Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Bir Kadın Hakları Mücadelesi: Türk Kadınlar Birliği ve Nezihe Muhiddin

Özet

Türk Kadınlar Birliği, Türk kadının toplumsal ve düşünsel statüsünün geliştirilmesi, çalışma hayatına katılımının sağlanması gibi amaçları misyon belirterek 7 Şubat 1924’te kurulmuştur. Derneğin kurucusu Nezihe Muhiddin’dir. Nezihe Muhiddin şahsi olarak kadınların siyasi haklarını elde etmesi için mücadele veren bir kadındır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan otoriter ulus-devletleşme süreci farklı fikirler açısından sınırlayıcı bir süreç olmakla birlikte kadınların  hak mücadelesini de sınırlamıştır. Bu çalışmada Cumhuriyet’in erkek üzerinde inşa olan modernleşme serüveninde kadınların siyasi hakkı için mücadele veren Nezihe Muhiddin’in başkanlığı süresince Türk Kadınlar Birliği’nin faaliyetlerinden ve Nezihe Muhiddin’in tasfiyesinin arkasında yatan siyasi sebeplerden bahsedilecektir.

Anahtar Kelimeler: Türk Kadınlar Birliği, Cumhuriyet, Nezihe Muhiddin, kadın hareketi

 

Giriş

Günümüzde kadınların siyasi ve toplumsal statülerine baktığımızda çeşitli eşitsizlik sorunlarıyla karşılaşmaktayız. Kadınlara dair günümüzdeki algıların temelinin atıldığı Cumhuriyet’in ilk yılları, Türkiye için kadın hareketinin seyri noktasında önemli izler taşımaktadır. Kadınların hem siyasi hem de içtimai olarak erkekler ile aynı konumda olduğu bir Cumhuriyet için ilk yıllarda önemli hak mücadeleleri verilmiş ve bu mücadeleler karşısında kadınlar sistemin içerisinde eritilerek, erkek egemen siyasanın kendisi için belirlediği sınırlara dahil edilmiştir. Bu dönemdeki mücadelenin kurucu bir figürü olarak Nezihe Muhiddin, kadınların siyasi haklarına dair verdiği mücadele neticesinde ‘’Türk Kadınlar Birliği’’ gibi önemli oluşumların altına imzasını atmış olsa da iktidarın karaladığı ve yok saydığı bir isim olarak erkeklerin şekillendirdiği tarih anlatısında unutulmaya terk edilmiştir.

 

1. Nezihe Muhiddin Kimdir?

Nezihe Muhiddin, Türk Kadınlar Birliği’nin kurucusu ve kadınların siyasi haklarının savunucusu olarak önemli bir tarihi aktör olmayı başarmış isimlerdendir. Osmanlı Devleti’nin son zamanları olan bir süreçte; istibdat döneminde dünyaya gelmiştir. Osmanlı toplumunun sınıfsal dinamikleri içerisinde bir konuma tekabül etmesi açısından üst sınıf sayılabilecek bir ailede yetişmiştir. Annesi, kendisinin yazarlık kimliğinin gelişmesine katkıda olan kişilerdendir, eğitimli ve edebiyatı seven bir kadındır. Babası ise sorgu hakimidir. Muhittin, serasker dedesinden kalma köşkte ailesiyle birlikte bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Döneminin koşullarına nazaran imkanları olan bir aileden çıkıyor oluşu oldukça önemli bir detaydır. Kadınlar arasında entelektüel birikimi ve hitabetiyle yükselen,  günümüze ulaşan –Halide Edip ve Fatma Aliye gibi – çok sayıda ismin iyi eğitim almış, orta üstü sınıfsal bir konumda bulunan ve eğitiminin önemsendiği ailelerden gelen kişiler olduğu görülmektedir. Örneğin, Kadınlar fırkası heyetinde bulunan kadınlar, dönemin en üst düzey yöneticilerinin yakınlarıydılar. Bu kadınlar, diğer Türk kadınlarından daha iyi eğitim alabilme şansına sahip olanlardı (Balcı ve Tuzak, 2017:46). Nezihe Muhiddin’in kadın haklarına dair bilinçli bir mücadele yürütmüş olmasının temelleri çocukluğuna dayanmaktadır. Hatıralarında Dayızadem  Nakiye Hanım diyerek bahsettiği kuzeni üzerinden betimlediği Türk kadını tahayyülü, çocukluk yıllarında Kadınlara Mahsus Gazete’nin de yazarlarından olan Nakiye Hanım’dan ne denli etkilendiğini göstermektedir. Fatma Aliye de önemli bir yazar olarak aile görüşmeleri neticesinde etkilendiği isimler arasındadır. Aile çevresi olarak Hareket-i Nisvan’ın yakınlarında ve Hareket-i Nisvan’a aşina bir ortamda bulunduğunu da söyleyebiliriz.

