemler ve geleceğe yönelik yapılan planlar doğrultusunda Filistin’in self-determinasyon hakkının olup olmadığı tartışmaları gündeme gelmiştir. Bu çalışmada durumu daha açık hale getirmek adına uluslararası hukuka göre Filistin’in self-determinasyon hakkı, self-determinasyonun kapsamı ve gelişimi ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Filistin sorunu, self determinasyon hakkı, İsrail, Ortadoğu.

Abstract

The Palestinian-Israeli conflict, which began after the establishment of Israel in the Middle East in 1948, has reached the point known today, and Israel’s current policy has resulted in the annexation of some of the Palestinian territories. Under this policy, Israel aims to annex all of the Palestinian territories. In line with the actions taken and the plans made for the future, the debate on whether Palestine has the right to self-determination has come to the agenda. In this study, in order to clarify the situation, of Palestine’s right to self-determination according to international law, the scope and development of self-determination are discussed.

Keywords: Question of Palestine, right to self-determination, Israel, Middle East. 

Giriş

İsrail-Filistin arasındaki mücadele, İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmeye kalkışması, buna yönelik politikalar geliştirmesi yıllardır devam etmektedir. İsrail’in amacını gerçekleştirmeye yönelik Filistin’e karşı eylemleri birçok açıdan uluslararası hukukun ihlaline mahal vermiştir. Meydana gelen ihlallere yönelik önleyici bir tedbir alınmayıp saldırılara devam edilmektedir. Bu saldırılar dolayısıyla uluslararası hukukta geçmişten günümüze tartışılan ve hala üzerinde tartışılmaya devam edilen, self-determinasyonun bir hak mı yoksa bir ilke mi olduğu konusunda doktrin üzerinde tartışmalar gündeme gelmiştir. Bu çalışmada ise self-determinasyonun bir hak mı yoksa ilke mi olduğu, self-determinasyonun kısaca gelişimi, İsrail-Filistin arasındaki çatışmaların kısaca tarihi, self-determinasyonun ne olduğuna ilişkin açıklamalar, uluslararası hukuk bağlamında Filistin’in self-determinasyon hakkına ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

Self-Determinasyon Hakkının Kısaca Gelişimi

Self-determinasyon ilkesi, her ne kadar doktrinde farklı yazarlar tarafından farklı tanımlar çerçevesinde ele alınsa da genel anlamıyla halkların kendi mukadderatlarını tayin etme hakkı (right of self-determination; droit a l’autodétermination; Selstbestimmungrescht) olarak tanımlanabilmektedir. Self-determinasyon hakkının tartışmaları uzun bir süredir devam etmektedir ancak kabul edilmesi siyasi geçmişine kıyasla oldukça yenidir. Bu hakkın gelişimi ve hakka bakış açısı, 20. yüzyılda gelişim göstermiştir. Self-determinasyon hakkı, ikinci dünya savaşına kadar siyasi bir bakış açısıyla yorumlanmaktaydı. Bu sebepten ötürü hukuki bir tartışma olarak yer almamıştır. İlke hakkındaki tartışmaların ve mülahazaların belirtilmesi Birinci Dünya Savaşı sonrası Milletler Cemiyetine dayanmaktadır ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Birleşmiş Milletler Antlaşması m. 1/2, ‘‘…Uluslar arasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı¸ üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak…’’ (Birleşmiş Milletler Antlaşması, 1945) aracılığıyla hukuk metinlerinde yerini almıştır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Antlaşması madde 55’de ‘‘Uluslararasında halkların hak eşitliği ve kendi yazgılarını kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş barışçıl ve dostça ilişkiler sağlanması için gerekli istikrar ve refah koşullarını yaratmak üzere…’’ bu haktan bahsedilmiştir. Daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Sömürge Altındaki Ülkeler ve Halklara Bağımsızlığının Verilmesine İlişkin Bildirgesi’nde, 1970 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Dostça İlişkilere İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Bildirgesi’nde vurgulanmış ve 1966 tarihli Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nde açıkça düzenlenmiştir (Koçak, 2018).

Self-Determinasyon Hakkı 

Self-determinasyon hakkı, yukarıda da açıklandığı üzere halkların kendi kaderlerini kendileri tarafından tayin edilmesi hakkı olarak tanımlanır ve uluslararası hukukta jus cogens bir norm ve dolayısıyla erga omnes bir yükümlülüğü ifade etmektedir (Ehtibarlı, 2016). Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice), self-determinasyon hakkının günümüz uluslararası hukukunun esaslı ilkelerinden birisi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler Antlaşmasında ve Uluslararası Sivil ve Politik Haklar Sözleşmesinde tüm insanların hakkı olarak koruma altına alınmıştır. Self-determinasyon hakkı, kendi içerisinde ‘‘iç self-determinasyon’’ ve ‘‘dış self-determinasyon’’ olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (Hannum, 2022). 

