Balkanlar’ı Tahayyül Etmek

Balkanları Tahayyül Etmek” isimli eser, Bulgar kökenli tarihçi Maria Todorova tarafından yazılmış, 1997 yılında Oxford Yayınları tarafından “Imagining the Balkans” adıyla basılmıştır. 14 dilde çevrilen eser, Türkçe yayının 1. Baskısını 2003, 2. Baskısını 2006 ve 3. Baskısını 2010 yılında İletişim Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Giriş ve yedi ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın Türkçeye çevirisi ise çevirmen Dilek Şendil tarafından yapılmıştır.

 

Giriş

Kitap, Balkanlar’ın zaman ve mekân içinde nasıl kurgulandığını, Balkanlarla ilgili olarak nasıl bir imge yaratıldığını gözler önüne serer. Todorova, Balkanlar’ı sınıf mücadelesinin dışında salt bir “kültürel alan” olarak görür. Ayrıca eserin girişin de ileri sürdüğü tezini şu cümle ile belirtmiş ve ardından amacını da açıklamıştır: “Okumakta olduğunuz bu kitap, Balkanizm’in, yalnızca oryantalizmin bir alt türü olmadığı tezini ileri sürmektedir. Dolayısıyla, burada ortaya atılan argüman, ‘Balkan teması üzerine oryantalist bir çeşitleme’ olmaktan öte bir anlam taşır. …Benim amacım, oryantalist söyleme karşı kendimi konumlandırmak ve “Balkanizm” diye adlandırdığım onunla özdeş görünen, ancak yalnızca benzer olan fenomeni irdelemektir.” Oryantalizm ve Balkanizm farkını ise Şark’ın ve Balkanlar’ın algılanması üzerinden açıklar. Kitap Balkanların dışardan algısını bölgede ne denli içselleştiğini de vurgulamaktadır.

Kitabın birinci bölümü “Balkanlaşma” ve Balkan üzerinde durmaktadır Balkanlaşma sözcüğü Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmıştır Terimin ilk kullanışı ise 20 Aralık 1918 tarihine denk düşmektedir Rathenau bu terimi dünyanın sonu anlamına gelen bir yıkım beklentisini dile getirmek için kullanmıştır. Terim, İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgeciliğin sona ermesiyle tekrar gündeme gelmiştir. Bu kavram, akademi dünyasındaki değişik ve karşıt siyasal temsilcilerin kullanımına girmiştir. Çok kültürlülük Balkanlaşmayla özdeş sayılmaktadır Postmodernizm ve Postkomünizm dönemini anlatan bir metafordur. Balkan sıfatına ve Balkanlaşmak fiilini bugünkü siyasal ve kültürel kullanımından doğan nosyona denk düşmediği inancına dayanmaktadır. Öte yandan terimin bağlamından koparılması ve yeniden tersine bir işlemle Balkanlara atfedilmesi, iki basit anlama dayanmaktadır. Terim, günümüzde coğrafi ve tarihsel terminolojide yer almaktadır.

Kitabın ikinci bölümünde, Balkan uluslarının eğitimli elitleri içeresinde etnik, ulusal, dinsel, yerel ve benzer pek çok kimliği üstlenenlerin veya en azından bu kimliklerin bilincinde olanların bir Balkan kimliğini nasıl tanımladıkları, kabul ettikleri bu kimlik karşısında çelişkili veya kayıtsız bir tutum sergiledikleri kastedilmektedir. Balkan adıyla ilgili en popüler imge, Bulgar yazar Aleko Kostantinov’un ölümsüz kahramanı Bay Ganyo Balkanski’dir. Diğer incelikli yaklaşım ise, Avrupa ile Balkanlar arasındaki ilişkinin günümüzde nasıl dile getirildiği ve Balkan sözcüğünün çeşitli balkan dillerinde nasıl kullanıldığının incelenmesidir. Bu incelemeler, kişinin Balkanlılık’ına ilişkin değerlendirmeler yelpazesini ve bunu kabul etme derecesini bir ölçüde aydınlığa kavuşturur.  Balkanlar ile Orta Avrupa arasında genel olarak Doğu ile Batı arasında yeniden açılan sınırlar üzerindeki kimliği, Batı ile Büyük Asyalı Doğu arasında geçişi, somutlaştıran bir ülkeyi kesinlikle Avrupalı sayılamayacak ama hiç de Asyalı olmayan bir tür sahipsiz toprakları göstermektedir. Niyazi Berker söyle yazmıştır: “Türkiye bugün ne Batılı ne de Müslüman bir ulustur. Hristiyan kapitalist sosyalist bir topluluğa mensup değildir. Ne Asyalıdır Ne de Avrupalı …”

Kitabın üçüncü bölümünde, Balkanların keşfiyle ortaya çıkan toplumsal, kültürel ve coğrafi değerlendirmeler üzerinde durulmaktadır. Balkanların keşfi, siyasal gözlemcilerin, istihbarat görevlilerinin ve diplomatların yazdıkları, genellikle gezi eserlerinin bazılarında bulunanlardan daha keskin gözlemlerin, daha çok bilgiye dayanan saptamalarının ürünüdür. Bu bölümde, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a doğru yol alan bir güzergâh olduğuna ve bölgeden geçen gezginlerin, bu toprakların keşfi açısından büyük önem taşıdığına işaret edilmektedir. Osmanlı için bu topraklar, coğrafi ve kültürel bir şahsiyet sayılmaya başlar ve bu algılama da giderek pekişir.

Kitabın dördüncü bölümünde, Balkanların 1900’lü yıllara kadar nasıl algılandığı ve bu dönemlerde İngiltere, Almanya gibi ülkelerin gezi yazılarında Balkan ve Balkanlaşma kavramlarının algılarında nasıl büyük bir rol oynadığı gösterilmektedir. 19. Yüzyılın bir bölümüne kadar, Balkanlar üzerine izlenimlerini kaleme alanların çoğu, aristokratlar veya onlarla yakın ilişkisi olan ve onların beğenilerini ve tutumlarını taklit eden kişilerdir. Ayrıca bu değerlendirmelerde gözlemcilerin tutumunda önyargıların izlerini görmek mümkündür. Yine de farklılıklar açıkça kendini göstermektedir.

Kitabın beşinci bölümünde, Avrupalı devletlerin Balkanları nasıl bir politik araç haline getirdiği ve kendi içlerindeki tüm olumsuz yargıları sanki Balkanlar’dan ithal edilmiş gibi görmeleri üzerinde durulur. Aslında jeopolitik bir nosyon olan Balkanlar olumsuz bir söz olarak Balkanlı batılı gazetecilerin ve siyasetçilerin sözlüğünde artık yer almamaktadır. Batı akademik dünyasında bile, 1960 ortalarından bu yana Balkan İncelemeleri alanının verimli büyümesine rağmen, çok az istisnayla egemen kategori Doğu Avrupa idi ve son zamanlara kadar Doğu Avrupa’nın Balkan kesimleri ile Balkan olmayan kesimleri arasında ayrım yapmak için çok az girişimlerde bulunulmuştur. Avrupa kelimesinin anlamı düşünülünce, Avrupa aile modellerinin epistemolojik değeri ve Avrupa coğrafyasında yer alan toplumların Avrupalı ve Avrupalı olmayan diye ikiye bölünmesi problematik bir hale gelir.

Kitabın altıncı bölümünde, Balkanlar’da ortak bir Balkan kimliği bırakılmış, Doğu -Batı ekseninde bir tanımlamaya gidilmiştir. İki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasıyla yeniden adlandırma yolları aranmıştır. Balkanlar Avrupa’nın temel bir parçasıdır, sadece son yirmi otuz yılda Balkanların dışlanması için gerçek bir girişimde bulunulmuştur.1980 ‘lerin sonlarına gelindiğinde, Orta Avrupa ve Doğu Avrupa arasında bir farklılık olduğu argümanı şekillenmiş ve önemli sayıda entelektüel tarafından içselleştirilmiştir. Havel ve Konrad da Doğu Avrupa ile Orta Avrupa kullanımları arasında önemli bir semantik ayrıma işaret etmiş, Doğu Avrupa’yı negatif bir bağlamda kullanılırken Orta Avrupa için pozitif olumlayıcı bir bağlamda kullanılmıştır. Özetleyecek olursak, bu iki kavramın metodolojik olarak kıyaslanamayacağını, dolayısıyla bağdaşmaz yapılar olduğu savunulabilir.

Kitabın son bölümünde ise, Balkanlar genel bir perspektifte ele almıştır. Balkan coğrafyasının nasıl tanımlandığı ve Balkanların Osmanlı’ya, ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne olan bakışından bahsedilmektedir. Yazar, Osmanlı’nın mirasının reddi konusunda da genel kabule katılmayarak, Balkanlar’ı Osmanlı mirasıyla eşdeğer tutmaktadır. Gerek İslam gerek Türkiye gerekse Arap ülkelerinde Osmanlı geçmişiyle önemli bir bağlantı oluşturulmuştur.

Tutum; inançların karmaşık niteliği ve etkileşimiyle bir topluluğun geçmişe bağı anlamında Osmanlı mirasının bugüne dayalı bir bakış açısı ve değer yargılarıyla inceleme ve retrospektif değerlendirme olarak tanımlanabilir. Neredeyse bütün Balkan toplumlarında doğrudan doğruya Osmanlı varlığına atfedilebilecek birtakım ortak nitelikler vardır. Balkanlar ve Osmanlı arasında güçlü bir bağ vardır. Özetle, Osmanlı mirası farklı derecelerde kalıcılık göstermiş; gerek tarihçiler, şairler, yazarlar gazeteciler gerekse siyasetçiler tarafından nesillerce şekillendirilmiş ve halen şekillendirilmektedir. 

 

Sonuç

Balkanlar, Doğu ve Batı kültürlerinin bir araya geldiği, farklı halkların ve dinlerin harmanlandığı bütün kıtaların kavşak noktası niteliği taşır. Doğu ile Batı arasında bir geçiş bölgesidir. Bu eser Balkanların sadece coğrafyası ile ilgili değil, aynı zamanda kültürel ideolojik altyapısının nasıl oluştuğu hakkında da önemli ipuçları verir. Balkanların nasıl tanımladığının üzerinde durur. Tarihsel süreç içerisinde yaşanan değişimlerini genel bir perspektif de ele alır. Balkan Araştırmaları üzerinde çalışan herkes için önemli bir kaynak olabilecek nitelikte bir eserdir.

 

DİDEM ŞİMŞEK

 Balkan Çalışmaları Staj Programı

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...