Gerilla Savaşı ve PKK Terör Örgütü

Gerilla savaşı, gayri nizami harbin temel biçimlerinden biri olarak 20. yüzyılda teori halini almış olup; özellikle cephe savaşına maruz kalmadan vur-kaç taktiği ile icra edilen özel bir savaş yöntemidir. Son yüzyıl içerisinde kavram, üç alt kategoride kendini göstermiştir: İşgalci güçlere karşı, mevcut rejime karşı ve beşinci kol faaliyetleri.

“İyi strateji, antropoloji ve sosyoloji bilgisi gerektirir.”
                                                                     Bernard Brodie

Kavram ilk olarak, 1800’lü yılların başında İspanya’da Napolyon’un işgalci kuvvetlerine karşı yıpratma savaşı veren gerillalar (guerillas) ile birlikte literatüre girmiştir. Gerilla savaşı ise mevcut rejimlere karşı verildiğinde politik yönü ağır basmakta olan; beşinci kol faaliyeti olaraksa daha çok düşman ülkelerde gerçekleştirilen, düşük yoğunluklu ve yıpratma niteliği ağır basan savaşlar dizisini ifade etmektedir. Osmanlı döneminde Lawrence’in, Arabistan topraklarında Türklere karşı gerçekleştirdiği yıpratma faaliyetleri, beşinci kol faaliyeti niteliğindeki gerilla savaşının en nizami örneklerinden biridir. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Devleti toprakları üzerindeki PKK Terör Örgütü’nün yürüttüğü gerilla savaşı ise politik yönü ağır basan tipik bir rejim karşıtı ayaklanmadır.

20. yüzyıla kadar çaresizlik nedeniyle girişilen eylemler olarak görülen gerilla savaşları; bu tarihten sonra teorileşmiş, belirli ve etkili bir yöntem olarak askeri mecralarda yakından takip edilmiş ve sosyal bilimlere de bu anlamda konu olmaya başlamıştır.

Gerilla savaşı ifa eden ekiplerin temel karakteristiği, halkın arasına gizlenmeleri ve esnek zamanlı olarak faaliyet göstermeleridir. Zira bu sayede fazla yiyecek ve ikmale ihtiyaç duymayan gerillalar, toplu hedef haline gelmez ve beklenmedik vakitlerde ani baskınlar yemezler. Diğer yandan büyük ses getiren ani baskınlar yoluyla propaganda yapabilir ve topluma korku salabilirler. Örneğin PKK Terör Örgütü, çatışma yoğunluğuna göre sayısı 500 ila 5000 arasında değişen, halkın arasında barınan, ani baskınlar yoluyla karşı tarafa zayiat veren ve bu zayiatlar üzerinden propaganda yapan bir yapılanmaya sahiptir.

Bu tip örgütler; İngiliz Generali “Rupert Smith” tarafından askeri literatüre kazandırılan “rizomatik komuta sistemi”ne sahiptir. Öyle ki bu tip yapılar; düzenli ordulardaki hiyerarşik sistem yerine daha çok doğrusal olmayan ve merkeziyetçilikten uzak bir örgütlenme şemasına sahiptir. Zira hiyerarşik sistem, komuta zincirindeki kopma ihtimalleri sebebiyle oldukça hassas ve kırılgan iken; rizomatik sistem, önceden belirlenmiş bir örgüt yapısına sahip değildir ve ayrı gruplardan oluşmuş yatay bir dizgeyi ifade etmektedir. Bu anlamda her hücrenin birinci önceliği, kendi güvenliğini sağlamaktır. Bu sebeple bireyler arasında görev farklılaşması vardır. Merkez ise sadece genel bir yönlendirme yapar. Düzenli orduların bu tür yapılarla savaşmasının en uygun yolu, halkın bu tip gerilla hareketlerine tahammülünün en uç noktalara geldiği anda hareket geçmesidir. Bu süreç içerisinde ayrıca örgütün lojistik desteği kesilmeli ve hücrelere sızılmalıdır. Aksi takdirde uyuyan hücreler, hareketli hale gelecek, karşı-saldırı amacıyla yeni eylemler aktif hale getirilecektir.

Gerilla Savaşı ve PKK Terör Örgütü

Temel olarak gerillaların iki büyük silahı bulunmaktadır: İdeoloji ve uzun vadede kazanan tarafın kendisi olacağına dair inanç. Bu anlamda, gerilla ile savaşta da bu temeller esas alınmalıdır. Ancak bu iki düşünce yıkıldığı zaman gerilla savaşı yürüten ve görece zayıf olan tarafın hızla çözülmesi sağlanabilir. Bu çerçevede temel aksiyon noktası, gerilla savaşı yürüten hasmın tamamen imha edilmesi değil; savaşın yürütüldüğü çevredeki halkın desteğinin kazanılmasıdır. Zira ancak halkın desteği kazanıldığında gerilla savaşı yürüten hasım tecrit altına alınabilir. Çünkü kaybedilen asker geri gelebilir ama kaybedilen halk, asla! Bu sebeple de, PKK Terör Örgütü’nün nemalandığı çevrelerdeki halk ile devlet güçlerinin yakın temas halinde olması elzemdir. Ancak bu yolla dağa çıkanların sayısı azaltılabilir ve örgüte destek kesilebilir.