İç self-determinasyon, bir halkın serbestçe dilediği yönetim şeklini, siyasal yöntemi, hükümet biçimini dış baskı olmadan seçebilmesini ifade etmektedir(Yüce, 2008). Her ne kadar siyasi bir biçim olarak bulunsa da ekonomik bir hali de kapsama doğrultusunda yol almaktadır ve bu konudaki görüşler Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından da kabul görmektedir. Ekonomik halden kasıt ise genelde doğal kaynakları ifade etmekle beraber diğer kaynakları da kapsamaktadır. Buna ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1962 tarihli Doğal Kaynaklar Üzerinde Sürekli Egemenlik Bildirisi yayınlayarak bu kapsamda bir adım atmıştır (Aksar, 2021). Dış self-determinasyon ise, bağımsız bir devlet kurmak, başka bir devlete bağlanmak ve özgür bir şekilde ortaklık kurmak konusunda seçme hakkını ifade etmektedir (Senese, 1989). Ancak dış self-determinasyonun uygulanabilmesi, birtakım şartlara bağlanmıştır. Dış self-determinasyonun uygulanabilmesi için Birleşmiş Milletler Antlaşması madde 2/4 ülkesel bütünlük ilkesi, devletlerin egemenlik hakkı, iç işlerine müdahale yasağı ve sınırların değişmezliği ilkeleri ihlal edilmemelidir ve bu ilkeler doğrultusunda hareket edilmelidir (Sönmez, 2019). Bunlara aykırı olarak hareket etmek, uluslararası arenada hukuka aykırılıklara ve istikrarsızlığa yol açacaktır. Ayrıca self-determinasyonun uygulanma ve tarihi gelişimdeki amacı doğrultusunda söylenebilir ki dış self-determinasyon hakkı, sömürge altında olan toplumların bağımsızlıklarını elde etme amacıyla uluslararası hukuk enstrümanları ışığında kullanıma açık bir ilkedir (Ali, 2013). Bağımsız bir devletin içinde bulunan belirli bir azınlığın, devletten ayrılarak bağımsız bir devlet kurma yönündeki hareketleri uluslararası hukuk ilkelerine aykırılık, dolayısıyla hukuka aykırılık doğuracaktır. Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) verdiği bir karara göre de dış self-determinasyon hakkı, sömürge altındaki halkları bağımsızlıklarını elde etmek amacıyla kullanılabilir. Ayrıca işgal altında bulunan bir ülke de self-determinasyon hakkından yararlanabilmektedir (Koçak, 2020). Uluslararası Adalet Divanı da Filistin’i ‘‘işgal edilmiş topraklar’’, İsrail’i ise ‘‘işgal gücü’’ olarak tanımlamaktadır (UAD, 2004). Bu hakkın bağımsızlığını ilan etmiş devletlerde kullanılamayacağına dair örnek olarak Rusya-Gürcistan arasındaki çatışma verilebilir. Avrupa Konseyi’nin verdiği rapor uyarınca Osetya ve Abhazya, Gürcistan’dan self-determinasyon hakkını kullanarak ayrılması söz konusu değildir. Bir diğer örnek ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından alınan bir karar doğrultusunda verilebilir. Rusya’nın, Kırım’da bulunan halkı self-determinasyon hakkını kullanması adına kuvvet kullandığını belirtmesi haklı bir sebep olarak görülmemiştir ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun aldığı 68/262 sayılı karar (Birleşmiş Milletler, 2014) ile Rusya’nın Kırım’ı self-determinasyon hakkının kullanımı amacıyla ilhak etmesini hukuka aykırı bulunmuştur. Bu örnekler self-determinasyon hakkının neyi ifade etmediğini belirtmek için önem teşkil etmektedir. Bu hakkın belirlediği sınırların kolay bir şekilde aşılamamasının bir sebebi de yukarıda da belirtildiği üzere jus cogens bir norm ve erga omnes bir yükümlülük olmasından kaynaklanmaktadır.

