GAR: Eşitlikçi, Paylaşımcı, İletişime, İş Birliğine ve Mesleki Dayanışmaya Dayanan Bir Ortam Yaratmak

Göç, Türkiye’de uzun yıllardır çalışılan olgu olmasına rağmen, 2011 itibariyle Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlerle birlikte daha çok dikkat çeken ve daha çok çalışılan bir konu haline geldi. Göç Araştırmaları  Derneği (GAR), uzun yıllar boyunca göç çalışmış olan akademisyenler tarafından “göç alanında  farklı disiplinler tarafından yapılan çalışmaların içinde yer almak ve çalışanları desteklemek, bu  çalışmalarda üretilen bilgilerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak, göçe ilişkin konularda  çalışanlar arasında mesleki dayanışma, iletişim, işbirliği ve etkileşimi sağlamak” amacıyla  kurulmuş bir dernektir. Göç Araştırmaları Derneği kurucularından ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Didem Danış ile birlikte Göç Araştırmaları Derneği, derneğin yürüttüğü  çalışmalar ve göç alanında yürütülen çalışmalar hakkında konuştuk.

Doç. Dr. Didem Danış, Göç Araştırmaları Derneği’nin kurucu başkanı ve Galatasaray  Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. Doktorasını 2008 yılında Fransa’da  EHESS’te (Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales) tamamladı. Siyaset bilimi ve sosyoloji  lisans derecelerini Boğaziçi Üniversitesi’nden, sosyoloji yüksek lisans derecesini ODTÜ’den  aldı. 2002-2003 yıllarında İsveç’teki Malmö Üniversitesinde misafir doktora öğrencisi olarak  bulundu. Fransa’da çeşitli üniversitelerde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. Didem Danış,  başlıca araştırma konuları olan göç, şehir sosyolojisi ve sosyal demografi alanında çeşitli  makaleler yayınladı ve kitaplar derledi.

1) Göç Araştırmaları Derneği nedir? Kimler tarafından ne zaman kuruldu?

Göç Araştırmaları Derneği 2017 yılının Eylül ayında kuruldu ve kurucularının hepsi göç  alanının farklı disiplinlerinde çalışan akademisyen ve araştırmacılar. Kuruluşta benimle  beraber yer alan isimler Dr. Deniz Sert, Dr. Besim Can Zırh, Dr. Gülay Uğur Göksel, Dr.  Ayşem Biriz Karaçay, Dr. Polat Alpman, Selin Altunkaynak. Derneğe daha sonra katılan üyeler de  oldu. Bu isimlerin her biri göç alanının farklı başlıklarında uzun süredir araştırma yapan, yazan, düşünen, çalışan insanlar. GAR’ın kuruluşunu anlamak için biraz arka planına  gitmekte fayda var.Çünkü GAR bir anda ortaya çıkmış bir dernek değil. 2017’den önce, göç alanında çalışan arkadaşlarımızla, farklı mecralarda çeşitli buluşmalarda bulunduk.  Mesela 2015’te Göç Araştırmacıları Platformu’nu kurmuştuk. Bu platformun kuruluş motivasyonu o sene İçişleri Bakanlığı tarafından rektörlüklere gönderilen ve Suriyeli mülteciler konusunda yapılacak araştırmalar için bakanlıktan onay alınması gerektiğini ifade eden bir yazının ortaya çıkması oldu. Bir grup araştırmacı olarak bu tür bir baskı ve denetim karşısında ne yapabileceğimizi konuşmaya başladık. Bu süreçte bir göç araştırmacıları platformu kurma düşüncesi şekillendi. Bu platform, araştırmacıların bilim üretme ve paylaşma sürecinde karşılaştığı kurumsal ve etik sorunlara çözüm üretmeyi ve  bu konuda karşılaşılacak sorunlara karşı işbirliği ve dayanışma sunmayı amaçlıyordu. Yani aslında bir meslek örgütlenmesi gibi bir araya geldik başlangıçta.