1908 Devrimi süreci kendisinin hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. 2. Meşrutiyet ilan edildikten sonra İstanbul’a dönmüş ve resmi olarak yazarlık hayatına başlamıştır. Bu dönem kendisinin aynı zamanda hayat-ı hariciye olarak adlandırdığı ve bir kadın olarak “dışarıda” çalışmaya başladığı da dönemdir. Hayatının farklı dönemlerinde öğretmenlik ve müdürlük gibi meslekler yapmış olsa da kendisinin esas uğraşı yazarlığıdır.

Nezihe Muhiddin’in fikri konumlanışını anlamak da konu içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Doğu ve Batı ikileminde kalınan 1900’lü (1800’lerden başlayarak) yıllarda Muhiddin de Batılılaşmanın ölçütleri noktasında milliyetçi bir çizgidedir. İttihat Muhiddin uluslararası düzlemde Yeni Osmanlıların ve Hanımlara Mahsus Gazete’nin kadın yazarlarının tutumunu benimsedi: Batı’nın fen ve biliminden yararlanmak, ancak siyasal/iktisadi ve kültürel yönden Avrupa’dan bağımsızlık. Siyasi bağımsızlığı önemsiyordu zira Avrupa, Muhiddin için Osmanlı Devletini ve esas olarak da Türk unsurunu yok etmek isteyen bir güçtü.  Bunun yanında toplumsala yaklaşması konusunda pozitivist bir tutumu olduğunu ve “dini hurafelerden” uzak durulması gerektiğini düşünüyordu(Zihnioğlu, 2003:66-67). İttihat Terakki Kız Sanayi Mektebi görev aldığı yerler arasındaydı ve bu da döneminde İttihatçı fikirlerden etkilendiğini ve bu fikrin destekçisi olduğunu gösterebilecek bir detaydır.

 

2. Meşrutiyetten Cumhuriyet’e Geçiş: Kadınlar Halk Fırkası

II. Meşrutiyet’in ilanı, dönemi için bir özgürlük dalgası doğurmuştur. Sivil alanda fikri hareketliliklerin de artmasını sağlayan bir dönemdir ancak kısa bir süre sonra başlayan Balkan Savaşları ve devamında gelen savaş süreci kadın hareketi noktasında da çeşitli enerji bölünmelerine neden olmuştur. Kadınların hakları için doğrudan mücadele veren kadın örgütlenmeleri önemli ölçüde vatansever bir çizgiye kaymıştır. Anadolu kadınının Milli Mücadele’ye verdiği destek farklı şekillerde olmuştur. Bir kısmı mitingler yoluyla, Milli Mücadele ruhunu Anadolu’ya yaymaya çalışırken, bir kısmı da cemiyetler kurararak örgütlenmiştir. Bazı kadınlar, cephedeki askere, cephane, yiyecek, içecek temini, yaralı askerlerin bakımı gibi konularda destek olurken, bazıları da bizzat savaşa dâhil olarak vatanı için savaşmıştır (Sarıçoban, 2017:1332). Üyelerini Hilal-i Ahmer’de gönüllülük çalışmalarına teşvik etme ya da cephenin gerisinde halkı bilinçlendirme faaliyetleri düzenleme şeklinde vatansever mücadeleler göstermişlerdir. Meşrutiyetten Cumhuriyet’e geçiş süreci içinde yer alan savaş yılları aynı zamanda kadın emeğinin gün yüzüne çıkması bakımından da önemlidir. Gerek kamuda gerek tezgahlarda savaşa giden erkeklerin yerine geçerek üretime ayak uyduran ve katkıda bulunan çok sayıda kadın vardır. Bu savaş süreci zoraki bir biçimde de olsa kadınları meydanlara çıkarmış ve yapabileceklerinin neler olduğunu göstermiştir. Nezihe Muhiddin, Meşrutiyet ve Cumhuriyet arasındaki bu süreci Türk halkı için bir uyanış ve hareketlenme süreci olarak adlandırır. Emek gücünün dönüşümüne ve verilen mücadeleye bakılırsa vatanı için mücadele vermiş her kesim savaş sonrası süreç için doğal olarak beklentiye girecektir. Devletin akıbetinin Cumhuriyet ile sonuçlanacağını işiten halk tabakaları –her ne kadar muhalefetler olsa da- büyük belirsizliklere rağmen Cumhuriyet’e dair umutluydular ve beklentileri yüksekti.