Filistin Sorunu Bağlamında Self-Determinasyon Hakkının Kullanımı 

Kudüs, yıllar boyunca birçok topluma ev sahipliği yapmış, üç semavi dini bir arada barındıran ve jeopolitik açıdan önemli bir konuma sahiptir. Filistin’in siyasi konumu Orta Doğu bölgesi adına önem teşkil etmektedir ve 1948 yılında İsrail’in kurulması ile birlikte denge değişimleri meydana gelmiştir. İsrail ve Filistin arasındaki sorun sadece iki devlet arasında meydana gelmekle kalmamıştır, diğer devletlerin de olaya müdahale etmesini sağlamıştır. İsrail ve Filistin, birbirlerinin bölgede bulunma meşruiyetlerini sorgulamaktadır ve ortak bir kanıya varamamalarının sonucu çatışmalar meydana gelmektedir. 19. yüzyıl başlarında modern siyonizmin kurucusu olarak ve bu felsefi görüşü doğrultusunda Yahudi devleti üzerine yaptığı açıklamalarla bilinen Theodor Herzl  tarafından teoride kurulması planlanan Yahudi devleti, Osmanlı’nın toprak kaybetmesiyle birlikte kurulabilmesi için bir fırsat doğmuştur (Yıldırım, 2011). Nitekim bu fırsat İngilizlerin yardımıyla değerlendirilmeye başlanmıştır (Aral, 2021). 

Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmeye kalkışılmasıyla ve halihazırda Filistin topraklarında bulunan Yahudi toplumuyla da birlikte gözetildiğinde Araplar tarafından tepki gösterilmiştir (Taşdemir, 2000). Yahudiler, Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında bölünüp paylaşılmasını talep etmiştir. Yahudilerin, 1948 yılında İngilizlere karşı gerçekleştirdiği orta ölçekli ancak elde edilen sonuç bakımından etkisi yüksek olan saldırı sonucu bu durum Birleşmiş Milletler Genel Kurula taşınmıştır ve Genel Kurul Yahudiler lehine karar vererek toprakların paylaşılmasını öngörmüştür. 1948 tarihine gelindiğinde ise birtakım Yahudi gruplar tarafından Araplara ait bir köye yapılan saldırı sonucu durum kötüye gitmeye başlamıştır. Bu tarihten sonra karşı saldırılar, Arap-İsrail savaşları, İsrail’in Filistin’e saldırıları ve Filistin’in verdiği karşılıklar sonucunda bugünkü noktaya ulaşılmıştır.

İsrail’in sahip olduğu politikası gereği (Yadak, 2015) Filistin’i işgal etmeye yönelik hareketleri, self-determinasyon bağlamında incelenmesi gereken bir durum meydana getirmektedir. İsrail’in yıllardır süren Filistin üzerindeki işgal hareketleri sonucunda birçok Filistinli farklı ülkelerde mülteci konumu altında yaşamaktadır ancak doktrinde belirtilenin aksine bu self-determinasyon hakkını etkileyen bir unsur değildir. Nitekim Filistin, uluslararası hukukta var olan devlet olmanın unsurlarını bünyesinde bulunduran bir ülkedir. 

Devlet olabilmenin unsurları üçe ayrılmaktadır: Toprak, insan ve etkin yönetim (Türkeş, 2018). Toprak unsurunda toprağın, ülkenin büyüklüğü önem teşkil etmemektedir. Küçük bir toprak parçası dahi devlet olmaya engel olmamaktadır. Nüfus unsurunda var olan toprak parçası üzerindeki insan sayısı göz önünde bulundurulmalıdır ancak yine de toprak parçası üzerindeki nüfusun sayısının yüksek olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Kara parçasının üzerindeki az sayıda bir nüfus, nüfus unsurunun sağlanmasına engel teşkil etmez. Etkin yönetim unsurunda ise toprak parçası üzerindeki kişilerin, orayı etkin bir yönetim altına almak zorundadır. Kontrol altına alınmayan bir bölge olduğu sürece etkin yönetim şartı yerine gelmeyecektir ancak Filistin’deki Batı şeridi ve Gazze toprakları bölündüğünden (Batır ve Aras, 2011) ve bunlar arasında bir kesinti olduğundan doktrinde Filistin’in devlet olmak için gerekli unsurlardan biri olan etkin yönetim şartının yerine getirip getirmediği tartışılmaktadır. 