2011 sonrası Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelişiyle beraber Türkiye’de göç alanına çok yoğun bir ilgi artışı oldu, göç konusu çok popülerleşti. Fakat maalesef aynı ölçüde nitelikli ve etik ilkelere uygun çalışmalar yapılmadığını gördük. Biz o dönemde, Göç Araştırmacıları Platformu’nda bir etik ilkeler belgesi hazırladık. GAR’ın dernek olarak

Kurulmasından önce başka bir araya gelmeler de oldu. 2000’li yılların başında, göç alanında doktora yaparken, bu konularda tartışıp konuşabileceğimiz kimse olmadığını görüp göç konusunda doktora yapan 8-9 kişinin bir araya geldiği bir grup oluşturmuştuk,  o zamanki grubumuzun adı da Kaç-Göç’tü. Bu Kaç-Göç grubuyla Göç Araştırmacıları Platformu arasındaki bir dönemde de Göçebe Yazılar isimli bir blog denememiz oldu.  Kısacası derneği kurmadan önce, akran meslektaşlarımızla bu tür girişimlerde bulunduk. Nihayet 2017’de hem Türkiye siyasetinden kaynaklı sıkışmışlık, hem de üniversitelerde yaşanan baskılar ve akademik çoraklaşma karşısında birlikteliğimizi bir dernek formuna  sokmamız gerektiğine ikna olduk ve Eylül 2017’de derneği kurduk.

2) GAR alanda eksikliği hissedilen nasıl bir ihtiyacı karşılamaya yönelik kuruldu?

Türkiye’de ve dünyada akademik ve bilimsel bilgi üretiminde belli bazı eğilimler görüyoruz. Nedir bunlar? Bir tanesi ticarileşme, özellikle büyük bütçeli projelerle ve  büyük araştırma fonlarıyla alanın çok fazla ticarileştiğini, kamu yararına kolektif bilgi  üretimini engelleyen rekabetçi bir ortam yaratıldığını görüyoruz. Araştırmanın para getiren bir kazanç kapısı olarak görülmesi, meselenin etik ve insani amaçlarından uzaklaştığı bir yapıyı güçlendiriyor. Oysaki göç alanın kendisi doğrudan insana değen, hem göçmen topluluğu, hem yerleşik toplumları ilgilendiren çok önemli sosyal bir  mesele. Dolayısıyla bunu sadece ticarileşmiş bir perspektifle ele almak mümkün değil. Bir  diğer mesele, aşırı bürokratikleşme ve siyasi kontrol. Az önce İçişleri Bakanlığı yazısı örneğinde de bahsettiğim gibi devlet de göç alanını biçimlendirmek istiyor. Devlet kurumları göç çalışmalarına yön vermeyi hedefleyen bazı çalışmalar yürüttü. Diğer yandan sadece göç alanına değil de tüm sosyal bilimlere hakim olan bireyselleşmeyi  görüyoruz. Bu bahsettiğim ticarileşme, bürokratikleşme, bireyselleşme ve özelleşme eğilimlerinin dışında eşitlikçi, paylaşımcı, kamu yararı güden, etik ilkelere uygun,  dayanışmaya, iletişime, işbirliğine, mesleki dayanışmaya dayanan bir ortam yaratmak  istedik. Amacımız göç alanında nitelikli, eleştirel, araştırmaya dayanan bilgi üretimini desteklemek ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmak.

