Arap Baharı’na Dair Çıkarımlar

Neden Arap Baharı? İsimlendirirken kullandığımız tercihler, süje olarak ideolojik varlığımızla oluşturduğumuz düzlemi de ele verir. İçinde yaşadığımız evrenden bağımsız birer varlıkmışız gibi değerlendirmelerde bulunmamız çok doğaldır ki beklenemez. Eğer ki bir parçasıysanız düzenin, düşünceleriniz de bu minvalde şekillenir. Arap Baharı isimlendirmesinde de benzer bir durum söz konusu. Neden Arap Baharı? Neden İslam Baharı değil?

Hâlbuki İran’da 2009 yılında gerçekleştirilen seçimlerde ortaya çıkan tablo, bizlere İran’ın da sosyo-politik bir istikrarsızlığa gayet yakın olduğunu kanıtlamıştı. Devlet birimleri ancak sert güç unsurlarını devreye sokarak statükoyu koruyabilmiş ve olası “devrimin” önünü tıkamıştı. Zaten akabinde rejim kendisini yeniden üretti ve muhaliflerin önemli bir bölümü “devrim” hapishanelerinde ömür çürütmeye başladı. Yani Farisi bir toplumdan bahsediyoruz değil mi? Arap değil. Aynı zamanda da müslüman. İran’da yaşananlarla Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte yaşananların en belirgin farkı, iktidardaki figürlerin değişimi oldu. Gayet basit. Ahmedinecad yerinde, Musavi içeride. Vitrin aynı, iktidar güçleri tastamam yerlerinde. Tam tersi de olabilirdi…

Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte en belirgin korkunun, demokratikleşen coğrafyanın üreteceği İslami potansiyel olduğu konuşuluyor sıklıkla. Bu tabii ki terörizmi otomatik bir biçimde üreten İslam’ın da ön kabulünü gerektiriyor. Bütün bir coğrafyanın terörist olmasından bahsediyorlar aslında, biz iyimseriz. Gariptir ki kimse Arap milliyetçiliğinden dem vurmuyor. Soğuk Savaş boyunca dert olan sanki İslam radikalizmiymiş gibi…

Arap milliyetçiliğinin tekrardan ortaya çıkması için uygun konjonktür olmadığı, temel tasavvur noktası sanırım. Pek de haksız sayılmaz. Arap milliyetçiliği dönemin sömürge karşıtı bilinciyle kendisini var edebilmişti. 1950’lerin hızla dekolonize olan dünyasıyla günümüz dünyasının jeopolitik konumu farklı. Arap milliyetçiliğinin bir başka virajı da zaten bugün Arap Baharı olarak adlandırdığımız süreçte gizli. Arap Baharı ile görevlerinden uzaklaştırılan yönetici elit, Arap milliyetçiliğini temsil ettiğine inanılan kesimdi. Daha erken bir tarih olarak 1967’deki Yom Kippur şoku, aslında bu sömürge karşıtı milliyetçilik türünün başarısızlığını tescillemişti lakin ömrü vefa etti ve bugünlere dek ulaşabildi. Bunun için öncelikle Soğuk Savaş’ın bitmesi gerekliydi sanırım.

Bugün gelinen nokta itibariyle Arap Baharı’nı demokratikleşme hareketlerinden ibaret saymak ve biricik beklenti olarak İslam referanslı yönetim sistemlerinin hayat bulacağına inanmak çok da gerçekçi değil kanaatimce. İlk olarak Arap Baharı saltanatları devirmek noktasında işlevselleşti fakat henüz nasıl bir rota çizeceği net değil. Bu bile başarıdır Arap tarihinde lakin temkinli olmak da fayda var. İkincisi bu potansiyel demokratikleşmeden salt İslami yönelimli hareketlerin çıkmasını beklemek de gerçekçi değil. 1967, Arap tarihinde yenilmişliğin simgesiydi. Döneminin önemli Arap liderleri sosyalizm sosuna buladıkları milliyetçiliği söylem edinmişlerdi. Kısacası 1967, bu tipolojideki liderlerin üstü örtük sonu olmuştu. Günümüze döndüğümüzde İslami referansla hareket eden bir devlet, bir lider görebiliyor muyuz? Hemen aklımıza İran gelecektir. Fakat İran da daha ziyade Şiilik üzerinden kurguladığı söylemiyle Sünni dünyaya hitap etmekten oldukça uzaktır. İslamcılık, ideolojik olarak üzerine inşa edildiği temel Kuran’ı Kerim okumalarının ötesine geçtiği gün belki de konuşabiliriz olası etkilerini.

Günümüzde İran’ın İslami referanslarla bir dış politika yürüttüğünü ileri sürerken kullanacağınız argümanların her birini Fars milliyetçiliğinin çözümlemesi olarak da okuyabiliriz aslında. Ya da daha temel bir gerekçelendirme olarak Fars jeopolitiği. Ne kadar garip değil mi? Dünyayı edindiğimiz perspektiften okuyoruz. Objektif okuma yapabilen beri gelsin!

 

Ceyhun ÇİÇEKÇİ

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...