Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Misyonu: Darfur Analizi

 Özet

Uzun süren bir sömürge döneminden sonra 1956 yılında bağımsızlığını kazanan Sudan, ne yazık ki bu süreçte de ülke genelinde refahı sağlayamamış ve istikrarlı bir yönetim izleyememiştir. Darfur bölgesinde çeşitli ekonomik ve sosyal nedenlerle yıllarca devam eden kabileler arası anlaşmazlıkların şiddetli çatışmalara dönüşmesine engel olamamıştır. Hükümete karşı örgütler ve hükümet yanlısı örgütler ortaya çıkmıştır. Çatışmalar başta masum insanlar olmak üzere birçok kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Arada yapılan anlaşmalara ise uyulmamış tekrar şiddetlenen çatışmalar, uluslararası barışı ve güvenliği tehdit altında bırakmıştır. Darfur’da yaşanan bu insanlık dışı çatışmalar, uluslararası güvenliğin yanı sıra ağır insan hakları ihlallerine de sahne olmuş ve BM’nin ‘Koruma Yükümlülüğü’ ilkesi ilk kez pratikte de uygulanmaya çalışılmıştır. Ancak bu doğrultuda yapılacak müdahale önerileri sürekli engellere takılmış, bir türlü başarı sağlanamamıştır. Sonuç olarak, birçok insanın mezarı olan Darfur’a ait araştırmalara bakıldığında, uluslararası örgütlerin sunduğu raporlar birbirine yakın olsa da, devletlerin tutumları birbirinden oldukça farklıdır.

Anahtar Sözcükler: Birleşmiş Milletler(BM), Darfur, Sudan, Cancavidler, Koruma Yükümlülüğü, Uluslararası Toplum

ABSTRACT

Resulting from various economic and social causes, disputes among the tribes have continued for many years in Darfur region. However, Sudanese administration was unable to prevent these disputes from escalating into violent conflicts. They have emerged organizations against the government and pro-government organizations. Conflicts have resulted in the loss of many lives, especially innocent people. The agreements that were not followed and the re-exacerbated conflicts threatened international peace and security. These inhuman conflicts in Darfur witnessed serious human rights violations as well as international security, and the UN’s ‘Responsibility to Protect’ principle was tried to be implemented for the first time in practice. However, intervention proposals to be made in this direction were constantly stuck with obstacles and no success was achieved. As a result, when looking at the researches of Darfur, which is the grave of many people, although the reports presented by international organizations are close to each other, the attitudes of the states are quite different from each other.

Key Words: United Nations(UN), Darfur, Sudan, Janjaweeds, Responsibility to Protect, International Community

1. Giriş

Afrika’nın birçok ülkesi gibi Sudan da yıllarca süren isyanlar, iç savaş ve çatışmalarla ilgilenmek zorunda kalmıştır. Yüzlerce farklı kabileden ve etnik gruplardan oluşan Sudan, sömürge döneminden sonra bağımsızlığını kazanmasına rağmen ülke bütünlüğü tam olarak hiçbir zaman sağlanamamıştır.

Darfur Sorunu, yıllardır var olan kabileler arasındaki küçük çaplı anlaşmazlıkların, ekonomik, sosyal ve etnik sebeplerle 20. yüzyılın sonlarında başlayıp uzun süre devam eden şiddetli çatışmalara dönüşmesiyle açıklanabilir. Çatışmaların şiddetlenmesi de, hükümet karşıtı iki örgüt Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu ve Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH) önemli rol oynamıştır. Hükümet bu karşıt grupları bastırmak amacıyla kullandığı Halk Savunma Gücü (HSG) ve Cancavidler olayların daha da yoğunlaşmasına neden olmuştur.

Ruanda, Srebrenitsa ve Kosova’da yaşanan katliam ve insan hakları ihlallerinin ardından bakıldığında bu olaylarda başarısız ve tutarlı sayılamayacak bir Birleşmiş Milletler görebiliriz. Tüm bu acı olaylar sebebiyle, BM çalışmalarını hızlandırmış, insan hakları ihlallerine karşı uluslararası karşılık verebilmek amacıyla kolları sıvamış ve yarattığı ‘insancıl müdahale’ ve ‘koruma yükümlülüğü’ kavramlarının çalışmasını Darfur olaylarında test etme fırsatı bulmuştur. Binlerce insana mezar olan Darfur’da ise alınan kararların yine hazırlanan kavramlar doğrultusunda sürekli engellere takılmış olması ise maalesef BM’nin yine tökezlediğini ve soru işaretlerinin devam ettiğini bize göstermektedir.

Bu çalışmanın amacı, Darfur Sorunu’nun BM barışı koruma misyonuna bağlı olarak koruma yükümlülüğü açısından incelemektir. Darfur Sorunu’nun iyi kavranabilmesi için kısaca Sudan’a sonrasında da Darfur’un iç yapısına ve çatışmaya giden sürecin nedenlerine değinilmiştir. Sonrasında çatışma süreci ve aktörler ele alınmış, son olarak da BM’nin Darfur’daki misyonu tartışılmıştır. Bu çalışmayı hazırlarken tarihsel araştırma yöntemi kullanılmış, olaylar neden-sonuç ilişkisi içerisinde incelenmiştir.

2. Darfur’da Genel Durum ve Darfur Sorunu’nun Nedenleri

Sudan, 2011 yılında Sudan Cumhuriyeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti olarak ikiye ayrılmadan önce toprak genişliği açısından Afrika kıtasının birinci, dünyanın ise dokuzuncu büyük ülkesiydi. Günümüzde, sahip olduğu 1.886.000 km² ve yaklaşık 41 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük on altıncı ülkesi konumundadır. Sudan Cumhuriyeti bağımsızlığını 1956 yılında kazanmış olsa da üzerinde bulunduğu toprakların tarihi çok eski dönemlere dayanır ve birçok medeniyetin izlerini taşır. Darfur, Kordofan ve Func gibi sultanlıkların hüküm sürdüğü bu topraklar, 1821 yılından itibaren Osmanlı-Mısır tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Diğer yandan, Sudan Müslüman tüccarlar sayesinde İslam ile tanışmış, ilerleyen yıllarda Arap göçleriyle birlikte, İslamiyet bu topraklarda güçlenmiştir. 1898 yılında ise İngiliz işgaliyle Sudan, İngiliz-Mısır ortak yönetiminde idare edilmeye başlanmış ve bağımsızlığını elde edene kadar İngiliz sömürgesi olarak kalmıştır. Bağımsızlığını kazandıktan sonra da Sudan ülke içinde güvenli ve istikrarlı bir süreç yaşamamıştır. Bağımsızlığın hemen ardından başlayan Güney Sudan Sorunu 20. yüzyılın sonlarında Darfur bölgesine sıçramış, yıllardır farklı sebeplerden dolayı devam eden anlaşmazlıklar yüzbinlerce kişinin hayatını kaybettiği silahlı çatışmalara dönüşmüştür. Bu çatışmaların altında yatan şey tek bir neden değildir, birçok farklı durum ve koşul bir araya gelerek bu soruna zemin hazırlamıştır. Çatışma sürecini ve yaşananları anlayabilmek ve benimseyebilmek için Darfur ’un genel yapısına değinmek oldukça önemlidir.

2.1 Coğrafi Yapı

Darfur, Sudan’ın batısında Çad, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti ile sınır bölgede bulunur. Günümüzde 493.180 km²’lik alan üzerinde bulunan ve yaklaşık 7,4 milyonluk nüfusa sahip olan Darfur, 3 farklı şekilde incelenebilecek coğrafi yapılardan oluşur. Kuzey bölümü Libya Çölü’nün alt kısmında kalmasından dolayı kurak bir iklime sahiptir. Orta kısmına bakıldığında, burada Cebel Marra (Marrah Dağı) olarak anılan bir dağ bulunur. Bu dağın etekleri bölgenin tarım için elverişli ve verimli topraklarına sahiptir. Son olarak, Güney Darfur ise diğer bölgelere göre daha fazla yağış alan tropikal iklimi ile ormanlık alanlardan oluşur (Mamdani, 2009, s.10). Coğrafi yapıya bağlı olarak tarım alanlarının azlığı dolaylı yoldan kabileler arası çatışmaları tetikler niteliktedir.

2.2. Ekonomi ve Geçim Kaynakları

Darfur ‘un sahip olduğu iklim ve coğrafi şartlar nedeniyle, bölgede farklı ekonomik faaliyetler sürdürülür. Kuzeyinde uzanan çöllerden dolayı, burada deve yetiştiriciliği yapılırken, güneyinde ise büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık için elverişli olan meralarda hayvancılık yapılmaktadır. Bölgenin en verimli ancak kısıtlı olan orta kısmında da tütün, pamuk, domates ve kavun gibi ürünlerin tarımı yapılır (Mamdani, 2009, s.10). Yapılan tarım daha çok yağmur suları ve kısıtlı yerel sulama teknikleriyle gerçekleştirilir. Tarım arazilerinin ve hayvan otlaklarının azlığı, su kaynaklarının yetersizliği zaman zaman kabileler arasında çatışmalara neden olmaktadır. Örneğin, kuzeyde yaşayan Araplar hayvanlarını otlatmak ve su kaynaklarından faydalanmak için güneye inerlerdi (Okur, 2009, s.202). Bu kabilelerin hoş karşılamadığı bir durumdu ve bu gibi konularda sık sık küçük çaplı çatışmalar yaşanırdı. Öte yandan, Darfur’un topraklarının genişlememesine rağmen yıllar içinde hızla artan nüfusu kısıtlı kaynaklar nedeniyle diğer bir anlaşmazlık nedenini oluşturmuştur.

2.3. Etnik Yapı ve Din

Etnik yapı açısından bölünmüş ve heterojen yapıya sahip olan Sudan’da, sadece Darfur bölgesinde yaklaşık 100 farklı etnik grubun bulunduğu belirtilmektedir (Doğan, 2019, s.19). Darfur’daki etnik gruplar temelde iki ana kategoriye ayrılır. Bunlar Araplar ve Arap olmayan Afrikalılar anlamına gelen Zurkalardır (Doğan, 2019, s.22). Bu ayrım aslında insanların etnik kökenlerine göre değil, yaşadıkları bölge, yaptıkları iş ve geçim kaynaklarına göre belirlenir. Darfur’un kuzeyinde deve yetiştiriciliği yapan ve göçebe yaşam süren nüfus Araplardır. Orta bölgelerde yerleşik olarak yaşayan ve tarımla uğraşan kesimin çoğunluğunu Darfur’un ismini aldığı Afrikalı Fur kabilesi oluşturur. Güneye inildiğinde ise Araplar ve Afrikalılar burada bir arada yaşamaktadır (Flint, De Wall,2005, s.4). Bölgedeki Arapların geçmişi çok eskidir ve Abbasilere dayanmaktadır. Abbasilerin güç kaybetmeye başlamasıyla orada bulunan Araplar Afrika’ya göç etmeye başlamıştır. Bu nedenle yüzlerce yıl öncesinde başlayan Arap göçlerinin sadece Darfur’u değil tüm Sudan’ı Arap kültürü etkisi altına alması şaşırılacak bir şey değildir (Flint, De Wall, 2005, s.5-6). Abbasilerin gücünden dolayı Arapların üstün görülmesi Arapçanın halk arasında çok yaygın olarak konuşulmasına neden olmuştur. Hatta Afrikalı bazı kabileler bile zamanla Arapçayı benimsemeye başlamışlardır. Öyle ki Sudan Cumhuriyeti’nin resmi dilleri İngilizce ve Arapçadır. Zamanla Araplar ve Afrikalı yerliler arasında yapılan evlilikler yoluyla Arapların asimile olduğu söylemi yanlış olmaz. Dolayısıyla, günümüzde Araplar ve Afrikalıların ten rengi veya yüz yapısı gibi fiziksel özellikleriyle birbirlerinden ayırt edilmesi pek mümkün değildir. Buna ek olarak, konuştuğu dili ya da inancını temel alarak bir Arap/Afrikalı ayrımı yapılması da oldukça güçtür. Dine dayalı ayrımın güçlüğünün sebebi Darfur bölgesinin neredeyse tamamının Müslüman olmasıdır.

2.4. Sömürgeciliğin Etkisi

Yıllar geçmesine rağmen Afrika’daki diğer birçok bölge gibi, Darfur da sömürgeciliğin izlerinden kurtulamamıştır. Sömürge güçlerinin giderken arkalarında bıraktıkları enkazları toplamak her açıdan fakir olan bu bölgede daha da zordur. Araştırmacı Ali Mazrui’nin de dediği gibi, “Afrika’da yaşanan savaşların rengi siyahtır, ama bu savaşların kökleri beyazdır” (Mazrui, 2008, s.36). Darfur’da yaşananlar da bu sözün bizzat örneğidir.

 Sömürgeci güçler, Avrupa’da yeni bir dönem başlatan ulus devlet yapısını Afrika’daki ülkeler için de uygulamaya çalışmıştır (Bates, 1983, s.38-45). Ancak bu bölgedeki devlet yapısı ve düşüncesi Avrupa’daki düşüncelerden çok farklıydı. Afrika’da sömürge dönemine kadar çeşitli bir siyasi yapı vardı. Darfur’da da diğer bölgeler gibi birden çok siyasi yapı mevcuttu. Bu yapılar coğrafi şartlara göre şekilleniyordu ve bölgeler arası göç edilebiliyordu. Yukarıda da bahsedildiği gibi çok sık olmamakla birlikte bu göçler kabileler arası küçük çatışmalara neden oluyordu. İngiliz sömürgeciliği ile birlikte hakim siyasi yapı değişti ve yerini ulus devlet aldı. Ulus devlet yapısıyla herkese eşit şartlar sunulurken, bazı kabileler ellerinde bulundurdukları fırsat ve imkanları paylaşmaya sıcak bakmıyordu. Bu yüzden Khalid, Darfur’da yaşanan krizi, “geleneksel Fur anlayışı ile modern vatandaş anlayışının bir çatışması” olarak tanımlar (Khalid, 2009).

Diğer önemli bir sömürgeciliğin etkisi ise bazı düzenleyici ve asayiş sağlayan kurumların İngiliz güçleri tarafından ortadan kaldırılmasıdır. Sömürgeci güçler kendi politikalarını uygulayabilmek için bu tür mekanizmaları ortadan kaldırmıştır fakat yerine yenilerini koymada başarılı olamamıştır. Örneğin, sömürge öncesi dönemde Darfur’da kabileler tarafından oluşturulan, Cudiyye adı verilen bir arabuluculuk mekanizması bulunmaktaydı. Bu mekanizma kabileler arası herhangi bir anlaşmazlık ya da çatışma durumunda arabulucu olarak müdahale eden alim veya bilge kişilerden oluşmaktaydı. Bu sayede herhangi benzer bir durumda sorun büyümeden çözülebiliyordu. Bu tür mekanizmaların ortadan kalkması küçük sorunların bile kabile çatışmalarına dönüşmesine neden oldu (Doğan, 2019, s.34).

2.5. Sudan Hükümetlerin İlgisizliği ve Yetersizliği

Bağımsızlığını kazanan Sudan hükümetleri Darfur bölgesinin temel ihtiyaçlarını bile karşılamamış, bu durum da bölge halkının hükümetlerden uzaklaştırmaya başlamıştır. Aynı zamanda Nil Havzasına yapılan ciddi yatırımlara rağmen Darfur bölgesi için hiçbir kalkınma ve geliştirme politikası izlemeyerek bölge tamamen ihmal edilmiştir. 1983-1984 yıllarında yaşanan büyük kuraklık ve kıtlık döneminde, hükümetlerin öncesinde bu durumdan bilgisi olduğu halde herhangi bir önlem alınmaması ve sürecin iyi yönetilememesi binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur (Flint, De Wall, 2005, s.22-23). Bu gelişmeler, Darfur halkının hükümetlere olan karşıtlığını ve olumsuz duygularını daha da kuvvetlendirmiştir.

2.6. Çad İç Savaşı ve Yaşanan Gerginlikler

Günümüzde Nil Havzası içerisinde bahsedilen Darfur bölgesi aslında yakınlığı itibariyle Çad Gölü Havzası içerisinde bulunmaktadır. Hatta bölgede yaşayan halk kendini Nil tarafındaki kabilelerden çok Çad tarafındaki kabilelerle daha yakın görür. Bu durumun sebebi bölge halkı tarafından Darfur ile Sudan’ın doğu kısmını birbirinden ayıran dağlık alanlar doğal bir sınır gibi kabul edilmektedir. Çad ile olan bu coğrafi yakınlık ve doğal sınır Sudan Hükümetleri tarafından komşu ülke tehditleri olarak algılanırken, aslında Çad Hükümetleri de bölge için mücadele ederek bu tehditleri doğrulamıştır. Çad Hükümetine karşı Libya ile ortak olan Sudan, Libya’nın Çad ile arasındaki mücadelede Darfur’un üs olarak kullanılmasına izin vermiştir. Bu mücadeleler Darfuru her yönden olumsuz etkilemiş ve kendi savaşları olmamasına rağmen güvensiz ve çatışmacı bir ortama dönüştürmüştür. Bu dönemde, mühimmat olarak getirilen silahların kontrolü sağlanamamıştır. Bu kontrolsüzlük; bölgede suç oranlarının artmasına ve çatışmaların şiddetlenmesine yol açmıştır. Buna ek olarak, 1956 yılında başlayan Çad iç savaşının en yoğun gerçekleştiği bölge Çad’ın doğusu ve aslında Darfur sınırıdır. Hemen batısında yıllarca süren bu savaş da Darfur’un hem ekonomik hem de sosyal kalkınmasına engel olmuştur (Prunier, 2008).

1.7. Güney Sudan Sorunu

Bağımsızlığını kazandıktan sonra Sudan kuzeyindeki Araplar tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Ancak Güneyliler ülkenin kaynaklarından yeterince yararlanamadıklarını öne sürmüşlerdir. Bunun yanında İslami bir yönetimi de benimsemeyerek kendi bağımsız devletlerini kurmak amacıyla Güney’de ayaklanmalar çıkarmaya başlamışlardır (Doğan, 2019, s.43). Bu ayaklanmalar yıllarca sürecek olan Kuzey-Güney iç savaşının temellerini atmıştır. Güney, konum olarak Darfur’a yakın olması sebebiyle burada başlayan ayaklanmalar ve şiddet olayları bölgeye de sıçramıştır. Darfur çatışmalarının başlamasında ve olayların şiddetlenmesi de Güney’de kurulan Sudan Kurtuluş Hareketi/Ordusu’nun Darfur’a doğru kayması ve bu bölgenin üs olarak kullanılmaya başlanılması önemli derecede etkili olmuştur.

Çatışmalara Doğru İlerleyen Süreç

Prunier, “Darfur tarihinin en kötü döneminin 1984’ten sonra başladığını ve henüz sona ermediğini” söyler (Prunier, 2008, s.53). Öyle ki yukarıda değinilen gelişmeler, zaten kötü olan şartların daha da kötüleşerek şiddetli bir çatışma sürecinin temelini oluşturmuştur. Yıllarca süren küçük çaptaki anlaşmazlıklar ve çatışmalar bir kar topu gibi yıllar geçtikçe büyümüş ve yoğunluk kazanmıştır. 1983- 1984 yıllarında yaşanan kuraklık ve kıtlık, 1985 yılına gelindiğinde göçebe ve yerleşik kabileler arasında başlayan otlak ve su kaynakları mücadelesini şiddetlendirmiştir. Göçebe Araplar ve yerleşik Fur’lar arasında çıkan anlaşmazlıklar kısa sürede ideolojik ve etnik çatışma halini almıştır. 1987-1989 yıllarında aralıksız olarak devam eden bu çatışmalar 1989 yılında düzenlenen bölgesel ve ulusal uzlaştırıcı konferanslarla çözülmeye çalışılmıştır (Bayram, 2014, s.183).

1989 yılında darbeyle yönetimi ele geçiren Ömer Hasan El Beşir, meclisi dağıtmış ve tek partili bir yönetim sistemi getirmiş, ilerleyen yıllarda yasama ve yürütme gibi güçleri de kendi elinde toplamıştır. Kendini devlet başkanı olarak ilan El Beşir döneminde İslamlaştırma ve Araplaştırma hareketleri yoğunluk kazanmıştır (Dalar, 2013, s.11).

Yaşanan gelişmeler üzerine, Darfur’da hükümete karşı örgütlenmeler başlamıştır. 1998’den itibaren Fur kabilesinden olan gençleri örgütlemeye başlayan Abdulvahid Muhammed Nur ve etrafındakiler Darfur Kurtuluş Cephesi adıyla eylemlere başlamışlardır. 2001 yılına kadar üye sayılarını daha da artırıp bir araya gelen örgüt militanları haklarını aramak amacıyla El Beşir hükümetine karşı isyan kararı almışlardır. Yıllarca bir arada yaşayan kabileler arasında zaman zaman sosyal ve ekonomik nedenlerle ortaya çıkan küçük çaplı sorunlar olayların siyasallaştırılması ve etnik boyuta taşınmasına yol açmıştır. Aynı zamanda, hükümetin olaylara aşırı şiddet ile karşılık vermesi, Darfur’da yüzbinlerce insanın hayatını kaybedeceği ve ciddi insan hakları ihlallerine neden olacak çatışma sürecini başlatmıştır.

3. Darfur’da Çatışmanın Aktörleri ve Çatışma Süreci

Sudan’ın Darfur eyaletinde yaşanan krizde ele almamız gereken bir diğer konu çatışmanın aktörleri ve çatışma sürecidir. Bu konuyu ele almamız sürecin devamını, tarafların düşüncesini ve hareketlerinin altında yatan sebepleri çok daha iyi anlayarak ilerlememize sebep olacaktır.

3.1 Darfur’da Çatışmanın Aktörleri

“‘Aktörler’ derken neyin kast edildiğini bilmekte fayda vardır. Taraf olmadığı halde, sorunların oluşumunda içeriden veyahut dışarıdan etkileri-yönlendirmeleri olan kişi ya da kişilere ‘aktör/aktörler’ diyebilmek mümkündür” (Acar, 2010, s.37).

 Sudan’ın Darfur eyaletinde belirli bir kısımda yer alan verimli topraklar üzerinde hakim olma çabası, belli başlı karşıt grupları ortaya çıkarmıştır. Kimisi hükümete karşı isyan başlatmıştır. Kimisi de aksine hükümet yanlısı olarak hareketleri bastırmaya çalışmıştır, fakat bir süre sonra olaylar bambaşka boyuta evrilmiştir. Hükümet yeterli gelemediği andan itibaren Arap kabilelerinden yardım istemiş, böylelikle çatışmanın fitili daha da alevlenmiştir.

2.1.1 Hükümet Karşıtı Siyasi Hareketler/ Örgütler

Ekonomik açıdan fakir olan Darfur eyaletinde verimli topraklar üzerinde çıkan çatışmada, tarih boyunca bölgede yaşayan kabileler arasında anlaşmazlıklarda mevcuttur. Bu anlaşmazlıklar zamanla artmıştır. Öte yandan, hükümetlerde olan değişikliklerde ise, başa gelen hükümet bölgede kendilerine hangi grubu yakın görüyorsa onları desteklemiştir. Desteklerin çoğu Arap kabilelerine yönelik olmuştur.

“Güney Sudan iç savaşının yaşandığı dönemde çatışan isyancı gruplardan bazıları Darfur’a geçerek Darfur halkını daha geniş haklara sahip olma ve bağımsızlık mücadelesi kapsamında hükümete karşı silahlı mücadeleye teşvik etmişlerdir. Bu süreçte hükümette ayrılıkçı grupların bu girişmelerini önleyebilmek için kendisine yakın gördüğü Arap kabileleri silahlandırarak isyancılara karşı kullanmıştır. Bu durumda ister istemez Arap Afrikalı ayrımının yapıldığına dair düşüncelerin oluşmasına ve zaten var olan gerginliklerin daha da büyümesine zemin oluşturmuştur” (Arpa, 2013, s. 129).

Hükümet karşıtı grupların oluşturduğu siyasi hareketlere/örgütlere bakacak olursak en önemli olan iki örgüt Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu ve Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH)’dir. Geriye onlar kadar etkili olmayan diğer partiler kalmaktadır. Onlara da kısaca değinmek onların düşüncelerini kavramamamız açısından önemlidir.

3.1.1.1 Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu (SKH/O)

Hükümet karşıtı oluşturulan örgütlerden en önemlisi Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu, (SKH/O)’dur. Güney Sudan’ın isyancı örgütünden ortaya çıkan Sudan Kurtuluş Hareketi/Ordusu (SKH/O)’nun iki lideri bulunmaktadır. Bir tarafta Sudanlı ve Fur kabilesinden olan Abdulvahid Muhammed Nur, diğer tarafta Zagava kabilesinden Minni Minawi vardır. Her örgütte olduğu gibi bu örgütte de belli başlı sorunlar ileri sürülerek çatışma başlamıştır. Öncelikli 2 hedefi şöyledir:

1- Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu (SKH/O)’na göre oluşan yeni demokratik Sudan’ı desteklemek ve hükümete karşı saldırıları yürütmek.

2- Kuzey’de Arap Milislere karşı mücadeleyi devam ettirmek onları saf dışı bırakmak.

Darfur’da bulunan önemli ve en büyük silahlı örgüt olarak kabul edilen Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu hedefleri dışında sebeplerini de açıklamaktan kaçınmamıştır. Sudan’da olan olaylardan dolayı Darfur’u, Hükümetin ihlal ettiğini, geri bıraktığını ve insanların yok sayılıp hükümetin Araplara karşı ayrıcalık sağladığını belirtmiştir. Saldırılarında öncelik olarak askeri alanları hedef alan bu örgüt savaş uçakları olmak üzere birçok askeri garnizonda tahribata yol açmıştır. 2003 yılında yaptıkları saldırılardan biri olan Kuzey Darfur’un başkenti El Fashir Askeri Hava Üssü’nde 100 asker hayatını kaybetmiştir.

Başlangıçta örgütün iki lideri arasında hiçbir sorun yokken 2005 yılında fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Darfur Barış Anlaşması’nı yok sayan Abdulvahid Muhammed Nur imza atmayı reddetmiş, Minni Minawi barış görüşmelerine katılıp Darfur Barış Anlaşmasına imza atmayı tercih etmiştir. Böylelikle iki liderin yolları ayrılmıştır (Acar, 2010, s.39).

3.1.1.2 Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH)

Hükümete karşı oluşturulan ve ses getiren diğer örgüt Dr. Khalil İbrahim liderliğinde olan Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH)’ dir. 1993 yılından beri olan bu örgüt ilk başlarda dini söylemleri ve İslamlaşma sürecinde ön plana çıkmıştır. Fakat daha sonra Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu (SKH/O) içerisinde olduğu fikir ayrılıkları burada da yaşanmış ve örgüt Adalet Ve Eşitlik Hareketi olarak 2003 yılında karşımıza çıkmıştır. Örgüt kitlelere kendisini kitap yoluyla tanıtmayı benimsemiştir. 2000 yılında yayınladıkları ‘Kara Kitap’ hükümetin yönetiminden, insanların ekonomik hayatlarına, bölgesel adaletsizlik ve eşitsizliğe, Kuzeyli Arapların daha önde tutulduğuna dair bir çok konuda eleştirilerini dile getirmiştir. Ayrıca örgütün lideri olan Khalil İbrahim İngiltere’de yaşayıp örgütün kontrolünü oradan sağlamıştır. Darfur Barış görüşmelerinden sonra örgüt tekrardan bir askeriyeye yönelik saldırı düzenlemiş, başarısız olmuştur. İsyanların çıkış yeri; halkın etnik ve fikir ayrılıkları üzerine kurulurken ayrıca bölgesel ayrımlar ve kabilelere yönelik yapılan ayrıştırmalarda örgütler tarafından ileri sürülüyordu.

3.1.1.3 Diğer Partilerin Tutumu

Yukarıda bahsedilen Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu (SKH/O) ve Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH) dışında bölgede fazla ses getirmeyen kendi içlerinde azınlık olan belli başlı partiler kurulmuştur. Çatışmaya taraf olan partiler dış güçler ve komşu ülkeler tarafından destek görmüştür. Çatışmaya taraf olmayan tarafsız kişiler ise yine de bu krizde zarar görmüş sonucunda bu kriz onların hayatlarını kaybetmelerine sebep olmuştur. Taraf olan partilerin arasında zaman içerisinde Sudan Hükümeti ile anlaşma sağlayan da olmuştur.

3.1.2 Hükümet Yanlısı Güçler

Darfur’da yaşanan anlaşmazlıklara karşılık hükümetin yanında olan örgütlerde ortaya çıkmıştır. Yönetimde olan askeriye dışında, Halk Savunma Gücü (HSG) hükümet yanlısı bir silahlı örgüttür. Hükümetin gücünün yetmediği anda devreye giren diğer örgüt ise Cancavidler’dir. Hükümet isyanlara karşı bu iki örgütten faydalanmıştır.

3.1.2.1 Halk Savunma Gücü

Halk Savunma Gücü (HSG)’nün ortaya çıkışı tarihe bakıldığında İngiliz- Mısır ortak yönetimine dayanmaktadır. İngiliz sömürüsü zamanında, yönetime karşı çıkanları bastırmak amacıyla oluşan bu örgüt, 1989 yılında El- Beşir döneminde hükümete karşı bağlı bir güç olduklarını belirtmiştir. 2005’te yapılan Kapsamlı Barış Anlaşması’nın imzalanmasının ardından düzenli ordu birliklerinden sayılmıştır. Devletin yetersiz kaldığı alanlarda vatandaşları askeri konularda bilgilendirmek ve eğitmek ayrıca güvenliği sağlamakla sorumlu tutulmuştur.

3.1.2.2 Cancavidler

Cancavid’lerin asıl özüne bakıldığında yıkma yağmalama yoluyla halkı gasp eden bir çete olduğunu görmek mümkündür. Hükümet isyanlarla karşı çıkamadığı an Cancavidler’den isyanları bastırmak için yardım istemiş ve onları desteklemiştir (Bayram, 2013:88). Cancavidler zamanla kendi isteklerine göre hareket ederek hükümete yardım etmeyi kenara bırakıp halkı yağmalamaya ve zarar vermeye başlamıştır. Verimli arazilerde bulunan halka eziyet edip oraya yerleşme girişiminde bulunmuşlardır. Böylelikle yakılan köyler ve göçe zorunlu insanlar ortaya çıkmıştır. Cancavidler sivillere yönelik yapılan katliamlardan sorumlu tutulmuştur.

Cancavidler kendi aralarında 3 gruba ayrılır:

1- Devletten belli başlı mühimmat desteği alan fakat devlete karşı bir bağı olmayan kişilerden oluşmaktadır.

2- Askeri eğitim görüp belli başlı kabile liderlerinden emir alan kişilerden oluşmaktadır. Burada yine devlet bağlılığı söz konusu değildir.

3- Askeri eğitim alan ve orduda bulunan tamamen ordunun emrinde olan Halk Savunma Gücü (HSG)’nden oluşur.

Daha sonra Cancavidler’in dağılmasını hedef alan görüşmeler yapılmıştır.

3.2 Çatışma Süreci ve Sorunun Tırmanması

Çatışmaların bir süre sonra artması ve dünyada uluslararası bir konumda yer alması 2003 yılında başlamaktadır. Burada ele alınacak konular: çatışmaların nasıl başladığı devamı, insani sonuçları ve çatışma sonunda yapılan bazı anlaşmalardır.

3.2.1 Çatışmanın Başlangıcı

Yukarıda bahsedilen hükümet karşıtı örgütlerin ileriye sunduğu sebepler çatışmaların ana kaynağını oluşturmaktadır. Bunlar, Arap kabilelerine karşı ayrımcılık başta olmak üzere, verimli kaynakların paylaşımı, değişen hükümet sistemleri ve sömürgecilik olarak sıralanmaktadır. Sudan bağımsızlığını kazandıktan sonra ortaya çıkan sorun Güney Sudan’a sıçramıştır. Oradaki isyanlar ise Darfur’u etkisi altına almıştır. Hükümete karşı örgütler olan Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu (SKH/O) ve Adalet Ve Eşitlik Hareketi (AEH) tam bu noktada ortaya çıkmıştır. Saldırılarında önceliği askeri alanda yapan bu örgütler hükümetin sahip olduğu teçhizata vurgun yapmak istemiştir. Hükümeti savunmasız bırakma düşüncesiyle hareket etmişlerdir.

3.2.2 Çatışmanın Gidişatı

Kuzey Darfur’un başkenti El Fashir Askeri Hava Üssü’ne yapılan saldırının ardından hükümet başta askerleri olmak üzere ağır kayıplar vermiştir. Buna karşılık hükümet yetersiz kaldığı anda yerel güçlerden yardım istemiştir. Cancavidler tam bu noktada olaya dahil olmuştur. Bir noktaya kadar hükümet lehine hareket eden Cancavidler bir noktadan sonra kendi çıkarlarına göre hareket etmeyi tercih etmişlerdir. Bu durum Darfur’daki krizi kötü yönde etkilemiştir. Hükümet bu sefer tüm bu karışıklıkla baş etmek amacıyla bölgeyi bombalamaya başlamıştır. Bu durumda çok sayıda sivil hayatını kaybetmiştir. Bölgede artık barış ve güvenlik tam anlamıyla tehdit altına girmiştir. Kaçabilen insanlar ise Çad’a sığınmayı tercih etmişlerdir. Öyle ki, 2004 yılında imzalanan N’Djamena Ateşkes Antlaşması’na bile uyulmamış antlaşma geçersiz sayılmıştır. (Özmen, 2008, s.197-198).

3.2.3 Çatışmanın İnsani Sonuçları

Her savaş sonunda olduğu gibi burada da birçok masum insan ölmüştür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporuna göre 2006 yılında 200 bin kişi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) raporuna göre bu sayı 300 bin kişidir. Sudan Hükümeti ise bu sayıları reddederek ölen kişi sayısını 10 bin olarak belirtmiştir. Çatışmadan kaçmayı başarabilen göç eden insanların sayısı ise 2007 yılındaki verilere göre 2.5 milyon kişidir.

3.3.1 Darfur Barış Antlaşması

Bu anlaşma Afrika Birliği ve Birleşmiş Milletler önderliğinde Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu (SKH/O) lideri olan Minni Minavi ile sağlanmıştır. Örgütün diğer lideri olan Ahdulvahid Muhammed Nur bu anlaşmaya katılım sağlamamıştır (Güneysu, 2014: 226). Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH)’de bu anlaşmayı reddetmiştir. Bir süre sonra yaşanan gelişmeler ardından Minavi anlaşmadan çekildiğini dile getirmiştir. Sonrasında tekrardan çatışmalarda yer alacağını belirtmiştir. Bu durum olayı çıkılmaz bir hale getirmiştir.

2.3.2 Doha Barış Antlaşması

Azınlık olan kesim tarafından kurulan Kurtuluş ve Adalet Hareketi (KAH) ile Sudan Hükümeti arasında yapılan anlaşma 78 maddeden oluşmaktadır. İnsanların canlarına mal olan bu krizde ilk madde ‘insan hakları’ ile ilgili olmuştur. Bu anlaşma yaşanan olaylar ardından bölgede barış güvenlik ve kalıcı istikrarı sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Uluslararası güçlerin de katkısı mevcuttur. Darfur’un idari durumunda yer alan hükümetin tarafsızlığı ve bağımsızlığı üzerinde durulmuştur. Askeri ordunun düzenli ve profesyonel olacağını bildiren bu anlaşma sorunların kaynağı olan çoğu konuya değinmiştir. Adalet ve Eşitlik Hareketi (AEH) anlaşma sağlamıştır.

3.3.3 Donörler Konferansı

Yaşanan ağır kayıplardan ve zararlardan sonra bölgenin tekrar hayata dönmesi için Darfur’un imarı ve kalkınmasını sağlamak amacıyla uluslararası bağışçıların katılım sağladığı bir konferans olan Donörler konferansı hayal kırıklığından başka bir şey olmamıştır. Konferansta yer aldığı halde beklenen şekilde mali desteklerde bulunmayan başta ABD ve Japonya olmak üzere, bölgede olan zengin ülkeler; Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri hayal kırıklığında etken olan sebeplerdir (Doğan, 2019, s. 57).

4. Koruma Yükümlülüğü Çerçevesinde Darfur Krizi

4.1. İnsancıl Müdahale Kavramı ve Koruma Yükümlülüğü

Soğuk Savaş dönemi öncesi ve sırasında, insan haklarına yapılan tüm müdahaleler devlet egemenliği çatısı altında değerlendirilmekteydi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından yeniden yapılanmaya giren uluslararası sistem ise oluşturulması planlanan yeni düzende, insan hakları ihlalleri ve müdahalelerini devlet egemenliği başlığı altından alarak uluslararası gündeme taşımıştır. Tam olarak 1990’lı yılları işaret eden bu dönemde, konunun uluslararası politikaya taşınmasının ardından, insan haklarına yapılan müdahalelere uluslarararası toplumun nasıl tepki vermesi gerektiğine dair soru işaretleri ortaya çıkmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan “insancıl müdahale” kavramı ise şu şekilde tanımlanmaktadır: İnsan haklarının ağır ve tekrar eden ihlallerine maruz kalan halkı korumak amacıyla, üçüncü devletlerin silahlı güç kullanarak olaya müdahale etmesidir. Ancak bu müdahalenin, devlet egemenliği ile ilişkisi, Annan’ın “Eğer insancıl müdahale egemenliğe karşı kabul edilemez bir saldırı ise, bir Ruanda’ya, bir Srebrenica’ya, insan haklarının ağır ve sistematik ihlallerine nasıl karşılık vermeliyiz?” sorusuyla ortaya koymakta ve “koruma yükümlülüğü’’ de bu soruya cevap aramaktadır (Keskin, 2009, s.70).

Uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülebilmesi ve insan haklarının korunması üzerine kurulan ve dayanağı BM Güvenlik Konseyi olan “koruma yükümlülüğü”, sırasıyla üç ana sorumluluktan oluşmaktadır. BM’nin devlet egemenliği noktasındaki hassasiyeti burada da dikkate alınmış, uluslararası toplumun yalnızca ilgili devlet koruma sağla(ya)madığında müdahale edebileceği belirtilmiş ve bu üç ana sorumluluk kısaca şöyle açıklanmıştır:

  1. Önleme Sorumluluğu: İnsan haklarına aykırı herhangi bir problemde çatışma halinin önlenmesi ve sorunun çözümü ilk etapta devletin kendi görevi olup, durdurulamadığı takdirde uluslararası düzen için tehlike yarattığından, görev uluslararası topluma devredilmektedir.
  2. Harekete Geçme Sorumluluğu: Önleme sorumluluğu genellikle tam anlamıyla yerine getirilemeyip sorunun çözümü olamadığı için yine aynı sırayla çatışmaya bir takım yaptırımlar ile tepki gösterebilir. Başta askeri olmayan güçlü yaptırımlar, yetersiz kalması durumunda ise gerekirse askeri müdahaleler bu sorumluluğun çizgisidir. ICISS raporuna göre ise müdahale, iki sınır doğrultusunda yapılmalıdır: geniş çaplı insan kaybı ve yapılan/planlanan etnik temizlik.
  3. Yeniden İnşa Etme; Yapılan müdahalelerin ardından taraflar arası barışın sağlanmasıyla BM ve taraflar, problemin yaşandığı bölgede yıkılan sivil otoriteyi yeniden inşa etmekle yükümlüdür (RtoP, 2001, s. 64-66).

“Koruma Sorumluluğu Raporu’na göre müdahale için doğru kabul edilecek otorite, sırasıyla BMGK, BM Genel Kurulu, bölgesel örgütler ve ad hoc devletler veya devlet gruplarıydı’’ (Evans ve Sahnoun, 2002: 106; RtoP, 53-5). Ancak, Dünya Zirvesi görüşmelerinden çıkan sonuçta bu hali kabul görmedi ve BM çizgisi dışına çıkılmayarak otorite yalnızca BMGK olarak belirlenmiş ve gereken durumlarda Genel Kurul’un da sorumlulukları takip edileceği belirtilmiştir. Ancak BMGK’de karar sağlanamazsa ne olacağı konusu hala gizemini korumaktadır.

4.2. Darfur Krizi ve Koruma Yükümlülüğünün İşle(yeme)mesi

2001 yılı Aralık ayında yayınlanan ICISS raporunun ardından, koruma yükümlülüğünün uluslararası toplum tarafından ilk kez gözlemlendiği ve raporun ilk pratik sınavı olacağı olay Darfur Krizi olmuştur. Raporun eksiklikleri ve bu sorumluluğun bir araç mı yoksa gerçekten insani bir müdahale mi olduğu hala tartışılmaktadır.

4.2.1. Sudan Yükümlülüğü

Darfur bölgesinin iki farklı etnik yapıya ev sahipliği yapması ve etnik yapıların da kendi aralarında gruplaşması, yıllar boyunca ayrımcı politikalar yürütülmesine ve şiddetli çatışmalara neden olmuştur. Çatışmanın dayanağı çok eski olsa da güncel kriz, muhalif grupların Sudan hükümetine saldırmasıyla başlamıştır. SKH/O, AEH ile kıyaslandığında askeri güç olarak daha ön plandadır. Fakat bünyesinde farklı etnik yapılar barındırıyor oluşu gücünü bölmektedir. Bu iki muhalif grupta, SKH/O etnik gruplara dayalıyken; AEH ise Sudan İslami Hareketi ile bağlantılıdır.

Saldırıların başlamasının hemen ardından, hükümet destekli Cancavid militanları ve Sudan askeri güçleri saldırıya karşılık vermiş ve bu sırada yürüttükleri operasyonlarda kitlesel infazlar, tecavüz ve diğer cinsel şiddet olayları, yağmalama, sivillere yönelik saldırılar, tarlaların ve köylerin yakılması ve sivillere yönelik olarak sistematik şiddet kullanmışlardır (Özbayın, 2020, s. 118-120). Hükümet ise, ayrım yapmaksızın hava saldırıları düzenlemiş ve büyük katliamlara sebep olmuştur. Human Rights Watch tarafından hazırlanan raporda da, hükümetin savaşı önlemek bir yana Cancavidlerin yürüttüğü etnik temizlk saldırılarına da destek olduğu ortaya konmuştur. Son olarak, 2005 yılındaki anlaşmanın şartlarında Cancavidlere 6 kez silahsızlanma çağrısı yapılmasına rağmen Sudan hükümeti bu konuda herhangi bir çalışma yürütmemiş ve HRW raporunda ortaya konan sonuçları bir nevi kanıtlamıştır.

4.2.2. Uluslararası Toplum Yükümlülüğü

Sudan hükümetinin tutumu, ülkesi ve kendi ırkının çıkarları doğrultusunda acımasız bir rejim için anlaşılabilir. Ancak bu, durumun bir vahşet ve uluslararası sistemde bir suç olduğunu değiştirmiyor. Yine de uluslararası toplumun bu konudaki başarısızlığını örtmek için kullanabileceği herhangi bir mazereti bulunmamaktadır. 

ICISS raporundaki 6 maddelik sınırlamaya bakıldığında, Darfur krizinin bu sınırlar içinde kaldığı ortadadır. Olayın asıl trajik noktası ise, Uluslararası Kriz Grubu, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve New York Times’dan Nick Kristof ve BM Genel Sekreteri’nin soykırımın önlenmesi özel Danışmanı Juan Mendez gibi diğer kişilerin çalışmaları sayesinde, bu zulümlerin hepsi çok iyi belgelenmiş ve kamuoyuna duyurulmuştur (GRONO, 2006, s. 625-626). Ancak buna rağmen, Darfur bölgesine müdahale etmek için, dünya liderlerleri ve uluslararası yapılanmalar yeterince çabalamamışlardır.

Darfur’da uluslararası ana aktör, bölgesel örgüt olan Afrika Birliği olmuştur. Olayların büyümemesi adına üçüncü bir müdahalenin gerektiği açıktır ve bu doğrultuda Afrika Birliği ile birlikte NATO ve BM de müdahalelerde bulunmuştur. Özellikle 2003 yılı itibariyle tam manasıyla kan gölüne dönen Darfur’a, Afrika Birliği (AU) müdahale için kolları sıvamış ve 2004 yılında 60–80 kişilik gözlemci ve 300 kişilik koruma gücü yerleştirme önerisini kabul ettirmiştir. Ancak çok vakit geçmeden bu gücün yetersiz olduğu belirlenmiş ve AU ve sudan tarafları ile görüşmeler başlatılmıştır. Çok geçmeden, 2341’i askeri olmak üzere 3320 personelden oluşan yeni bir güç oluşturulmuş ve sınırlar tehdit altında olan sivilleri, kaynakları ve imkanları korumak olarak belirlenmiştir. AU’nun tutumu, uluslararası toplum tarafından destek görse de, genel anlamıyla gücünün yetersiz kaldığı çok açıktır. Kaldı ki koruması gereken yalnızca siviller de değildir.

BM’nin buradaki ilk kararı ise, olaylar 2000 yılından beri devam etmesine rağmen, 2004 yılında olmuş, AU çalışmalarını onaylamış ve Cancavidlerin silahsızlandırılması ve yargılanması için Sudan hükümetine yaptırımlar uygulamıştır. Devamında ise 10000 kişilik Sudan BM Misyonu’nu kurmuş ve AU ile ortak çalışmalar yürütmesini istemiş ve Cancavidler konusunda geri adım atılmadığını fark edince müdahale kararı almıştır.

AU, 2006 yılında bir barış antlaşması sağlamasına rağmen bu antlaşma isyancı gruplar arasında ortak bir payda oluşturamamıştır. Bunun sebebi de Sudan Hükümeti’ne silahsızlanma konusunda inanmamaları ve yönetimde söz hakkı verilmemesidir.

2006 yılında, artık daha fazla gücünün yetmeyeceğini belirten AU, bunun üzerine NATO’dan destek istemiş ve buna göre BMGK, 22000 kişilik bir güç oluşturulmasına ve bu gücün AU’nun yerini almasına karar vermiştir. Ancak bunu Sudan’ın onayına bağlamıştır. Sudan ise, gücün Afrikalı karakterinin korunacağı sözlerine rağmen devlet egemenliği ilkesini göstererek bu gücün yerleştirilmesini kesinlikle reddetmiştir (Udombana, 2007, s. 98).

2007 yılına geldiğimizde BM/AU görüşmeleri yeniden başlamış ve bu dönemde karma bir güç (UNAMIS) oluşturulma kararı alınmıştır. Bunun üzerine bu karar uluslararası barışı tehdit olarak nitelendirilip Darfur’a direkt olarak müdahale olarak kararlaştırılmıştır. Üç aşamalı bir yerleştirme planı olan gücün, ilk 12 aylık süreçte birinci adımının tamamlanması ve alt düzeyde çalışması beklenmiştir. Yerleşme tamamlandığında AMIS ile birlikte toplamda 20000 asker, 6000 polis ve güçlü bir sivil topluluk oluşturulması hedeflenmiştir. Güç oluşumu için Afrikalı kimliğin korunması şartı aranmış ve Afrika dışı her katılım için tarafların onayı şartı konmuştur.

Ancak gücün başarılı olamayacağı maalesef 2008 yılında çıkan kararla belli olacaktır. Oluşturulan kararda, yollanan gücün korunması için ek güç talep edilmiş, Darfur’un hala uluslararası barışı tehdit ettiği belirtilmiştir.

Müdahale çıkmazı bu durumdayken, BMGK; Eylül 2004’te, yaşananların hukuki çalışmalarını başlatmak için bir Soruşturma Komisyonu oluşturmuş ve bölgede araştırmalar yapmak için görevlendirmiştir. Görevlendirilen komisyon, bölgedeki katliamların soykırım amacı taşımadığını ancak soykırım kadar büyük bir vahşet ve savaş suçu yaşandığını belirtmiş; “hükümet güçleri ve milislerin tüm Darfur’da sivillerin öldürülmesi, işkence, kaybolma, köylerin yıkılması, tecavüz ve diğer cinsel suçlar, yağma ve yerinden etme de dâhil olmak üzere sivil ayrımı gözetmeden saldırdıkları” sonucuna varmıştır (Report of the International Commission of Inquiry on Darfur to the United Nations Secretary-General, s. 3) .Bunun sonucunda olayın Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne iletilmesi tavsiye edilmiştir.

Aynı yıl nisanda, BM İnsan Hakları Komisyonu da Darfur’a soruşturma yapması için bir komisyon yollamış ve hazırlanan raporda, insan haklarının ve insancıl hukukun temel ilkelerinin çiğnendiği ve bundan Sudan silahlı kuvvetlerinin ve Cancavidlerin sorumlu olduğu belirtilmiştir (Slim, 2004, s. 817). Ancak, rapor içeriği basına sızdırılmış ve bunun üzerine yalnızca basit bir kınama kararı çıkarttırılmıştır. BMGK görüşmelerinde de devletlerin tutumu şu şekilde olmuştur: Çin, Rusya ve Pakistan, Darfur’da yaşanan sorunun bir soykırım suçu oluşturmayacağını belirtirken; Fransa, ABD, İngiltere ise komisyon raporunu göstererek Sudan’ın egemenliğini reddetmiştir.

Uluslararası Soruşturma Komisyonun hazırladığı rapor üzerine BMGK’de yapılan konsey sonucuyla Darfur, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiş ve UCM, 2005 yılında soruşturmayı başlatmıştır. Sudan Hükümeti’nin çıkardığı sorun ve engellere rağmen, UCM bir rapor hazırlamış ve bunu BMGK’ye yollamıştır. Savcı hazırlanan raporda, Darfur’daki katliamları, mübadele sırasındaki işkenceleri, ölümleri, tecavüzleri ve yapılan yağmaları ortaya koymuştur. Bunun sonucunda, 27 Şubat 2007 hükümet ve Cancavid görevlilerinin bir kısmı hakkında tutuklama talep edilmiştir ve 5 Mayıs itibariyle de karar çıkartılmış ve tutuklama gerçekleştirilmiştir.

Ancak yine de, müdahale konusunda gözle görülür ve başarıya ulaşacak hiçbir hamle yapılmaması, BM ve Koruma Yükümlülüğü’nün uygulanması konusunda eksiklikler olduğunu tüm dünyaya kanıtlanmış ve BM bir kez daha uluslararası müdahalede yetersiz kalmıştır. Devlet egemenliği ilkesi, maalesef üretilen çözümler konusunda BM’nin ayağına ket vurmuş, çıkarılan kararların sürekli engellere takılmasına sebep olmuştur.

5. Sonuç

Afrika ülkeleri hem sahip olduğu yüzlerce farklı etnik grup hem de kabileler şeklinde ayrılan toplum yapısıyla hiçbir zaman tam olarak bir bütünlük sağlayamamıştır. Sudan bu açıdan önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bağımsızlığını kazandıktan sonra dahi ülkesel bir bütünlük ve istikrar kazanamamıştır. Bunun en acı göstergesi şüphesiz Darfur’da yaşanan çatışmalardır.

Coğrafi yapısından kaynaklı ekonomik imkanların kısıtlılığı, hükümetlerin ilgisizliği ve yetersizliği, doğal kaynakların sebep olduğu kabileler arası mücadele, nüfusun hızla artışı, Güney Sudan’da yıllardır süren ayaklanmalar ve Çad sınırındaki savaş bir araya gelerek Darfur’u çıkmaza sokmuştur. Geçmişten beri devam eden göçebe Araplar ve yerleşik Afrikalı kabileler arasında çıkan genellikle temeli ekonomik olan küçük anlaşmazlıklar, 1990’larda devletin başına geçen Ömer Hasan El Beşir tarafından izlenen politikalar, bu çatışmaların şiddetini daha da tırmandırmıştır. Bu politikalar yüzyıllarca bir arada yaşamış ve neredeyse kendi etnik kimliklerini unutan kabilelerin arasındaki küçük sorunları yine kendi içlerinde çözdükleri bir dönemden, şiddetli çatışmaların yaşandığı, binlerce insanın hayatını kaybettiği bir sürece sürüklemiştir. Kimileri Darfur Krizi’nin etnik ve dini temelli olduğunu savunur. Ancak bu savı benimsemek yıllarca bu bölgedeki şartları ve yaşanılanları göz ardı etmek olur. Bölgeye ve bölge halkına gereken önemin verilmemesi nedeniyle küçük sayılabilecek sorunların, 21. yüzyıl başlarında karşımıza büyük bir Darfur Sorunu’nun çıkmasına yol açmıştır.

Hükümet tarafından ihmal edildiklerini düşünen Darfurlular, hükümetin Arapları desteklemesi nedeniyle kendi haklarını savunmak ve imtiyazlar elde etmek için birleşip hükümete karşı isyanlara başlamışlardır. 2003 yılından itibaren artan ve yoğun bir biçimde kendini gösteren çatışmalar uluslararası bir boyut kazanmıştır. Çatışma süreci boyunca hem iç destek, hem dış destek alan örgütler, anlaşmalara kolay kolay yanaşmamışlardır. İsyancıların öncelik hedefleri askeriyeye zarar vermek ve hükümetin ellerindeki mühimmatı azaltmak olmuştur. Sudan Kurtuluş Hareketi/Ordusu içerisinde olan iki liderin ise bir süre sonra değişen tutumları çatışmanın sürecini olumsuz etkilemiş, çözüm yolları kapatılmıştır. Minni Minavi’nin ilk önce Darfur Barış Antlaşması’na katılıp daha sonra anlaşmadan çekilip çatışmaya kaldığı yerden devam edeceğini belirtmesi ekstradan bir sorun olmuştur. Adalet ve Eşitlik Hareketi, Doha Barış Antlaşması’na katılırken Sudan Kurtuluş Hareketi/ Ordusu yanaşmamıştır. Hükümetin, Arap kabileleri silahlandırarak isyancılara karşı kullanması, halkın ayrımcılık yapıldığı düşüncesini doğrulamıştır. Cancavidlerin çatışma sürecinde değişen tutumu krizde yaşanan kayıpların sayısını arttırmaya sebep olmuş, verimli topraklar üzerindeki istekleri ile halka zulüm etmişlerdir. Kaçabilen insanlar Çad’a sığınmış ve Çad bu süreçte Sudan Hükümeti’nden yana bir tavır sergilemiştir. Donörler Konferansı ise büyük devletlerin katılım sağladığı halde beklenildiği gibi yardım yapmamaları üzerine, ülkenin zararlarını gidermek ve kalkınması hayal kırıklığından öteye gidememiştir.

Tüm bu görüşmelerden ziyade, BM’nin uluslararası barış tehditlerinde ve insan haklarına yapılan ağır ihlallere karşı müdahale amacıyla aldığı kararlar ve ortaya koyduğu tutumlar, pratikte bir türlü başarı sağlayamamıştır. Darfur olaylarının, uluslararası boyutlara taşınması için çok geç kalınmış, uluslararası toplumun müdahaleleri çok çekimser kalmıştır. Medya ve BM Komisyonları üzerine düşenleri yapmasına rağmen büyük liderlerin Afrika olaylarına dahil olmakta çekimser kaldığını anlamak zor değildir. 2003 yılı itibariyle korkunç bir boyut kazanan Darfur çatışmalarına, BM’nin oluşturduğu insancıl müdahale çatısı altındaki ilk müdahale Afrika Birliği’nden gelmiştir. BM ve uluslararası toplum tarafından oldukça destek gören Afrika Birliği, bu bölgede elinden gelen her şeyi yapmış ancak yeterli olamamış ve destek güç beklentisine girmiştir. BM bu noktadan sonra, daha büyük askeri müdahalelerde bulunmak için çalışmalar başlatmak zorunda kalmış ama her nasılsa, sivil halkın katili sayılacak Sudan Hükümeti’nin engellerine takılmıştır. Devlet egemenliği sınırı çerçevesinde BM tarafından alınan bir çok askeri yaptırım kararını savuşturmayı başaran Sudan Hükümeti, halkını katleden militer güçlere desteğini esirgememiştir. Bölgede görevli komisyonların hazırlandığı raporlarda her şey ortada olmasına rağmen, koruma yükümlülüğü çerçevesinde alınabilecek kararlar ve durum değerlendirmeleri sonrası devletlerin tutumları Darfur’da yaşanan çatışmaları durdurmaya yetmemiş ve maalesef bölge, kaderine terk edilmiştir. Darfur’da beklenilen yardımlar yapılmamış, yapılan yardımlar sadece bir kısmı için yeterli olmuştur. Bölgede yaşayan masum insanların hayatlarını kaybetmelerine sebep olan bu durum için yeterince çabalanmamıştır.

İlknur DEMİRCAN

Feyza ERPOLAT

Damla ÇELİK

Uluslararası Örgütler Staj Programı

KAYNAKÇA

Acar, İ. (2010). Küresel ve bölgesel ilişkiler zemininde Darfur sorunu. (Yayınlanmış yüksek lisans tezi). Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Arpa, E. (2013). Afrika satrancında Sudan (Hatıralar/İzlenimler), Ankara: Meneviş Yayınları. 

Bayram, M. (2013). Darfur Sorunu’nun uluslararası boyuta taşınmasında küresel enerji politikalarının rolü. (Yayımlanmış yüksek lisans tezi). Ahi Evran Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Kırşehir.

Bayram, M. (2014). Yerel ve küresel boyutlarıyla Darfur sorunu. İ. Ermağan (Ed.), Dünya Siyasetinde Afrika 1 içinde, Ankara: Nobel Kitap.

Bates, R. H. (1983). Essays on the political economy of rural Africa. UK: Cambridge University Press.

Dalar, M. (2013). Tarihsel ve siyasal boyutuyla Darfur: Çatışma, insani kriz, uluslararası müdahale ve barış şansı, Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi –IMPR.

Darfur’da en az 300 bin kişi öldü. (https://www.dw.com/tr/darfurda-en-az-300-bin-ki%C5%9Fi-%C3%B6ld%C3%BC/a-3287421), Erişim Tarihi (24.02.2021).

Doğan, Ç. (2019). İç dinamikler ve uluslararası bağlamda darfur sorunu. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi.) İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya.

Evans, G. ve Sahnoun, M. (2002). The Responsibility to Protect. Foreign Affairs, 81(6).

Flint, J., De Waal, A. (2005). Darfur: A short history of a long war. London and New York: Zed Books.

Güneysu, G. (2014). Darfur: Deri renginin yarattığı trajedi, Çakmak C., Çolak F. G., Güneysu G. (Der.) 20. Yüzyılda Soykırım ve Etnik Temizlik içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Grono, N. (2006). Darfur: The international community’s failure to protect. African Affairs, 105(421).

Khalid, Mansour, (2009). Darfur: A problem within a wider problem. In S. M. Hassan and C. E. Ray (Eds.), Darfur and the crisis of governance in Sudan: A critical reader, Ithaca, New York: Cornell University Press.

Keskin, F. (2009). Darfur: Koruma yükümlülüğü ve insancıl müdahale kavramları çerçevesinde bir inceleme, Uluslararası İlişkiler, 6(21).

Mamdani, M. (2009). Saviors and survivors: Darfur, politics, and the war on terror. New York: Pantheon Books.

Mazrui, A. (2008). Conflict in Africa: An overview. A. Nhema and P. Zeleza (Eds.). The roots of African conflicts: The causes & costs içinde. Oxford: James Jurrey.

Mustafa K., M. (2014). Darfur Sorunu’nun Sudan’ın iç güvenliğine etkisi. (Yayınlanmış yüksek lisans tezi). Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Uluslararası Güvenlik Anabilim Dalı, Ankara.

Okur, İ. (2009). Afrika zengin ama yoksul. 10. Baskı. Bursa: Okursoy Kitapları.

Özbayın, M. (2020). Birleşmiş Milletler’in barışı koruma misyonu: Sudan örneği. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.

 Özmen, E. (2008). Sudan’ın Darfur bölgesi sorunu, Beykent Üniversitesi, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 1(1).

Prunier, G. (2008). Darfur: A 21st century genocide. Ithaca, New York: Cornell University Press.

Report of the International Commission of Inquiry on Darfur to the United Nations Secretary-General, Pursuant to Security Counci Resolution 1564 (2004) of 18 September 2004, Annex to Letter dated 31 January 2005 from the Secretary-General addressed to the President of the Security Council, 1 February 2005. http://www.un.org/News/dh/sudan/com_inq_darfur.pdf (Erişim Tarihi 23 Şubat 2021)

Slim, H. (2004). Dithering over Darfur? A Preliminary Review of the International Response. International Affairs, 80(5).

Udombana, Nsongurua J. (2007), Still Playing Dice with Lives: Darfur and Security Council Resolution 1706. Third World Quarterly, 28(1).

Wall, A. (2007). Darfur and the failure of the responsibility to protect. International Affairs, 83(6).

Waal, A. (2005). Who are the Darfurians? Arab and African Identities, violence and external engagement. African Affairs, 104(415).

Yılmaz, M. (2006). Third-Party Intervention in International Conflicts: Peacekeeping and Peacemaking in the Post-Cold War Era. Uluslararası İlişkiler, 3(11)

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...