3) GAR’ın tüzüğüne baktığımda “bu alanda farklı disiplinler tarafından yapılan çalışmaların  içinde yer almak ve çalışanları desteklemek, bu çalışmalarda üretilen bilgilerin  yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak, göçe ilişkin konularda çalışanlar arasında mesleki  dayanışma, iletişim, işbirliği ve etkileşimi sağlamak amacı ile kurulmuştur.” ifadesini  görüyorum. GAR’ın bu amaca yönelik yürüttüğü çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Çoğumuzun sahada gözlemlediği üzere, maalesef alanda çok sayıda niteliksiz çalışma var. Biz bunu ortadan kaldırmanın yolunun nitelikli çalışmaları teşvik etmek; bu nitelikli ve eleştirel çalışmaları yapacak kişileri desteklemek ve güçlendirmek olduğuna inanıyoruz. Burada öncelikle eğitim programlarından bahsedebiliriz. 2018’de yüksek lisans ve doktora öğrencileri için “Göç Araştırmalarında Yöntem ve Etik” eğitimleri düzenlemiştik. İstanbul, Mersin ve Gaziantep’te yürüttüğümüz bu eğitimler çok ilgi görmüştü. Bu sene eğitimleri daha sistematik hale getirmek ve daha geniş bir kesime ulaşmak için GAR Akademi’yi kurduk. İlk olarak Dr. Sibel Karadağ’ın verdiği “21. Yüzyılda Sınır ve Göç” dersiyle başladık; daha sonra Mert Koçak’ın verdiği “Toplumsal Cinsiyet ve Göç” dersiyle devam ettik. Şu günlerde Dr. Esra Demirkol Colosio’nun verdiği “Göçler Çağında Aile” dersi sürüyor. Bu dersler önümüzdeki aylarda da devam edecek. Konuya ilgi duyan ama henüz yeterli birikimi olmayan veya göçün başka alt dallarında bilgisi olup da ders konusunda da bilgilenmek isteyen kişilere yönelik bu eğitim programlarını tasarladık. Eğitmenlerimiz ders verdikleri konularda doktora tezlerini yeni bitirmiş veya bitirmekte olan kişiler. Böylece söz konusu başlıklarda en güncel kaynakları takip eden ve kapsamlı bilgi sahibi olan genç akademisyenler bilgilerini üniversite dışında ama akademik bir disiplinle daha geniş bir kitleyle paylaşabiliyor. Bizim için önemli kriterlerden biri ticarileşmeye karşı durmak olduğu için bu eğitimleri ücretsiz yapıyoruz. Burada da GAR Akademi’ye maddi destek veren Friedrich Ebert Vakfı’nı anmak isterim. Onların verdiği ve doğrudan eğitmenlerimize giden destek dışında, GAR Akademi ciddi bir kolektif ve gönüllü emekle dönüyor. Bir üyemizin profesyonel zoom hesabını kullanıyoruz, diğer üyemiz gönüllü olarak afişleri yapıyor, bir diğer arkadaşımız web sayfasını takip ediyor. Basit gibi gözüken ama ciddi mesai gerektiren bu işleri üstlenenlerin hepsi başka işlerde tam zamanlı çalışan akademisyenler. Bu gönüllü emek kısmı GAR’ın kimliğini oluşturan çok önemli bir unsur. Günümüzün aşırı yüksek egolu akademi çağında, biz işin mutfağında, pek çok kişiye “amelelik” olarak gözükecek işleri, maddi hiçbir beklentimiz olmadan, dayanışma motivasyonuyla hep beraber hayata geçiriyoruz. Ama bu emeğin karşılığını çok daha değerli başka bir şekilde aldığımızı düşünüyorum. Hem derslerimize ilgi çok büyük hem de katılımcılara yaptığımız değerlendirme anketlerinde geri dönüşlerin çok olumlu olduğunu görüyoruz. Herkesin siyasi, toplumsal ve ekonomik açıdan ciddi bir sıkışmışlık yaşadığı bir dönemde biz hep beraber bir nefes alanı açmaya çalışıyoruz ve bence bunu bayağı beceriyoruz. Bir diğer faaliyetimiz, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsüyle beraber, her ay düzenlediğimiz Güncel Göç Meseleleri Seminerleri. Burada da yeni tamamlanmış araştırmaların daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyoruz. Pandemi döneminin beklenmedik bir imkân sağladığını gördük bizim gibi gruplar için. Fiziki olarak bir araya gelemediğimiz için, diğer dernekler gibi, biz de etkinliklerimizi çevrimiçi yapmaya başladık. Bu çevrimiçi etkinlikler sayesinde mekansal sınırları aştık. Daha önce etkinliklerimize sadece İstanbul’da yaşayanlar katılabilirken şimdi Kilis’ten, Urfa’dan, Antep’ten, İzmir’den, Ankara’dan, Berlin’den, Fransa’dan, ABD’den kişiler eğitimlerimize, etkinliklerimize katılabiliyor. Böylece tam da göç konusuna uygun bir şekilde, sınırları aşan bir topluluk oluşturuyoruz. Pandemi bittiğinde de bu eğitimlere katılanlarla yüz yüze bir araya gelmek için buluşmalar düzenlemeyi planlıyoruz. Bunlar dışında konferanslar, paneller, araştırma projelerimiz ve diğer çalışmalarımız da var. Etkinlikler hakkında bilgi sahibi olmak için web sayfamıza bakılabilir.

4) Eğitimler, seminerler, konferanslar dışında ne tür çalışmalarınız var?

GAR olarak kamuoyunda göçmen ve mültecilerin durumuna dair farkındalık oluşturmayı da çok önemsiyoruz. Sonuçta göç konusu sadece akademik bir konu değil hepimizin bildiği gibi çok ciddi sosyal, siyasi, ekonomik boyutları var. Örneğin, korona başlamadan hemen önce Şubat ayında Edirne sınırında bir insanlık dramı yaşandı. Biz bu tür olaylarla ilgili de kapsamlı bir gündem takibi yapmaya çalışıyoruz. Internet sayfamızda 28 Şubat-28 Mart tarihleri arasında Edirne’de neler oldu başlıklı kronolojik bir haber dökümü yaptık. Konuyla ilgili YouTube kanalımızda aktivistler, gazeteciler ve avukatlarla söyleşiler yayınladık. Göç gündemine dair hem ülkemizde hem de yurt dışında olan önemli meseleleri takip etmenin ve bunları erişilebilir kanallardan paylaşmanın hem kamuoyunda bir farkındalık yaratmak ve hem de daha insani politikalar için gerekli adımların atılması için önemli olduğunu düşünüyoruz.

5) GAR’ın Twitter hesabı da çok aktif. Göçe dair düzenlenen panellerden, seminerlerden oradan haberdar olabiliyoruz.

Evet, sosyal medya hesaplarımızda, özellikle Twitter ve Facebook hesabımızda, ayrıca bizim moderatörlüğünü yaptığımız Göç Araştırmacıları Platformu grubunda sadece kendi etkinliklerimizi paylaşmıyoruz. Göç alanında çalışma yapan sivil toplum, akademi, üniversite kim olursa, onların da takip edebildiğimiz etkinliklerini paylaşmaya çalışıyoruz. Gönüllülük burada da mevcut. Mesela Twitter hesabını derneğimizin üyelerinden, kendisi akademisyen olan bir arkadaşımız yönetiyor. Genelde bizim gibi derneklerde sosyal medya hesapları için profesyonel bir kişi istihdam edilir. Bizse, bunları tamamen gönüllülük esaslı yapıyoruz. Ben daha çok Facebook’tayım, orada da güzel bir topluluk ortaya çıktığını düşünüyorum. Başlarda çok fazla nefret söylemi içeren paylaşımlar ve yorumlar geliyordu ama oralarda çok net bir şekilde tavrımızı koyarak bir sosyal medya adabı oluşturmaya çalıştık. Sosyal medya bir yandan bizlerin mekandan bağımsız olarak iletişimde olmamızı sağlıyor, ama öte yandan da nefret söylemi, ayrımcılık dili, ötekileştirme, düşmanlaştırma gibi söylemlerin ortaya çıkmasına vesile olabiliyor. Göç konusu da çok politik bir konu, sosyal medyada insanlar yüz yüze olmadığı için, kolaylıkla kötü sözler söyleyebilmesi kabul edilemez. Biz de sosyal medya gruplarımızda nefret söylemine ve ayrımcılık diline karşı çıkıyoruz. Facebook’ta da, Twitter ‘da da bir topluluk ruhu oluşturabildiğimize inanıyorum.

6) İlerleyen zamanlar için düşündüğünüz çalışmalarınız var mı? Yaz okulu eğitimine devam  etmek hedefleriniz arasında mı? Ben devam etmesini çok isterim.

Biz de isteriz çünkü yaz okulları çok güzel buluşmalar oluyor ve çok değerli genç  araştırmacılarla tanışabiliyoruz. Mesela GAR Akademi’de şu anda eğitim veren Esra  Demirkol 2018’deki yaz okulumuza katılmıştı. Mert Koçak ve Sibel Karadağ da bizim  ilk araştırma yöntemleri eğitimlerimize katılmıştı. Öğrenci olarak GAR’ın çalışmalarına katılmış kişilerin bugün GAR Akademi’de ders veriyor olması büyük mutluluk.

7) Pandemi öncesi ve pandemi sonrası yürütülen faaliyetlerin zorlukları nelerdir? Sivil toplum  kuruluşu çalışanlarının, akademisyenlerin, öğrencilerin ve kamu kuruluşlarının iletişimini nasıl değerlendiriyorsunuz ve etkinliklere katılımı değerlendirdiğinizde bu gruplar  arasında nasıl bir denge var? 