“Cumhuriyet kadın erkek farkı tanımayan adil bir sistem”di. Cumhuriyet inkılabını gerçekleştiren tüm milletler kadın haklarının tanınması için önemli adımlar atmışlardı. Kadın meselesi bu ülkede doğal akışını tamamlayarak son gelişme aşamasına ulaşmıştı. Ananeleri, çürük kanaatleri, batıl telakkileri kesin hamlelerle yıkıp yerlerine kuvvetli ve çağdaş ilkeler getiren “ateşli ve genç cumhuriyetimiz” kadının mevcudiyetini canlı bir bilinçle anlayacaktı. Cumhuriyetin topluma kazandırdıklarından en çok kadınlar yararlanacaktı.” (Zihnioğlu, 2003:120)

Nezihe Muhiddin’in ifadeleriyle savaş dönemi rüştünü ispat etmiş Türk kadını, kendisi için en uygun hakları getireceğine inandığı Cumhuriyet’in vereceği her türlü hakka da sorumluluğa da açıktı. Bu o denli bir açıklıktı ki henüz Cumhuriyetin ilan edilmediği dolayısıyla da Halk Fırkası’nın da kurulmadığı 1923 senesinde Haziran ayında bir kongre düzenlenmiş ve Kadınlar Halk Fırkası adı altında bir tüzük İçişleri Bakanlığına gönderilmiştir. Bu girişim Cumhuriyet kadının Cumhuriyet tarihine fevri bir giriş yapmasını sağlamıştır. Öyle ki bu oluşumun bütün amacı siyasi haklar üzerinde şekillenmekteydi. Kadınlığın statüsünü yükseltmek ve kadınların siyasi haklarını kazanması için mücadeleye hazır olan bu fırkanın amaçları dönemin toplumsal cinsiyet algılarına bir meydan okuma şeklindeydi. 1923 Nisan ayında oy hakkının kullanımına dair tartışmaların yapıldığı sırada Nezihe Muhiddin de bu yenilikte yer almak istediği için hemen harekete geçmiş olmalı ki bırakın Halk Fırkasının kurulmasını Cumhuriyet’in ilanını bile bekleyemeden siyasi alana müdahil olma çabalarına girmiştir. Kadınların siyasi haklarından tutun dışarıda çalışmalarına (hayat-ı hariciye) ve gerekirse askerlik de yapabileceklerine dair maddeler barındıran bu tüzük İçişleri Bakanlığı’ndan beklediği onayı bir türlü alamamıştır ve 7-8 ay sonra red yanıtıyla karşılaşmıştır. Muhiddin, bu süreçten bahsederken kendilerine, kadınların henüz siyasal hakları olmadığını bunun için de siyasi bir parti kurmalarının mümkün olmadığını söylediklerini belirtmiştir. Haklar doğrultusunda mücadele vermeye devam etse de 1923-1927 yıllarında ılımlı bir muhalefet ve mücadele yürüttüğünü kabul etmek gerekir çünkü görüyoruz ki red yanıtıyla karşılaşan KHF sivri maddeleri tüzükten çıkararak bu sefer siyasi bir oluşum olmayan Türk Kadınlar Birliği’ni kurmaya yönelmişlerdir.

 

3. Türk Kadınlar Birliği Kuruluyor

KHF’nin gönderdiği tüzük red yanıtı alınca 1924’ün ilk aylarına denk gelen bu süreçte 1 hafta içerisinde yeni bir tüzük hazırlanıp İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir. Bu yeni tüzük siyasi maddeleri düzenlemiş yerine kadınların toplumsal ve fikri konumlarını iyileştirip, dışarıda çalışmaya teşvik edecek bir misyon üstlenmişti. 8 ay içinde bir türlü cevap alamayan KHF’ye karşın Türk Kadınlar Birliği 1 hafta içerisinde onay almıştır. Yeni birlik kurulduktan hemen sonra yine faaliyetlerine devam etmiş; dikiş kursları, konferanslar, dul ve ihtiyaç sahibi kadınlara maddi destek ve iş imkanı sağlama, kadınları ehliyet almasını sağlayarak şoförlüğe yönlendirme gibi çok sayıda çalışmalar yapılmıştır. Birlik kurulduktan sonra faaliyetlerini Anadolu’ya yaymak için şubeler açmaya başlamıştır.Nezihe Muhiddin’in “Türk Kadını” adlı yapıtına göre Denizli’de (1926), Üsküdar’da (1927), Oruz da; Diyarbakır’da (1927) şube açıldığını belirtirler. Gene Muhiddin’e göre Derneğin 500 üyesi olmuştur(Dişbudak, 2008:13). TKB’nin sesini duyurmak adına önemli bir aracı da Türk Kadın Yolu dergisidir. Bu dergi çok sayıda kadın ve erkek yazarın bünyesinde bulunduğu ve yalnızca Nezihe Muhiddin’in başkanlık sürecinde yayınlanan bir dergidir. Toplumsal alana yönelik faaliyetler yürütülüyor olsa da Nezihe Muhiddin bu dergi vasıtasıyla sık sık kadınların siyasi haklarının, bir ferd olarak erkeklerle eşit koşullarda bulunmasının ehemmiyetinden bahsetmiştir. 1923-1925 yılları arasının düşünce ve kadın dergilerinde var olan doyurucu ve detaylı Osmanlıca metinler, iktidar mücadelesinin artan boyutlarında kadının ne düşündüğünü anlamamızı sağlayarak dönemin fikri atmosferini belli temalarla gözümüzün önüne getirmektedir.(Akagündüz, 2015:2) 1926 yılına gelindiğinde Medeni Kanun’un kabulu kadınlığın kamusal konumu açısından oldukça önemli ilerlemelere imkan sağlamış olsa da tam olarak amacını elde edemeyen Muhiddin bu süreçte ılımlı bir muhalefet yürütmeye devam etmiştir. 

 

1927-Kadınlar Birliği’nin İlk Kongresi

Yoğun bir faaliyet süreci geçiren TKB, faaliyetlerinin zirve yaptığı bir sene olan 1927’de ilk kongresini düzenlemiştir. Bu kongrenin en önemli detayı Nezihe Muhiddin’in teklif ettiği tüzük değişikliğidir. Kongrenin açılış konuşmasında kadınların siyasi haklarına tekrar değinen Muhiddin, tüzüğün “Birliğin siyaset ile alakası yoktur.” konulu 2. Maddesini değiştirmeyi teklif etmiştir. Teklif kabul edilmiştir ve bunun üzerine artık birlik doğrudan siyasi taleplerde bulunabilecektir. Muhiddin için bu hamle sonun başlangıcına sebebiyet vermiştir. Kadınların siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlarda kabul görüp özgürleşmeleri, karar mekanizmalarında söz sahibi olmaları ve yeni yönetimde kurucu unsur olarak yer almaları TKB yönetiminin varoluş amacını oluşturmuştur. Ancak “Kadınlık mefkûresi” için gerekli görülen tüm bu mücadeleler şartların uygun olmadığı gerekçesiyle aşırı istekler olarak nitelendirilmiş ve Birlik yönetimi ağır eleştirilerle yıpratılmıştır (Hamzaoğlu, 2017:86). İstanbul Valiliği doğrudan Birliğin karşısında yer almıştır ve kadınların meclise girmesi hem halk tarafından hem de meclis/hükümet tarafından tepkiyle ve alayla karşılanmıştır. Döneminin gazeteleri bu konuda bize ışık tutmaktadır. İktidarın ve devletin doğrudan aracı olan gazetelerde yayınlanan karikatürler içerik olarak kadınları alaya alarak meclise girip siyasetle uğraşmayı kadınların beceremeyeceğini ve bunun bir erkek işi olduğunu vurgulamıştır. “Kadınlar meclise girip döneminin manto modasını tartışacak” şeklinde ifadelerin türevleri sıklıkla yer almıştır.

Muhiddin’le alakalı bu kongreye dair en önemli detay kendisinin sonunu getiren karalama ve iftira girişimleridir. Nezihe Muhiddin’i TKB’den ve legal kadın mücadelesinden tasfiye eden iki unsur vardır; bunlardan ilki devlet diğeri de birlik içindeki muhalefetti. Birlik içindeki muhalefetin sebebi Muhiddin’in aşırı bulunmasıydı. Kongrenin hemen ertesi günü Birlik binasına Muhiddin’e dair iftira gerekçeleriyle baskın yapılmıştır ve mühürlenmiştir. Çok sayıda suçlama ile davaya muhatap olan Muhiddin parti içinden kadınların kendisine karşı muhalefet olup devletle anlaşması üzerine birlikten tasfiye edilmiştir.

 

4. Otoriter Ulus-Devletleşme Sürecinde Yeni Toplum

Siyasi haklar talep eden bir oluşum olarak Kadınlar Halk Fırkası’nın kabul edilmemesi ve beraberinde tüzük değişikliği doğrultusunda siyasi içerikli maddelerin düzenlenmesi ve yeni tüzüğün bir hafta içerisinde onay alıyor oluşu incelenmeye değer bir konudur. Zira kadın hareketinin daha ileri bir seviyede olmasının önündeki engel otoriter ulus-devletleşme sürecinden etkilenmiş oluşudur. Bu konunun arkasında da modernleşme süreci yatmaktadır. Türkiye’nin yeni kurulduğu ve dünya saflarında kendine bir yer edinmeye çalıştığı 1920’lerde erkek egemen devletin ulus devleti inşa süreci kendisini var etmek adına diğer oluşumları ve diğer varlıkları tek bir noktaya odaklı biçimde eritme sonucunu doğurmuştur. Cumhuriyet’in bu hedef noktası ise yeni ve tek bir ulusal kimlik etrafında her alanda bu kimlikle uyumlu olabilecek altyapılar sağlamak ve tercih edilen modernleşmeye binaen ona uygun kurumsal yapılanmayı oturtmak şeklindedir(Avcil, 2010:1188-1189). Kurulacak cumhuriyet için milliyetçiliğin yükseldiği ve bir şekil ilerlemenin de gerekli olduğunun kabul edildiği bu süreçte milliyetçilik, yabancı yüksek kültürü tasfiye eden ama yerine eski yerel alçak kültürü koymayan; kendisine özgü bir yerel yüksek kültürü (okur-yazarlığa dayanan, uzmanların aktardığı bir kültür) canlandıran veya icat eden(akt. Durakbaşa, :82-83) bir işlev görmüştür, icat edilen bir kültür ve bunun neticesinde inşa olan yeni kimlikler vardır. Bu tahayyül edilen ve ulaşılmaya çalışılan toplum yapısında ilk etapta hiçbir şey doğal süreçleriyle gelişmemiş iktidarın elit tabakası –kendisini konuya dair tek fikir sahibi- olarak gördüğü için milliyetçiliğin doğurduğu bir nokta olarak toplum mühendisliğine kalkışmıştır.

Cumhuriyet’in hedefi belirli noktalara ulaşmak için modernleşmeyi inşa etmek, kendi eliyle “oturtmak” olmasından ötürü sivil alanı dahi şekillendiren bir devlet yapısından bahsetmekteyiz. Yasalar koyarak tepeden inme bütünleştirmeyi sağlamak, Osmanlı toplumsal yöneticiliğinin temelinde bulunan bir davranıştı. -Atatürk etrafında şekillenen ve şahsıyla bir devletçilik ilkesi kurduğu- Kemalizmin karakteristik özellikleri de toplum konusunda bu görüşün hala ağır bastığını gösterir (Mardin, 1990:52). Doğal yollarla gelişen bir toplum ve devlet ilişkisi olmayıp olağanmış gibi yerine getirilmeye çalışılan modern toplumun ve siyasetin, kendisini yerleştirmek adına diğerlerini tasfiye ettiği bu süreç “sivil” olan herhangi bir şeyden bahsetmeyi zorlaştırmaktadır. Tıpkı diğer bütün hareketlilikler gibi kadın hareketi de devletçi bir kişilik kazanmış ve Kemalist feminizm kavramını doğurmuştur. Kemalist feminizmin kadın hareketini nasıl yönlendirdiğini tartışmadan önce anlaşılması gereken önemli bir diğer konu ulus devletleşme sürecinin erkek öncül dinamikleridir. Modernliğin bu otoriter tarzı ile erilliğin modern tahhakküm tarzları, çok yaratıcı eklemlenmeler gerçekleştirebilmiştir. Türk milliyetçi ve modernist elitlerinin ulus tahayyülü cinsiyetlendirilmiş bir toplumsal pratiktir(Sancar, 2004:9) Bu toplumsal pratiğin dinamiklerini “modern Türk kadını” kimliğinin inşasında ve Nezihe Muhiddin’in sınırlandırılmasında görebiliriz. Modern Türk kadını, ailesine ve vatanına sahip çıkan gerekirse mermi taşıyan evinin cefakar ve fedakar annesi kimliğine büründürülerek kamusal alanda görünür ama siyasi süreçlerle “çok da ilgilenmeyen” bir konumda bırakılmıştır. Eşitlik ve özgürlük isteyen kadınlarla siyasal merkezin modernlik tanımı arasındaki mesafeler uzamakta, çatışmalar artmakta ve mutsuz ilişkiler çoğalmaktadır.(Sancar, 2004:14) Erkeklerin öncül olduğu siyaset ve tarih anlatıları bu gibi faaliyetlerde günümüze kadar gelmiş ve hala da devam etmektedir.

Tarihe kadını ve erkeği yan yana koyarak bakmak ya da kadın kadın üzerinden bakmak hemen her veriye bilimsel kuşku ile yaklaşmak gereğini doğurmaktadır (Zihnioğlu, 2020:107).