Bunun dışında tüm bu unsurlardan yola çıkarak Filistin’in bir devlet olduğu uluslararası hukuk uyarınca kabul edilir ve bir kesimin dünyanın dört bir yanında mülteci olarak yaşaması ve topraklarının bir kısmının bölünmüş olması self-determinasyon hakkının kullanılmasına engel teşkil etmemektedir. Self-determinasyon, uluslararası hukukta bir ilke olmaktan çıkmıştır ve hak konumunda bulunmaktadır (Saul, 2011). Bir hak olduğu uluslararası örgüt kararlarıyla da tescillenmiştir. Buna ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından verilen 545(VI) sayılı kararıyla her halkın self-determinasyon hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir. Burada önem teşkil eden noktalardan bir tanesi bu kararı açıklarken self-determinasyondan bir hak olarak bahsetmiş olmasıdır. Bu gerekçeler doğrultusunda Filistin’in bir self-determinasyon hakkına sahip olduğu söylenebilecektir. 

Yukarıda da ifade edildiği üzere bir devletin self-determinasyon hakkından yararlanabilmesi için sömürge altında olması tek gerekçe olmayıp işgal altında bulunan bir devletin de self-determinasyon hakkından yararlanması mümkündür (Jahic, 2012). 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik gerçekleştirdiği işgal hareketleri doğrultusunda Ukrayna için söylenebilecek bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Filistin açısından ele almak gerekirse Filistin, düzenli olarak İsrail tarafından saldırılara uğramaktadır. İsrail’in sahip olduğu politika gereği şu anki Filistin toprakları dini ve siyasi gerekçelerle saldırıya uğramaktadır. Filistin’in de bu saldırılara karşı Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda da öngörülen meşru müdafaa hakkından yararlanabilmesinin yanı sıra işgal edilmeye çalışılan bir devlet olduğundan ötürü self-determinasyon hakkından yararlanabilecektir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2004 yılında verdiği bir kararda Filistin’in self-determinasyon hakkı olduğunu kabul etmiştir ve işgalci kuvvet olan İsrail’in ise yükümlülükleri olduğunu ve bunları yerine getirmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu kararını 2005 yılında tekrarlamıştır. Self-determinasyon bağlamında Filistin’in İsrail’e karşı, açıklanan içsel ve dışsal self-determinasyon haklarından dışsal self-determinasyon hakkını kullanacağı açıktır. Şöyle ki yukarıda da belirtildiği üzere içsel self-determinasyon, halkların kendi hükümetlerini, siyasal yönetimi dış baskı olmadan seçebilmeleri ile ilişkilendirilmiş bir haktır. Dışsal self-determinasyon ise sömürge altında yer alan ve belirli kuvvetler tarafından işgal altında bulunan devletler için tanınan bir haktır. Filistin, İsrail kuvvetler tarafından işgal altında olan bir ülke olduğundan dolayı İsrail’e karşı self-determinasyon hakkı, dışsal self-determinasyondur.

Sonuç

Self-determinasyon, bir ilke değil, haktır ve Birleşmiş Milletler tarafından alınan kararlar doğrultusunda teyit edilmiştir. Bir hak olarak tanımlanmasından dolayı tüm devletler bundan faydalanmak adına herhangi bir eylemde bulunmasına gerek yoktur ancak hakka sahip olmak, o hakkı kötü niyetli olarak kullanmak anlamına gelmeyeceğinden dolayı self-determinasyon hakkının sahip olduğu şartlar altında kullanılmalıdır. Aksi halde uluslararası hak ve yükümlülüklere halel gelmesi söz konusu olabilecektir. Bu hakkın kullanımının meşruiyeti, içsel ve dışsal self-determinasyon ayırt edilmeksizin sağlanmalıdır. Dış self-determinasyon hakkına haiz bir devletin, belirli kuvvetler tarafından işgal altında olması veya sömürge altında bulunması durumunda bu hakkı kullanması, uluslararası hukuk ilkelerine halel getiren bir davranış olmayacaktır. Aynı şekilde iç self-determinasyon hakkına haiz bir halkın, dış baskı olmadan siyasi yönetimi seçebilmesi, hükümet şeklini serbestçe belirleyebilmesi, içsel self-determinasyonun kapsamı içerisinde kalacaktır. 

İsrail içerisinde yer alan belirli gruplar tarafından 1948 yılında bir Arap köyüne yapılan saldırı sonucunda başlayan karşı saldırılar sonucu ikili çekişme baş göstermiştir ve buna sadece Filistin ve İsrail değil, başka devletler de zaman zaman müdahil olmuştur. Bu bağlamda İsrail’in ortaya koyduğu politika, dini ve siyasi gerekçelerle Filistin’in işgali üzerine yoğunlaşmıştır. Bu politikanın gerçekleşebilmesi adına meydana gelen saldırılar, birçok kayba yol açmıştır ve uluslararası hukukun kural ve ilkelerine halel getirmiştir. Bu doğrultuda İsrail-Filistin arasındaki çatışmalardan yola çıkarak uluslararası hukuk bağlamında yapılan gerekçeli açıklamalar ışığında Filistin’in self-determinasyon hakkına sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Eren Evren

Orta Doğu Çalışmaları Staj Programı

Editör: Gizem GÜVEN

Kaynakça:

Aksar, Y. (2021). Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk. Seçkin Yayınları.

Ali, H. A. (2013). Uluslararası Hukukta Kendi Geleceğini Belirleme (Self-Determinasyon) Hakkı. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. 

Aral, B. (2021). Filistin Ülkesi, Filistin Devleti. Kriter Dergisi, 6(58). Erişim Adresi: https://kriterdergi.com/dis-politika/filistin-ulkesi-filistin-devleti 

Batır, K. & Aras, İ. (2012). Self-Determinasyon Hakkı ve Filistin Devleti Bağlamında Filistin Sorunu. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 1(1), 146-164.

Birleşmiş Milletler. (1945). Birleşmiş Milletler Antlaşması. Erişim Adresi: https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/2212020141836bm_01.pdf (Erişim Tarihi: 22.08.2022).

Ehtibarlı, Y. (2016). Uluslararası Hukukta Self Determinasyon Hakkı ve Hakkın Ekonomik Boyutu. Doktora Tezi. Selçuk Üniversitesi. 

Hannum, H. (t.y.). Legal Aspects of Self-Determination. Princeton University. Erişim Adresi: https://pesd.princeton.edu/node/511 (Erişim Tarihi: 24.08.2022).

Jahic, M. (2012). Dünya Savaşı’ndan Günümüze Ulusların Kendi Kaderini Belirleme Hakkının Değişen İçeriği. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi. Erişim Adresi: http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/49011.pdf (Erişim Tarihi: 23.08.2022).

Koçak, H. (2020). Development of Self Determination Right and the Role of ICJ: Statements on the South West Africa (Namibia) Advisory Opinion. Sosyal Bilimler Dergisi, 4(1), 49-50.

Koçak, M. (2018). Self Determinasyon Hakkı ve Self Determinasnyon Hakkı Teorileri. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 23(38), 94-98. 

Saul, M. (2011). The Normative Status of Self-Determination in International Law: A Formula for Uncertainty in the Scope and Content of the Right. Human Rights Law Review, 11(4), 625-626.

Uluslararası Adalet Divanı. Press Release 2004/28. Erişim Tarihi: https://www.icj-cij.org/public/files/case-related/131/131-20040709-PRE-01-00-EN.pdf (Erişim Tarihi: 25.08.2022).

Senese, S. (1989). External and Internal Self-Determination. Social Justice, 16(1), 19-25. 

Sönmez, İ. (2019). Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı. Doktora Tezi. İstanbul Ticaret Üniversitesi.

Taşdemir, F. (2000). İsrail-Filistin Sorununun Self Determinasyon Çerçevesinde Analizi. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2, 209-214.

Türkeş, İ. (2018). Uluslararası Hukukta Devlet Tanımı ve Tanınmayan Devletlerin Statüsü. Tarih Ekonomi ve Siyaset Araştırmaları Derneği. Erişim Adresi: https://www.tesadernegi.org/uluslararasi-hukukta-devlet-tanimi-ve-taninmayan-devletlerin-statusu.html (Erişim Tarihi: 25.08.2022). 

United Nations. Backing Ukraine’s Territorial Integrity: UN Assembly Declares Crimea Referendum Invalid. Erişim Adresi: https://news.un.org/en/story/2014/03/464812-backing-ukraines-territorial-integrity-un-assembly-declares-crimea-referendum (Erişim Tarihi: 24.08.2022).

Yadak, A. (2015). Filistin Halkının Uluslararası Hukuk Kapsamında Bağımsız Bir Devlet Kurma ve Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı. Doktora Tezi. Polis Akademisi.

Yıldırım, Y. (2011). İsrail-Filistin Sorununda İki Devletli Çözüm Arayışları. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 18(41), 3844-3847.

Yüce, C. (2008). Uluslararası Hukukta Self-Determinasyon İlkesi ve Günümüz Uygulamaları. Yüksek Lisans Tezi. Karadeniz Teknik Üniversitesi.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...