Suriye, Ermenistan mı Oluyor?

Türklerin kurduğu en büyük cihan devleti olan ve yaklaşık yüz yıl önce yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgede ve hatta tüm dünyada yerini alan emperyalist devletler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kontrol altında tutmak, yeniden büyük güç olma hayalleri kurmasını engellemek için özellikle bölgede ve Osmanlı coğrafyası üzerinde yaşayan halklar arasında yapay düşmanlıklar oluşturdular. Bununla yetinmeyip pek çok millete, devlete hatta Osmanlı’nın varisi bizlere Osmanlı korkusu ve düşmanlığı aşıladılar.

Uzunca yıllar birlikte yaşamalarına rağmen ve 19.yy başlarına kadar Osmanlı imparatorluğuna sadakati ifade eden “millet-i sadıka” ile anılan Ermeniler ise kışkırtmalar sonucu ihanete teşvik edilerek Osmanlı’dan koparılmıştır. Bu sayede Türklerle Türkî devletleri arasına set çekilmiş, Ermeniler ve Türkler, yüzyıllardır aşamadıkları problemlerle baş başa bırakılmıştır. Bu iki ülke kaybederken 1. Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkmanın meyvelerini toplayan başta İngiltere ve Fransa olmak üzere zamanın süper güçleri, Ortadoğu’da haritaları, doğal sınırları hiç dikkat etmeksizin, çıkarlarına göre masa üstünde çizmişlerdir. İleride onların çıkarlarını tehlikeye atabilecek imparatorluk yani Osmanlı ve diğer bölgesel sayılabilecek güçler, içerden de destek alınarak, lime lime parçalanarak etkisiz hale getirilmiştir. Öyle ki Osmanlı cephede kazandığı savaşı bile masada kaybetmiştir. Bununla da yetinmeyen emperyalist güçler parçalara böldükleri toprakların tekrar bir araya gelmemesi için de haliyle suni düşmanlıklar üretmişler, geride itilaflı sınırlar ve kukla liderler bırakmışlar, Ortadoğu’nun kaynaklarını sömürmüşlerdir. Bu sömürü halen devam etmektedir ve kesintisiz olarak devam etmesi için de bildikleri her argümanı sahaya sürmektedirler.

Yüzyıldır işleyen çark Arap baharıyla beraber tehlikeye girmiş Ortadoğu’nun otoriter rejimleri tek tek sarsılmaya başlamıştır. Arap coğrafyasındaki halk uyanışı bugünün süper güçlerinin (Amerika ve Avrupa’nın), uykularını kaçırsa da savundukları değerlere (demokrasi-özgürlük) ters düşmemek için Arap baharını destekliyormuş gibi görünmektedirler. Üstelik dikta rejimlerine karşı halkın yanında olduklarını beyan etmelerine rağmen Libya dışında fiili olarak harekete de geçmemişlerdir. Mısır’da ise halk hareketleri başlayıp Mübarek rejimine karşı sivil darbe gerçekleşince Amerika ve Avrupa’nın bölgedeki çıkarları ve bu çıkarları koruyan, İsrail’in sonu görünmeye başlanmıştır. Mısır’daki yeni yönetimle işbirliği yapma yolları aradılarsa da Müslüman kardeşler teşkilatı (İhvan) tutumunda ısrar edince askeri darbe planları yapılmaya başlanmış ve maalesef 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’daki Arap baharını sonbahara çevirecek askeri darbe gerçekleşmiştir.

Türkiye insanı ise bu durumda tutarlı tavrını sürdürerek Libya’da, Tunus’ta, Suriye’de halktan yana, demokrasiden yana olan desteğini açık şekilde ortaya koydu. Bununla birlikte gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta ise şuydu: demokrasi ve uluslararası düzenin savunucusu olduğunu iddia eden Amerika ve Avrupa’nın gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. Ne demokrasi ne de ölen yüz binlerce masum insanın kanı, başta Amerika olmak üzere batı dünyasının çıkarları yanında önemsizdi. Amerika’yı Amerika, Avrupa’yı Avrupa yapan da aslında buydu eğer dünyada demokrasi her yerde olsaydı bugün çekim merkezi olan Avrupa’nın ve Amerika’nın bir değeri kalmazdı! Türkiye bu oynanan oyuna dur diyebilecek gerçek güce sahip değil ama tarihin, insanlık onurunun, vicdanın, aklın ve dahasının verdiği sorumluluktan da kaçması mümkün değildir. Bu adaletsiz düzene Türkiye dur diyemese de batı dünyasının Arap halkları nezdinde güvenilir olmadığını, onların adalet ve demokrasiyi ulusal çıkarlarını korumak için bir araç olarak kullandığını, çıkarları olmadığında ölen binlerce insanın hatta milyonların onlar için bir şey ifade etmeyeceğini acı bir şekilde Arap “milletlerine” göstermiştir.

Gel gelelim Suriye’ye. Çok değil iki yıl öncesine kadar Suriye ile çok iyi ilişkilerimiz varken bugün ne oldu da Suriye’yle düşman olduk, onun terörist(!) dediklerini destekler olduk? Cevap aslında çok basit. Türkiye’nin tarihten gelen sorumluluğunu yerine getirmesi için Ortadoğu’daki kukla liderlerin devrilmesi ve demokratik yeni yönetimlerin oluşturulması lazım. Bunlar olmadan ne Türkiye küresel güç olabilir ne Arap baharı tam anlamıyla gerçekleşmiş sayılabilir.

Peki, İran’a ne oluyor da Mısır’da halktan yana tavır alırken Suriye’deki baas rejimine can simidi oluyor? İran olaylara her zaman olduğu gibi çıkar eksenli ve bu doğrultuda da mezhep temelli yaklaşmakta. Eğer Suriye’de Esad kazanırsa Türkiye yani Sünni bloğun önü kesilecek, muhalifler kazanırsa varlığı dahi tehlikeye gireceğinden İran, Suriye’deki rejimi sonuna kadar destekleyecektir. Peki, Rusya’nın Esad’ı desteklemesine ne demeli? Hatırlarsak tarih derslerinde bizlere öğretilen Rusya’nın sıcak denizlere inme hedefi bugün de aynen geçerli. Rusya’nın Akdeniz’de bayrak gösterebilmesi için Suriye çok önemli. Haliyle bölgeyi ne Amerika’ya ne Avrupa’ya ne de Türkiye’ye kaptırmak istiyor. Rusya’ya belli tavizler verilerek belki bu inadından vazgeçirilebilir ama İran asla Esad ısrarından vazgeçmeyecektir. Peki, muhalefeti desteklediğini beyan eden Amerika ve Avrupa neden fiili harekete geçmiyor, muhaliflere gerekli ve yeterli yardımı temin etmiyorlar? İşte bütün mesele de burada çözülüyor. Suriye’de Esad’a karşı savaşan 700’ü aşkın örgüt mevcut. Esad sonrasında iktidara kimin veya kimlerin geçeceği meçhul. Suriye’yi Çin, Rusya ve İran’dan kurtarayım derken Türkiye’ye kaptırmak istemiyorlar. Suriye krizini kullanıp Türkiye’nin Ortadoğu’daki itibarını kırmaya çalışıyorlar. En önemlisi yeni bir Ermenistan oluşturup Türkiye’nin bölgede hâkimiyet kurmasını engellemek için Ortadoğu ve diğer bölge ülkeleriyle Türkiye arasına duvar örmeye çalışıyorlar.

Halktan destek alamayan hiçbir rejim ayakta duramaz. Bu yüzden Türkiye’nin fazla bir seçeneği olmadan uyguladığı insani dış politika elinde sonunda başarıya ulaşacak ve tarih tekerrür edecektir. Kandan beslenen yönetimler artık uyanan Ortadoğu halkı karşısında meşruluğunu kaybetmiştir. Baskı rejimlerinin arkasındaki güçler de enin de sonunda bunu kabul etmek zorunda kalacaklardır. Ortadoğu’daki bu kanlı süreç olumsuz görülmekle beraber aslında emperyalist düzenin yıkılmaya başladığını göstermekte ve güzel günleri müjdelemektedir. Tıpkı doğum sancısı gibi…

Ahmet İSLAM

Sosyal Medyada Paylaş

1 COMMENT

  1. ahmet bey yazınızı büyük bir zevkle okudum ancak ümmetci düşünce esaretiyle kaleme alınmış bir makale…bir sonraki makalenizi daha objektiif ve global bakış açısı yazmanız dileğiyle…başarılarınızın devamını diliyorum…beytullah İMAMOĞLU

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...