 

4.1. Otoriter Ulus-Devletleşme Sürecinde Kadın Hareketi ve Türk Kadınlar Birliği

Modernleşme sürecinde eğitimli, milliyetçi kadronun bu süreçte elde ettiği başarılar kontrol isteğinin toplumun her kademesine yayarken kadını da kapsamış, kadın hareketinin bu yıllar arasındaki belirgin simaları sonraki yıllarda sessizleşmiştir. (Akagündüz, 2015:2) Türk Kadınları Birliği ise Nezihe Muhiddin’i tasfiye ettikten sonra Atatürk’ün istediği çizgiye kaydı. Muhiddin’in Birlikten uzaklaştırılmasının ardından Birlik eski faaliyetlerini büyük ölçüde yitirdi.Muhiddin önemli bir kadın hakları savunucusu ve güçlü bir lider özelliklerine sahipti.Onun bu karekteri birliğin çalışmalarına da yansımıştı.Bundan sonraki 1927-1935 dönemi faaliyetleri incelendiğinde çok daha ılımlı bir politika izledikleri ve daha çok bir yardım derneği gibi çalıştıkları görülmektedir. (Dişbudak, 2008:37)

Kendisini ataerkil argümanlarla tanımlayan Cumhuriyet, uysal bir muhalefetin yanında kontrollü bir kadın hareketi de arzulamıştır. Cumhuriyet kadroları, kadın haklarını ataerkil sınırlarla belirlemek ve kadını rejime mal etmek isterken Nezihe Muhiddin ve onun etrafında bulunan aktif kadınlar ise kurulan yeni rejimin izleyicisi değil siyasi, iktisadi ve toplumsal destekleyicileri, savunucuları olmayı arzulamışlardır (Zihnioğlu 2003, 261-262). Nezihe Muhiddin önemli bir cumhuriyetçi ve hatırı sayılır bir milliyetçiydi zira Muhiddin’in görüşleri etkin olduğu dönem içinde imparatorlukçu Osmanlıcılıktan, ulusçu Türkçülüğe dönüştü. Muhiddin Cumhuriyetin kuruluş günlerinde “kadınlık mefkuresi” için mücadelede stratejisini, uluslaşma sürecine kadınların katılımını sağlamak ve bu katılımın getirdiği güç alanında kadınların eşitliğe, mevkiye ve güce kavuşması olarak belirledi. Önceleri inşa olan “İslam kadını” tasavvuru bu savaş yıllarında “Türk kadını” tasavvuruna dönüşmüştü. (Zihnioğlu, 2003) Sonuca ulaşmamız açısından Muhiddin’in ideolojik konumlanışı önem arz etmektedir.

 

Kemalist Feminizmin Kadın Hareketine Yansımaları

Nezihe Muhiddin’in faal olduğu yılların beraberinde “Cumhuriyet kadınlarının” Atatürk’e dair duymuş olduğu minnet duygusu üzerinden gizlenen bir rejim cinsiyeti ve şekillenen bir eşit algısı söz konusuydu. Cumhuriyet’in avantajlı kadınları bürokratik aygıt içinde erkeklerle eşit üyeler olarak kendilerini sundular ve algıladılar, bir anlamda Cumhuriyet’in ‘saygıdeğer simgeleri’ olarak görüldüler(Durakbaşa, 2017:93). Kemalist feminizm Doğu ve Batı arasında bir kadın kimliği harmanlayarak Atatürk’ün medeniyeti kadınlara getirdiğine coşkuyla inandırmış olacak ki aldığı kadarı Türk kadınına yetmiş ve gözünü boyamıştı. Kadınların kamusal alanda elde ettiği haklar göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir ancak bu ilerlemeye büyülenerek de kadınların çok yönlü bir toplumsal hayat karşısında tek yönlü konumlanışının eleştirisini gözden kaçırmamak gerekir. Kemalist feminizm tam da bunu yapmıştır ve kadın hareketini kendi yönelimi doğrultusunda eritmiştir ve sistemin bir çarkı haline getirmiştir.

Kemalist anlayışın kadın hareketini gölgelemeye çalıştığına dair iki önemli örnek vererek sona gelmek istiyorum. Bu örneklerden birisi Türk Kadınlar Birliği zamanına diğeri de 1930’lardan sonrasına dairdir:

“Kuruluş izninin çıkmasını bekleyen kadınlar çalışmalarına başladılar ve ilk hedefleri eğitim çalışmalarıydı. Bu sebeple maarif kongresini toplamaya karar verdiler. Düzenlemeyi planladıkları bu kongrede milli eğitimin amaçları ve yöntemlerini belirlemeyi düşünmekteydiler. Fakat tam o sıralarda Eğitim Bakanlığı “Talim ve Terbiye Müessese” si açarak hanımların davetlilerini başkentte başka bir maarif kongresine davet edince TKB’nin kongresi iptal edilmek zorunda kaldı. Nezihe Muhiddin konu ile ilgili düşüncelerini şöyle açıklamıştır: “Bizler davetiye ile bu kongrenin üyelerini merkeze çağırmak üzereyken Eğitim Bakanlığı ‘Talim ve Terbiye’ müessesini açarak davetiye ile çağırdığımız üyelerin hepsini Ankara’ya aldı. Bundan dolayı bizler başladığımız işi tamamlayamadık. Fakat hedeflediğimiz, hükümetimizce ciddi ve titiz bir programla birlikte uygulamaya konulmuş oldu”.(akt. Balcı ve Tuzak, 2017:46-47)

Yaşanan bu örnek göstermektedir ki kadın hareketi taraf toplayabilecek nitelikte ve halka dair çalışmalar yürütmüşlerdir. Bunun yayılma ve tanınma riskinin görünmesine karşın devlet benzeri bir faaliyetle Birliğin önüne geçmiştir.

Yaprak Zihnioğlu, Nezihe Muhiddin’e dair en önemli biyografik eserin sahibi olarak bir makalesinde neden Nezihe Muhiddin’e ve Kadınlar Birliği’ne yöneldiğini anlatmıştır. Arşivlere dair analizlerinde önemli bir çıkarımı vardır. Bu çıkarım özetle şu şekildedir: Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gidip Kemalist kadın derneklerinin tüzüklerini incelemeyi rica ettiğinde tüzüklerde fark ettiği önemli bir detay her derneğin tüzüğünde 2. maddenin aynı olduğudur. Bu maddenin içeriği derneğin amacının Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınına tanıdığı ve verdiği hakların kadınlara öğretilmesi yönündeydi. Çalışmalarına devam ettiği yıllarda Zihnioğlu fark etmiştir ki “2. madde” olayı arkasında politik bir çatışmayı taşımaktaydı(Zihnioğlu, 2020:105-106). İlk örgütlenme girişimi olan Kadınlar Halk Fırkası’nın tüzüğünde yer alan 2. madde ve aynı zamanda 1927 Kongresiyle Birliğin tüzüğüne dahil edilmek istenen ve bunun neticesinde Nezihe Muhiddin için sonun başlangıcı olan 2. madde aynı maddelerdi. Kurulmak istenen bütün Kemalist kadın derneklerinin nizamnamesinde yer alan 2. Madde, bir atıf yapmaktaydı ve bir bağlılığı sembolize etmekteydi. Bu örnek kadın hareketinin Kemalizmin içinde kontrol altına alınması adına en önemli örneklerden birisidir.

 

5. Sonuç

Nezihe Muhiddin’in kadınların siyasi haklarına dair vermiş olduğu mücadelenin ehemmiyetini anlamak için günümüz siyaset sahnesinde kadınların durumlarına bakmakta fayda vardır. TBMM halkın temsiliyeti için var olan bir oluşum olarak halk kim ise onun aynası şeklinde oranlara sahip bir temsiliyet kurmalıdır. Günümüzde meclisin milletvekili oranlarına baktığımızda partilerde ortalama %20’yi geçmeyen hatta çoğunlukla daha düşük oranda kadın milletvekiline yer ayrıldığını görmekteyiz. Kadınların seçme ve seçilme hakkını ilk elde ettiği yıllar olan 1935’lerde kadınların %4.5’lik bir temsil oranına sahip oldukları görülür. Çok partili hayata geçişle bu sayıları %1’in altına düşmüştür ve 1980 dönemine kadar da aynı düşük seyrini izlemiştir. 1980’lere geldiğimizde %3’lük bir miktarın tarihsel seyirde canlanmaya sebebiyet veren rakamlar olduğunu görmek oldukça açıklayıcıdır. 1980’lerden günümüze kadar da totalde %17.3’lük (2018) orana yavaş yavaş yükselmiştir (Sargın&Sevil, 2008:4063-4064). Gidişatın neden böyle olduğunu anlamak adına cumhuriyetin ilk yıllarına değinmenin faydalı olduğunu düşündüğüm için bu araştırmamın konusu Nezihe Muhiddin özelinde şekillenmiştir. Nezihe Muhiddin’in talep ettiği siyasi hakların cüretkar bulunuşu ve kadınların mecliste yer almasının alaylı bir karşılık bulmasının beraberinde günümüzde de durumun kayda değer bir ilerleme kaydetmemiş oluşu gösteriyor ki erken Cumhuriyet döneminin şekillendiği tarihsel bağlamda modernleşmenin cinsiyetçi rejimi de şekillenmiş ve gelecek dönemlere zihniyet olarak devredilmiş, geçen 80-100 yıla rağmen Türkiye’de sistemli ve direngen bir erkek egemenliği”nin neden hala devam ettiği ve günümüzde kadınların yaşadığı görmezden gelinen eşitsizliklerin (Sancar, 2014:13-14) neden derinleştiği önemlidir.  Günümüz için bilinçli ve kayda değer bir kadın imgesinin yerleşmemiş oluşu ve kadın hareketinin hatrı sayılır biçimde örgütlenememiş oluşu bu dönemlerden oldukça temellenmektedir. İktidarın kendi amaçları doğrultusunda işlevsiz hale getirdiği kadın hareketi kamusal alanda görünür ama siyasi karar alma mekanizmalarında görünmez bir kadın imgesini yaratmaktadır. Bu da çok derinde toplumsal dinamiklerde ve inanışın şekillendiği ağlarda eşitsizliklere maruz kalan kadını toplumun içinde etkisiz hale getirmiştir. Bu şekilde Türkiye’ye has modernleşme yöntemiyle kadın hem kamusal alanda görünür olması adına bazı haklar kazanmış hem de sistemin dönmesini sağlayan ailenin –ve evin- içine yerleştirilmiştir. Kemalist algının kabul ettiği yönüyle de bir kadın olarak eğer kamuda ya da siyasette rol almak istiyorsanız bir erkek imajı içinde faaliyet göstermek, geleneksel feminen rolleri aşmak ve erkekliğin bedeniniz üzerindeki “formel” kontrolüne boyun eğmeyi bilmeniz gerekmekteydi(Durakbaşa, 2017:119-120).

