2012 Londra Yaz Olimpiyat Oyunları ve Türkiye – II

İlkinde Olimpiyat Oyunları’nın tarihçesini ve politik yönlerini ele aldığım Olimpiyat Oyunları ve Türkiye yazı dizisinin ikincisinde olimpiyat oyunlarının ekonomik ve sosyokültürel yönlerinden bahsedeceğim.[1]

Ekonomik Yönleri

Olimpiyat oyunları günümüzde bir şehrin ev sahipliği yapabileceği en büyük organizasyondur. Olimpiyat oyunlarının boyutu ve olimpiyatlara hazırlanma dönemindeki gerekli olan aktivitelerin genişliği göz önünde bulundurulduğunda bunun önemini daha kolay kavrayabiliriz. En basitiyle sayısal birkaç veri verecek olursak Londra 2012 için ayrılan bütçe yaklaşık 25 milyar İngiliz Sterlini idi (yaklaşık 40 milyar Amerikan Doları). Pekin 2008 için Çin 2001’den 2008’e kadarki dönemde 43 milyar dolarlık yatırım yapmış ve 37 yeni spor tesisi inşa etmişti.

Dünyanın en büyük organizasyonunun ev sahibi olma onuru ve olimpiyatlara ev sahipliği yapmanın sağladığı prestij ile ülke ve şehirde oluşan motivasyonun yanı sıra oyunların ev sahibi ülkeye sağladığı ekonomik avantajlar da vardır. Bunlar çok yüksek sayıda turistin ülkeye giriş yapması ve altyapıda sağlanan iyileştirme gibi kısa vadeli yararlar olabileceği gibi uzun vadeli getirileri de olacaktır. Mesela yeni ve modern ulaşım altyapısı ile birlikte gelen verimlilik bunlardan bir tanesi olabilir. Bu kısa ve uzun vadeli yararların yanında ülkenin ve şehrin bilinirliğinin ve şöhretinin artması ya da yeni spor tesisleri ve açık sosyal alanlarının fazlalığıyla kazanılan ün de hiç yadsınamayacak bir önem arz etmektedir. Fakat bilinen bir şey var ki son 50 yıllık süreçte olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmanın masrafları ciddi bir artış göstermiştir.

Olimpiyat oyunlarının finanse edilmesi noktasında da farklı yaklaşımlar mevcuttur. Birçok ev sahibi şehir için olimpiyat oyunları şehrin altyapısına yatırım yapmak, yeni turizm ve ticaret kapıları açmak ve bu sektörlerdeki geliri çekmek adına birer fırsattır. Bunların neticesi de zaten başarılı bir olimpiyatlara ev sahipliği yapmış olmaktır. Oyunların organizasyon ve sahne almasındaki finansal sorumluluk ev sahibi şehir ve Olimpiyat Oyunları Organizasyon Komitesi’ne (OCOG) aittir. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) finansal hiçbir sorumluluğu yoktur ve oyunların o seneki imtiyaz haklarını ev sahibi şehre ve OCOG’ye vermiş olur ve oyunlar sonunda ise olimpiyat gelirlerinin belli bir kısmını alır. Olimpiyat gelirleri ise birçok farklı kaynaktan gelmektedir. Bunların başında televizyon yayın haklarının satışı gelmektedir. Bunun yanı sıra sponsorluk ve ticari gelirler, bilet satışları, olimpiyat piyangoları ve olimpiyata özel basılmış madeni para ve pul satışları da olimpiyat gelirlerinde önemli bir yer tutmaktadır.

Sosyokültürel Yönleri

Olimpiyat oyunlarının politik ve ekonomik yönlerinin günümüz bakış açısında çok fazla yer ettiği tartışılmaz bir gerçekliktir. Durum tabii ki sadece bu bakış açılarından ibaret değildir. Sporun ruhuna ve olimpiyat ideallerine daha uygun olan sosyal ve kültürel yönlerinin varlığı bugün “olimpizm (olympism – olimpiyat oyunları ruhu, ilkesi) felsefesini ayakta tutmaktadır. Olimpizm felsefesinde var olan evrensel ahlak prensiplerine bağlı, insana saygılı; sporu, kültürü, sanatı ve eğitimi aynı çatı altında toplayan karşılıklı anlayışın temel edindiği bir yaşam kültürü oluşturabilmektir.

Yıllar boyu süre gelen politik söylemlerin ve aşırı ticari anlayışın neticesinde bugün bu ruhu podyumlarda çok az görüyoruz. Olimpiyat sporcuları olsun televizyon başında olimpiyatları takip eden insanlar olsun büyük bir çoğunluk olimpiyatları sadece spor olarak göremiyor. Mutlaka kazanılması gereken bir çatışma ortamı oluşturularak sporculara sahip olduklarından çok daha büyük bir misyon yükleniyor ve kazanılan bir madalya onları halk kahramanı konumuna sürüklüyor. Bu durumu özellikle sömürge devletlerin sporcuları ile sömürgeci devletin sporcuları karşılaştığında daha açık görebiliyoruz.

Oyunlara katılan sporcuların bu zihniyette hazırlanmaları da maalesef olimpiyat oyunlarının baş belası konumunu alan “doping” skandallarını akla getiriyor. Modern olimpiyat oyunlarında en sık görülen aldatıcılık olayı doping kullanımıdır. Bunun olimpiyat oyunlarında yasaklanmış olması ise iki şeye bağlanıyor; doping kullanımının olimpiyat idealinin sağlamaya çalıştığı Fair-Play (adil, temiz, dürüst, hilesiz oyun) ruhunu zedelemesi ve doping kullanan sporcunun sağlığını negatif yönde etkilemesi. Doping olaylarına en çok rastlanan spor branşları ise atletizm, saha sporları ve yüzme. Bunun nedeni bu sporların rekabet kültürünün en güçlü olduğu sporlar olması.

Başarılı olan sporcuların medyanın büyük ilgisi ile karşılaşması da meselenin ayrı bir boyutu. Bu sporculara gösterilen aşırı ilgi tabii ki şirketler veya dünyaca ünlü markalar tarafından sponsorluk yoluyla kullanılarak yine ticari çıkar amacı güdülmektedir. Bu potansiyel ilgi atletler arasında da cazip olarak görüldüğü için bu da her ne pahasına olursa olsun yine onları performans artırıcı ilaçlar kullanmaya teşvik ediyor. Özellikle büyük spor firmaları büyük bir çıkış göstererek kendisinden beklenenden çok daha iyi başarılara imza atan sporculara yüksek meblağlar karşılığında reklam sözleşmelerine birkaç hafta içerisinde imza attırıyorlar. Bunun farkında olan sporcular da ister istemez olimpiyatların yansıtması gereken ruhu tam olarak yansıtamayabiliyorlar.

Bütün bunlarla birlikte olimpiyatların “insanlığa saygı” çerçevesinde ele alınması gereken bir yanı da yapılan yatırımlar sürecinde çevreye verdiği katkılar ve yaptığı zararlar. Uluslararası bir çevreci örgüt olan Greenpeace’in her olimpiyat oyunları sonrasında hazırlamış olduğu “Olimpiyat Oyunlarının Çevre Değerlendirmesi” raporlarına bakarak bir değerlendirme yapacak olursak bu konuda da çok pozitif konuşmak mümkün olmayacaktır. Greenpeace bu raporlarında belki de haklı olarak bu konuda sorumluluğun büyük bir kısmının ise hiç çekinmeden Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nde olduğunu belirtiyor.

Bu yazımızda da şimdilik burada bırakalım. Bir sonraki yazıda Türkiye’nin olimpiyatlara davet edilmesini, üyeliğini ve ilk katılımını ele alacağım.

 

Salih Doğan

Birmingham, İngiltere

www.salihdogan.com sitesinden yazara ulaşabilirsiniz. Twitter’da takip etmek için tıklayınız…


[1] “2012 Londra Yaz Olimpiyat Oyunları ve Türkiye – I” yazısı için tıklayınız: http://www.salihdogan.com/2012/08/2012-londra-yaz-olimpiyat-oyunlari-ve-turkiye-i/

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...