Açıkçası pandemi öncesinde hiç online etkinlik yapmamıştık. Pandemi öncesinde  etkinliklerimiz ağırlıklı olarak İstanbul’da oluyordu. Her ne kadar Gaziantep, İzmir ve  Mersin’de de çeşitli etkinlikler düzenlesek de, her seferinde başka bir şehre gitmek çok  kolay olmadığı için çoğunlukla İstanbul’daydık. Pandemi öncesinde etkinliklerimize  ağırlıklı olarak öğrenciler ve akademisyenler katılıyordu. Online etkinlikler yapmaya  başladığımızdan beri sivil toplumdan, devlet kurumlarından da çok sayıda katılım  olduğunu görüyoruz. Bu dönemde katılımcılarımızın mekânsal olarak da çok  çeşitlendiğini gördük. Türkiye’nin çok farklı yerlerinden, Van’dan, Gaziantep’ten,  Urfa’dan, İzmir’den, Ankara, İstanbul’dan katılanlar var. Aynı zamanda yurt dışından da  çok sayıda kişi katılıyor. Kısacası çevrimiçi etkinlikler aslında çok büyük bir imkân sağlamış oldu. Bizim dışımızda da bu online etkinliklere yönelen dernekler var. Göç  alanında da mesela doğrudan akademik arka planı olmayan derneklerin de online  eğitim ve etkinliklere yöneldiğini gördük. İşte bu alanda en önemli kuruluşlardan birisi  olan SGDD-ASAM, kendisi bir göç akademisi kurdu, aynı şekilde İGAM-DER İGAM Akademi’yi kurdu. Bu tarz akademik çalışmalara yönelen başka yerler de oldu. Bence  burada belirleyici olacak olan korona sonrasında bunlardan hangilerinin devam  edeceğidir. Biz GAR olarak zaten akademisyenlerden oluşan, baştan beri çizgisini daha  nitelikli, eleştirel, derinlikli bilgi üretmek ve bunu daha erişilebilir kılmak olarak  tanımladığımız için biz GAR Akademi’ye devam etmek isteriz. Tabi ki pandemi  sonrasında yeniden yüz yüze etkinliklere de dönebileceğiz. Dolayısıyla pandemi  sonrasında bütün dernekler gibi biz de bunun değerlendirmesini yapacağız: online mı  yoksa yüz yüze mi devam edeceğiz. Ben ileride karma yöntemler kullanmamız  gerektiğini düşünüyorum. Çevrimiçi etkinlikleri kolayca bırakamayacağımızı  düşünüyorum çünkü hepimize müthiş bir fırsat açtı. Kendim de başka kurumların etkinliklerine, eğitimlerine katılıyorum. İnsanın evinde sadece bir buçuk veya iki saat  ayırarak bir etkinliğe katılması gerçekten çok güzel. Bugünün dünyasında da en  kıymetli şey zaman olduğu için sanıyorum online etkinliklere bir süre daha devam  ederiz. Tabi yüz yüze etkileşimin sunduğu ötekiyle karşılaşma, başkalarıyla bağ kurma  deneyimlerinin değerini de unutmadan, karma yöntemler bulmalıyız.

8) Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelmesinin üzerinden uzun yıllar geçti fakat hala  kamuoyunda yanlış bilgilerin yaygın olduğunu görüyoruz, bunun kaynağı sizce nedir? Bu  yanlış bilgileri düzeltmek adına neler yapılabilir? 

Evet Suriyeliler geleli neredeyse 10 yıl oluyor; ama Türkiye’den Almanya’ya giden  göçmenlerin tarihi çok yakında 60 yıl olacak. Bunca yıl geçmiş olmasına rağmen orada  da hala çok sayıda yanlış bilgi ve önyargı var. Neden? Göç konusu bugün çok fazla  siyasileştiği için toplumdaki çatışma ve kutuplaşmalardan besleniyor ve ön yargılarla biçimleniyor. Bunun sadece geçen süreyle ilgili olduğunu söyleyemeyiz. Maalesef  bugün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal kutuplaşma, siyasi ayrışma,  siyaseten senin gibi düşünmeyeni ötekileştirme, düşmanlaştırma o kadar yaygınlaşmış  durumda ki, bazı toplum kesimlerin öfkesini toplumun en zayıf grubu olduğuna inanılan  mültecilere yönelttiğini görüyoruz Bu ötekileştirme söyleminin yansıması Türkiye’de  Suriyeliler özelinde kendini gösteriyor. Bazı derneklerin “doğru bilinen yanlışlar” gibi  çalışmaları oluyor. Kuşkusuz değerli çalışmalar bunlar, ama yeterli değil. Çünkü bu  mesele sadece bazı şeyleri yanlış bilmekten kaynaklanmıyor. Demin söylediğim gibi  siyasi kutuplaşmanın getirdiği öfke ve nefretin aktığı bir mecra olarak mültecilerin  bugün en ağır saldırılara maruz kaldıklarını, hatta bazen öldürüldüklerini görüyoruz. Bu  gerilimi besleyen meselelerden biri ötekini tanımamak yani mülteci veya göçmeni  tanımamak. İnsanlarda bu kesimi ötekileştirme ve nefret nesnesi haline getirmeyi kolaylaştırabiliyor. Türkiye toplumuyla Suriyeli mültecileri kaynaştırabilecek çalışmalar olabilse veya en azından birbirlerini tanımalarını mümkün kılacak imkanlar  olsa, belki bu ayrımcılık ve ötekileştirme tavrı kısmen hafifleyebilir. Ancak sadece bu değil sorun. Fransa, Almanya gibi bizden elli yıl kadar önce, daha yoğun göç almış ülkelerin deneyimine baktığımız zaman, bu ötekileştirme ve dışlamanın uzun vadede çok ciddi toplumsal sorunlar doğurabileceğini unutmamak gerekiyor. Fransa’da göçmen kökenli gençlerin banliyö olayları diye bildiğimiz isyan hareketlerini biliyoruz.  Almanya’da Neonazi grupların göçmenlere yönelik hala devam eden cinayetlerini  biliyoruz. Kısacası bu gerilim eğer düşürülemezse, bir toplumsal diyalog kanalı kurulamazsa, bu örneklerde de gördüğümüz gibi bazen göçmenler, bazen de yerleşik  nüfusun bazı üyeleri tarafından böyle radikal ve ölümcül tepkiler ortaya çıkabilir.

9) Göç çalışmak isteyen araştırmacıların sıklıkla karşılaştığı ve destek istediği durumlar  nelerdir? Bu sorunları gidermek adına yürüttüğünüz faaliyetler nelerdir?

Türkiye’de göç olgusunun önem kazanmasıyla beraber, göç alanına çok yoğun bir ilgi  oluştu. Bunun bir kısmı akademik bir ilgi: mesela son yıllarda Türkiye’de göç konulu yüksek lisans ve doktora programları açıldı. GAR’ın YouTube kanalında bu  programları tanıtmak için program koordinatörleriyle çektiğimiz videoları  izleyebilirsiniz. Aynı şekilde göç konulu dergiler çıktı; bazı dergiler göç özel sayıları  yaptı; üniversitelerde göç araştırma merkezleri kuruldu; çok sayıda STK ortaya çıktı  veya mevcut STK’lar çalışmalarını mültecilere yöneltti. Kısacası göç hem akademi, hem sivil toplum alanında çok popüler bir konu oldu. Ancak bu artan ilgi oranında nitelikli yetişmiş insan olmamasından kaynaklı bazı sorunlar var. Göç konusunda  uzmanlığı olan yetişmiş insan sayısı hala çok sınırlı ama göç konusunda yüksek lisans,  doktora yapmak isteyen gençlerin sayısı çok yüksek. Benimle iletişim kuran öğrencilere baktığım zaman en çok bunu görüyorum. Kendi bulundukları üniversitelerde göç  alanında yeterince donanımlı bir danışman bulamadıkları için dışarıdan bir arayışa  giriyorlar. Kısacası bir arz-talep dengesizliği var. Bu da bizim gibi, dayanışma ve  işbirliğini önemseyen dernek ve kişilere çok fazla talep gelmesine neden oluyor. GAR  Akademinin kuruluş motivasyonlarından biri de buydu.

10) Göç araştırmalarının geleceği hakkında ne söylersiniz?  

Göç konusuna yüksek bir ilgi olsa da, bu ilginin ne kadar süreceği büyük bir soru  işareti. Burada Avrupa Birliği (AB) Çalışmalarıyla karşılaştırabiliriz bence Göç  Çalışmalarını. 2000li yıllarda AB inanılmaz revaçtaydı ve tıpkı bugün göç konusunda olduğu gibi AB merkezleri kuruluyordu, yüksek lisans programları açılıyordu, AB  konulu uzmanlıklar alınıyordu, kısacası çok önemli bir alt-disipline dönüşmüştü.  Sadece 20 sene sonra, -tabi Türkiye’nin üyelik perspektifinin de iyice  belirsizleşmesiyle- AB konusu sönümlendi. Bu merkezlerin pek çoğu ya kapandı ya da inaktif hale geldi. Kuşkusuz göç olgusu gelecekte de devam edecek ama akademi ve  sivil toplumun yüksek ilgisinin sönümlenebileceğini unutmadan, nitelikli, eleştirel ve  dayanışmacı değerlere vurgu yaparak göç çalışmaları alanını geliştirmek için  çabalarımıza devam etmeliyiz.

11) Çok teşekkür ederim hocam. Hem benimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz, hem de zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

 

 

GİZEM KARA

GÖÇ ÇALIŞMALARI STAJYERİ

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...