Bir önceki bölümde ve ilk bölümde Nezihe Muhiddin’in milliyetçi çizgisini tartışmıştık, bütün tartışmaların üzerine bu noktada önemli çıkarımlarda bulunabiliriz. Muhiddin’in çağdaş Türk ulusu ve devleti tasavvuru aslında Kemalistlerin teorik olarak istediğinden hiç farklı değildi hatta taban tabana uyuşan bir ulusal tanımlamalar söz konusuydu. Bu ulus tanımlamalarına rağmen ve hatta aynı çizgide olmalarına rağmen Muhiddin’in tarihten silinmeye çalışılmasının sebebi tamamen Kemalizmin benimsediği ve günümüze aktardığı cinsiyetçiliğinde yatmaktadır.

 

HATİCE RÜMEYSA KANIŞ

Feminizm Staj Programı

 

 

 

 

KAYNAKÇA

  1. Akagündüz, Ü. (2015). Cumhuriyet’in ilk yıllarında siyasi atmosfer ve dönem dergilerinde kadın düşüncesi 1923-1925. Fe Dergi7(2).
  2. BALCI, M., & Tuzak, M. (2017). Cumhuriyet’in ilk yıllarında Nezihe Muhiddin özelinde Türk kadınlarının siyasi hakları için mücadelesi. Marmara Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Dergisi1(1), 43-51.
  3. Dişbudak, M. (2008). Türk Kadınlar Birliği (Doctoral dissertation, DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü).
  4. Durakbaşa, A. (2017) Halide Edip: Türk Modernleşmesi ve Feminizm. İstanbul: İletişim Yayınları.
  5. Hamzaoğlu, M. (2017). Tanzimat’tan Erken Cumhuriyet Dönemine Türk Sosyopolitik Yaşamında Öne Çıkan Kadınlar. lectio socialis2(1), 74-92.
  6. Mardin, Ş. (1990) Türkiye’de Toplum ve Siyaset – Makaleler 1, İletişim Yayınları:İstanbul.
  7. Sancar, S. (2004). Otoriter Türk modernleşmesinin cinsiyet rejimi. Doğu Batı7(29), 197-211.
  8. Sancar, S. (2014). Türk modernleşmesinin cinsiyeti: Erkekler devlet, kadınlar aile kurar. İletişim Yayınları.
  9. Sargın, S., & Yıldız, S. (2018) Türkiye Siyasetinde Kadın Milletvekillerin Mekansal Dağılımı ve Dağılıma Etki Eden Faktörler. Journal of Social And Humanities Sciences Research (JSHSR), 5:30, 4061-4075.
  10. Sarıçoban, G. (2017). Milli Mücadele’de Anadolu kadını. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi21(4), 1331-1346.
  11. Zihnioğlu, Y. (2020) Bir Kadın Tarihi Araştırma Notu: Kadınsız İnkılap. Feminist Tahayyül akademik araştırmalar dergisi, 1(1):104-112.
  12. Zihnioğlu, Y. (2003) Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği. İstanbul: Metis Yayınları.

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...