ŞAH FIRAT OPERASYONU

Süleyman Şah Türbesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in dedesi ve Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah’ın naaşının bulunduğu Suriye’nin Halep ili sınırları içindeki toprak parçasıdır.

 

Suriye’deki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah Saygı Karakolu içindeki Süleyman Şah türbesi ve değerli emanetler yıllardır Türk askerleri tarafından korunmaktadır. Fransa ve Türkiye arasında imzalanan 1921 tarihli Ankara Anlaşması’nın 9.maddesi ve 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın 3.maddesine göre türbenin bulunduğu alan Türk toprağı kabul ediliyor ve Türkiye burada asker bulundurma ve bayrak çekme hakkı elde ediyordu.

 

Normal şartlarda türbeyi, 6 ayda bir değişen 38 Türk askeri korumaktadır fakat son 2 yıldır yayılan IŞİD tehlikesi ve Suriye’deki iç savaş nedeniyle toprağın korunması zorlaşmıştır. IŞİD’in türbeyi yıkacağını söylemesi buranın korunması ihtiyacını doğurmuştur ve bunun akabinde 22 Şubat günü Türk askerleri bölgeye 572 personel, 39 tank ve 57 zırhlı araç ile yıldırım operasyonu düzenlemiş, F-16 uçakları uçurulmuş, kaza sonucu şehit olduğu söylenen bir askerden başka kayıp yaşanmamıştır. Emanetler sınıra 200 m uzaklıktaki Suriye Eşmesi’ne getirilmiş, eski yeri patlayıcılarla havaya uçurulmuştur.[1]

 

Operasyonun kimlere haber verilerek hangi grupların yardımıyla yapıldığı konusu tartışma yaratmıştır. Suriye toprağı olan bir yere, kendi toprağımızı terk ederek getirdiğimiz emanetleri yerleştirirken Suriye hükümetine haber verilmiş fakat Beşar Esad cevap beklenmeden operasyonun gerçekleştirildiğini söylemiştir. Bunun yanında bölgede etkili olan PYD’ye haber verilmeden hatta yardım almadan bu operasyonun yapılmasının mümkün olmadığı  açıkça görülüyor. IŞİD tehdidine karşı bölgede savunma sağlayan YPG güçlerinin TSK’yla bu konuda irtibat halinde olduğu yadsınamaz.

 

 

Bu kanıları destekleyici nitelikteki ifadeleri Doç. Dr. Veysel Ayhan’ın yazısında da görebiliyoruz: ‘Son aşamada ise doğrudan askeri harekatın gerçekleştirildiği alanı kontrol eden YPG güçleriyle ortak planlama ve ortak uygulama konusunda yoğun bir işbirliği sürecinin yaşandığını göstermektedir. Daiş’in Kobani ve çevresinde yenilgiye uğratılmasının ardından Şüleyman Şah’a kadar uzanan alanda askeri açıdan tek güç haline gelen YPG’nin TSK ile birlikte planlama aşamasında yer alması, askeri operasyonun başarısı açısından kaçınılmaz bir durumdu.’[2]

Gazeteci, yazar Oral Çalışlar’a göre PYD ile uzlaşmaya elverişli bir ortamın oluşması Türkiye’yle Suriye Kürtleri arasındaki ilişkiyi de değiştirecek ve çözüm sürecine olumlu etki yapabilecektir.[3]

 

Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mustafa Aydın da ‘Türkiye’nin çatışan tarafların hepsiyle temas halinde olduğu görülüyor. O coğrafyada hareket eden ABD, PYD, Özgür Suriye Ordusu ve en sonunda da IŞİD’e bile haber verildiği anlaşılıyor.’ cümlelerini kullanmış ve bu durumun çözüm sürecine katkısı olacağını eklemiştir.[4] HDP milletvekili Hasip Kaplan da TSK ve YPG’nin beraber çalıştığını ifade etmiş; ‘30 yıldır çatışan TSK ve YPG ilk kez aynı operasyon içinde yer aldı. Bu bir milattır”. sözlerini söylemiştir.[5]

Diğer yandan Başbakan Davutoğlu yaptığı açıklamada:‘ Hiçbir merciden ne izin ne yardım talep edilmiştir. Operasyon kararı Ankara’da alındı. kimseye sormadık. Koalisyon güçlerine operasyon başladıktan sonra bilgi verildi.’ ifadelerini kullanmıştır.[6]

 

Muhalefet kanadı ise operasyonu başarısızlık olarak yorumladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: ‘Teröristin önünde eğilen, vatan toprağını satan hükümet, yarın karşılaşılacak diğer tehditlere karşı ilk işinin “kaçmak” olacağını gösterdi’ dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, “Türk vatanın mukaddes bir parçası, ayrılamaz ve koparılamaz bir uzantısı olan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu AKP Hükümeti tarafından korkakça yüzüstü bırakılmıştır.” değerlendirmesi yaptı.[7]

 

Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi; Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesini ‘açık bir saldırı’ olarak yorumladı, Türk güçleri ile IŞİD terör örgütü arasında bağ ve koordinasyon olduğunu öne sürdü.[8]Konunun bir başka incelenmesi gereken tarafı ise Uluslararası Hukuk boyutudur. Bu konuda başta akademisyenler olmak üzere birçok uzman yorumlarda bulunmuş konuyu bu boyutuyla ele almaya çalışmışlardır.