Diğer yandan söz konusu savaşı yürüten tarafların bir diğer önemli taktiği ise konvansiyonel anlamda güçlü olan karşı tarafın ölçüsüz şiddet uygulamasını sağlayarak, bunun propagandasını yapmaktadır. Bu sayede gerillalar halkın desteğini sağlayabilirler. Bu sebeple, gerillalara karşı şiddet daima sınırlı tutulmalı ve yerel istihbarat öncelikli hale getirilmelidir. Çünkü ancak bu sayede hasım gerillaların propaganda yoluyla iç ve dış destek alması engellenir ve tecrit edilmesi sağlanır. Yalnız, halkın bölgeden tecrit edilerek gerilla örgütlerine destek vermesinin engellenmesi faydadan çok zarar getirecektir. Zira tecrit edilmesi gereken halk değil, gerillalardır. Bu anlamda hiçbir suretle, bölge halkının yerleri değiştirilmemeli ve değiştirilmesine de engel olunmalıdır. Zira göçler, tarihte her daim mutluluk ve huzurdan çok acı ve keder sebebi olagelmiştir. Ayrıca ölçülü şiddet yöntemleri geliştirilerek, örgütün eline propaganda amaçlı koz verilmemelidir. Aksi takdirde tüm kazanımlar heba olacaktır.

Kitlesel ya da konvansiyonel savaştan farklı olarak gerilla savaşının belirli bir zaman aralığına sıkıştırılması beklenemez. Ancak gerilla savaşı yürüten hasmın tüm faaliyetlerinden tamamen vazgeçmesine kadar savaşın sürdürülmesi esastır. Aksi takdirde hasım, özellikle gerilla savaşı yürütmenin zor olduğu kış dönemlerinde barış çağrısı yaparak mevzi kazanmaya ve toparlanmaya çalışacaktır. PKK Terör Örgütü’nün her sonbahar döneminde barış çağrısını yinelemesi ve ilkbahar ile birlikte eylemlerine hız vermesinin temel sebebi bu sosyo-meteorolojik etkendir. Bu anlamda mevsimsel koşullar, gerilla savaşında özellikle dikkate alınmalıdır.

20. yüzyıl ile birlikte gerilla birlikleri, eskisinden çok daha fazla, kalabalık olan bölgelerde ve son dönemde özellikle kentlerde üslenmektedir. Bu anlamda kent çatışmaları yoluyla gerillaların öldürülmesi sırasında doğacak ve artacak sivil ölümler, kitlesel infialden başka bir şey yaratmayacaktır. Irak’taki Amerikan işgaline karşı oluşan direnişin bir sebebi de bu durumdur. Diğer yandan gerillalara karşı tüm sathı savunmak, sabit kalmak ya da rutin operasyonlar düzenlemek de makul değildir. Zira gerillalar, rutini gözlemleyerek, oluşan yeni duruma göre kısa sürede gerekli tedbirleri alan esnek yapılardır. Bu sebeple de en iyi yöntem, bölgeyi yakından tanıyan uzmanlardan oluşan profesyonel ve hareketli birliklerin kurulmasıyla, hasım tarafların sahada manevra kabiliyetlerinin asgari düzeye indirilmesidir. PKK Terör Örgütü ile savaşta; bölgesel bilgi ve kabiliyetleri ile dilsel yetenekleri üst düzeyde olan yeni profesyonel birliklerin kurulması bu açıdan önemlidir. Hafif ama hareket kabiliyeti yüksek olan bu özel eğitimli ve hareketli birlikler ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti; sivil ölümlerin sebebi olmaktan uzak durarak, yerel ya da bölgesel çapta sivil bir infiale mahal vermeyecektir. Ayrıca örgütün gözlem yapma kabiliyetini azaltarak manevra kabiliyetini de sınırlandırabilecektir.

Gerillaların bir diğer taktiği özellikle hükümet temsilcilerinin öldürülmesi yoluyla halk nezdinde korku salınması ve hükümetin sindirilmesidir. Bu yönüyle gerilla savaşları aynı zamanda “psikolojik savaşlar” olarak da nitelendirilmektedir. Zira gerilla savaşlarında kazanan, daha fazla öldüren değil; daha fazla yıpratandır. Güney Kıbrıs Bölgesi’nde Birleşik Krallık’a karşı çatışan EOKA güçlerinin, Kıbrıs Rum Kesimi’nde yer alan Krallık askerlerinin çekilmesini sağlaması bunun en somut örneğidir.

Kısacası, 20. yüzyıl ile birlikte önemli bir savaş taktiği olarak literatüre giren ve sömürgecilik ile birlikte yükselen gerilla savaşı; I. Dünya Savaşı ile zayıflayan devlet örgütlenmeleri sonucu en olgun çağlarını yaşamıştır. Ancak özellikle II. Dünya savaşı sonrası devlet yapılanmalarının güçlenmesi, sosyal devlet anlayışının genişlemesi ve gerilla savaşı yürüten gerillaların somut bir gelecek önerisinin olmaması, bu düşünce tarzının itibar kaybetmesine neden olmuştur. Ayrıca istihbarat birimleri yoluyla birçok devlet, örgütlenme yapısının içerisindeki kontr-gerilla mekanizmalarını güçlendirmiştir. Yine de bu durum, Sovyetler’in Afganistan’da ve ABD’nin Irak’ta direnişi sona erdirmesini sağlayamamıştır. Bunun temel sebebi ise söz konusu kavramın sadece askeri bir anlam ifade etmeyip; antropolojik, sosyolojik ve kültürel analizlere tabi tutulması gerektiğidir. Zira terörü tamamen sona erdirerek, terörle savaşa giden kaynakların eğitim ve sağlık gibi tüm halkın faydalandığı diğer alanlara kaydırılması için konunun bir de bu açıdan ele alınması gerekmektedir.

Deniz TÖREN

Yıldız Teknik Üniversitesi
Yüksek Lisans Öğrencisi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı  Göç Çalışmaları O-Staj Programı ÖZET Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin...

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti...

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan'da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović'in, Nisan...

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin Göç Çalışmaları Stajyeri  GİRİŞ Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen...