Türkiye-ABD İlişkilerine Çarpan Terör ve Diplomatik Samimiyet

Giriş

Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinde, iki devletin ortak problemlerinden terör sorununa yaklaşımları, terör bağlamında yapılan ve yapılamayan iş birlikleri ele alınmış olup, devlet çıkarı ile terör işbirliğinin çelişmesi gibi bütün ahlaki ve diplomatik değerleri yıkan bir durumda devletler arasında meydana gelen anlaşmazlıklara değinilmiştir.

Hassas konulara değinilen çalışma, ‘komplo teorilerinden uzaklaştıkça mantıklı sonuçların elde edileceği’ anlayışı ile hazırlanmıştır.

ABD – Türkiye İlişkilerine Bakış

 Ülkemiz ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkinin günümüzdeki çerçevesi siyasi, askeri, güvenlik , ekonomik ve insani boyutları kapsamaktadır. II.Dünya Savaşı’ndan sonra çift kutuplu dünya siyasi sistemi üzerinden gelişen Türkiye-ABD ilişkileri, yarım asrı geçen zamanda düz bir çizgi izlememiştir. İki ülke arasındaki uluslararası ilişki kavramlarının temellerinde inşa edilen çok boyutlu ilişkilerimizde ,mikro düzeyden makro düzeye uzanan devletlerarası  münasebet kurulmuştur. Çift kutuplu güçler dengesi  ve II.Dünya Savaşı’ndan sonra bölgemizde yaşanan gelişmelerden sonra bugün savunma ve askeri işbirliği Türkiye-ABD işbirliğinin en köklü sütununu oluşturmaktadır.[1]Tarih merceği ile baktığımızda ilişkilerin kahir ekseriyette artarak gelişme gösterdiğini görebiliriz.ABD güvenlik ve enerji  politikaları açısından bakıldığında, Türkiye’nin coğrafi konumu  ABD-Türkiye çok boyutlu  ilişkilerinin bu coğrafyada zaruri bir sonuç olduğu gerçeğini göstermektedir.

ABD Deniz Jeostratejik politikalarının fikir lideri Alfred T.Mahan’ın 1902’ de çizdiği ve ilk tanımı yapılan ‘Orta Doğu’ bölgesindeki[2] Türkiye’nin konumu, bu ilişkinin neden kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.İki ülke ilişkilerini hangi perspektiften değerlendirirsek önümüze yeni bir kapı daha açılacaktır.Türkiye açısından özetle, dünya siyasal sisteminde en önemli kutup olan ve tüm coğrafyalarda etkinliğini hissettiren ABD ile ilişki bir tercih değil zorunluluk haline gelmiştir.

 Nisan 2009’da ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye ziyaretinde Çankaya Köşkü’nde yaptığı ‘Türkiye-ABD arasında Model Ortaklık’ açıklaması, iki ülkenin çeşitli ilişkiler ırmağının bir denize dökülmeye başlayacağının işareti oldu. Olumlu ve olumsuz çeşitli eleştirileri üzerine çeken ‘Model Ortaklık’ kavramı güvenlik merkezli bir ortaklıktan sıyrılıp iki ülke ilişkilerini geniş açılardan ele alıp uygulamaya yönelik bir ortaklıktır. Tek taraflı çıkarların değil, ortak çıkarların konuşulacağı bir ortaklık ilişkisi düşünülmüştür.ABD için bu ortaklığın en büyük faydalarından birisi bölgemiz ile ABD arasında ilişkilerdeki yaşanan gerilimleri asgariye çekip, Ortadoğu ülkelerine ‘ABD ile ilişkilerde bir numune ülke: Türkiye’ uygulamasını yaymak olacaktır.

 2009 Nisan’dan sonra ekonomik anlamda ikili mekanizmalar kurulmuş, Nisan 2009 ziyaretinden günümüze, ABD’nin ihracatımızdaki payı değişmemiş ancak Türkiye’nin ABD’ye olan ihracatından elde edilen gelir artarak iki katına çıkarılabilmiştir.[3] ABD,özellikle savunma sanayisinde, başlıca ihracat ve ithalat ortağımızdır.

Askeri ve savunma alanları açısından, ortak kara ve deniz tatbikatları, Irak, Suriye, Afganistan gibi bölgelerde terörle mücadele ,uluslararası korsanlıkla mücadele gibi alanlarda işbirliği süregelmektedir.

ABD’nin Güvenliğinin Başlangıç Noktası: Ortadoğu

 Tarihi kayıtlarda ilk olarak, 1902’de Amerikalı deniz subayı Alfred Thayer Mahan’ın makalesinde kullandığı ‘Ortadoğu’yu 21.yy.’ daki tanımı ile gösteren net bir harita bugün çizilememektedir. En eski uygarlıkların ve üç semavî dinin doğduğu, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan stratejik bölge. Bugün dar anlamda kullanılmakla birlikte Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle (Yunanistan hariç) bunlara komşu olan ülkeleri ifade etmektedir.

Dünyada birinci derecede önemli dokuz stratejik deniz geçiş yolundan beşi (İstanbul ve Çanakkale boğazları, Süveyş Kanalı, Aden ve Hürmüz geçişleri) bu bölgede yer almaktadır.[4] Tarihte, bölgenin medeniyetler beşiği olmasındaki rolü, bölge dışında meydana gelen medeniyetlerin yayılmasındaki kavşak noktası rolü, Doğu-batı arasındaki ticari malların, kültürlerin, inançların ve medeniyetin transfer merkezi rolü; bu özellikler bölgeyi dünya tarihini en çok etkileyen gelişmelerin görüldüğü bir bölge haline getirmiştir. Bu sebepledir ki, dünya hakimiyeti idealini benimsemiş bir devlet için, dünyanın önemli su havzalarını barındıran  Ortadoğu hakimiyeti, vazgeçilmez bir düşünce olmuştur.Bütün bu olgular göz önüne alındığında,bölgenin tanımlaması jeokültürel, jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik açılardan  incelendiğinde yapılabilir.[5]

Dünya doğalgaz rezervlerinin yaklaşık %35’ lik diliminin ve 2005 yılındaki ölçümlere göre dünya petrol rezervlerinin %61,8’ lik diliminin bölgede bulunması  Ortadoğu’yu, ekonomik anlamda ayakta kalabilmesi için enerjiye ihtiyacı olan ülkelerin de dış politikalarında önemli bir yere konumlandırmıştır. Bölgeye hakim olacak güç ya da bir ittifakın dünya enerji piyasasına yön vereceği aşikardır.[6]

Amerika’nın Ortadoğu’ya ilgisinin tarihsel arka planında misyonerlik faaliyetleri ile karşılaşırız. 20.yy başlarında ABD, aydınlanmayı ve Tanrı’nın sözlerini, kendisine göre karanlığa gömülmüş olan topraklara götürecektir. Amerikan misyonerlerinin faaliyetleri birçok Osmanlı şehrinde kurulan Amerikan kolejleriyle desteklenmiştir. Amerikalılar incil’in memleketi olan Filistin’e de yönelmişler, orayı Müslümanlardan alınması ve eski İsrail Krallığı’nın yeniden kurulması gereken bir yer olarak görmüşlerdir.[7] Görüldüğü üzere İsrail-ABD ilişkileri 1948’ den çok önce ortak bir idealin yollarında şekillenmiştir.

II.dünya savaşının bitiminden itibaren, İngiltere’nin Dünya’nın hakim devleti rolünü ABD’nin devralma çabası, bir diğer kudretli güç olan Sovyetler Birliği ile Soğuk Savaşı’nı başlatmıştır. Ortadoğu, Soğuk Savaşın bir arenası olarak tarih sahnesindeki vazgeçilmez yerini bir kez daha göstermiştir.

ABD’nin, başkanlık doktrinlerinde yer alan yol haritalarına göre şekillenen Ortadoğu Politikalarında, Soğuk Savaş Dönemi’nde Ortadoğu’da da SSCB’ye karşı Çevreleme Politikası izlenmiştir. Çevreleme Doktrini, SSCB’nin yayılmacı ve sıcak denizlere inme politikası ile çarpışmıştır. 1979 yılında Sovyetler’in Afganistan işgali üzerine ABD tarafından Carter Doktrini ilan edilmiştir. Nitekim Başkan Carter, ‘Basra Körfezini ele geçirmek amacıyla yapılacak müdahaleleri ABD’nin yaşamsal çıkarlarına bir saldırı olarak dikkate alınacağını…’ söylerken Ortadoğu’da başlayacak yeni bir hakimiyet stratejisinin araçlarını göstermiştir.

Bölgedeki kudretli devletler arasında tamamen bir oyalama ve dengeleme politikası seyreden Amerika, İranla Şah Rejimi vasıtası ile kurduğu ittifakın İran İslam Devrimi (1979) ile tehlikeye girmesine müateakip Irak ile askıya aldığı ilişkilerini tekrar masaya yatırmış, yıllar içinde bu ülkeye silah ve mali yardım yapmıştır. Bölge ülkelerinin birbirleri ile olan savaşları (İran-Irak,Irak-Kuveyt) ve SSCB’ nin dağılmasının akabinde, Irak’ın Kuveyt işgali sebebiyle, ABD, başat güç olduğu bir askeri koalisyon ile Irak’a 1990’da bir askeri harekat gerçekleştirmiştir.Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra ABD’ nin askeri ağırlığını tek kutup olarak ortaya koyacak gelişmeler yaşanması ve yıllardır süren gerilimler bölgede Amerika karşıtlığını da beraberinde getirmiştir.

Bir Katalizör: 11 Eylül Saldırıları

 Tarihler Eylül 2000’i gösterdiğinde,1997’ de kurulan ,yeni Muhafazakârlık akımının temel oluşumu olan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (YAYP)  kuruluşu “Amerikan Savunmasını Yeniden İnşa Etmek: Yeni bir Yüzyıl için Stratejiler, Kuvvetler ve Kaynaklar”  isimli bir rapor hazırladı. Raporda verilen hedefler bize 11 Eylül ve sonrasını anlamada aydınlatma fişeği görevini görecektir.Raporda bahsedilen en çarpıcı hedeflerden birisi :“ABD, Basra Körfezi bölgesinde sürekli bir varlığa ve role sahip olmalıdır. Bu bağlamda, Irak’a karşı bir savaşın yapılması gerekir. Uzun vadede, İran da Irak kadar ABD’nin Körfez’deki çıkarlarına karşı bir tehdit oluşturabilir”. YAYP bu raporda, hedef gösterdiği projelerin uygulamaya geçebilmesi için ABD kamuoyunu ve yöneticilerini şok edecek büyük bir trajik olayın olması gerektiğini yazmış ve o olayı şöyle tanımlamıştır: “…felaket içeren ve katalizör rolü oynayacak bir facia- yeni Pearl Harbor gibi”. 11 Eylül 2001’de Washington DC ve New York’taki hedeflere El Kaide terör örgütü tarafından yapıldığı iddia edilen saldırılar, Bush yönetimi ve YAYP üyeleri için “yeni Pearl Harbour” olmuştur.

11 Eylül saldırılarından 9 gün sonra ise YAYP ile aynı ekolden gelen Yeni Muhafazakârlar ,Başkan Bush’a yazdıkları mektuplarında şu tavsiyeleri veriyordu : “Başkan Bush dünyanın neresinde olursa olsun,dalları ve kökleri nerede ele geçirilirse geçirilsin teröre karşı mücadeleye devam etmelidir.Usame Bin Ladin’in ve şebekesinin yok edilmesi amacı ile Afganistan’a askeri müdahale yapılmalıdır. Saddam Hüseyin, dünyadaki belli başlı teröristlerden biri olup, 11 Eylül saldırıları ile bağlantısının kurulmasına yeterli delil olmasa bile ABD’nin izleyeceği strateji onu iktidardan uzaklaştırmak olmalıdır.ABD, Hizbullah terör örgütünü destekleyen Suriye ve İran’a karşı da savaşmalıdır”.Bu gelişmeler üzerine Bush yönetimi, Yeni Muhafazakâr ilkeleri hayata geçirmek amacıyla uluslararası hukuk açısından çok tartışmalı bir güvenlik stratejisi geliştirdi: “Önleyici Darbe/Savaş (Preventive Strike/War)”. Bush Doktrini olarak da bilinen bu stratejiye göre, ABD, kendine potansiyel tehdit olarak gördüğü bir ülkeden gelebilecek potansiyel bir tehlikeyi önlemek için henüz saldırı olmadan önce tehdit oluşturan ülkeye önleyici saldırıda bulunmasını ya da savaş açmasını öngörüyordu.[8]

Afganistan ve Irak’a Askeri Müdahale ve Sonrası

Goerge Bush, Şer Üçgeni (Irak-İran-Kuzey Kore) olarak ülkeler tanımlamaya devam ederken savaş politikalarına karşı çıkan ülkelere, Kongre’deki konuşmasında “Ya bizimlesiniz ya da terörle” mesajını vermek suretiyle “teröre savaş açtığımıza göre ya bizimlesiniz ya da teröre  destek verdiğinize göre hedefimizdesiniz” demek istiyordu.[9]11 Eylül 2001 saldırılarından 25 gün sonra Afganistan’a askeri müdahale başlamış ve 20 Mart 2003’te Irak’a ABD öncülüğünde bir koalisyon savaş açmıştır.

Afganistan harekatı ile Taliban Rejimi ve koruduğu iddia edilen El Kaide terör örgütü hedef alınmıştır.Rejim dağıtılış ve El Kaide terör örgütü ile mücadele sonucu 2011 yılında Usame Bin Laden öldürülmüştür.Ladin’in ölümü hakkında çok sayıda spekülasyon yapılmıştır.

Kayıtlarda Irak’a Askeri Müdahale veya Bush doktrinine göre Önleyici Darbe olarak yer alsa bile, sonuçları itibarı ile işgal olduğundan şüphe bulunmayan Irak Savaşı’nda, Saddam Hüseyin ve Irak’ta varlığı iddia edilen kimyasal silahlar hedef alınmıştır. Amaçları İslam dinini yaymak/korumak olduğu iddiasında olan El Kaide isimli örgüt, yaptığı eylem ile ABD’ nin Ortadoğu’ ya oldukça güçlü olarak girmesinin önündeki engeli kaldırmaktadır. ABD’nin bu iki askeri operasyonuna resmi sebep teşkil eden olaylar ve iddialarla ilgili çeşitli platformlarda karşı iddialar yer almıştır.

 Amerika’nın El Kaide örgütünü bitirme operasyonlarını baz alırsak, Milli İstihbarat Teşkilatından emekli olan İktisat Profesörü Dr.Mahir Kaynak 1 Ağustos 2005 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yayınlanan röportajında Neşe Düzel’e şu tespitlerde bulunuyor : “El Kaide diye bir örgüt yok. Eğer bir örgütten bahsediyorsanız, bu örgütün siyasal bir hedefi olması gerekir.Kimse El Kaide’nin hangi somut hedefe ulaşmak istediğini bilmiyor.Oysa İRA, ETA gibi terör örgütlerinin somut hedefleri ve somut coğrafi alanları vardır.El Kaide’de bu unsurların hiçbiri yok. Ne kadrosu var, ne de coğrafi bir alanı. Bütün dünya eylem alanları bunların. El Kaide, bir istihbarat servisinin yaptığı operasyonun kod adıdır. Bu yüzden de bizim önce yapılan bu operasyonu deşifre etmemiz gerekir. Çünkü El Kaide operasyonuyla dünyada bir siyasi sonuç yaratılmak isteniyor.”[10]

 El Kaide’nin İslam’ı kesinlikle temsil etmediğini belirterek asıl İslam’ın şiddetten uzak bir İslam olduğunu, dolayısıyla bu tanımın vücut bulduğu sistemin “Ilımlı İslam” olduğunu belirten Batı Dünyası’na karşı ve terörü engelleyecek İslam sisteminin “Ilımlı İslam” olduğunu belirten ABD Başkanı Barack Obama’ ya karşı tepkiler yükselmiştir.[11] ABD’deki düşünce kuruluşlarından olan Rand Düşünce Kuruluşunun, Milli Güvenlik Araştırmaları Bölümünün 2003 yılında yayınladığı Cheryl Benard imzalı “Uygar ve Demokratik İslam, Partnerler, Kaynaklar ve Stratejiler”  isimli raporunda da Ilımlı islam üzerine ilgili analizler,tespitlere yer verilmiştir.[12]

11 Eylül saldırılarından sonra Müslüman olmayan nüfus ve ülkelerde yeşeren  İslamofobia tehlikesi, El Kaide terör örgütü ile birlikte İslam’a karşı alınan olumsuz tavrın zirveleşmesine neden olmuştur.El Kaide örgütünün eylem yaptığı Avrupa şehirleri ve Türkiye, El Kaide terörüne karşı çıkarken Ilımlı İslam’a yakınlaşma durumuna evrilmiştir.ABD’ nin Ortadoğu Politikalarının işlerlik,kolaylık kazanması için ‘model ortağının’ Demokratik (Ilımlı) İslam saflarında durması önem arz etmektedir.

El Kaide örgütü ile ilgili çeşitli iddialar ortaya konurken,Irak işgalinin sebeplerinden gösterilen ‘kimyasal silah’ , ‘diktatörü devirme’ hedeflerinde bahsedilen konular için de çeşitli ABD karşıtı iddialar masaya konulmuştur. İşgalden 13 yıl sonra 2003 senesinde İngiltere Başbakanı olan Tony Blair, İngiltere’nin işgale katılması ve Irak Savaşı hakkında, Irak işgalinin yanlış olduğunu,hatalı bir karar olduğunu söylerken “İstihbarat değerlendirmelerinin yanlış olduğu ortaya çıktı, müdahale sonrası ortam, düşünüldüğünden hasmane, uzun ve kanlı oldu” demiştir. [13][14]Tony Blair’i bu açıklamaları yapmaya iten sebep olarak gösterilen Chilcot Raporu ise Irak işgalini anlamadaki kılavuzlardan birisini oluşturacaktır.[15]İşgal’ in ana sebeplerinden birisini teşkil eden Irak’taki Kimyasal Silahlar konusunda bütün dünya kamuoyunu şaşırtan açıklama işgalden 7 ay sonra CIA’dan gelmiştir.

CIA danışmanı David Kay, Irak’taki kitle imha silahlarını bulmakla görevlendirilen ekibin Irak’ta stoklanmış biyolojik veya kimyasal silahlar bulamadığını, arama çalışmalarına devam edeceklerini söylemiştir.[16][17]Irak savaşına dünya kamuoyunu ikna etmek için BM’ de Colin Powell’ in CIA istihbaratlarını delil olarak sunmasını hatırladığımızda gelinen noktada resmi-gayri resmi çelişkilerden oluşan bir ‘yığın’ içerisinde kaldığımızı görüyoruz.

11 Eylül’ den sonra terörü bitirme hamlelerinin ilk durağı olan Afganistan’da ABD’nin 2001’ de askeri varlığı 110.325 ‘i bulmuştur.ABD Başkanı Obama, 2017’ de Afganistan’ daki asker sayısının 10.000’ den az olacağını söylemiştir. Afganistan Savaşı’nın ve Taliban, El Kaide terörünün getirdiği yıkım sonucunda, yaklaşık 500.000 Afganistan vatandaşının mülteci olmuş, devlet yönetiminde iktidarsızlık ve siyasi iç karışıklıklar baş göstermiş, örgütlerin intihar saldırıları, NATO Güçlerine yapılan saldırılar ve ekonomik bunalım kendini göstermiştir.11 Eylül’ün artçı sarsıntısının en büyük örneği olan Irak ise, halen devam eden şiddetli mezhep çatışmalarına sahne olmakta, coğrafi anlamda bölünmüş, mezheplere bağlı olduklarını iddia eden El Kaide türevi Şii-Sünni vb. maskesi takmış terör örgütlerinin neredeyse günü birlik vahşi eylemler yaptığı korkunç bir savaş alanına dönmüştür.

Afganistan ve Irak harekatlarının sebebini oluşturan eylemlerin planlayıcısı niteliğinde olan El Kaide’ nin terör nöbetini, yeni bir ‘İslami Terör’ fırtınası estiren DAEŞ almıştır. Bu terör örgütünün Ortadoğu’ nun yeni ‘Sykes–Picot’ haritasının çizilmesinde , enerji yollarının belirlenmesinde gördüğü hızlandırıcı vazife göz ardı edilmemelidir.

ULUSLARARASI ARENADA TERÖR

Yerel ve uluslararası literatürde bir çok tanımı bulunan terör kısaca siyasi, dini, ekonomik, ideolojik bir hedefe ulaşmak maksadıyla, sivil insanlara, resmi yönetimlere yönelik baskı ve şiddet uygulamalarını içeren tüm fiilleri kapsar. Araştırmada özellikle Uluslararası Terör perspektifi ile ABD-Türkiye ilişkilerinden bahsedilmektedir.

Terörizmin sebepleri ele alındığında, görünen, kamuoyuna akseden sebepler ve terörü kontrol ve koordine eden meşru iradenin ve gayrimeşru iradelerin eylemleri gösterilebilir. Bir terör örgütünün propaganda için medya gücünü kullanması, taban desteği için tabanın siyasi yol ile çözülmeyen sorunlarının çözüm alternatifi olduğunu göstermesi, silahlı eyleme zemin hazırlamak için psikolojik ve yapay sebepler üretmesi, eylem için silah, silah ve lojistik destek için para gücüne olan ihtiyacı, para gücü için illegal bütün yolları ve ticari faaliyetleri kullandığı görülmektedir.

Terör örgütü yapısının ayakta kalabilmesi için üzerinde yükseldikleri en önemli sütunlardan birisi şüphesiz ki paradır. Parayı elde etmek için kullanılan illegal yollardan olan uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, fidye, haraç, sahtecilik vb. yollarını uygulamadaki başarıları doğal olarak sorgulanmaktadır. Bu denli yoğun ticari ve illegal faaliyetleri bir ülkenin sınırları içinde gerçekleştirmek, ülkeler üzerinden transfer etme yoluyla hedefe ulaştırmak, toplantı, dernekleşme, medya yoluyla propaganda yapmak; şüphesiz ki bu uygulamaların yapılması güçlü bir desteği, gayri resmi bir devlet desteğini gerektirmektedir. Bu gerçeklere ulaşıldığında gelinen noktada, terör ve terör örgütlerinin bir veya birden fazla devlet tarafından bir dış politika aracı olarak geçmişten günümüze kullanıldığı gerçeği ile karşılaşılmaktadır.

Terörün araç olarak kullanıldığı bütün topraklarda ortak bir durum vardır: Siyasi, ekonomik istikrarsızlık ve olağan sonuçları. Terör örgütleri hedef ülkelerin bölünmesine yol açarken, kimi ülkelerin ise siyasi yönetimlerinin değişmesine sebep olmuştur. Terör örgütlerinin fikri yapısının üzerinde kurulu olduğu ideolojik ve dini araçlar vardır. Dünya üzerindeki hiçbir insan merkezli ideoloji ve din, şiddetin araç olarak kullanılmasını kesinlikle onaylamazken, terör örgütleri bu argümanları öylesine bir gerçeği gizleme sanatı ile kullanmaktadırlar ki adeta üyelerini örgütün birer mankurtu haline getirmektedir.