USAK Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Selçuk Çolakoğlu’na göre Türkiye’nin türbeyi başka yere taşıması eski yerindeki egemenlik hakkından vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. Güvenlik konusundaki tehditler ortadan kalkınca Türkiye aynı yere, sahip olduğu toprağa, türbeyi tekrar inşa edebilir, asker yerleştirebilir. Çolakoğlu operasyonun meşru olduğunu belirtti.[9]

 

Uluslararası Hukuk Uzmanı Yrd.Doç.Dr. Mehmet Karlı: ‘Hukuki ve politik açıdan hiç de iyi hazırlanmış bir operasyon görüntüsü vermediğini söyleyebilirim.’ dedikten sonra yapılan açıklamalarda çelişkiler olduğunu ifade etmiş, bu kadar çelişki ve yanlış varken yapılan operasyonun meşruluğunun da tartışmalı olacağını eklemiştir. Bu operasyon için meşru müdafa konusunun bir ölçüde öne sürülebileceğini belirten Karlı’ya göre aslında Türkiye’ye bu dönemde tam ve bariz bir silahlı saldırı olmamıştır bu yüzden operasyonun zamanı ilginçtir. Birçok akademisyenle benzer ifadeleri kullanan Karlı, çift taraflı bir anlaşmanın tek taraflı olarak değiştirilmesinin mümkün olmayacağını, Türkiye’nin kendi istediği gibi türbeyi bulunduğu topraktan kaldırıp başka bir toprağa nakledemeyeceğini de belirtmiştir. Yerin hukuki statüsünü ise ‘Boşalttığımız ve imha ettiğimiz Süleyman Şah Türbesi fiilen elimizden çıkmış olsa da hukuken halen Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. Suriye Eşmesi ise fiilen elimizdedir ama halen hukuken Suriye toprağıdır ve Türkiye orada işgalci durumuna düşmüştür.’ şeklinde açıklamıştır.[10]

 

Doç.Dr. M. Akif Okur ise, ‘Suriye topraklarında Türbe için tek taraflı olarak bir arazinin çevrilmesi, gelecekte Türkiye’yi Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasına da gerekçe oluşturan şeyle, Suriye’deki çatışmaya çekilme ihtimaliyle yüz yüze getirebilir. diyerek meşruluk konusundaki endişelerini dile getirmiştir.[11]

 

Konuyu uluslararası hukuk boyutunda ele alan akademisyenlerden Prof. Dr. Çağrı Erhan, konunun farklı noktalarına dikkat çekmiş ve uluslararası hukukta ‘güç’ ifadesini vurgulamıştır. Her ne kadar uluslararası anlaşma kuralları ve normlar olsa da durumların güce sahip olanlar tarafından değiştirilebileceğinin unutulmaması gerektiğini belirtmiştir, verdiği örneklerle de bir olayın gerçekleştiği konjonktür içerisinde meşruyken haksız olabileceğini ya da haklıyken meşruiyetinin tartışmalı olabileceğini açıklamıştır.

Suriye için ise bu konuyu meşruluk yönünden değeerlendirenlerin önce şu sorulara cevap vermesi gerektiğini belirtmiştir: ‘200.000 kişinin ölümüne, 1 milyondan fazla insanın yaralanmasına ve yaklaşık 5 milyon kişinin de ülke dışına sığınmasına yol açan bir rejim ne kadar hukuki, ne kadar meşrudur? Esad’ın temsilcilerinin halen BM’de hukuken Suriye’yi temsil ediyor olmaları Baas rejimini meşru kılar mı? Ülkesinin bir bölümünde denetimi ve egemenliğini tamamen kaybetmiş, dahası komşu ülkeleri tehdit eden gelişmelerin ortaya çıkmasını engelleyemeyen bir devlet, hangi kıstaslara göre hâlâ “devlet” sayılabilmektedir?

Erhan bu operasyonun tartışmalı yanlarının giderilmesi için Esad yönetiminin tanınmadığının bir an önce açıklanması gerektiğini ve Suriye Ulusal Konseyi’nin resmi muhatap alınabileceğini eklemiştir.[12]

 

SETA’daki yazısında Dr. Veysel Kurt bu konuda şöyle bir yorum yapmıştır: ‘Türbenin daha önce 1939 ve 1975’te çeşitli sebeplerden dolayı taşınmış olması hatırda tutulduğunda nakil işleminin olağan bir durum olduğu ve toprak kaybının söz konusu olmadığı görülür.’[13]

Sonuç olarak Şah Fırat Operasyonu gerek Türk gerek Dünya kamuoyunda fazlasıyla yankı bulmuş ve birçok açıdan ele alınmıştır. Operasyona dair çeşitli yorumlar yapılmış, yazılar yazılmıştır. Etkilerinin ve sonuçlarının neler olucağı zamanla görülecektir.

 

Benan YAĞIŞAN

TUİÇ Stajyeri

                                                                                                          


Sosyal Medyada Paylaş

Previous article
Next article

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...