Asya Pasifik Havzasına Genel Bir Bakış

Modern çağların başlarından itibaren, Kuzey Atlantik kıyı ülkeleri uluslararası ilişkilerde dominant olmuşlardır. Portekiz, İspanya, Hollanda, İngiltere ve son zamanlarda ABD; son beş yüz yılda askeri ve ekonomik alanlarda öncü devletler haline gelmişlerdir. Son otuz yılda ise Asya Pasifik bölgesi hızlı bir endüstrileşme ile ticaret alanında liderliğe geçmiştir. Bu başarı global politik ve ekonomik ağırlığın Atlantik’ten Pasifik bölgesine geçmesini sağlamıştır. Bu gelişmeler ABD’li yetkililer, işadamları ve akademisyenlerin ilgisini bu bölgeye çekmiştir. Günümüzde ABD ve Asya Pasifik bölgesindeki karşılıklı ticaret yüzlerce milyar dolarlık seviyelere ulaşmıştır. Bu ticari başarı başta Çin, Japonya ve Tayvan olmak üzere bölge ülkelerine geniş döviz rezervleri kazandırmıştır ve bu ülkeler uluslararası alanda büyük yatırımcı konumuna geçmiştir.

Ekonomik ilişkilere ek olarak ABD’nin güvenlik çıkarları Asya Pasifikteki barış ve statükonun durumundan etkilenmektedir. ABD son 50 yılda bu bölgede üç büyük savaşta yer almıştır. Bunlar İkinci Dünya Savaşındaki Japonya Zaferi, Kore Savaşı ve Vietnam hezimetidir. ABD politikaları bölgedeki güç dengesini korumak üzerine kurulmuştur.

Asya Pasifik ülkeleri aynı zamanda politik ve ekonomik olarak liberalleşmişlerdir. Güney Kore, Tayvan, Tayland ve Filipinlerde otoriter rejimler yerini seçimlere bırakmışlardır. Çin, Vietnam ve Myanmar gibi otoriter rejimlerin sürdüğü ülkelerde ise ekonomik anlamda reformlar gerçekleştirilmiştir. Bölgeye yönelik ABD çıkarları ekonomik gelişmenin, kalkınmanın ve ideolojinin kapitalizm doğrultusunda olması yönündedir. ABD’nin bölgeye yönelik amaçlarını ekonomik entegrasyonu sağlamak, barışı korumak için yeni güvenlik yapılarının oluşturulması ve bölgede demokratikleşmenin artması ve devamlılığıdır.

Pasifik Havzası’nın Kapsamı ve Çeşitliliği

Pasifik havzası önemli çeşitliliğin ve karışıklıkların olduğu geniş bir coğrafyadır. Doğu kıyılarında ABD, Kanada ve Güney Amerika ülkeleri Kolombiya, Ekvator, Peru ve Şili bulunmaktadır. Batı bölgesinde Asya Pasifik ülkeleri dediğimiz Doğu Asya ve Okyanusya ülkeleri bulunmaktadır. Doğu Asya bölgesi Kuzeydoğu Asya ve Güneydoğu Asya bölgesinden oluşmaktadır. Kuzeydoğu Asya’da Çin, Güney ve Kuzey Kore ve Rusya’nın uzak doğu kısımları bulunmaktadır. Güneydoğu Asya’da ise Malezya, Tayland, Burma, Laos, Kamboçya ve takımada devletleri Filipinler, Singapur, Brunei, Papua Yeni Gine ve Endonezya bulunmaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda ise Okyanusya’nın iki ana devletidir. Bölgeyi incelediğimizde Kuzey Amerika, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda eski İngiliz kolonileridir. Genellikle beyaz göçmenlerden oluşmuşlardır. Bu İngiliz yapısından kalan birçok kültürel ve politik benzerlik bulunmaktadır. Tüm ülkeler İngilizce konuşan, Protestan yoğunluklu, çoğulcu demokrasiye sahip ve kapitalist ekonomisi olan ülkelerdir. Kuzeydoğu Asya ülkeleri dediğimiz Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Hong Kong kaynağını Çin’den alan kültürel mirası paylaşmaktadır. Kültürel yapıları ve sosyal düzen temelini Konfüçyünizmden alır. Bu ülkeler hızlı endüstrileşme ile bölgede en çok dikkat çeken ülkeler konumundadır. Bölgede bulunan komünist rejimle yönetilen Kuzey Kore ise bölgenin istisnası konumundadır. Diğer taraftan Güneydoğu Asya ülkeleri daha heterojen bir yapıya sahip olmakla birlikte bölgede Hint, İslam ve Batı etkileri gözükmektedir. Geniş azınlık gruplarının olmasına rağmen Güneydoğu Asya ülkelerinden Singapur ve Malezya ekonomik kalkınmasını sağlamakta başarılı olmuşlardır.

Doğu Asya dünyanın en dinamik bölgesi haline gelmiştir. Hızlı endüstrileşme ile birlikte bölge ülkeleri büyüme hızı ile dünyanın sayılı devletleri arasına girmiştir. Büyüme hızları ve ticari gelişmeler göstermektedir ki Doğu Asya, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ile arasındaki ekonomik boşluğu kapatmaktadır ve global ekonominin en önemli parçası haline gelmiştir. Doğu Asya’nın hızlı gelişimi küresel ekonominin seyrini değiştirmiştir. Hızlı gelişen ülkeler gelişmiş ülkeler ile rekabet edebilmektedir.

Pasifik Havzasındaki bu dönüşüm beraberinde önemli rol değişikliklerini de getirmiştir. ABD, Rusya gibi gelişmiş devletler bölgede nüfuzunu genişletme yolunda adımlar atarken, büyüyen ve gelişen Çin de bölgesel bir güç olmaktan çıkıp küresel bir aktör haline gelmiştir. Bu gelişmeler bölgeyi çok daha önemli kılmakla birlikte hâlihazırda çeşitli karışıklıkların olduğu bölgede dengeleri daha hassas hale getirmiştir.

 

Ahmet ATEŞ

Adnan Menderes Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans

Sosyal Medyada Paylaş

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Uluslararası Göç Dalgaları ve Kentsel Kalkınma: İstanbul Örneği

Bu yazıda, öncelikle Türkiye’nin göç ile kalkınma sürecinin anlaşılması ve kalkınmanın nasıl bir seyir izlediği, ardından İstanbul'un tarihsel süreç içerisinde dış göçler tarafından nasıl şekillendiği, 21. yüzyılın uluslararası en derin göç meselesi olan Suriyeli mülteci akınının etkisi vurgulanarak değerlendirilecektir.

Röportaj: Gülüm Özçelik ile Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Bağlamında Göç

Bu röportaj, Gülüm Özçelik ile Uluslararası Hukuk ve İnsan...

Göçün Feminenleşmesi: Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Kadın Göçmenler

Bu çalışma, göç deneyimi yaşayan kadınların toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan mağduriyetlerini ortaya çıkarmaya, bu kadınların göçlerinin nedenleri ve yöntemlerine, göç esnası ve sonrasında karşılaştıkları risklere ışık tutmaya çalışmaktadır. 

Suriye İç Savaşı Sonrası Yaşanan Göçün Terör Bağlamında AB’ye Etkileri

Bu yazıda AB kuruluşu ve gelişim süreci kısaca ele alındıktan sonra Suriye İç Savaşı’nın patlak vermesiyle başlayan süreç ve iç savaşın şiddetlendiği yıl olan 2015 ve sonrasında Avrupa ülkelerinde görülen terör olayları üzerinde durulacaktır. Aynı zamanda bu süreçte oluşan göç dalgalarının Avrupa’da aşırı sağın ve İslamofobinin yükselişi üzerindeki etkileri ele alınacaktır.