Belli bir coğrafyada, belli bir hedef ülkeye karşı eylemlerini yürüten terörist örgütlerin, hedef ülkenin müttefikleri ve çeşitli uluslararası alanlarda ortağı olan ülkeler tarafından terör örgütü ilan edilmemesi, kimi zaman da ilan edilmiş olmasına rağmen müttefik ülkenin yumuşak araçlarla terör örgütüne destek vermesi, müttefik ülkeler arasında diplomatik ilişkilerin yaptırımı olmayan girişimler haline dönüşmesi gibi menfi durumlara neden olmaktadır.

ABD ve TÜRKİYE’DEKİ TERÖR OLAYLARI VE MÜCADELE

ABD’ nin salt güvenlik odaklı terörle mücadele stratejisinin, terörü en aza indirmek bakımından kesin bir çözüm olmayacağı Afganistan, Irak, Pakistan örneklerinde görülmüştür.11 Eylül sonrası girişilen kıta ötesi terör harekatları, teröre ciddi bir darbe vursa da, muhatap ülkelerin sınırları içerisine girdiğinden ve yıllardır devam eden iç karışıklıklara sebep olduğundan dolayı özellikle Ortadoğu’ da Amerikan karşıtlığını azami seviyeye çıkarmıştır. ABD ile mücadele adı altında çeşitli terör örgütleri sansasyonel katliamlar yapmaktadır. ABD’ nin, güvenlik odaklı terörle mücadele stratejisinin Ortadoğu’ da oluşturduğu istikrar boşluğunu ayrılıkçı, radikal terör grupları doldurmaya başlamıştır.

 Amerika Birleşik Devletleri’ ne dönük gerçekleştirilen bazı terör eylemlerini kronolojik olarak şu şekilde inceleyebiliriz :

  •   7 Ağustos 1998, Kenya Nairobi ve Tanzanya Daresselâm’ daki ABD Elçiliklerine bombalı saldırılar düzenlendi. Nairobi’ de 213 kişi öldü 4000 kişi yaralandı, Daresselâm’ da 11 kişi öldü 85 kişi yaralandı. Saldırılardan El Kaide ve Mısır İslami Cihad örgütünün sorumlu olduğu belirtilmiştir.[18]BMGK 13 Ağustos 1998 tarihinde bu saldırıları kınamış ve ‘tüm devletleri teröre karşı mücadeleye, Kenya, Tanzanya ve ABD’ de devam eden terör soruşturmasına destek olmaya’ çağırmıştır.[19]Saldırılardan sonra, ABD ‘Terörle Mücadele Yardım Programı’ na (ATA) Kenya’yı ekleyerek destek olmuştur.[20]
  • 11 Eylül 2001, New York şehrindeki Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey ve güney kulelerine ve ABD Savunma Bakanlığı Karargahı Pentagon’a, kaçırılan uçakların çarpması ile terör saldırıları düzenlendi. Saldırılarda 2996 kişi ölürken 6000’den fazla kişi de yaralandı. Bu terör saldırılarının arkasında El Kaide terör örgütünün olduğu belirlendi. Beraberinde bir çok ABD karşıtı iddia ve komplo teorileri getiren bu terör saldırılarının ardından dünyada teröre ve destekleyicilerine karşı savaş başlatan ABD önderliğinde, koalisyon birlikleri Afganistan ve Irak’ a girmişlerdir.[21]
  • 12 Mayıs 2003, ABD yönetiminin vatandaşlarını terör eylemleri düzenlenebileceği sebebiyle Suudi Arabistan’ a gitmemeleri uyarısından 1 hafta sonra Riyad’ da ABD-Suudi Arabistan ortaklığındaki bir şirketin üst düzey yöneticilerinin yaşadığı üç siteye araçlarla intihar saldırısı düzenlendi. Saldırıda 10’u Amerikalı 90’dan fazla insan hayatını kaybetti.[22]Saldırıyı El Kaide örgütünün yaptığı belirlenirken, faillerden Usame Bin Ladin’ in oğlu Saad Bin Ladin ABD tarafından Temmuz 2009’ da Pakistan’ da İHA kullanılarak öldürülmüştür.[23]
  • 9 Kasım 2005, Ürdün’ ün baş şehri Amman’ da eş zamanlı olarak üç Otel’ de bombalı saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılarda 57 kişi ölmüş, 110 kişi yaralanmıştır. Saldırılardaki hedef seçilen otellerin ortak özelliği ABD menşeli oteller olmasıdır. Saldırıyı El Kaide terör örgütü üstlenmiştir. Amman saldırısı ve daha bir çok terör eylemi saldırısının sorumlusu olarak bilinen Ebu Musab El-Zerkavi 7 Haziran 2006’ da ABD ordusu tarafından Irak’ ta öldürülmüştür.[24][25]
  •  29 Ekim 2010, Yemen’ den Chicago’ daki sinagoglara kargo yolu ile gönderilen patlayıcı maddeler tespit edildi. Saldırıya dönüşmeden engellenen bu eylem hazırlığından sonra bir çok ülke Yemen’e kargo ve yolcu uçağı ambargosu getirmiştir. Başkan Obama ve güvenlik birimleri tarafından bu eylemin planlayıcısının El Kaide’ nin en etkili ve sıra dışı liderlerinden olan Enver Avlaki olduğu belirtilmiştir. Olayın üzerine Başkan Obama, çok tartışılan o emrini, Enver Avlaki’ nin görüldüğü yerde öldürülmesi emrini vermiştir. Avlaki’ nin Amerikan vatandaşı olması, Amerika’ da doğması ve eğitimini burada görmesi ise dikkatleri üzerinde toplamıştır. Avlaki, Eylül 2011’ de CIA’ nın İnsansız Hava Araçları ile yapılan operasyonu sonucunda Yemen’ de öldürülmüştür.[26]

ABD’ daki birçok terör eyleminin arkasında El Kaide terör örgütü yer alırken, eylemlerden sonra ABD yönetimi askeri operasyon, idam, savaş açma dahil çeşitli savunma-saldırı ve ‘ön alıcı vuruş’ seçeneklerini uygulamıştır.

TÜRKİYE’NİN TERÖRLE MÜCADELESİ

Ülkemizin terör ile süreklilik arz edecek şekilde yüz yüze gelmesi II.Dünya Savaşı’ndan sonra sağ ve sol bölünmesinin kaynaklık ettiği çatışmalarla başlamış, sonucunda 12 Eylül askeri darbesi gerçeklemiştir. Irkçı ve ideolojik terörün ülkeye her kategoride verdiği zarar ve can kayıplarının ardından gerçekleşen 12 Eylül darbesi de etkileri halen hissedilen zararlar vermiştir.

1973-1986 yılları arasında Ermeni kaynaklı ırkçı terör örgütü ASALA Türkiye karşıtı eylemlerini gerçekleştirmiştir. Örgüt, hedeflerine ulaşmak için kamuoyunda 4T olarak bilinen planını uygulamaya çalışmıştır. Bu plan, Ermeni soykırım iddialarının Türkiye Cumhuriyeti dahil tüm devletler tarafından tanınmasını, tanınma hedefine ulaşıldıktan sonra Türkiye’den tazminat ve Batı Ermenistan olarak adlandırılan toprak parçasının alınmasını içermektedir.1983 yılından sonra iç çekişmeler yüzünden dağılma sürecine giren terör örgütü, lideri Agop Agopyan’ın da öldürülmesinin ardından şiddet eylemlerini sonlandırmıştır. Başta ASALA olmak üzere Ermeni terör örgütlerinin Türkiye üzerindeki hedeflerinden vazgeçmediği, NEO-ASALA yapılanmasının ABD ve Fransa’ da siyasal olarak faaliyetlerine devam ettiği görülmektedir.[27]

ASALA terör örgütünün eylemlerini bitirmesinin ardından Türkiye gündemini halen meşgul etmekte olan PKK terör örgütü terörizm sahnesindeki görevini icra etmek üzere yerini almıştır. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ni de kapsayan etnik temel üzerine kurulu bölgesel bir devlet kurma çabasında olan örgütün hedefinde güvenlik görevlileri, korucular, siviller, devlet memurları, bölgeye yatırım yapan şirketler, örgüt muhalifi siyasiler, siyasetçi, aydın, sanatçı, yazarlar vb. bulunmaktadır. PKK terör örgütü, çeşitli ülkelerde toprak hedefinin olması, bir çok ülkede dernek, şirket vb. kuruluşlarının olması, Türkiye başta olmak üzere İran, Suriye, Irak gibi ülkelerde farklı isimlerde yapılanması, bu örgütü uluslararası bir terörist örgüt vasfına getirmiştir.[28][29][30]

Örgüt, Demokratik Açılım süreci ile silah kullanımını durdurmuş olarak gözükse de 2015 yılının son aylarında başlayan ‘şehir savaşları’ durumun öyle olmadığını, Demokratik Açılım süreci boyunca, Türkiye Cumhuriyeti’ ne karşı girişeceği sokak savaşlarında kullanılmak üzere  Doğu ve Güneydoğu illerinin çeşitli noktalarına silah, lojistik alanlarında depolama ve tünel, hendek, gizli geçiş yolları inşa ettiği görülmüştür.[31]Güvenlik güçlerince 2015  yılının son aylarında başlayan operasyonlar sonucunda örgüt binlerce kayıp vermiş ve onarılması çok güç zararlar görmüştür. Terör örgütü liderlerinden bu ağır yenilgi üzerine ardı ardına pişmanlık, hata açıklamaları gelmiştir.[32] Bir terör örgütünün ayakta kalabilmesinin olmazsa olmaz şartı olan ‘kitle desteği’ ise PKK terör örgütü tarafından bu ‘hendek’ savaşlarında kesinlikle sağlanamamış, bölge halkı örgüte karşı yıllarca birikmiş tepkisini koyarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanında yer almıştır.

PKK’ nın Suriye uzantısı PYD terör örgütü Suriye İç Savaşı’nın verdiği istikrarsızlıktan faydalanarak ülkenin kuzey bölgesinde, Türkiye sınırları boyunca uzanan ve sınır Suriye şehirlerini kapsayan bir ‘koridor’ oluşturma çabasına girişmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, toprak bütünlüğünü ve Suriye toprak bütünlüğünün korunması için BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan Meşru Müdafaa Hakkı’nı kullanarak 24 Ağustos 2016’ da Fırat Kalkanı Harekâtı’nı düzenledi.Harekât’ın 1.gününde Cerablus DAEŞ’ten temizlenmiş, PYD terör örgütü Fırat Nehri’nin doğusuna geçmesi için baskı yapılmıştır.Suriye’deki bu müdahale ile terörle mücadelede ciddi kazanım elde edilmiştir.[33]

Türkiye terörle mücadele sürecinde ABD ile çok yönlü temaslar ve ittifaklar kurmuştur.15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sonrası yaşanan gelişmeler ve PYD örgütü konusundaki görüş ve uygulama ayrılıkları iki ülke arasında teröre karşı ortak duruşu güçlü bir biçimde sarsmıştır. Özellikle Türkiye tarafından ABD’ ye yöneltilen eleştirel politikanın kamuoyuna yansıyan sebepleri arasında, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı PYD’ye ABD’nin bakış gösterilebilir.

Bu bakış açısının fiiliyata geçmiş uygulamaları arasında, Birleşik Devletler Ankara Büyükelçisi John Bass’ın ‘ABD’ nin PYD’yi terör örgütü olarak görmediğini’ açıklaması[34], ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “Terörizm 2015 Ülkeler Raporu” nda terör örgütleri listesinde PYD’nin yer almaması,[35] YPG’nin Rakka’yı ele geçirmeye yönelik saldırısında YPG armalı Amerikan askerlerinin yer alması,[36] PYD’nin Kürt koridoru oluşturacak şekilde DAEŞ’ ten temizlenen yerlere ABD’nin öncülüğünde yerleşmesi sayılabilir. Hedeflerinden biri, PYD’ yi Fırat’ ın doğusuna göndermek olan TSK’nın Fırat Kalkanı harekatının ardından ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ nin 25 Ağustos’ta ‘PYD/YPG güçlerinin Fırat’ın doğusuna çekilmekte olduğunu’ açıklaması akıllara örgüt ile ABD arasındaki ilişkiyi getirmiştir.

15 Temmuz darbe girişimini fiilen uygulayan teröristlerin yöneticisi konumundaki Fethullah Gülen’ in ABD’ de ikamet etmesi ve Türkiye’ nin taleplerine karşın terör örgütü liderini iade etmekte tatminkar davranmaması ve terörist başının an itibarı ile örgütünü yönetiyor olması da iki ülkenin ilişkilerinde kırılmaya sebep olmuştur.Türkiye, ABD ile arasında imzalanan Suçluların İadesi Anlaşması gereği, FETÖ liderinin iadesini talep etmektedir. Şimdiye dek anlaşmaya dayanarak ABD’ nin talebi üzerine 2011-2016 yılları arasında 5 suçlu iade edilmiştir.Türkiye’ nin talepleri sonucunda ABD tarafından ise, dosyadan vazgeçme, sonuçsuz kalma, zamanaşımı, tahliye, firar  gibi sebepler dahil olmak üzere 19 suçlu iade edilmiştir.[37]

İçişleri Bakanlığı 2015 yılında terörle mücadelede etkili bir yöntemi devreye sokmuş,  terör suçlarından arananlar listesi oluşturmuş, bu suçluların yakalanmasına yardımcı olacak kişilere büyük miktarlarda para ödülü verileceğini belirtmiştir.

İKİ ÜLKENİN TERÖR ALGILARI

Günümüzde bazı ülkeler, iç politika ile aynı eksende yürüttükleri dış politika stratejilerinde araçlardan çok hedeflere kilitlenmişlerdir.ABD’ nin, ülke menfaatleri doğrultusunda hedefine ulaşmak için araç olarak kullandığı, ahlaki veya gayri ahlaki dış politika enstrümanlarını n Türkiye üzerinde meydana getirdiği rahatsızlık, 15 Temmuz darbe girişimi ve Fırat Kalkanı harekatı ile daha görünür olmuştur.

FETÖ lideri Fethullah Gülen’ in ABD’ de örgütünü yönetmeye devam etmesi, PKK’ nın Suriye kolu olan PYD’ nin önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ nin Türkiye’ nin sınırları boyunca devletleşme adımlarının ABD desteğinde devam etmesi, iki ülkenin bu terör örgütlerine bakış açısının çeliştiğinin delili olmuştur. Bu bakış açılarındaki zıtlıklar HAMAS üzerinden de geliştirilebilir. Nitekim ABD Ankara Büyükelçisi John Bass, ABD-YPG ilişkileri ile ilgili Türkiye’ nin tepkilerini “Türkiye’nin, ABD’nin terör örgütü olarak tanımladığı Hamas ile çok yakın bir ilişkisi var” diyerek savunmuştur. DAEŞ terör örgütüne bakış konusunda ise iki ülkenin resmi algılarında olumsuz bir sapma yaşanmamıştır. 11 Eylül sonrası , El Kaide bağlantısı sebebiyle terörist ilan edilen, kamuoyunda Yasin El Kadı ismiyle bilinen Suudi iş adamı Şeyh Yasin Abdullah Kadı ‘ nın Türkiye Cumhuriyeti üst düzey devlet yetkilileri ile olan ilişkileri bu defa ABD tarafından bir zıt bakış açısını doğurmuştur.[38]

DÜNYA ÜLKELERİ VE TERÖR ALGILARI

Dünya ülkelerinin, ilan ettikleri terör örgütleri listelerinde, aynı örgütlerin yer almaması oldukça ironik ve trajik bir durumdur. Türkiye’ nin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) ile olan yakın ilişkilerine ABD dış politika penceresinden bakıldığında, Türkiye’ nin bir terör örgütü ile yakın ilişki içerisinde olduğu anlamı çıkmaktadır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “Küresel Terörizm 2015” raporunda HAMAS terör örgütü olarak karşımıza çıkmaktadır.[39] 1993 yılında FBI’ın yaptığı bir operasyonu hatırlamakta fayda var.Davis Koreh isimli , kendisini Mesih ilan eden sapkın bir şahsın kurduğu, oldukça güçlenmiş bir tarikat, Teksas’ taki çiftlik evlerine yapılan ve 51 gün süren operasyonla yok edildi.Bu tarikat devlete muhtaç olmadan yaşayabilen, cephaneliklere sahip olan, dini inançları ifsad ederek büyüyen bir yapı ABD tarafından imha edildi.[40] Ülkemizde daha profesyonel yöntemlerle büyümüş,devlet içinde güç sahibi olmuş, liderleri ABD’de yaşadığı halde örgütünü etkin bir biçimde yönetmiş,halkın dini inançlarını ifsad etmiş, 15 Temmuz 2016’ da ise tarihteki en kanlı terörist saldırıyı ülkenin silahlı kuvvetlerinin silahlarını kullanarak yapmıştır.

Nihayetinde başarısız olunan bu darbe girişimi sonrasında ABD’ de yaşayan FETÖ liderinin iadesi talep edilmiş,Suçluların İadesi Anlaşması içeriğine göre de en azından göz altına alınması talep edilmiştir.Gelinen noktada ABD’li önemli siyasi isimlerin Türkiye’ nin terör örgütü ilan ettiği bu örgütün elebaşı ile olan ilişkileri, müttefik olmasına rağmen iki ülkenin arasındaki zıt terör politikalarına bir numune niteliğindedir. Amerika’ da yayın yapan siyaset dergisi Frontpagemag ABD eski dışişleri bakanı ve 8 Kasım 2016 seçimlerine ABD Başkan adayı olarak katılacak olan Hillary Clinton’un, Türkiye’ nin terörist ilan ettiği Fethullah Gülen ile olan ilişkilerini şöyle tanımlıyor: ”Hillary’ nin İmamı”, “Demokratik adayın ‘Türk Humeyni’ye’ yakın bağları”.[41]

Eski CIA Direktörü Graham Fuller 15 Temmuz darbe girişiminden 1 hafta sonra kaleme aldığı yazıda-darbeci askerlerin ifadelerinde Gülen ile bağları ortaya çıkmasına rağmen Gülen  Hareketinin “terörist olmadığını, darbeyle ilişkisi bulunmadığını” belirtmiştir.[42] Dikkat çekici gelişmelerden birisi ise, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper’ in darbe girişiminde bulunan askerler  ile ilgili yaptığı  “… Bizim bazı muhataplarımız, ya tasfiye edildi ya da tutuklandılar” yorumu ABD-Türkiye ilişkilerindeki ayrılıkta bir levye görevi daha görmüştür.[43] Sonuç olarak El-Kaide üzerinde yaşanan fikir ve bakış açısı ayrılıkları, Suriye’ deki terör örgütleri üzerinde yaşanan politika ayrılıkları, Filistin’ deki örgütler üzerinde yaşanan fikir ayrılıkları, lideri ABD’ de ikamet eden FETÖ ile ilgili derin ayrılıklar, iki ülkenin ilişkilerini diplomatik anlamda ağır yaralamıştır.

TERÖRÜN SİLAH DESTEĞİ

Bir terör örgütünün, fikirlerini eyleme dönüştürebilmesi için en önemli ihtiyaçlarından olan para ve silah; paranın, terör örgütüne silah sağlamak gibi bir rolü bulunmaktadır.Terör örgütleri yıllardır bitmek bilmeyen mücadelelerinde kullandıkları silahları ve mühimmatları, ara vermeksizin kriz zamanlarında dahi nasıl elde etmektedirler? Genel olarak terör örgütlerinin gelirlerinden olan uyuşturucu ticaretinden kazanılan para silah alımları için önemli bir kaynak.BM’ nin 2002 yılında yayınladığı bir rapora göre El Kaide ile Taliban’ ın uyuşturucu ticareti ile kazandıkları maddi kaynak, silah alımlarını sağladığı gibi, kovansiyonel, nükleer ya da kimyasal başlık takılabilen füze alımlarını da yaptıkları, bunların da ötesinde uzmanlar, Taliban’ın SARİN ve VX sinir gazı bombaları stokladıklarını raporlarında belirtilmektedir.[44]

Rusya’ da PKK terör örgütüne silah sağladığı bilinen Zahariy Kalaşov’ un Moskova’ da yakalanması, ülkelerin ürettiği silahların terör örgütlerine hangi aracılarla geçtiğini gözler önüne sermektedir.[45] Amerikan Kongresi’ nce hazırlanan “2007-2014 Gelişmekte Olan Ülkelere Konvansiyonel Silah Satışı” konulu rapora göre, 2011-2014 yıllarında ABD 115 milyar dolar, Rusya ise 41,7 milyar dolarlık satış ile gelişmekte olan ülkelere en fazla silah satan iki ülke olmuştur.[46]

Terör örgütü PKK/PYD’nin Suriye’de Türkiye’ ye ait tankı NATO’nun resmi silah envanterinde yer alan, İngiltere ve İspanya tarafından da lisanslı üretimi yapılan, Fransız-Alman ortak yapımı “Milan” tipi güdümlü füzeler ile vurduğu tespit edilmiştir.[47] Terör örgütlerinin envanterinde bulunan silahların bu örgütlerin eline nasıl ulaştığı konusu düşünülüp, yıllarca engel olunamamış bu ticarete bakıldığında, ülkelerin terörle mücadele konusundaki hakimiyet alanlarının sınırlı olduğu, terörü bir araç olarak kullanmak gibi ahlaki olmayan yöntemleri kullandıkları izlenimlerini vermektedir.Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ ın “PKK’ nın elinde ABD menşeili silahlar var.” açıklaması unutulmadan,  ABD’ li müfettiş Stuart W. Bowen’ in Pentagon’a sunduğu raporda ABD’ nin “Irak Yeniden Yapılandırma ve Yardım Fonu (IRRF)” kapsamında Irak’ a gönderdiği silahların büyük çoğunluğunun kayıp olduğunu raporlaması durumun vehametini ortaya koymaktadır.[48]

T.C.İçişleri Bakanlığı tarafından, terör örgütü PKK’nın uyuşturucu ticareti mercek altına aldığı raporunda, örgütün, kenevir üretimi ve ticaretinden yıllık 500 milyon TL, uyuşturucu kaçakçılığından da 1.5 milyar dolara yakın gelir elde ettiği belirtilmiştir. Türkiye sınırları içinde bulunması terörle mücadeleyle çelişen ‘uyuşturucu tarlaları’ nın varlığı örgüte büyük katkı sağlamaktadır. Terör örgütü PKK’ nın Diyarbakır Lice kırsalında yetiştirdiği Hint Keneviri tarlaları 2016 yılında gerçekleştirilen askeri operasyonlarla imha edilmiştir. FETÖ benzeri oluşumlar asıl kimliğini öylesine gizlemektedir ve siyasi erkin kılcal damarlarına öylesine sızmaktadırlar ki, kimi zaman bilinçli kimi zaman bilinçsiz bir şekilde verilen destek ile-Türkiye örneğinde olduğu gibi-hedef devlet içerisinde büyümektedirler.

Terör örgütlerinin, devlet dışı aktörlerin silah tedariğinin önlenmesi konusunda dünya devletlerinin daha fazla çalışması ve samimi mücadele vererek terörün finans kaynağını kurutması gerekmektedir.

ABD ve TÜRKİYE’ NİN DİĞER ÜLKELERLE OLAN TERÖR İŞBİRLİKLERİ

ABD 11 Eylül’ den sonra terörle mücadele konseptini “ya bizimlesiniz ya da onlarla” söylemi ile belirlemiş, çıkış ve işbirliği yollarını kaldırılması güç taşlarla kapatmıştır. Barack Obama döneminde, hata veren bu dikta merkezli anlayıştan sıyrılıp yumuşak güç kullanımını önceleyen ve seçtiği saygın uluslararası aktörlerle yeni bir anlayışla terör bataklığını kurutmaya niyetlenmiştir.[49]

ABD, Ekim 2001’den itibaren Afganistan’da ve Irak’ta yürüttüğü askeri operasyonlarda 1,64 milyon asker görevlendirmiştir.[50] Bu yüksek rakamlarla girişilen terör harekatlarının ardından, mevcut durumda terörün asgariye inmesi beklenirken bölgede neredeyse her geçen yıl yeni terör örgütleri kurulmaktadır. Terör örgütlerinin, üzerine kurulduğu sac ayakları çökertilmedikçe, liderlerinin öldürülmesinin bir gazete haberinden öteye gitmeyeceği, yaşanan acı tecrübeler göstermiştir. Yukarıda Obama döneminde, işbirliğine evrilen terörle mücadele konseptinden söz edilmişti.Bu konsept, Başkan’ ı yeni bir söyleme itmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada: “ABD, İslam’la savaş içinde değildir, asla da olmayacaktır.” demiştir.[51] Bu söylemin muhtevasında müslüman toplumun algılarındaki ABD’ nin, imaj tamiri yatmaktadır.

Türkiye, sınır içi ve sınır ötesinde karar alıcıların iradeleri ile çeşitli terörle mücadele yöntemlerini uygulamaktadır. Terörün, olumsuz seyrettiği zaman beslendiği kaynaklardan olan ekonomi, eğitim, siyasi özgürlük, yasaklar konusunda psikolojik mücadelenin yanında silahlı mücadele yöntemlerini kullanmaktadır. Uluslararası arenada, Türkiye Afganistan’ da NATO kontrolündeki ISAF (International Security Assistance Force) isimli görev gücünde yer alan 43 ülkeden birisidir.[52]

Türkiye’ de de yıllarca uygulanmış olan güvenlik odaklı yaklaşımların terörü asgariye indiremeyeceğinin en önemli ispatlarından birisi Afganistan’ da yaşanmıştır. Afganistan’da ABD liderliğinde yapılan saldırılar veya örgütlerin eylemleri sonucu hayatını kaybeden sivillerin sayısının, kesin olarak bilinmemekle birlikte, -2010 yılına kadar- 40-50 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.Afganistan devlet başkanı Hamit Karzai’ nin şu sözleri kayda değerdir :  “Sivil ölümlerin devamı terörizme karşı verilen savaşın meşruluğuna ciddi şekilde zarar vermekte ve Afgan insanının uluslararası topluma karşı duyduğu güveni zedelemektedir.”[53][54]

SONUÇ

Terörizm dünyanın bir çok bölgesini bir ahtapotun sarması gibi sarmış,bu ahtapotun kalbine müdahale edilmemiş, kolları budanmıştır.Budanan kollar yeni kolları türetmiştir.Bugün terörün en şedid halinin yer aldığı Suriye’ de en büyük problem, bölgede aktif rol alan devletlerin ajandalarında ortak bir ‘terör örgütleri listesinin’ dahi olmamasıdır.Bu trajik durumu, devletlerin terör örgütleri ile olan işbirlikleri, sabahı uzak olan bir karanlığa dönüştürmektedir.

Devletler, çıkarları gereği terör örgütleri ile çeşitli düzeylerde temas kurmakta, operasyonlar dahi yapmaktadır. Bağnaz mezhepçi terörün panzehirlerinden birisinin insanlara dinlerini çok iyi anlatmak olduğu göz ardı edilmekte, ırkçı terörün panzehirinin birlik olmak olduğu fikri anlatılamamakta, Irak’ ın geleceğine Irak halkı karar veremediği için ortaya çıkan kargaşanın Suriye’ de ortaya çıkmasına engel olunmamakta, iç savaşın önüne geçebilecek politik işbirliği önerileri görmezden gelinmekte,  devletler arası ilişkilerde  ‘benim örgütüme dokunma!’ söylemi gibi, diplomasi ile aynı potada olamayacak bir politika söylemi geliştirilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’ de terör örgütlerine karşı giriştiği askeri harekatta, PKK’ nın Suriye kolu PYD’ ye operasyonlar düzenlemiş, operasyonlara tepki Türkiye’ nin müttefiki ABD’ den  “Taraflara sükunet” çağrısı gelmiştir.Terörün neden asgari seviyeye indirilemediğine dair mikro ölçekte bir örnek aranması gerekirse, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner’in yaptığı bu açıklama, içerisinde önemli yol göstericiler barındıran bir numune olarak alınabilir.

Turgut SAĞLAM

ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Kaynakça:

  1. T.C.Dışişleri Bakanlığı. (2016, Eylül 1). Eylül 1, 2016 tarihinde http://www.mfa.gov.tr: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerika-birlesik-devletleri-siyasi-iliskileri.tr.mfa adresinden alındı
  2. Mahan, A. T. (1902, Eylül). The Persian Gulf and International Relations. The National Review, 38-39.
  3. Türkiye İhracatçılar Meclisi. TİM-İhracat Rakamları. Eylül 2016 tarihinde http://www.tim.org.tr: http://www.tim.org.tr/tr/ihracat-rakamlari.html adresinden alındı
  4. Çetinsaya, G. (2016). Ortadoğu. İslam Ansiklopedisi (Cilt 33, s. 403). içinde
  5. Davutoğlu, A. (2014). A. Davutoğlu içinde, Stratejik Derinlik (s. 130-131). Küre Yayınları.
  6. Atiker, M. Orta Doğu, Petrol ve ABD. KTO Etüd-Araştırma Servisi, Konya.
  7. USLU, N. ABD’nin Ortadoğu’ ya İlgisinin Tarihsel Arkaplanı. Amerikan Dış Politikası (s. 170). içinde T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2609 Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 157.
  8. Gözen, R. Yeni Muhafazakârlık-Yeni Muhafazakâr Politika. Amerikan Dış Politikası (s. 121-122). içinde T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2609 Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 1577.
  9. Çongar, Y. (2001, Eylül 22). http://www.milliyet.com.tr. Eylül 2016 tarihinde http://www.milliyet.com.tr/2001/09/22/guncel/agun.html adresinden alındı
  10. Kaynak, M. (2005, Ağustos). El Kaide diye bir terör örgütü yok. (N. Düzel, Röportaj Yapan)
  11. Akşam Gazetesi. (2016, Şubat 24). http://www.aksam.com.tr. Eylül 2016 tarihinde http://www.aksam.com.tr/dunya/obama-teroru-ilimli-islam-engeller/haber-492606 adresinden alındı
  12. Benard, C. (2003). Civil Democratic Islam Partners, Resources and Strategies. RAND National Security Research Division.
  13. Takvim Gazetesi. (2016, Temmuz). http://www.takvim.com.tr. Eylül 2016 tarihinde http://www.takvim.com.tr/dunya/2016/07/07/ingilizler-irak-isgalinin-hata-oldugunu-kabul-etti adresinden alındı
  14. The Guardian. ( https://www.theguardian.com/. Eylül 2016 tarihinde https://www.theguardian.com/uk-news/2015/oct/25/tony-blair-sorry-iraq-war-mistakes-admits-conflict-role-in-rise-of-isis adresinden alındı
  15. Chilcot, S. J. (2016). The Report of the Iraq Inquiry.
  16. Radikal Gazetesi. (2003, Ekim). http://www.radikal.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.radikal.com.tr/yorum/ciadan-geciken-itiraf-irakta-kimyasal-silah-yok-685407/ adresinden alındı
  17. Wikipedia. https://en.wikipedia.org/. 2016 tarihinde https://en.wikipedia.org/wiki/Iraq_Survey_Group#Interim_Progress_Report adresinden alındı
  18. Taşdemir, F. (2006). Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi (s. 188). içinde USAK Yayınları:10 Uluslararası Hukuk Serisi:3.
  19. United Nations. (1998, Ağustos). http://www.un.org/. 2016 tarihinde http://www.un.org/press/en/1998/19980813.sc6559.html adresinden alındı
  20. U.S.Department Of State Bureau Of Diplomatic Security. http://www.state.gov/. 2016 tarihinde ATA_2012_Year_Review_v5.indd: http://www.state.gov/documents/organization/215593.pdf adresinden alındı
  21. Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/. 2016 tarihinde https://tr.wikipedia.org/wiki/11_Eyl%C3%BCl_sald%C4%B1r%C4%B1lar%C4%B1 adresinden alındı
  22. NTV Haber. (2003, Mayıs). http://arsiv.ntv.com.tr/. 2016 tarihinde http://arsiv.ntv.com.tr/news/215298.asp adresinden alındı
  23. Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/. 2016 tarihinde https://tr.wikipedia.org/wiki/Saad_bin_Ladin adresinden alındı
  24. Wikipedia. https://en.wikipedia.org/. 2016 tarihinde https://en.wikipedia.org/wiki/2005_Amman_bombings adresinden alındı
  25. Hürriyet Gazetesi. (2006, Haziran). http://www.hurriyet.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.hurriyet.com.tr/el-zerkavi-olduruldu-4546500 adresinden alındı
  26. Habertürk Gazetesi. (2011, Ekim). http://www.haberturk.com/. 2016 tarihinde http://www.haberturk.com/dunya/haber/674939-obama-onay-verdi-abdli-imam-olduruldu adresinden alındı
  27. Çam, M. M. Değerlendirme ve Sonuç. Y. T. Dergisi içinde, Ermeni Terör Örgütleri ve ASALA (Cilt 2, s. 1728). Yeni Türkiye Yayınları.
  28. Hürriyet gazetesi. (2008, Şubat). http://www.hurriyet.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.hurriyet.com.tr/iste-pkkya-yardim-toplayan-dernekler-8208194 adresinden alındı
  29. Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/. 2016 tarihinde https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCrdistan_%C3%96zg%C3%BCr_Ya%C5%9Fam_Partisi adresinden alındı
  30. Can Acun, B. K. (2016). PKK’ nın Kuzey Suriye Örgütlenmesi PYD-YPG. SETA. SETA Yayınları:61.
  31. Erdoğan, R. T. (2015, Eylül). T.C.Cumhurbaşkanı ile Röportaj. (M. Altınok, Röportaj Yapan)
  32. Karayılan, M. (2016, Mart). Murat Karayılan’dan itiraf: Hata yaptık!. (A. Ajans, Röportaj Yapan)
  33. Türk Silahlı Kuvvetleri. (2016, Ağustos 26). TSK Basın Açıklaması.
  34. Milliyet Gazetesi. (2016, Haziran). http://www.milliyet.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.milliyet.com.tr/-abd-pyd-yi-teror-orgutu-gormuyor–gundem-2267711/ adresinden alındı
  35. U.S.Department Of State Diplomacy In Action. (2015). Country Reports on Terrorism 2015. Foreign Terrorist Organizations. Bureau Of CounterTerrorism And Counterıng Violent Extremism.
  36. BBC Türkçe. (2016, Mayıs). http://www.bbc.com/. 2016 tarihinde http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160527_abd_ypg_toner adresinden alındı
  37. Al Jazeera. (2016, Ağustos). http://www.aljazeera.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/abd-istedi-turkiye-verdi adresinden alındı
  38. Kadı, Y. E. (2014, Aralık). (A. J. Arapça, Röportaj Yapan)
  39. U.S.Department Of State Diplomacy In Action. Country Reports on Terrorism 2015. Bureau Of CounterTerrorism And Counterıng Violent Extremism.
  40. Haber7 İnternet Sitesi. (2016, Temmuz). http://www.haber7.com/. 2016 tarihinde http://www.haber7.com/yazarlar/taha-dagli/2056027-abd-kendi-fetosunu-katletmisti adresinden alındı
  41. Spencer, R. (2016, July). Hillary’s Imam. Frontpagemag.
  42. Fuller, G. (2016, July 7). The Gulen Movement Is Not a Cult — It’s One of the Most Encouraging Faces of Islam Today. The Huffington Post.
  43. En Son Haber. (2016, Temmuz). http://www.ensonhaber.com/. 2016 tarihinde http://www.ensonhaber.com/abdli-istihbaratci-muhataplarimiz-tutuklandi-2016-07-29.html adresinden alındı
  44. NTV . (2002, Ocak). http://arsiv.ntv.com.tr/. 2016 tarihinde http://arsiv.ntv.com.tr/news/131364.asp adresinden alındı
  45. Akşam Gazetesi. (2016, Temmuz). http://www.aksam.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.aksam.com.tr/dunya/pkknin-silah-baronu-yakalandi-c2/haber-533113 adresinden alındı
  46. Richard F. Grimmett, P. K. (2012). Conventional Arms Transfers to Developing Nations, 2004-2011. Congressional Research Service, International Security. Congressional Research Service.
  47. Akşam Gazetesi. (2016, Ağustos). http://www.aksam.com.tr/. 2016 tarihinde http://www.aksam.com.tr/guncel/alman-silahlari-pkk-elinde/haber-433184 adresinden alındı
  48. Glanz, J. (2006, October). US Is Said to Fail in Tracking Arms for Iraqis. New York Times.
  49. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu. (2009). ABD‘nin Yeni Terörle Mücadele Konsepti: Savaş Yerine Uyumlu İşbirliği mi? İ. Bal içinde, Uzakdoğudan Yeni Kıtaya Terörle Mücadele (s. 285,314). Ankara: USAK Yayınları.
  50. Terri Tanielian ve Lisa H . Jaycox (Eds.). 2008. Invisible Wounds of War, Psychological and Cognitive Injuries, Their Consequences, and Services to Assist Recovery. RAND Corporation, Arlington, VA
  51. (2009). ABD Başkan’ ı Barack Hussein Obama’nın TBMM’deki konuşması, Ankara, Türkiye.
  52. Süleyman Özeren, H. C. (2010). ABD’ nin Afganistan ve Irak’ ta Terörle Mücadele Politikası. Polis Akademisi Başkanlığı .
  53. Süleyman Özeren, H. C. (2010). ABD’ nin Afganistan ve Irak’ ta Terörle Mücadele Politikası. Polis Akademisi Başkanlığı .
  54. Süleyman Özeren, H. C. (2010). ABD’ nin Afganistan ve Irak’ ta Terörle Mücadele Politikası. Polis Akademisi Başkanlığı .

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı  Göç Çalışmaları O-Staj Programı ÖZET Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin...

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti...

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan'da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović'in, Nisan...

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin Göç Çalışmaları Stajyeri  GİRİŞ Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen...