Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü: TÜSİAD Örneği

Özet

Bu çalışmada, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecindeki en büyük yardımcılarından olan, gerek iç politikada gerekse dış politikada üyelik için çaba gösteren TÜSİAD’ın kendisine, kuruluş amaçlarına ve en önemlisi; AB yolundaki faaliyetlerine bakılacak, bu faaliyetler incelenecek, ülkemizde ve faaliyette bulunduğu diğer ülkelerde politikaya olan etkilerine değinilecek ve bunları hangi metotlar ile, nasıl gerçekleştirdiğine odaklanılacaktır. Bu çalışmada, politika yapım sürecinde devlet dışı bir aktör olan TÜSİAD’ın AB üyelik sürecindeki etkisi araştırılmış ve günümüzde ulaştığı konuma nasıl geldiği ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: TÜSİAD, Avrupa Birliği (AB), Lobicilik, TÜSİAD’ın faaliyetleri

 

Giriş

Türkiye’nin Batı ile arasında uzun zamanlara dayanan tarihsel bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki, Avrupa Birliği’nin kurulması ile devam etmiş ve hız kazanmıştır. AB temelde ekonomik çıkarlı bir örgütlenme olsa da zamanla, siyasi, politik bir örgütlenmeye dönmüş ve üyesi bulunan ülkelere bu alanlarda avantaj sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti de bu avantajlardan yararlanmak için birliğe üye olmak adına faaliyetlerde bulunmuştur. AB’ye üyelik için faaliyette bulunan bir diğer aktör de, Türkiye’nin o dönemdeki önde gelen iş adamları tarafından kurulan TÜSİAD olmuştur.

TÜSİAD, 1971 yılında kurulmuş ve daha ilk yıllarından itibaren ortaya koyduğu faaliyetler ile AB üyeliği konusuna tanıdığı önceliği Türk ve Avrupa kamuoyuna göstermiştir. TÜSİAD’ın, kamuoyu ve politika yapım sürecindeki aktörler üzerinde etkinliğini her geçen gün arttırdığı görülmüş, etkin bir baskı grubuna dönüştüğü gözlemlenmiştir. Gerek üyesi olduğu Avrupa Sanayi ve İşveren Konfederasyonları Birliği (UNICE) sayesinde gerekse yurtiçi ve yurtdışındaki temsilcilikleri ile yürüttüğü faaliyetleri, AB sürecinde olumlu etkiler bırakmıştır. Çalışmamızın devamında AB’ye üyelik sürecindeki bu TÜSİAD faaliyetleri incelenecektir.

 

Avrupa Birliği 

En yalın tanımlamasıyla Avrupa Birliği, ekonomik ve siyasal hedefleri olan bir bölgesel bütünleşme projesidir. Bu projenin ekonomik entegrasyon biçimlerini kabaca; Serbest Ticaret Alanı (STA), Gümrük Birliği (GB), Ortak Pazar (OP), Parasal Birlik (PB) ve Ekonomik Birlik (EB) olarak beş kategoride toplamak mümkündür. Bunlardan ilki olan STA’da üye ülkeler arasında mal ve hizmet dolaşımının önündeki gümrük engelleri kaldırılmıştır; GB’de STA’ya ilaveten üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifeleri uygulanır; OP’de mal ve hizmetlerin yanı sıra işgücünün dolaşımı da serbest hale getirilir; PB’de OP’ye ilaveten ortak bir para birimi kullanılır; en sonuncusunda ise tüm ekonomik politikalar ortaklaştırılır. Bu çerçevede AB ilk üç aşamayı geride bırakmış, dördüncüsüne başlangıç yapmış ve ilerde beşinci aşamayı hedefleyen, ekonomik hedeflere siyasal hedefleri de ekleyerek dünyadaki bölgesel bütünleşme çabalarının en başarılı örneği olma yolunda ilerleyen bir projedir (Acar, 2001).

Diğer bir tanımıyla ise Avrupa Birliği, üye devletlerin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda birbirleriyle dayanışma içerisinde bulunmasını öngören, üye devletlerinin ve vatandaşlarının bir arada bulunmasıyla oluşturduğu bir yapı olarak ifade edilmektedir. Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlara AB bir yandan özgürlük, adalet ve güven ortamı sağlayarak daha etkili olacak rekabetçi bir piyasa ekonomisi içerisinde huzurlu bir ortam geliştirmeyi hedeflemeye gayret gösterirken, diğer yandan da bir dünya aktörü olma idealini yerine getirmeyi hedefleyen politikalar geliştirmektedir (Küsdül, 2018).

 

Türkiye Cumhuriyeti – AB İlişkileri

Türkiye Cumhuriyeti ve AB arasında ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıla girerken başlattığı “Batılılaşma” hamlesi çerçevesinde politikalarına devam etmesi ile başlamıştır denilebilir (Denk, 2016).

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren batı ile ilişkileri olmuştur. Kurtuluş Savaşı ile başlayan süreçte Türkiye Batıya karşı Batı yanlısı bir dış politika benimsemiştir. Bir yandan Batının sömürgeci tutumundan kaçınılırken, diğer yandan 1949 yılında Avrupa Konseyi, 1952 yılında ise NATO ile Batı bloğuna yakınlaşılmış ve 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulmasının ardından 31 Temmuz 1959 yılında tam üyelik başvurusu yapılmış ve bugünkü adıyla Avrupa Birliği’ne dâhil olma serüveni başlamıştır (Ercan, 2016).

 

TÜSİAD ve Amaçları

TÜSİAD 2 Ağustos 1971 tarihinde dönemin önde gelen 12 iş insanının[1] girişimi sonucunda kurulmuş ekonomik bir örgütlenmedir. Kurucular protokolü ile derneğin amacı aşağıdaki gibi ortaya konulmuştur.

“Anayasamızın öngördüğü karma ekonomi prensiplerine ve Atatürk ilkelerine uygun olarak, sanayi ve hizmet alanlarında çalışan meslek ve iş adamlarının bilgi, tecrübe ve faaliyetlerini ahenkleştirerek değerlendirmek suretiyle, Türkiye’nin demokratik ve planlı yollarla kalkınmasına ve Batı uygarlık seviyesine çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla kurulan Türk Sanayicileri ve İşadamları Birliği’nin devamlılığını sağlamak ve görevlerini yürütmek üzere lüzumlu mali yardımları, mutabık kalınacak esaslar dahilinde, müştereken yapacağımızı taahhüt ederiz.” (TÜSİAD, 2021).

Ülkemizin AB üyeliği sürecinin resmileşmesi basamaklarında TÜSİAD; girişimci Türk profilinin oluşması, bir iktisadi sınıf olarak özel sektörün serpilip gelişmesi, ülke ekonomisinin ilk önce ticarette daha sonra sermaye faaliyetlerinde liberalleşmesi, piyasa ekonomisinde rekabetçi bir kurum ile kurallarının çalıştırılmasında, gönüllü ve bağımsız bir iş dünyası örgütü olarak öncülük görevini üstlendiği görülmektedir (Küsdül, 2018).

Yaptığı çalışmalarıyla rekabetçi piyasa ekonomisi, sürdürülebilir kalkınma ile katılımcı demokrasi görüşünün benimsendiği toplumsal bir düzenin oluşmasını sağlamayı amaç edinmektedir. Genel Merkezi İstanbul’da bulunan TÜSİAD’ın, Ankara, Brüksel, Washington, Berlin, Londra, Paris ve Pekin’de de temsilcilikleri mevcut olup bu temsilcilikler aynı amaçla görevlerini yerine getirmektedirler (Küsdül, 2018).

TÜSİAD kuruluşundan itibaren AB üyelik arzusunun, ülke içinde sivil toplum kuruluşlarına sağlayacağı faydaların farkında olarak, çeşitli temaslar ve çalışmalarla sürece destek olmuştur. Derneğin tam üyelik için yürüttüğü çalışmalar üç hedef kitleye yönelik olmuştur. Bunlardan ilki Türkiye ve AB üyesi ülkelerin kamuoyudur. İkincisi politikacılar, iktidar partileri, hükümetlerdir. Üçüncü hedef kitle ise Birliğin karar alma sürecinde etkili olan kurum ve kişilerdir (Ercan, 2016).

 

TÜSİAD’ın AB Üyelik Sürecinde Faaliyetleri ve Rolü

TÜSİAD için kuruluşundan bu yana Avrupa entegrasyonuna dâhil olmak, en önemli dış politika gündemi olarak algılanmaktadır. Çünkü örgüte göre bu süreç aynı zamanda daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak anlamına gelmektedir. AB üyeliği sayesinde adalet, eğitim, sağlık, çevre, yatırım ortamı, dış ticaret gibi alanlarda yapılacak zorunlu reformlar ile dış ticarette ülkenin önünün açılacağı ve kişi başına düşen milli gelirin artmasıyla iç pazarda genişleme olacağı varsayılmaktadır. Ayrıca üyeliğin gelecekteki olası ekonomik ve siyasi krizleri de önleyeceği varsayılmaktadır. Bu varsayımlardan hareketle dernek kuruluşundan itibaren dış politika alanında Avrupa entegrasyonunu temel gündem haline getirmiştir (Ercan, 2016).

Türkiye Cumhuriyeti de kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD, NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur. Bu doğrultuda, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959’da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur. (T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı, 2021).

AET Bakanlar Konseyi, Türkiye’nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiştir. Söz konusu Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir (T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı, 2021).

TÜSİAD’ın ilk kapsamlı çalışması ise, AET ile Türkiye’nin ortaklığının onuncu yılı nedeniyle yapılan bir dizi toplantıdır. Toplantılarda Türkiye’nin AET üyeliğini zorunlu kılan nedenler, alınması gereken tedbirler ve geçiş dönemi koşulları ele alınmıştır (Ercan, 2016).

TÜSİAD, o dönemde iç politikada ise kamuoyunu bilgilendirmek için yürütülen çalışmalar doğrultusunda 1978 yılında “Avrupa Ekonomik Topluluğu Üzerine Görüşler – Yaklaşımlar”, “Katma Protokol Çerçevesinde Ne Yapılabilir?”, “AET ile İlişkileri Özel Kesim Nasıl Değerlendiriyor?” ve “Turkey’s Industrial Sector in Foreign Trade With Special Referrence to EEC Relations” başlıklı dört rapor yayınlanmıştır. İlk yıllardaki iç kamuoyuna yönelik çalışmaların ardından dernek Brüksel’e yaptığı ziyaretler ile lobi çalışmalarını başlatmıştır (Ercan, 2016).

Derneğin lobi çalışmaları gerek üst düzey karar alıcılara ulaşmak, gerek ise karar alıcıları etkileyen yerel sermayedarlara ulaşmak açısından önem taşımaktadır. TÜSİAD’ın uyguladığı lobi faaliyetleri hem süreci izleme, hem de Avrupa tarafından talep edilen reformların kamuoylarına aktarılmasını sağlamayı amaçlamıştır (Ercan, 2016).

TÜSİAD, Avrupa özel sektörünün temsilcisi olarak kabul edilen ve iş dünyasını etkileyen resmi ve özel kuruluşlar ile sürekli işbirliği halinde olan UNICE’nin (Union of Industrial and Employers Confederations of Europe – Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği) 1987 yılından bu yana tam üyesidir. UNICE, AB kurumlarının gündeme getirdiği mevzuat ve politika oluşturma süreçlerinin doğrudan içinde yer almakta, bunların oluşumunda esas kaynak olarak değerlendirilmekte ve AB karar alma süreçlerine son derece etkin bir şekilde katkıda bulunmaktadır. UNICE tarafından  yayınlanan görüş belgelerinde Türkiye’nin AB üyeliğine tam destek verilmektedir. TÜSIAD’ın 1981’den bu yana AB’de meşruiyetini ispatlayabilen tek işveren federasyonu olan UNICE’nin tam üyesi olması müzakere sürecinde Türkiye’ye katkı sağlamaktadır (Çepel, 2006).

TÜSİAD, 1990’lara gelindiğinde, Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği’nin oluşturulmasına yönelik lobi çalışmalarına başlamıştır. Bu süreçte hemen hemen tüm AB üyesi ülkelerini ziyaret ederek, bakanlar, başbakanlar ve cumhurbaşkanları ile görüşmelerde bulunmuştur. Türkiye – AB arasındaki Gümrük Birliği ise bu çabalar sonucunda 1996’da işlerlik kazanmıştır (Türk, 2008).

Ayrıca, 1990’ların ikinci yarısında TÜSİAD’ın birinci önceliğini, Türkiye’nin AB’ye üyelik perspektifi oluşturmuştur. Bu doğrultuda, TÜSİAD 1996’da yurtdışındaki ilk temsilciliğini AB kurumlarının bulunduğu Belçika’nın başkenti Brüksel’de açmıştır. Böylece görüşlerini AB platformunda dile getirmeye başlamıştır. Brüksel temsilciliğini Washington, Berlin, Paris ve Ankara temsilcilikleri izlemiştir. TÜSİAD’ın Brüksel’deki Ofisi üzerine aldığı sorumluluklar TÜSİAD’ın rolünü açıkça ortaya koymaktadır. Bunlar: Türk iş dünyasını AB düzeyinde temsil etmek, TÜSİAD ve TİSK’i UNICE’nin bünyesinde temsil etmek, Türk şirketlerini dergiler, bültenler, konferanslar, brifingler, araştırmalar aracılığıyla Avrupa’daki olaylar hakkında bilgilendirmek, onları AB projeleri ve girişimlerinde desteklemek ve Avrupalı ve uluslararası kamu ve özel sektörlerini Türkiye hakkında bilgilendirmektir (Çepel, 2006).

Bu nedenle tüzüğünün 3. maddesinde TÜSİAD’ın uluslararası entegrasyonda faaliyet alanı; “Türkiye’yi AB üyeliğine götüren süreç içinde, yurtiçinde ve yurtdışında ilgili kuruluşlarla temaslar kurarak, iş dünyasının görüş ve önerilerini yansıtır” şeklinde belirtilmiştir. O günden bugüne TÜSİAD, bu faaliyetler hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi için her türlü iletişim, temsil, koordinasyon ve enformasyon faaliyetlerinde bulunmuştur ve bulunmaktadır (Işık, 2018).

Bu dönemde TÜSİAD, Türkiye’de demokratik standartların yükseltilmesi gerektiği üzerinde sıklıkla durarak, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yerini alması için ekonomik reformların yanı sıra siyasi reformların da öncelikle ele alınmasının gerekliliğini savunmuş, uluslararası entegrasyon ve AB üyeliği hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdürürken, siyasi ve sosyal alanlardaki sorunların çözümüne yönelik görüş oluşturmaya da hız vermiştir (Işık, 2018).

Gümrük Birliği Anlaşması sayesinde rayına girmiş gözüken Türkiye AB ilişkileri,  AB Konseyi’nin 1997 tarihli Lüksemburg Zirvesi’nde alınan kararlarda, Türkiye’nin birliğin genişleme sürecinin dışında tutulması ikili ilişkilerde bunalıma neden olsa da TÜSİAD, AB’ye yönelik faaliyetlerine devam etmiştir. 1999 Helsinki Zirvesi’ne uzanan süreçte, TÜSİAD’ın yoğun lobi çalışmaları olmuştur. AB Konseyi, 1998 yılında Cardiff Zirvesi’nde Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir “Avrupa Stratejisi” uygulanmasına karar verirken TÜSİAD ise yurtdışı faaliyetleri Brüksel ile sınırlı bırakmamıştır (Türk, 2008).

1999’da adaylık statüsünün elde edilmesinin ardından Türkiye’nin katılım sürecindeki bir sonraki hedefi, üyelik müzakerelerine başlamak olmuştur. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde büyük önem atfedilen 2002 Kopenhag Zirvesi öncesinde TÜSİAD, zirvede Türkiye’yle müzakerelere başlanması yönünde karar alınması için yoğun bir çaba göstermiştir. Bu dönemi bir kırılma noktası olarak gören dernek, 2001 ve 2002 yıllarında hem iç siyasi aktörlere ve kamuoyuna yönelik mesajlarını, yayınladığı raporlar ve basın ilanlarıyla aktarmayı sürdürmüş hem de AB kurumlarına ve üye ülkelere yönelik lobi çalışmaları yürütmüştür (Yurttaş, 2019).

Kopenhag Siyasi Kriterleri’nde yer alan şartlar gerçekleştirilmeden Türkiye’ye AB yolunun açılmayacağını savunan TÜSİAD, hükümeti sürekli olarak bu konuda eleştirmekte, eksik ve yanlış politikalarla da hükümetin AB hedefini zora soktuğunu kamuoyuna duyurmaktadır. “Ekseninden kayan gündemi yeniden yerli yerine oturtmaya çalışalım” mesajını her fırsatta veren TÜSİAD, AB’ye üye olmanın, Türkiye’nin 65 milyon insanını refah ve huzura kavuşturmak için zorunlu olduğunu, Türkiye’nin büyümeye geçmesi gerektiğini, bunun da yolunun AB’den geçtiğini vurgulayarak, hükümete yönelik AB üyeliği baskısında kamuoyunun gücünü kullanmaktadır (Işık, 2018).

2001 yılında uzun süre kamuoyunun gündeminde kalmış olan, Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri -Görüşler ve Öncelikler No.1-2 adlı raporda TÜSİAD; Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne uyum yolunda atılması gereken adımları ve işleyen bir demokratik sisteme ulaşılması için gerekli reformları, bu raporla kamuoyuna sunulmuştur. Ardından 2002 yılının Türkiye-AB ilişkileri açısından oldukça kritik bir yıl olduğunu belirten TÜSİAD, yine Kopenhag Siyasi Kriterleri uyarınca, yukarıda bahsedilen raporun No.3-4’ünü yayınlayarak; o dönemki Ecevit Başbakanlığındaki 57. Koalisyon Hükümeti’nin tartıştığı ölüm cezası, idam, anadilde yayın gibi konularda görüşler ve öneriler sunmuştur. TÜSİAD’ın üslendiği bu çalışmalarda dikkati çeken nokta ise AB yolunda eksiksiz bir Türkiye yaratma amacının güdüldüğüdür (Işık, Bir Baskı Grubu Olarak TÜSİAD’ın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Sürecindeki Rolünün Yazılı Basında Sunumu, 2006).

Bahadır Kaleağası[2], söz konusu raporun Türkiye’nin adaylık sürecine katkısını şu ifadelerle açıklamıştır: “Bu rapor, tarihi değiştirmiştir. Türkiye’nin demokratikleşme sorunu olduğunu ama bu sorunların hepsinin bir dökümü olduğunu, dolayısıyla olmayacak duaya âmin demediğimizi göstermiştir. Bu müthiş etkili oldu, herkesin kararını etkileyen bu oldu. Türkiye’nin adaylığı sadece TÜSİAD sayesinde oldu denemez elbette ama şunu söyleyebiliriz ki TÜSİAD’sız da olmazdı.” (Yurttaş, 2019)

Yine 2001 yılında Fransız iş dünyasının temsil örgütü MEDEF, 70 kişilik iş insanı heyetiyle TÜSİAD’ın davetlisi olarak Türkiye’ye gelmiş, İstanbul ve Ankara’da temaslarda bulunmuştur. TÜSİAD yıl içinde İsveç ve Brüksel’i ziyaret ederek muadil kuruluşlar ve aralarında AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen’in de bulunduğu üst düzey kişilerle görüşmüştür. 26 Kasım’da düzenlenen öğle yemeğinde ise TÜSİAD, Avrupa Parlamentosu heyetini ağırlamıştır. 2002 Kopenhag Zirvesi öncesinde TÜSİAD, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinde temaslarda bulunmak üzere İspanya, Almanya, Yunanistan, Portekiz, İtalya, Belçika ve Fransa’yı kapsayan yoğun bir lobi faaliyeti yürütmüştür (Türk, 2008).

Yine Kopenhag Zirve’sinden önce TÜSİAD, 200 Türk STK ile Brüksel’e bir ziyaret düzenlemiştir. Brüksel’de Türk SİAD Platformunu gerçekleştirerek iş dünyasının AB’ye olan inancını ve desteğini Avrupa’ya duyurmayı amaçlamıştır (Çepel, 2006).

TÜSİAD 2002’de, ‘Türkiye’nin geleceği AB’dir’ başlıklı ilanlar yayınlatmıştır. Ayrıca ‘Tam Üyeliğe Doğru’ başlığını taşıyan kitapçıklar hazırlanarak AB ülkelerinde dağıtılmıştır. AB’nin Kopenhag Zirvesi öncesinde Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin açılmasına yönelik karar alınmasına destek sağlanması amacıyla AB üyesi ülke gazetelerine her ülkenin kendi dilinde ilanlar verilmiştir (Türk, 2008).

Halen; Görüş, Konjonktür, Bülten adlarıyla Türkçe, Private View ve Newsletter gibi İngilizce süreli yayınları ile TÜSİAD, Türkiye’deki ve Avrupa’daki sivil toplumun Türkiye’nin üyeliği hakkında bilinçlenmesine katkıda bulunmaktadır (Çepel, 2006).

TÜSİAD yayınladığı dergilerin, düzenlediği konferans ve seminerlerin yanı sıra projeler üreterek sivil toplumun AB ve Türkiye’nin üyelik müzakereleri hakkında bilgilendirilmesini sağlamaktadır. Bu projelerden biri olan ‘Avrupa Postası Programı’, AB bünyesindeki ‘Avrupa Ufukları Programı’nın kapsamında yer almaktadır. Avrupa Ufukları Programı, AB kurumlarının, politikalarının ve AB’nin genişleme süreciyle ilgili konuların, Türkiye’deki kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamayı ve bu alandaki bilinci arttırmak amacıyla hazırlanacak bilgilendirme girişimlerine mali katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. TÜSİAD’ın ‘Avrupa Ufukları Programı’ kapsamında yer alan ‘AB Üzerine Radyo Programı ve İnternet Sitesi’ projesi ise 2002 yılında finansmana uygun bulunmuştur. 27 Eylül 2003 tarihinde başlayan program aracılığıyla özellikle küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri, çiftçiler, küçük sanayiciler, girişimciler, turizmciler, çalışanlar ve gençlere AB hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır (Çepel, 2006).

2002’den sonraki yıllarda TÜSİAD’ın AB’ye üyelik sürecinde yürüttüğü çalışmaların, büyük ölçüde UNICE nezdinde olduğu ve bunların da kamuoyuyla paylaşıldığını görmekteyiz. Örneğin; 11 Haziran 2004’te Dublin’de Başkanlar Konseyi’nin toplantısına katıldığı; 8 Ekim 2004 tarihinde Frankfurt’ta, Türkiye’nin AB’ye Ekonomik Entegrasyonu başlıklı bir toplantı düzenleyeceği duyurulmuştur. Yine bu yöndeki bir başka haberde AB Başkanlar Konseyinin, 17 Aralık’ta toplanacak AB Zirvesi’ne, “Türkiye’nin AB üyeliğini destekleme” mesajı iletmeyi kararlaştırdığını duyurmaktadır (IŞIK, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecine İlişkin Tüsiad Söylemleri: 2002-2017 Dönemi, 2018)

Bu çalışmalarının sonucunda 2003 yılında MEDA programı çatısı altında en başarılı lobi kuruluşu seçilen TÜSİAD, bu kapsamda Akdeniz ülkelerine nasıl lobi olunması gerektiğini anlatmaktadır (Çepel, 2006).

2005’te yaşanan “Ek Protokol Krizi” ve 2006’da 8 fasılda müzakerelerin askıya alınması, Türkiye-AB ilişkilerinde en gergin dönemlerinden birinin yaşanmasına yol açmıştır. Buna karşın TÜSİAD, lobi çalışmalarına bu dönemde de devam etmiştir. 2005 yılında dernek bünyesinde oluşturulan Yurtdışı İletişim Komisyonu ile Avrupalı karar alıcılara ve kamuoyuna yönelik iletişim çalışmaları daha kurumsal bir yapıda sürdürmeye başlamıştır (Yurttaş, 2019).

2006’da TÜSİAD, DHL Express işbirliği ile özellikle Fransa, Hollanda ve Almanya’ya yönelik bir kampanyayı hayata geçirmiştir. Çalışma kapsamında, kargo paketleri üzerine, Türkiye ve Türk insanı hakkında olumlu mesajların mizahi bir dille yansıtıldığı karikatürler yerleştirilmiştir. Avrupa kamuoyunda Türkiye’ye ilişkin olumsuz algının azaltılmasına yönelik bu çalışmanın ardından yapılan araştırmada, çalışmanın büyük oranda başarıya ulaştığı saptanmıştır (Yurttaş, 2019).

Yine bu dönemde, TÜSİAD, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci açısından önemli etkiye sahip Fransa, Almanya ve Brüksel kamuoylarındaki mevcut önyargıları kırmak ve Türkiye’yi en doğru şekilde tanıtmak amacıyla yürüttüğü iletişim faaliyetleri kapsamında, 3-5 Ekim 2006 tarihleri arasında sırasıyla Brüksel, Paris ve Berlin’de ‘Türkiye Haftası’ etkinliği gerçekleştirilmiştir (Türk, 2008).

2005 ve sonrasında eleştirilerini zaman zaman AB’ye de yöneltmeye başlamıştır. Örneğin; dernek, Avrupa Komisyonu’nun 29 Kasım 2006’da, AB Konseyi’ne sekiz müzakere başlığının açılmaması ve diğer başlıkların kapatılmasının da Kıbrıs şartına bağlanması yönündeki önerisinin hemen ardından yayınladığı basın bülteninde, AB’ye Türkiye ile müzakere sürecinde akılcı ve ileri görüşlü bir tutum sergileyerek kısır döngülerden kaçınması önerisinde bulunmuştur. Benzer şekilde, 2007’de Fransa’nın Ekonomik ve Parasal Politika başlığının açılmasını engellemesi üzerine TÜSİAD, Fransa’yı sert şekilde eleştirmiştir. Dernek, yayınladığı basın bülteni ile Fransa’nın tavrını yabancı karşıtı, demagojik, dar görüşlü ve düşmanca olarak nitelendirmiştir (Yurttaş, 2019).

Türkiye’nin AB üyelik perspektifinden uzaklaşmaya başladığı bu dönemde, Türkiye’nin üyeliğine en mesafeli yaklaşan ülkelerden biri olan Fransa’da, 2009 yılında TÜSİAD’ın ve Fransız iş dünyasının katkılarıyla, Institut du Bosphore (Boğaziçi Enstitüsü) kurulmuştur. Her iki ülkeden, siyasetçi, iş insanı, ekonomist ve akademisyen gibi farklı geçmişlere sahip kişileri bir araya getiren bir platform olarak tasarlanan enstitünün başkanlığına, dönemin TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağası getirilmiştir. Enstitü’nün Türkiye-AB ilişkilerinin Fransa’da daha tarafsız bir düzlemde tartışılabilmesi adına çeşitli iletişim çalışmaları yürütmesi öngörülmüştür (Yurttaş, 2019).

TÜSAİD, politika belirleme sürecindeki faaliyetlerinin 2011 yılı itibariyle dikkat çekme-bilgilendirme-yönlendirme (çeşitli toplantılar düzenleme, anket, araştırma yapma, proje geliştirme, rapor sunma, broşür yayınlama, sempozyum-konferans düzenleme, süreli yayın çıkarma) ve denetleme-etkileme-ikna etme (izleme, ziyaret, kulis yapma, görüş bildirme) ekseninde olduğu görülmektedir (Emini, 2013).

TÜSİAD’ın katılım sürecindeki lobi faaliyetlerine dair incelenebilecek son dönem, darbe girişimi sonrası yürütülen çalışmalardır. 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen başarısız darbe girişiminin ardından AB, ilk tepki olarak bu girişimi kınamıştır. Fakat hemen ardından Türkiye tarafından alınan kapsamlı önlemler, tutuklamalar, medya organlarının ve üniversitelerin kapatılması Birliği endişeye sevk etmiş, demeçlerde demokrasi ve hukukun üstünlüğü vurgusu öne çıkmaya başlamıştır (Yurttaş, 2019).

İletişim çalışmalarının büyük önem taşıdığı bu dönemde sivil toplum ve iş dünyası kuruluşlarının yürüttüğü faaliyetlere TÜSİAD da dâhil olmuştur. Dernek, yabancı basın kuruluşlarına ilan vererek, görüşlerini uluslararası kamuoyu ile paylaşmıştır. “Türkiye’de Demokratik Anayasal Düzeni Korumak” başlıklı ilan, Washington Post, Financial Times, Le Monde ve Frankfurter Allgemeine gazetelerinde yayınlanmıştır. İlanda, darbe girişiminin Türk halkının, siyasi liderlerin, ülkenin tüm kurumlarının, toplumun tüm kesimlerinin, harekete geçmesi sayesinde, başarısız olduğu ve demokrasiye müdahalelerin ancak demokratik standartların daha da yükseltilerek ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilerek önlenebileceği, TÜSİAD’ın da bu evrensel ilke ve hedeflerin destekçisi olduğu ifadelerine yer verilmiştir (Yurttaş, 2019).

TÜSİAD’ın AB sürecine yaklaşımına dair söylenebilecek son söz, Türkiye AB ilişkilerinin olumsuz bir seyir izlediği dönemlerde dahi, belirli politika konularına odaklanarak, bu alanlarda gelişme sağlanmasına çaba göstermesidir. Örneğin, AB kurumlarının demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi temel siyasi kriterlerde Türkiye’ye yönelik eleştirilerini arttırdığı son dönemlerde TÜSİAD; Gümrük Birliği, TTYO (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı), dijital tek pazar gibi konulara odaklanarak bu alanlarda gelişme sağlanması için çalışmalar yürütmektedir (Yurttaş, 2019).

Son olarak, TÜSİAD’ın tüm bu çalışmalarını, istenilen hedefe tam olarak ulaşılamasa da başarısız olarak nitelendirmemek gerekir. Zira Brüksel merkezli düşünce kuruluşu European Policy Center’ın (EPC) kıdemli analistlerinden Amanda Paul’ün ifadeleri TÜSİAD’ın lobicilik faaliyetlerindeki başarısını bizlere göstermektedir. Lobiciliğin AB kurumlarında konuya ilgili kişilerle ilişki geliştirmeye dayalı olduğunu vurgulayan Paul, bu açıdan Türk iş dünyasını oldukça başarılı bulduğunu belirtmiştir.  TÜSİAD’ın listenin başına yazılabileceğini vurgulamış ve derneğin çalışmalarını “İyi bir stratejileri, iyi bir networkleri var. Oldukça proaktifler.” şeklinde yorumlamıştır (Yurttaş, 2019).

 

Sonuç ve Değerlendirme

Avrupa Birliği, üyesi konumunda bulunan devletlerin, gerek siyasal gerek ekonomik gerekse toplumsal açıdan geliştirilmesi ve bu alanlarda ortak biçimde hareket edilmesi için kurulmuştur. Bu amaçlar için kendi içinde çalışmalar yapmış ve ortak kurallar koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti de genç yaşına rağmen, neredeyse kuruluşundan itibaren Avrupa ile ilişki içerisinde olmuş ve 60 yıla yakındır birliğin üyesi olmak için faaliyetler yürütmekte ve politikalarını belirlemektedir. Bundan dolayı hem iç politikası hem de dış politikası bu süreçten etkilenmekte, üyelik için kendinden istenilen şeyleri, çıkarları doğrultusunda yapmaya çalışmaktadır.

TÜSİAD işte böyle bir ortamda, tam da üyelik sürecinin hız kazanmaya başladığı bir zamanda doğmuştur. Örgütün baştaki amacı ekonominin ve iş dünyasının geliştirilmesi olsa da, zamanla AB’nin önemini, ülkemize sağlayacağı faydaları, temel hak ve hürriyetler, insan hakları gibi alanlarda gelişme potansiyelimize dokunacağı yardımı düşünerek, AB’ ye üyelik ve bunun için zayıf noktalarımızın geliştirilmesinde yardımcı olmak ve yol göstermek gibi bir amaç edinmiştir. Kamuoyu oluşturma ve lobicilik faaliyetlerindeki etkisiyle TÜSİAD, ülkemizde o güne kadar görülmemiş bir baskı grubuna dönüşmüştür. TÜSİAD gerek iç politikada gerekse AB üyesi ülkelerin kamuoylarında, farklı şekilde ve farklı araçlar ile o güne değin rastlanılmamış bir etki yaratmış ve bunun sonuçlarını elde etmiştir. Ülkemizde o yıllarda böyle bir örgütün olmadığı düşünüldüğünde, TÜSİAD’ın aslında zor bir iş başardığını söylemek gerekmektedir. Bireysel inisiyatif şeklinde çalıştığı, ve böyle lobicilik çalışmaları yürüttüğü, muhataplarına ulaşırken yapmış olduğu çalışmalar itibariyle dış politikada, ülkemiz adına yeni bir aktör konumuna gelmiş ve etki sahibi olmuştur. Halen temel hedeflerinden olan üyelik amacına ulaşamamış olsa da, ülkemizin bu süreçte ilerlemesine büyük katkıları dokunmuş ve dokunmaya devam etmektedir.

 

 

MEHMET EFE SARIKAYA 

Sivil Toplum Staj Programı

 

 

Notlar:

[1] (Koç Holding A.Ş. adına Vehbi Koç, Eczacıbaşı Holding A.Ş. adına Nejat Eczacıbaşı, Hacı Ömer Holding A.Ş. adına Sakıp Sabancı, Yaşar Holding A.Ş. adına Selçuk Yaşar, Metaş A.Ş. adına Raşit Özsaruhan, Güney Sanayi A.Ş. adına Ahmet Sapmaz, Tekfen A.Ş. adına Feyyaz Berker, Otomobilcilik A.Ş. adına Melih Ozakat, Çanakkale Seramik A.Ş. adına İbrahim Bodur, Elektrometal San. A.Ş. adına Hikmet Erenyol, Altınyıldız Mensucat A.Ş. adına Osman Boyner ve Elyaflı Çimento San. A.Ş. adına Muzaffer Gazioğlu)

[2] 1996’da Brüksel’de TÜSİAD Avrupa Birliği Temsilciliği’ni kurdu ve Avrupa özel sektörünün temsil kuruluşu BUSINESSEUROPE nezdinde TÜSİAD ve TİSK daimi delegeliği görevini üstlendi. 2008’den bu yana TÜSİAD Uluslararası Koordinatörlüğü görevini üstlenmekte, ayrıca Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı, Brüksel Avrupa Etütleri Enstitüsü bilimsel üyesidir.

 

KAYNAKÇA

ACAR, M. (2001). Sihirli Anahtar Terminatöre Karşı: Avrupa Birliği Nedir, Ne Değildir? C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1), 113.

ÇEPEL, Z. Ü. (2006). Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü. İzmir: T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Anabilim Dalı.

DENK, E. (2016). Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri. Ankara.

EMİNİ, F. T. (2013). SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ POLİTİKA BELİRLEME SÜRECİNDEKİ ROLÜ: TÜSİAD ÖRNEĞİ. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi(36), 43-56.

ERCAN, A. (2016). Türk Dış Politikasında Bir Aktör Olarak TÜSİAD’ın Rolü. Kocaeli: T.C. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

IŞIK, G. (2006). Bir Baskı Grubu Olarak TÜSİAD’ın Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Sürecindeki Rolünün Yazılı Basında Sunumu. Ankara: T.C. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı.

IŞIK, G. (2018). TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYELİK SÜRECİNE İLİŞKİN TÜSİAD SÖYLEMLERİ: 2002-2017 DÖNEMİ. Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi, 53(1), 148-179.

KÜSDÜL, F. (2018). Türkiye-AB İlişkilerinde Devlet Dışı Aktörlerin Etkisi:(2002-2014) TÜSİAD Örneği. İstanbul: T.C. İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı. (2021, 01 12). T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı Web Sitesi: https://www.ab.gov.tr/turkiye-ab-iliskilerinin-tarihcesi_111.html adresinden alınmıştır

TÜRK, E. (2008). Avrupa Birliği Sürecinde Sivil Toplumun Önemi ve TÜSİAD’ın Rolü. İstanbul: T.C. Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı.

TÜSİAD. (2021, 01 14). TÜSİAD Web Sitesi: https://tusiad.org/tr/tusiad/hakkinda adresinden alınmıştır

YURTTAŞ, Ş. A. (2019). TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ SÜRECİNDE LOBİ FAALİYETLERİ . İstanbul: İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ ANABİLİM DALI.

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...